HABER MERKEZİ – Önder Apo’nun çözümlemelerinden …..
Hayat bütünüyle yeniden canlanıyor. Bütün canlılık bir nevi Rönesansı yaşıyor. Onun için yeniden doğuş bunun sonucudur. Zaten başka türlü de yapılmaz ve yaşanılamaz. Biz çocuklar gibi hem kandırılmış, hem ürkütülmüş ve hatta daha da kötü durumlara koyulmuş bir halk olduğumuz için, en çok gereksinim duyulan şey bize yasaklanmıştır. Buna el attığımızda tarih boyunca ve günümüzde yaygınca yasaklama, harmanlama yöntemleri ile uzak tutulmaya çalışılırız. Ama ülkemizde, yine halkımızla hiçbir ilintisi olmayanlar, her türlü talanı ve çekip-çevirmeyi doğal hakları sayarlar. Sen kimsin, nereden geliyorsun dediğimizde, bizim dilimizden bir sözcüğü bile anlamak istemeden, “Yasaktır, büyük suç işledin, hakkın idamdır” deyip, işin altından sıyrılmaya çalışırlar. Bu,
aynı zamanda bizim ne kadar zavallı konumda bırakıldığımızı da gösterir. Yani ev sahibinin karşısındaki Yavuz hırsızdan bile daha Yavuz hırsız rolünü oynamaktadırlar. Hiçbir şey bırakmadığı gibi, evin sahiplerini en ağır
yargılamaya ve en ağır katliama tabi tutuyor, biraz ses çıkardın mı sana onu bileçok görüyor. “Evimdir, emeğimdir, her şeyimdir” diyor. Oysa sen en büyük suçu işliyorsun. Böyle Yavuz hırsız nerede ve ne zaman görülmüştür?
Bu sorulara yakıcı cevabı vermeden, hiç birinizi fazla onurlu bulmam ve ciddiye de almam. Bütün insanlarımıza karşı en ağır eleştirileri yapmamın temelinde karar gücü ve iddialı olmam yatıyor. Hiç birinizi ciddiye almayacağım.
Yavuz hırsızdan daha beter hırsıza, bir şey söylemeden, ona karşı koymadan ne aile namusunuzun, ne mal-mülk hakkınızın, ne de kişilik haklarınızın olduğuna inanmayacağım. Kendini aldatanı, rezilin teki ve beş para etmezin biri olarak değerlendireceğim. Çünkü gerçek bu. Gücümü aslında buradan alıyorum ve sizler de artık bunun böyle olduğunu oldukça görmekte ve yavaş yavaş kendi gücünüzle bir şeylerin yapılması gerektiğine inanmaktasınız. Ama yine de çok sınırlı ve çok yetersiz. Gücünüzün bile farkında değilsiniz. Bir birey kendini nasıl değerlendirebilir, nasıl çalıştırabilir, bu bile fazla anlaşılmış değil. Bir çocuğa bile bunları öğretsen, belki çok daha başarılısını yapabilir. Siz ondan da geri kalıyorsunuz. Bunun da bilinen nedenleri var. Dediğim gibi; Yavuz hırsız, en ufak bir hak sahiplenmesini bile, en ağır bir suçlama ile karşılıyor ki, bu tarihi bir düzenleniştir. Özellikle Türk egemenliğinin bin yıllık hikayesidir. TC‟nin amansızlığıdır. Kendilerine göre başarmış ve bizi çarpıtıp saptırabiliyor. Kendimize karşı bile tanınmaz hale getiriyor. Ve böylece işin içinden sıyrılmaya çalışıyor. Bizim, bunu bir an sorgulamaya çalışmamız onu dehşete düşürdü.Özellikle benim hakkımda her gün neleri, nasıl söylemek istediği açık.
