HABER MERKEZİ
Kendi deneyimimi size açtım, cesaret vermek için bundan sürekli bahsediyorum. Bu kadar çözüm kabiliyetime, hatta güç olmama rağmen, maddi-manevi yönden soruna karşı halen çok tedbirliyim. Çok tehlikeli bir biçimde bir aşk macerasına girişmek cesaret ister. Bence aşk çözümlenmiş ve sonuca bağlanmıştır. Duyguları ve sevgiyi ülkeye bağladık. Bu yönüyle de aşkları geliştirdik. Fakat halen sizler kadar cesaretli değilim. Bir kişiye bağlılık sizi hain bile yapabilir.
Yaşam pratiğimden en çok şu sonucu çıkardım; hiç birimizin başka birisini fazla sevmeye hakkı yok. “Ölesiye, çıldırasıya seviyorum” denilir, işte bunda ihanet olabilir. Olabilir de değil, önlenmezse bundan süper ajan çıkabilir, bu işin bir yönü. Duygu gücünü abartılı bir kişiye değil, vatana, varsa bir vatan savaşımına bağlayacak, halk, parti ve yoldaş sevgisine dönüştürecek. Şunu da tespit ettik; bir ilişkiye aşırı bağlanmış biri -hemşehricilikte de, ahbap-çavuşlukta da bu var- çok gözü kara oluyor. En yakın arkadaşlarımda da bunu gördüm; bir kızla veya kızsa bir erkekle aylarını müthiş yoğunluklu geçiriyor, en sıradan devrimci göreve, yarım saat bile zaman vermiyor. Ben sorunları bilimsel ele alırım. Madem birisiyle bu kadar ilgileniyor, neden örgütle hiç ilgilenmiyor, neden herkesi sevmiyor? Sevgisini bir puta dökmüş, put teorisi de böyle ortaya çıktı. Örneğin, Hz. Muhammet’in sevgisini ele alalım; onun sembolik de olsa putları kırma çabası var. Putları kırdıktan sonra ise “Rabbiniz gökte” diyor. Bunun anlamı şudur; o dönemde her Arap aşiretinin bir putu var, herkes kendi putuna tapıyor ve putunu yüceltiyor. Dolayısıyla birlik olmuyor, birlik olmayınca da cehalet çağı, çöküntü egemen oluyor. Muhammet’in büyüklüğü buradadır. Putları kırmakla aslında devrim yapıyor. “Rabbiniz gökte” derken, bir anlamda sevgiyi soyutlaştırıp genelleştirmiştir. Bu yaklaşımı bize nasıl uygulayabiliriz? Aslında bizde aşiretçilikten daha da geri aşırı bir bireycilik, kabilecilik, ailecilik var. Herkes ulusal-toplumsal değerinden koptuğu, ulus kavramının bile dışına itildiği için kendisinin elinde biraz ailecilik, kabilecilik kalmıştır. Hatta aile de, kabilecilik de çözülmüş, birbirlerini kandıran iki kişi kalmıştır. Bizdeki muazzam bireyciliğin bir gerçeği veya toplumsal dayanağı böyle gelişiyor. Bir kişinin bir kişiye aşırı bağlanması, ulusal-toplumsal gerçekliği -ki bu, aynı zamanda askeri, siyasal gerçekliği de bağrında bulundurur- bir tarafa itip bütün gücüyle birisini sevmesi, birisine hizmet etmesi onun emrine girmesidir, hem de sınırsızca. Bireysel tutkuların ne anlama geldiği ve ne kadar haince, ne kadar seviyesizce, ne kadar çılgınca bir durum ortaya çıkardığı anlaşılıyor. Birisine bağlanmak biraz tehlikeli olmaz mı? Sadece birine bağlanacağına bütün arkadaşlarına bağlan. Ana-babanı çok düşüneceğine, diğer ana-babaları da biraz düşün. Akrabalarını çok düşüneceğine, diğer insanları da düşün. Daha sonra bunu geliştirdiğinde; ulusu, sınıfı, hatta tüm insanlığı düşün. Bizdeki ise sıradan köylü ve tıkalı kadın-erkek ilişkisine hemen bağlanır. O ilişkilerin içinde bir siyasallık, toplumsallık yoktur, hele ulusal düzeyden hiç bahsedilemez. Aşiret de çözülmüş, geriye kadın ve erkek kalmış. Bunların ise çok kaba bir cinsel ilişkileri vardır. Kabalık şuradadır; ciddi bir siyasi, sosyal atmosferi yoktur. Bu atmosferden koptukça, birbirlerine girdikçe, ağır sorunlar, sorunlarla birlikte çok kaba cinsellik ve içinden çıkılmaz aile gerçeği ortaya çıkar. Önce birbirlerine çok kara sevdalıdırlar. Bu yönlü cinayetler işlerler, fakat evlendiğinin ikinci günü birbirlerini vururlar. Çünkü uydurma ilişkiler, tükenmişlik ilişkisi söz konusu; ilişkinin ulusal, siyasal, sosyal içeriği yok. Çok kaba bir cinsel tutkuyla olsa olsa bir kaç ay aşk-meşk yapabilirler, sonra da çok ağır aile sorunu, çocuk sorunu, ekonomik sorun, sağlık sorunları ortaya çıkar. Ondan sonra da birbirlerine girerler, her gün kavgalı bir yaşam başlar.
