HABER MERKEZİ- Şehit Zilan (Zeynep Kınacı) Akademisi üyelerinden bir yazı:
Saf Duygularla Yürüdük Yarınlara!
Bir toplum hem anlamsal hem de bedensel her şeyi kendi içerisine alır. Zihin, maneviyat, duygu, ahlak, bilim, felsefeyi içinde barındırır. Bunlarla birlikte kendini kurumlaştırıp yaşam kuralı, tarzı anlamına getirir. Bunlar yaşamın her alanında doğal yollarla yaşanır, dile kavuşur. Yaşam kültürü olup hafızaya akar ve kendini sürekli kılıp var olarak günümüze kadar gelir. Toplumda yaşanan tarihsel ve ahlaksal yaşananları içinde barındırır. Anlamla toplumun enerjisini yaşama kanalize eder. Yaşamı harekete geçiren anlamsal enerjidir. Duygu sistemleşip yaşamın zerreciklerine akar ve ruhu coşturur yenilikler karşısında.
Oluşması için zamana ihtiyaç vardır. Zaman oluşmadan anlamın sahibidir. İnsanın zihni gibi anlamı da büyür. Zihinlerde kökleşir ve renklenerek akar, yıllarca akan sular gibi yaşama hayat verir, ruh olup insanın maneviyatını oluşturur. Bir nehir gibi akar yaşamın en küçük zerresine. Aynı bizim felsefemizin yaşamla buluşması ve bütünleşmesi gibi kendini var kılar.
Kültür bunların toplamıdır. Apocu felsefe de yaşam kültürü olup inandığı değerlerle anlamını yaşadığı anın yaşamında dile kavuşturdu ve yarattı. Kök hücre olarak ilk adımı attı ve sistemini yaratarak tarihin akışına yeni bir yön vermenin mücadelesine girişti. Çünkü biz Kürtler kültürel toplumun zerrelerinden, anlamından, maneviyatından doyup gelmiştik doğa anamızın kucağına. Sürekli direndik saf kültürümüzle, saldırılar karşısında başkaldırdık diz çökmeyi kabul etmeden. Sınıflı zihniyetin kirlerinden etkilenmeden savaştık varlığımızı var etmek için, sonumuzun muhteşem olacağını bilerek. Biz Kürtler yaşamın anlamında mayalanmış ve dört bir yana yayılmıştık, etrafımızda yaşadığımız anlamı vermek için. Anlam büyüdü ahlakla, inançla kurallarını belirledi yarın doğacak çocuklarına.
Zaman aktıkça anlam mayalanmaya, güneşle demlenmeye başladı ve yeniliklere kendini gebe bıraktı. İnançlar pekişti ve anlamın yüceliğinde Enel Hak’ka dönüştü Doğa ananın çocukları kendini aramaya başladı kayboldukları topraklarının üzerinde bir kelimeyle başladılar, kelimeler cümlelere, cümleler çözümlemelere, çözümlemelerde bir halkı koruyacak savunmalara dönüştü. Yanlış yazılan tarihe dur deyip yazılmayan tarih güneşle, insanlıkla buluşmaya başladı. Fakir çocuklarıydı ama birçok kişide olmayan onura ve cesarete sahiptiler. Bu onur ve cesaretle yürüdüler inançlarının filizlendiği yeni beyinlere, ilham olup grup olmaya başladılar.
Toprağa atılan her tohum ilkleri yarattı, yollarını aydınlattı. Zorlandılar, durakladılar ama hiçbir zaman buraya kadar demediler ve intikam gerekçesi yapıp daha bir inançlı yürüdüler inançlarıyla kültürleriyle yaşamın özü olan kutsal ananın bağrına. Bir anaya sarılır gibi sarıldılar Kürdistan sömürgedir kavramının yarattığı yankılara. Bu titremeyle bayılma ve kendine gelmeyle yürümeye başladılar, parmak sayısını aşmayan can ciğer yoldaşlarıyla. Türk’tüler, Kürt’tüler, aynı toprağın insanıydılar. Araştırdılar, incelediler ve öğrendiklerini birbirine aktardılar. En büyük ahlakları bildiğini öğret oldu. Bundan kaynaklı sürekli verdiler, hiçbir hesaba girmeden. Bu can ciğer yoldaşlar küçük bir inanç grubuydular. Büyüdüler, birbirlerinin yanlışlıklarına da inanıp kucaklayarak. Çocuk saflığıyla hayalini kurdukları Türkiyeli olmanın inancıyla.
İlkin zihniyetlerini oluşturmak için kendilerini eğitmeye başladılar. Öğrendiler, öğrettiler, kendilerini hazırlamaya başladılar. Bu grupla tarihin taşları yerinden oynayacağından başlamadan kendilerini güçlü hazırlamak istedi. Zorlu bir sınavdan geçmek olağanüstü kişilikler istediğinden, bunu oluşturmanın mücadelesine giriştiler inanç insanları. İnandıkları değerler uğruna inançlarını silah yapıp yürüdüler yanlışlıkların üzerine. İnandılar, yürüdüler, yollarını netleştirip, yeni yoldaşların, oluşturup devam ettiler yürüyüşlerine. En saf duygularıyla yürüdüler yarınlara!
Yok zihniyetine karşı büyük bir mücadele vermeye, var olanı görünür kılmaya çalıştılar. Bu toprakların insanlarının tarihi ve kültürü üzerinde başlayarak adımlarını atmaya başladılar. Toplumlar etrafında siper almaya başladı, bu grupta kendilerini gördüler, özgür yarınlara olan özlemlerine bir cevap hareketiydi. Her bir adımla Kürtlerde aydınlanma yaşanırken diğer halklara da ilham kaynağı oluyordu. Akın akın geldiler farklı milletten ve topraktan insanları kucakladılar. Kürtlerin tarihte oynadığı evrensel rolü bu seferde PKK hareketiyle oynamaya başladılar!
Her canlıda kendini savunma vardır. Kendini savunmada irade devreye girer. Bu da dirençle bağlantılıdır. Bu da enerjiyle olur. Doğadaki enerji paketçikleri kendini var kılıp süreklileştirmek için savunmayla refleks gösterir. Atom bile dışardan gelen baskıyı kabul etmemek için, savunmak için kendini fazlalaştırır. İnsan duyduğu andan itibaren savunma refleksleri gelişir. Bu refleksler eğitilse, bilinçli reflekslerle yaşamını sürdürür. Kimi yerde aklını kullanır, kimi yerde de bedenini kullanarak bu refleksini yaşama yansıtır. Saldırılar karşısında kendini savunma meşru bir haktır. Herkese bu hak kabul görülür. Meşru savunma çizgisiyle her an kendini koruyabilmen için bilinç lazımdır. Ezilen halklar kendilerini korumak için ideolojik silahlarını da geliştirmişlerdir. Meşru müdafaa hakkı sosyal bir hak olup insanlığın belleğinde sürekli gizli kalmıştır.
Biz Kürtler bu kadar yönelime karşı günümüze kadar gelmişsek bu, genlerimizde olan savunma refleksinden kaynaklıdır. Savunma bizde bir kültür halini alıp gelmiştir. Her saldırıya karşı savunma refleksi gelişmiş ama gelen gideni aratır misali sonuç hayallerin yerle bir olması ve inanç sarsılmasıyla, fiziki soykırımlarla yüz yüze gelmektir. Bunlar tekrarlandı, her sonuç bir diğerinden daha ağır sonuçlara neden oldu.
Bu coğrafyada temel kurulan hayal kendi dili, kimliği, kültürüyle özgür bir şekilde yaşamaktı. Bu Kürtlerle birlikte diğer halklarda çok göründü. Başını kaldırdı, başı ezildi. Ama savaşçı, direnişçi ruhuna zarar veremedi. Gördüğü her boşlukta kendini savunmanın mücadelesine girişti. Aşiret formundan kaynaklı bir ulus olarak kendilerini örgütlemediler ve yönelimlerle karşı karşıya kalıp dağılmayla yüz yüze geldiler. Çözülme ve çökertmeyle asimilasyonu devreye koydular. Sessizleştiler, içe büzüldüler, güç toplamaya başladılar. Ruh ve belleklerinde olan direnişçiliği büyütmeye başladılar.
Bunu çok iyi biliyorlardı, bu topraklarda Güneş tekrardan doğacaktı. Bu Güneş özlerini besleyecek ve ruh dünyalarına akacaktı. Bir misafir olup girecekti fethedilmemiş yüreklere, evin sahibi olacaktı her benlikte.
Güneş doğdu, toprağa düşen filiz yağan yağmurdan sonra Güneş’le buluştu. Toprağın derinliklerinde kalan Kürtlüğün savaşçılık ve direnişçi ruhuyla kökleri bütünleşti. İnanç grubu aktı bu toprakların yerel halk olan Kürtlerin şahsında toplumların öz benliğine. Kendilerini savunma arayışına giriştiler. Bir çocuğu anasının kucaklaması gibi sarıldılar uzun süreli Halk Savaşı Stratejisine. Bunu geliştirmek için HRK oldular, ARGK’ye geçtiler, sonra stratejiyi değişitirip meşru savunma savaşıyla HPG’ye dönüştüler. Devrimin teminatı olan kadın ulusu da YJWK oldu, YAJK’a geçtiler paradigmasal değişimin temel ayağı olan kadın özgürlüğü için YJA-STAR güçleriyle savunmalarını büyüttüler. Bedene ruh kazandırdılar. Unutulan Mezopotamya halklarını uykudan kaldırıp tarih sahnesine çıkardılar. Ağır yürümeye başladılar ama sağlam adımlarla, kendilerinden emin yürüdüler toplumsallığa doğru. Bu zihniyete sıkılan her bir mermi insanlığı uyandırmaya başladı. Mezopotamya halkları yeniden PKK hareketiyle tarih sahnesinde rollerini oynamaya başladılar. Sanki bir filmin arasına geçen reklamdan sonra toplumsallığın sahnesine çıkması gibi, tekrardan tarihteki rollerini oynamaya başladılar. Bu seferki oyun daha bilinçli bir intikam çığlığıydı egemenlikli zihniyete karşı, unutulmadı.
Yeniden tanımayla kendi güçlerine emekle vardılar. Kendi sözcüleri, elçileri olmaya başladılar. Özgürlükleri için mücadele etmeye başladılar, bilinçlerini de katarak isimlerini koydurdular, hakikat savaşçısı ya da özgürlük savaşçısı. Önderliğin de dediği gibi geliştiler, büyük geliştiler, acılarını güce dönüştürmeyi bildiler. PKK hareketiyle geride bıraktığımız yıllar aynı balın yaşama süzülmesi gibiydi. Toplumsallık aynı süzülen bal misali ölçülerle güzelleşmeye başladı. Aktı halkların yüreğine. Kana kana içtiler bu toprakların bal misali suyunu…
Aradılar yeni insanı bulmak için. Bu elli yıllık verilen mücadele kaybolan bu toprakların insanını bulmak içindi. Yeniliklerin arayışçısı olarak. Her gün yeniden aşık olur gibi güne Merhaba dediler. Kadını bularak kaybolan Kürt insanını bulmanın bilinciyle yürüdüler yarınlarda. Artık yaratılan Kürt’le umutsuz aşkı, yitik ülkeyi aşmıştı. An be an kadın şahsında kaybolan insanlık yaratılıyordu bu topraklarda, büyük bir aşkla sevdiler, sevildiler, aşk düzeyinde bağlandılar bu toprakların insanlarına. Önderliğin de dediği gibi ben onları keşfederken onlar da beni yaratıyordu, artık bu topraklarda Kürdistan şahsında kaybolan Kürtlük yeniden doğuşu yani dirilişi yaşadı. Toplumsal aşk bireyden çıkıp toplumsallaşmayla anlam kazanacaktı.
Birbirimizi büyüterek sevdik, sevildik ve yarınlara göz diktik. Rüzgarla yarışır gibi yarın kadar yakın olan özgür günlerimize koştuk. Hayaller bu coğrafyada gerçek olmaya başlamıştı. Gelişen hayaller ebedi gerçek oldu bu toprakların kızları ve oğullarının şahsında. Direnerek yaşamayı öğrendiler ve yaşamı uğruna ölecek kadar da sevdiler, tek bir vücut olarak.
Kaynak: PAJK Sitesi