Bütün istediğim bu, „gel bir gün seninle tartışmaya girelim‟ diyorum. Bu sözden bile dehşetle korktuğunu biliyoruz. „Elini uzat‟ diyorum, -bir hırsızı tutuyoruz yaelini uzatmakla belki de her şeyi kaptıracağını sanıyor ve bu kadar çalıp çırpmış bir hırsızın sonunun ne olacağını dehşetle duyarak kaçıyor. Bu kadar anlamsız davranıyor ve zaten bugün bütün dünya buna hayret ediyor. Özellikle bu, son DEP davasıyla da açığa çıktı. Neden görüşmekten kaçıyor? Neden bazı kavramları böyle telaşlı kullanıyor? Bütün dünya buna şaşıyor. “Hiçbir hukuki düzenlemede böylesi bir durum yaşanmaz” diyorlar. Bizce, TC gerçeği az anlaşılmıştır. Böylece Türk gerçeği sınırlı olarak -ki egemen sınıf gerçeğidiraçığa çıkıyor. Biraz daha altı deşildikçe daha neler neler çıkacak. Aslında yaşanılan bunun telaşı ve korkusudur. Bunun açığa çıkmaması için inanılmaz entrikalar ve bastırma yöntemleri geliştiriyorlar. Tabii biz, bu konuda biraz akıllıyız ve onu biraz tanıdığımız için, maskesini düşürdükçe düşürmeyi en temel savaş gerekçemiz sayıyoruz. Geliştirilen yöntemler ve taktikler onun daha da suçüstü yakalanmasına yol açıyor. Onu asıl ürküten ve herkesi şaşkınlığa uğratan duruma yol açan biraz budur. Dolayısıyla sözüm ona bizi yargılarken, kendisi daha kötüyargılanacaktır. O katliamların -ki çok sessiz bir katliam yürütüyor ve bir an önce telaşla bu katliamı sonuçlandırmak istiyor- sonuçlarını çok yakıcı bir biçimde hem kavrayacağız, hem de ona ödettirmeyi düşüneceğiz. Bugün, savaş sanatımızın en önemli yanı da bu olacaktır.
Sessizce yürütülen ve kendilerince son aşamaya vardırılmak istenilen bir katliamın hesabı nasıl verilir, katledenlerin suçu nasıl açığa çıkarılır? Nazilerden bile daha tehlikeli olan bu katliamcıları, insanlığın mahkemesine nasıl çıkaracağız? Özellikle de hesabını nasıl soracağız? „Ben biraz iddialıyım, insanım, vatanseverim, demokratiğim‟ diyenin çok özenle peşinde koşması gereken görevi budur ve bu çok önemli bir görevdir. Binlerce insanın sorgusuz sualsiz imhası var. Zindanda çürütülen on binlerce insan var. Soruşturma adı altında her türlü işkenceye reva tutulan yüz binler var. Yine milyonlarcası yaşam bile -ki zindandan farksızdırdiyemeyeceğimiz, ölüm sürecinde yaşatılanhalkımız ve halklarımız var. Öyle kolay geçiştirilecek bir süreç değil. Bütün bu gerçekler, hiç şüphesiz sizin anlayışınızı belirleyecek, bu anlayışlar sizin görüş ufkunuzu netleştirecek, bu da sizin çizginizi tayin edecektir. Dürüstlüğünüz ve yoğunluğunuz düzeyinde yürüyüş gücünüz ortaya çıkacaktır. Böyleyseniz; yaşamda ve bu savaşımda iddialı olmanız söz konusu olabilir. Biz öyle olmaya büyük özen gösteriyoruz. Gördüğünüz gibi bu çok önemli ve mutlaka bir şeyler yapılmak durumunda. Yaşamın bir somutluk kazanması kadar, ondan da öncelikli bu bir insanlık sorunudur. Mutlaka hakkını vermek gerekecek.
Hiç şüphesiz sizler de bu temelde, her şeyinizi bir tarafa bırakarak veya tüm içtenliğinizle gelişiyorsunuz. Çünkü, bu anlamda bu saha; büyük bir iddia, büyük bir yargılama sahasıdır, gerçekleri ortaya çıkarma ve bu temelde haklıyı sorma, haklıyı, doğruyu belirleme ve onun savaşımını geliştirme sahasıdır. Değer biçtik, günlerdir tartışıyoruz, beklentilerinize cevap vermeye çalıştık. Önemli sorunlarınıza cevap verilmiştir. Gerisi gerçekten size bağlıdır. Bu vesileyle bütün halkımıza da her gün sesleniyoruz. Yine sizlerin şahsında seslendik, yine bir çok taleplerinize cevap verilmeye çalışılmıştır. Kullanmasını bilirseniz size yıllarca yeterlidir. Biraz kafanızı yoracaksınız. Biraz özde yaşamaya, gerçek kimlikle yaşamaya çalışacaksınız, yapabileceklerinizi iyi düşünüp kestireceksiniz. Ve böylece 15 Ağustos Atılımı‟nın onuncu yılı, bu yıla sığdırılan şehitler, bunun yarattığı cesaret ve fedakârlık sizin için de yeniden doğuşun, gerçek bir kişilik kazanmanın, cesur ve başarılı bir yürüyüşün sahibi olmaya yeterlidir, fazladır bile. İşte biz bunları da böylece sizlere yansıtıyoruz. Ve bu da herhalde insanlarımıza yapılabilecek en büyük iyiliktir.