Aşkın başına bunlar geliyor. Bu ilişkide aşk, duygu kaldı mı? Daha yirmi yaşına gelmeden yaşam boğuldu. Bütün bunları kanıtlıyoruz. Parti Önderliği ve Partinin eylem kılavuzu, ideolojik çizgisi bu sorunları görür ve çözüm de getirir. Bunun için bazıları tıkatmayı dayatsalar da biz çözümleyiciyiz. Maalesef böyle aşklar, duygular fazla değer ifade etmiyor. Fiziğe ve cinselliğe bağlılıkla durumu kurtaramayız.
Sanıyorum bazıları bu konuyu saflarımızda çok saptırıyorlar. Örgüt yetkisini, örgüt gücünü kaba anlamda kullanma var. Normal bir sevgiyi geliştirme ve partinin biraz öngördüğü biçimlere dökme yerine, bunu çarpık kullandılar. Akıllı olmak zorundayız, sömürgecilik sevgi yollarını kesmiştir, sağlıklı bir aşkı geliştirme imkanını hiç vermiyor. Önemli aşklar, önemli sevgiler, yüksek amaçlar için ulusal kurtuluş savaşımını geliştirelim diyoruz. Bu nedir? Örgütlenmedir. Örgütlenmesi nedir? Eğitimdir. Bunu anlamayan, “benim aşkım aslında buna bağlı” deyip kendini aldatmaktan bahsetmesin. Çünkü büyük bir kısmı kendini aldatıyor. Gelenler gece-gündüz birbirlerini düşünürse, eğitici-öğretici olunamaz. Burada aşk intiharı, duygu intiharı yapacaksınız. Küçük-burjuva, sınıf intiharını gerçekleştirirse proleterleşir. Siz de biraz duygu ve aşk intiharını yaparsanız örgütçü olabilirsiniz.
Çok sembolik gibi gözüken bazı destanlarımız, hep yarı yolda ihanete uğramış, ölümle sonuçlanmış aşklar var. Mem û Zin, Memê Alan gibi birçok hikaye bilinmektedir. Onlar da bir gerçeklik ifade ediyor. Ulusal amaca ulaşılamamanın bir sembolik ifadesidir. Aşk birliktelikleri neden gelişmiyor? Çünkü ulusal birliktelik gelişemiyor. Ulusal birlikteliğin gelişemediği yerde ölüm ve ihanet vardır. Dikenler, fesatçılara deniliyor. Örgüt bozguncuları kimdir? Bizim örgütümüzün içinde de çok sayıda Beko* vardır. Ulusal kurtuluşa kendini tam yatıran Mem ve Zînler olmalısınız.
Aşk, bizim bilimselliğe kavuşturduğumuz temelde gelişiyor. Benim bu konuda akıllığım bu hikayeye hem bir bilimsel ifade kazandırmak, hem de çoğunuzun yaşadığı gibi sonuçlandırmamaktır. Gerçekten aşklarınız hep ölüyor. Zaten feodal koşullarda ve sömürgeciliğin egemenliği altında da ölmek zorundadır. Örneğin, içimizde bir bozguncu bize kendi ilişkisini “tarihi ilişki” diye dayattı. Bu ilişkinin önünü almasaydık partiyi bitirme ilişkisine dönüşecekti. Bu ilişki, şimdi emperyalizmin kolunda yaşanan bir ilişkidir. Bunun gibi binlerce ilişki var. Ben böyle Mem û Zîn’i ne yapayım? Binlerce böyle Mem û Zîn var. Kaldı ki, ilişkileri şimdi daha somut ele alabiliyoruz. Olay gerçekten zor, yani bir geleneksel çözümün bile çok uzağındayız. Fazla aşık olduğunuzu da sanmıyorum. Bu ucuz duygularınızı kendi kendinize itiraf edin. Ayıp değil, ben de itiraf ettim, benim de bazı aşklarım oldu veya yaşadığım durumlar vardı. Ama benim hedefim yenilmemek, ölmemek, boyun eğmemekti.
Önderlik olayını bu yönüyle de inceleyebilecek misiniz? Bu, önemli bir inceleme konusudur. Önderlik olayını veya benim gibi bir yoldaşınızı bu yönüyle tanıyamadınız. Bu konuda da çok büyük bir savaşçı olduğumu bilmeliydiniz. Yedi yaşından beri kız arkadaşlarım vardı, halen de kız arkadaşlarım var, ama büyük arkadaşlıklardır. Arkadaşlarımla ilgileniyorum, arkadaşlığımı bırakmadım. Dikkat edin, halen bu çalışmaları sürdürüyorum. Yedi yaşımdaki dileğim temelinde aşk arayışlarımı geliştirdim. Aşk böyle başlar. Ancak aşkın önünde feodal engeller var. Feodal engel erken yaşta kızı ve erkeği bir tarafa çeker, on ikisinde sözlü yapar, aşk imkanını veya ortamını kapatır, on beşinde evlendirir ve tümüyle öldürür. Ama ben arayışımı sürdürdüm. Bu konu kitaplara da geçmiştir. Bundan iyi bir özgürlükçü olduğum ortaya çıkıyor. Benim çocukluk arkadaşım evlendi, ama onu aramalıydım. Bu bir arayıştı ve umutlu olduğumu gösteriyor. Sanırım siz arkadaşlarınızı bıraktınız. Şu kişi, şunun karısı; bu kişi şunun kocası oldu. Ben o zaman kızı da, erkeği de bırakmadım. Birisi gitti ikincisiyle, hatta tüm ulusla uğraştım. Önderlik tarzını gerçekçi inceleyelim. Bir kız gitti, birçok kızla uğraştım. Örneğin lise çağında, üniversite çağında neden bir ilişki gücüm yoktu? Burjuva çocukları çok doğal ilişki düzenleri içindeydiler, sanki beni zincire vurmuşlar gibi ilişkisizdim, adeta bazı kuvvetler beni mıhlamıştı. O zaman sosyalistleşmemiz, ulusların kaderlerini tayin hakkıyla uğraşmamız bir aşk durumuydu.
Burjuvazi için aşk veya ona göre çok rahat ilişki düzenleri var. Feodal dönem, kapitalizm aşkı durdurdu. Kürt kızı zaten boğulmuştur. Yanı başımda bir kaç Kürt erkeği vardı, baş belalarıydı. Örneğin, babası müftü olan tam bir baş belası vardı. Bir gün bıçağını çekerek bir kıza saldırıyor. Sözde kızı yakalayacak. Bunun karşısında dehşete kapıldım, kendi kendime, aman Allah’ım ben böyle bir Kürt olmamalıyım dedim. Herkes onunla dalga geçiyordu. İşte Kürt aşkı, Siyasal koridorlarında böyle tükeniyordu. Herhangi bir Kürt için bir şey geliştirmek mümkün mü? Bu bir Kürt gerçeğidir. Birçok Kürt delikanlısı da aşkını bıçağın ucunda gösterir. Büyük bir aşk dramı! Aşk dramı da değil, sapıklık mı desek? Hemen hemen bütün delikanlılar böyledir. Her gün bir ilişki yüzünden cinayet işlerler, büyük bir suçluluk, psikopatlık veya suç olayı vardır.
Diğer yandan, sevilecek kızlar veya burjuva çocuklar vardı. Ama kendi haddimi biliyorum, çünkü o zaman sevgi gücüm yoktu. Ve orada böyle davranmakla akıllı birisi olduğum sonucu ortaya çıkıyor. Bizim Kürt gibi yapsaydım her gün yara-bere içinde olurdum. Siz ise çok kaybettiniz, burjuvaziye sevdalandınız. Bu nedenle duygunuzu ve ruhunuzu burjuvaziye sattınız. Acaba ruhunu burjuvaziye satmayanlar var mı? Onun Yeşilçam’ının film güzellerine, televizyon güzellerine ruhunu satmayan var mı? Duygu yüceliğini yakalamanız açısından, duygularınızın satılmaması gerekir. Ama büyük ihtimalle hepiniz sattınız. Bütün bunlar sizin neden aşkta çakıldığınızı gösteriyor. Burjuva değerlerini sevdin mi, onlara uşaklığa da yönelebilirsin. Ağanın kızına yöneldin mi ağaya bağlandın demektir. Ağa da, para kimden geliyorsa ona bağlıdır. Para ise sömürgecilikten geliyor. O zaman aşkını ve duygularını sömürgeciliğe sattın demektir.
Üniversitede, gençlik yıllarında benim yaptığım öz savunmaydı. O zamanlar ilişkiye gücüm yetmediği için kendimi savunuyordum. Aşk adına her şeyi kaybetmektense kapanmayı tercih ettim. Çünkü gençlik dönemlerimdi, fena takılsam başıma büyük belalar gelebilirdi. Sizse gençlik yıllarınızda muazzam tutuldunuz ve çok şeyinizi, belki de ruhunuzu kaybettiniz. Bu canavar ruhlar ne zaman ortaya çıktı? Ruhun canavarlaşması nedir? Ruhun sapıklaşmasını, ruhun saptırılmasını inceliyor musunuz? Sizdeki ruh kimin ruhudur? Duygu kimin duygusudur? Bunlar kimden kalmadır? Bu şiirler kimin şiirleri, türkülerin kaynağı nedir? Tutkularınız kaynağını nerede buldu? Kız delikanlıyı, delikanlı kızı sevdiğinde, içinde herhangi ciddi bir sosyal, ulusal içerik var mıydı? Hiç yok. O zaman ruhunuz satıldı veya bunları sorun yapmıyorsanız aşkı inkar ettiniz demektir. Satılık ruhlar, işbirlikçi ruhlar, bitmiş-tükenmiş duygular, nerede aşk, nerede aşık delikanlılar?
Belirttiğim gibi benim bu yıllarda yaptığım kendimi öz savunmaya çekmeydi, burjuva alışkanlıklarına, tutkularına karşı savunmaydı. Köyde de böyle davrandım; o zaman da köylülerin dayattığı tarza karşı öz savunma durumuna geçtim, bu tür ilişkileri benimseyemedim. Çünkü böyle duyguların ve kızların bana göre olamadığını düşünüyordum. Daha sonra bir özel ilişki geliştirdim. Görüldü ki, bir kadın ilişkisi dikkatle ele alınmazsa bütün çabalarımı duygu bağı adı altında, özel ilişki bağı adı altında bitirecek. Düşünün ki, ben de sizin gibi olsaydım, durum ne olurdu? Gruba ve Kürt sorununa öncülük ediyorum, sosyalizme üstün değer biçiyorum. Bu büyük görevlerim olmasaydı, sıradan birisi olsaydım büyük ihtimalle bitmiştim. Klasik bir Kürt gibi davransaydım bu, bitişe neden olurdu. Tutkudur, cinselliktir diye boyun eğseydim, o da bitişi getirirdi. Zamansız kavga da olmaz. Zaman sorununu daha çarpıcı gör ve kendine yüklen dedim. Nedir sorunun, kimdir bunlar, sen nesin, niçin yaptın? Kaba veya usta ölçülerle karşındakinin bela olduğunu anla; TC belası mıdır, feodal bela mıdır, küçük-burjuva belası mıdır? Onlarla iyi hesaplaş. Karşındakine gücün yetmiyorsa, kendine gücün yetsin. Madem bir mücadele dayatılıyor, mücadele et ve kendini yitirme, ustalığını elden bırakma. Tüm bunları sorgulayarak büyük bir mücadele tarzı geliştirdim.
Başlangıçta böyle mi olsun istiyordum? Hayır. Ama ortaya çıkan her somut duruma bir yaklaşım gereği duydum. Böylece ulusu, partiyi ve savaşı bırakmadım. Duygu ve aşk gitmişse gitsin dedim. Kaldı ki, onun da duygu ve aşk olmadığı, zehir-zemberek bir yılan, çoktan ölmüş bir varlık olduğu ortaya çıktı. Bunun karşısında kendimi yitirseydim, PKK denilen olay ortaya çıkmazdı. Bir kişinin kendini, duygularını çözümlemesi ve altında ezilmemesi çok önemli bir olaydır. Kürdistan açısından benim yapabileceğim en önemli gerçekleştirmelerimden birisi de budur.
Kürdistan’da aşkı geliştirmek, duyguları taçlandırmak demek; ulusal boyutu biraz görmek demektir. Mem û Zîn deyip geçmeyelim. Aslında o da bir ulusal birlik sorunudur. Ulusal birlik, biraz da demokrasi olsa, o feodal baba da olmasa aslında Mem û Zîn rahatlıkla birlikte yaşayabilirler ve bilenen ölüm gerçekleşmezdi. Onların yaşamını birçok yönüyle inceleyebiliriz. Ehmedê Xane ulusal birlik istiyor. Yazar, “Kürt hükümdarlığı olsaydı, bunlar başımıza gelmezdi” diyor. Büyük bir birlik tutkusu var, onu bu destanda yansıtıyor. Ulusal birliğin uğruna büyük çaba harcayıp aşkın yoluna girdiğini söyleyebiliriz. Ulusal demokratik devrimi biraz geliştirirseniz, aşkın yolunu biraz açmış olursunuz.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan