BEHDÎNAN- Medya Haber Televizyonunda yayınlanan bir programa konuk olan PAJK Koordinasyon üyesi Ayten Dersim ve PAJK Meclis üyesi Tekoşin Ozan, PKK’nin öncü kadrolarından Sakine Cansız’ı anlattı. Sakine Cansız’ın kadın özgürlük hareketi ve toplumsal mücadele için önemini ifade eden Tekoşin Ozan ve Ayten Dersim, Sakine Cansız’ın “Bir kavgaydı yaşamım” sözüne gönderme yaparak “Sakine arkadaşın kavgası hepimizin kavgasıdır, kavgayı büyütmeliyiz” mesajını verdi.
Ayten Dersim ve Tekoşin Ozan’ın değerlendirmeleri şu şekilde:
TEKOŞİN OZAN: Öncelikli olarak Sakine arkadaş, Fidan arkadaş ve Leyla arkadaş şahsında kadınlara yönelik geliştirilen bu siyasi ve ideolojik olarak geliştirilen bu saldırıların tümünü kınıyorum. Ve yine Sara, Fidan ve Leyla arkadaş şahsında katledilen ve özgürlük mücadelesinde çok büyük değerler yaratmış olan, bizim mücadelemizi de bu anlamda aydınlatan kadınları da saygıyla, minnetle anıyorum.
Tabi dünyanın her yerinde bu tür saldırılar gelişiyor. Ancak yani kadınlara yönelik saldırıların açıktan siyasi bir hedef olarak yapılması genelde çok sık gördüğümüz olaylar olmuyor. Kadınlar çünkü çok özne olarak görülmüyor tabi ki. Erkek egemen sistem ne yaşamda ne savaşta aslında kadını bir özne olarak görmüyor. Yaşamda olduğu gibi savaşta da kadınlar nesnedir. Dolayısıyla büyük katliamların yaşandığı savaşlarda, ki günümüzde, mesela Kürdistan’da, Serekaniye’de, Efrin’de, bugün işte Gazze’de, Ukrayna’da yaşanan savaşlarda çok büyük kadın katliamları oluyor, kadınlar katlediliyor ama böyle yaşanan katliamlar kadınlar hedeflenmemiş gibi gösteriliyor. Ama aslında o kadınlar oradaki siyasi erkek erkinin hanesine yazılmak için bilinçli olarak hedefleniyor.
KADIN KATLİAMLARI GÖRÜNMEZ KILINIYOR
O anlamda mesela kadınların öldürülmesi bile aslında ikincil bir öneme sahiptir ve erkek hanesine yazılan bir konudur. Kadınların toplumsal cinsiyetçi nedenlerle katledilmesi de yine böyle örtülüdür. Kadın katliamları, kadın öldürülmesi günümüzde özellikle kapitalist dünyada böyle sanki çok iyi görülmeyen bir şey gibi gösterilip işte kadınlar, çocuklar hedeflenmesi sözü çok kullanılır, o kavram çok kullanılır. Ama aynı savaşlarda olduğu gibi cinsiyetçi ilişkilerde de kadınların katledilmesi ki günümüzde dünyanın her yerinde kadınlar çok yoğun olarak erkekler tarafından, işte eşleri tarafından, kocaları tarafından, ilişkili oldukları erkekler tarafından, yakın akrabaları tarafından katlediliyorlar. Bu katliam biçimi de siyasi, ideolojik, politik bir katliam olarak tabii ki tanımlanmıyor. Özel bir durum çerçevesine alınarak meşrulaştırıyor. Yani suçun ağırlığı hafifletiyor ve görünmez kılınıyor. Orada da bir aslında cinsiyetçi bakış açısından kaynaklı, yani olabilecek bir durum, özel durum olarak meşrulaştıran kadın katliamları ve kırımları durumu oluyor.
Kadınların doğrudan siyasi görüşlerinden, ideolojik görüşlerinden dolayı hedeflenmesi aslında bu sistem içerisinde erkek egemen sistem içerisinde çok görünür kılınmak istenmeyen bir durum. Çünkü kadınların bir siyasi kimliğinin ve ideolojik kimliğinin olmaması gerektiği algısı yaratılmaya çalışılıyor. Kadınlar hep başka bir siyaset ve ideolojiye hizmet pozisyonda gösterilmek isteniliyor. Doğrudan hedeflenmesi, bunun açıktan yapılıyor olması, yani siyasi bir pozisyon olarak yapılıyor olması aslında artık daha fazla Kadının ortaya çıkardığı güç ve toplumsal etkiyi taşımamak kaynaklı. Ama bunu yaparken de mesela çok ciddi bir konsensüs var sistem içerisinde devletler arasında.
FAİLLERİN ARKASINDAKİ GÜÇ BELLİDİR
Mesela Sara arkadaşların olayına bakalım. Ardından Evîn Goyî arkadaşların olayında da böyleydir, Seve arkadaşların olayında da, Rosa Luxemburg olayında da böyledir. Yani saldırıların faili bellidir. Bu olayların tümünde saldırıların faili bellidir ve yakalanmıştır Faillerin arkasındaki güç de aslında çok nettir, bellidir. Yani gizli olan bir durum yoktur. Örneğin Fransa’da gerçekleşmiş bir olay var. Doğrudan belki arkadaşların olayında o MİT ajanının Türkiye tarafından gönderildiğinin çok fazla verisi olmasına rağmen Fransa bunu üstünü örtmeye çalışmıştır. Ve devam ediyor bu duruma. Aynı şey Evin arkadaşların olayı içinde geçerlidir. Üstü örtülmeye çalışılan bir durum vardır. Peki Fransa’nın bu konudaki çıkarı nedir? Yani Fransa neden mesela Sara arkadaşların, Evin arkadaşların failini gizlemeye çalışıyor? Fransa’yla Türkiye arasında çeşitli çelişkiler olmasına rağmen ya da dünyadaki, Avrupa’daki diğer ülkeler, diğer devletler bunun failinin açık olmasına rağmen, bu olayların failinin açık olmasına rağmen neden herhangi bir tutum göstermediler?
Burada bir açıkçası kapitalist sistemin ve onun askeri örgütlenme gücü olan NATO’nun bir ittifakı söz konusudur. Bu saldırı bir aslında aynı zamanda NATO saldırısıdır. Kadına yönelik, kadının gücüne yönelik bir NATO saldırısıdır. Neden bu kadar büyük bir saldırı gerçekleştirilmiştir, Neden hedeflenmiştir? Tabii bunu da anlamak önemlidir. Avrupa’nın göbeğinde, Paris gibi bir yerde iki kez üst üste Kürt kadınları neden katledilmiştir Dünyanın gözü önünde ve hiç kimse buna bir refleks göstermemiştir? Hiç kimse faillerinin belli olmasına rağmen bunun üzerine gitmemiştir ve hatta hukuki altyapısını ortadan kaldırmaya çalışmıştır. İşte Ömer Güney’in cezaevinde ölmesi ve ikinci olaydaki Fransız milliyetçisinin deli gibi gösterilmeye çalışılması. Neden böyle bir durum yaşanmıştır?
Çünkü öncelikli olarak kadın sorunu tüm dünya insanlığının sorunudur ve kadının özgür duruşu tüm dünyadaki özgürlük sorunlarının en köklü çözüm noktasıdır, çözüm merkezidir. Bunun tabii bir de Kürt sorunuyla bağlantısı vardır. Yani Kürt sorununun çözümü de Kürt kadınının özgürlüğüyle çok yakından bağlantılıdır. Kadın özgür duruşu, dünyada özgürlük dalgasını en fazla yaşatabilecek duruştur. En köklü dalga olduğu için, en dipten gelen dalga olduğu için tüm insanlığı etkileme gücü çok daha yüksektir. Hızla yayılma gücü vardır. Sakine arkadaşın mesela, Fidan arkadaş da böyledir. Leyla arkadaş da genç bir arkadaşımız olarak böyleydi. Sadece Kürt kadınları üzerinde bir özgürlüğe yönelme, özgür duruş kazanma etkisi yaratmamıştır. Sadece Kürt kadınları üzerinde değildir etkisi. Dünyadaki diğer kadınlarla, diğer halkların kadınlarıyla da kurulan ilişkilerde böyle bir etkisi vardır. Ve oradan gelişebilecek mesela dünya kadınları içerisinde gelişebilecek bir özgürlük dalgası tüm sistemi etkileyecektir. Aynı zamanda tabi sosyalist demokrat, biraz özgürlüğe açık, kendisini biraz özgürlüğe açık tutan erkekler için de önemli bir aydınlanma noktasıdır, merkezidir ve ilgi alanıdır.
PARİS KATLİAMI KOMPLONUN DEVAMIDIR
Sara arkadaşa yönelik saldırı, komplonun yani Kürt halkına ve tabii özgürlük hareketine yönelik komplonun devamıdır. Devamı anlamına geliyor. O da hepimize yönelik bir komplodur. Bütün kadınlara yönelik bir komplodur. Önderliğe yönelik komplonun Önderlik tarafından boşa çıkarılmasından dolayı Önderliğe yönelik komplonun kadınlar üzerinden sürdürülmesi olayıdır. Dersim olayı açısından ikinci bir Dersim soykırımdır ki günümüzde Dersim soykırımı tüm Kurdistan’ın soykırımı haline getirilmeye çalışılıyor. Bir Kürt soykırım politikası günümüzde çok fazla ve çok boyutlu olarak askeri, siyasi, ekonomik, kültürel tüm boyutlarıyla sürdürülmeye çalışılıyor. Ve tabii Dersim bizim tarihimizde hem kök kültürümüz olması açısından, yani halkımızın en köklü, en eski, dilsel anlamda, gelenek anlamında, özgürlük duruşu anlamında en köklü özgürlük ve i kültürel kökü anlamında merkez bir alandır Dersim.
HEVAL SAKİNE TOPLUMA ÖNCÜLÜK ETMİŞTİR
Dersim’i soykırıma uğratmaya çalışmak sadece Dersim’e yönelik bir soykırım değildir tabi ki. Tüm Kurdistan’a yönelik bir soykırımdır. Bunun denemeleri 1937-38’de yapılmıştır. Büyük bir soykırım gerçekleştirilmiştir Dersim’de. Ancak Kürt halkı bundan dersler çıkararak işte ondan onlarca yıl sonra PKK hareketinin çıkışı gibi Sara arkadaşın özellikle Dersim’den çok büyük katılımların gerçekleşmesiyle soykırım, Dersim soykırımı boşa çıkarılmıştır. Yeniden dirilmiştir, Dersim yeniden dirilmiştir. Dersim’i yeniden soykırıma uğratmak bu yeni dirilişe yönelik saldırıdır. Böyle bir özelliği vardır. Tabi ki Rosa Luxemburg onlarla da çok fazla bağlantısı kurulmuştur. Çünkü Sakine arkadaşın aynı zamanda, yani tüm dünya kadınlarıyla ilişkisi vardır. Benzerliği sadece kadınlara öncülük etme anlamında değil, topluma öncülük etme şeklindedir. Mesela Rosa Luxemburg da öyledir. Bir partinin lideridir. Sakine arkadaş da PKK’nin kurucu üyelerindendir ve ilk kongresine katılan bir kadındır. Aynı zamanda zindan direnişinin öncü kadrosudur? Diyarbakır Cezaevi’nde ve diğer cezaevlerinde o işkenceye, her türlü işkenceye karşı da Sakine cansız bir duruştur. Bir özgürlük duruşudur, boyun eğmeyen bir duruştur. Yani ne olursa olsun özgürlükte ısrar eden Kürt kadınının duruşudur Sakine Cansız. Bu anlamda tüm bunlarla çok fazla bağlantılı var, bağlantısı vardır ve yani dünya kapitalist sistemi, erkek egemen sistem, onun en askeri kurumlaşmış hali olan NATO ve tabii ki günümüzde Türkiye’de iyice yoğunlaştırılmış. en sınır tanımaz, vahşi yöntemlerle saldırarak sonuç alma yani saldırılarından biridir. Tabi ki Paris katliamı böyle bir katliamdır. Ancak Kürt kadınları ve dünya kadınları Sakine Cansız’ın anısına büyük sahip çıkarak bunu da boşa çıkarmıştır. Onu da ifade etmek gerekiyor. Yani aslında tersi bir durum gelişti Sakine Cansız’ın ve Fidan arkadaşın, Leyla arkadaşın şehadetiyle. Özgürlük iradesi kırılmaya, soykırım tamamlanmaya çalışılırken mücadele büyümüştür. Bugün Sakine Cansızlardan sonra işte tam tersi bir hem Kürt kadınlarının daha fazla Kürt özgürlük mücadelesine akışı vardır, hem de dünya kadınlarıyla Kürt kadınlarının bu özgürlük duruşu işte Sakine Cansız’ın özgürlük duruşuyla daha fazla buluşma vardır. Daha fazla tüm dünya kadınlarının işte bir örnek, rol model olarak kendisini esas alması durumu vardır. Dolayısıyla burada da bir anılarına bağlılık anlamında bu komplonun da, bu soykırım ve Kırım girişiminin de boşa çıkarılması durumu söz konusudur.
AYTEN DERSİM: 9 Ocak katliamını kınıyor, Heval Sara şahsında tüm özgürlük şehitlerini saygı ve minnetle anıyorum. Onların bize bıraktıkları görev ve sorumlulukları layıkıyla yerine getireceğimize bu gün vesilesiyle tekrardan söz veriyorum. Heval Sara bizim 50 yıllık mücadele tarihimizin bir duruşudur. Kürt özgür kadın hareketinin çizgisidir. Önderlik öyle tanımladı ve öyle bir mücadele tarihine sahiptir. Heval Sara’nın daha mücadele ile böyle direkt bir teması olmadığı döneme gidip bakıyorsun, bir özgürlük arayışı var. O dönem işte özgürlük arayışında olduğu dönemde ilk elden aile içi o feodalizme, kadına biçtikleri bir misyona tepki duymuştur. İlkokul, ortaokul, lise hep buna tepki duymuştur. Mesela annesinin şahsında bunu kendi kitabında da, yaşam tarzını anlatırken de belirttiği için ben burada bunu koyuyorum. Bu anneye tepki değil. Annede bir misyon vardır. Hep bunu reddetmiştir. Hep bir arayışı olmuştur. Farklı dünya, farklı halklar, farklı kesimler, farklı kadınlar. Yani önderlik ki kendi yaşamını üç aşamalı olarak ele alıyor ya, gerçekten de öyledir. Heval Sara’nın daha evdeyken öyle bir arayışı var. Yani bir birey küçük yaştan arayışlarına yön vermedi mi sonrası sisteme teslim olmadır. Yani bu teslim olma bilinçli bilinçsiz hepimizin şahsında gelişmiştir. Ama Heval Sara’da gelişmemiştir. Hep bir arayışın peşindedir. Zaten özgür kişilikler nasıldır? Hep arayışın peşindedirler. Bırakmazlar onu. Köleliği reddediyorlar. Mesele kurala, kaideye gelmez. Onun kendi kuralları vardır onun. Çünkü arayışı vardır. Yani hep arayışın peşinden koşmuştur. Heval Cuma ve Heval Fuat arkadaşlarla teması olunca “Ben aradığımı sanki buluyorum” diyor. Çok ilginç değil mi? Mesela yaşadığı bir evlilik vardır. O evlilik de öyle bilinen klasik evlilikler değil. Dikkat et olan İzmir’e gidiyor ve orada çalışıyor. Ve çalıştığı fabrikada hemen haksızlığı görüyor. Oradaki patronunun egemen erkek yaklaşımını görüyor. Kısa bir süre çalışıyor ve hemen orada örgütleme yapıyor. İşçileri greve çağırıyor. O dönemde tanıyan arkadaşların birçoğu hep konuşur, anlatır. Biz dedik ki bu kadın nereden geldi, bu kimdir, nerelidir? Öncülük özellikleri var.
SAKİNE’NİN YAŞAM SİSTEMİ MEKANLARA GÖRE DEĞİŞMEDİ
Bireyi birey yapan onun kök hücresidir. Değer yargılarıdır, onun ahlakı ölçüleridir. Mesela Heval Sara’da bunlar olmasa o yaşta kendi başına ta İzmir’e kadar gider mi? Mesela aile evliliğinden yana değildir. O seçiyor. Ama o evlilik de bir arayışın sonucudur yani. Dedim ya hani, klasik bilinen gideceğim, evleneceğim, evde kalacağım. Öyle değil yani. Ona da ciddi bir reddi var. O anlamda mesela işte bir Kürt olmak, o kök hücresini hafızada yaşamak. Çünkü insan bir hafızadır değil mi? Yani belki tüm hafızasını dile getirmiyor ama hep bir yaşıyor. Bir Alevi olmak mesela. Bunlar çok önemli yanlardır yani. Bir de bunun içinde kadın olmak. Bu üçünün çok güçlü buluşmasını PKK’de gerçekleştiriyor Sara. O yüzden de duruşu çok sağlamdır. O yüzden gerçekten sosyalist ve devrimcidir. Şimdi o anlamda mesela Heval Sara şöyle hiç yaklaşmıştır. Ben de uzun yıllardır cezaevindeyken biz hep onun direnişiyle yaşıyorduk yani. O zaman da biz de gençtik. Nasıl bir kadındır acaba? diyorduk. Heybeti nedir? Duruşu nedir? Yani sen kendine model arıyorsun ya, Sen de bir arayışın var ama kendine model arıyorsun. Hep onu model olarak kendimize aldık. Cezaevine çıktıktan sonra ben direk Heval Sara’yı gördüm. Yani sen ya aradığını buluyorsun, gerçekten aradığını buluyorsun. Mesela onun böyle hiç yerinde duramayan, onun her şeye ilişkin görüşü vardır. Hep bir tercihi ve seçtiği güzellikler var. Kesinlikle en iyisini en güzelini, en özgürlüğünü seçme vardır. Demez ki bu tamamdır. Yani hemen der ki bunun ötesi de vardır. Yani tamam dediğin anda durursun. Onda dur yoktur. Mesela nerede olursa olsun, mesela birçok yerde kalmıştır, zindanda kalmıştır, dışarıda kalmıştır, dağda kalmıştır, Avrupa’da kalmıştır, Maxmur’da kalmıştır. Yaşam sistemi hiç mekanlara göre değişmemiştir. Önderlik de öyledir. Hep onun bir yaşam sistematiği vardır. Ama böyle yani statik kurallara hapsedilmiş değildir yani.
KENDİNE ABARTILI YAKLAŞMAZDI
Özgür kişilikler ele avuca sığmaz. Bu bir deyimdir ve doğru bir deyimdir gerçekten. O hep yönünü bulur. O anlamda onda sınır şöyle yoktur. İşte bu Kürt’tür, bu Türk’tür. Önce işte Alevidir. Ama tabii yerel ne kadar güçlü olursa, yani düşünsel, kültürel, ahlaki o kadar evrenselleşirsin. Özgüveni güçlü çünkü. Orada kültürel bir birikimi var. Oluşan bir bilinç var. İnsanlar var oldukça kendine güveni artıyor değil mi? Var değilse, yani o bilinç oluşmamış ise o ürkek bir korkaktır, edilgen bir pasiftir. Şimdi o anlamda Heval Sara tüm kadına dokunmuştur abartısız bulunduğu coğrafyada. Mesela bir Kuzey Kurdistan’da sonra metropol olmuştur, hepsine dokunmuştur, teması olmuştur. Mesela ilk cezaevine daha girmeden, mesela Elazığ’da, Dersim’de, Karakoçan’da ilk defa kadın gruplarını oluşturmuştur. 50-60 kişi topluyor ama yapamıyor, diyor ki ben daha o düzeye gelmedim. Bu da bir özgürlük yaklaşımıdır değil mi? Abartılı yaklaşmıyor yani. Oluştukça o güveni oluşur. Mesela Heval Cuma’yı getirtiyor, diyor ki “ben bu kadar kadın toplamıştım. Gel toplantıya.” Heval Cuma da kendi Heval Sara’ı anlatımında dile getiriyor. “Çok heyecanlandım Ben kadınlara ne anlatacağım?” diyor ama o cesareti de Heval Sara’dan alıyor. O yüzden Heval Sara, Arap kadınına dokundu, Türk kadınına dokundu, Ermeni kadınına dokundu, gerçekten Laz kadınına dokundu ve onu da aşarak Avrupalı kadınlara dokundu.
Önderliğin Heval Sara’nın şahsında işte özgür kadın hareketinin çizgisi olarak tanımlarken vurguladığı budur. Özgürlük için sınırlar yoktur. Bunu gerçekten aştı. Zazaki, Kurmanci ve Türkçe biliyordu. Ama yabancı kadınlarla tecrübeleri ilginçtir. Mesela diğer şeylerde mesela o kadınlar diyordu, biz konuşurduk, o onaylardı. Biz diyorduk ki kesin o bizim dilimizi anlıyor. İşte bu da kadın olmanın o empati kurma var ya, birbirini hissetme, birbirini yaşama gücü çok güçlüydü. Mesela hep bize şunu derdi. Nerede bir kadın vurulursa, nerede bir kadın tacize uğrarsa, bir kadın şehit olursa, bir kadın cinsiyetçilik ile ötekileştirilmiş ise kendinizi yerine koyun. Yani sizsiniz, o sizsiniz. Siz eğer bunu hissetmez yaşamadıysanız sizin kadın mücadeleniz gelişmez. İşte Heval Sara hep bunu yaşadı. O yüzden de mesela o evrenselleşme boyutu dedim. Bir de toplumsallaşma dedim. Önce kendi yerelini esas alır ve orada toplumsallaşarak evrensele ulaşır. O yüzden mesele Heval Saray’ı tanıyan tanımayan herkes ondan ilham almıştır. Mesele ilk katılan kadın oluşundan, örneğin de ilk katılan PKK’li oluşundan, ilk zindandan direnen, öncülük yapan olmasından ilham almıştır. Zindan tarihimizde ilk Esat Oktay Yıldıran’ın yüzüne tükürüp de elini kaldırandır. Şimdi o anlamda şimdi bunlar hepsi tabii toplumsallıkta da bir gelişim, bir farklılık oluşturuyor. Yani her onu gören, dinleyen demek benim de bunu yapmam lazım diyor.
Biliyorsunuz bir süre Maxmur’da kaldı o dönem daha öyle Kurmancisi çok gelişkin değildi. Ama o Maxmur çölünde ilk ağaçları eken, çiçekleri eken, yeşilliği geliştiren ama oradaki kadınla bunu yapan Heval Sara’dır.
Mesela retleri çok keskin ama kaba değil. Bıçak keser gibi değil. Yani erkeğin dönüşümünde de bir erkek dönüşmedikçe toplumsal varoluşun olmayacağının bilinci var. Bizim yaşam felsefemiz de sözü ve eylemin bütünlüğü gerçekten Heval Sara da somutlaşır. Böylesi bir yaşam duruşunun sahibidir.
ÖNDERLİK ÖNCE KADINI KURTACAĞIZ DEDİ
Şimdi kapitalist modernite en üst zirvesinde faşizmi yaşıyor ve militarizmi ile tüm toplumlarda kadını katlediyor. Bu şekilde o toplumda gelişen özgürlük dinamiklerini, öncü olabilecekleri, militanlık vasıflarına sahip olanları katlediyor. Çünkü bunların hepsi kapitalist modernite için tehlikedir. Önderlik söyledi, kapitalizm yani emperyalizm neyi esas alıyor? Önce kadını vurun. Önderlik de dedi ki ben dedim önce kadını kurtar. Yani Heval Sara şahsında Önderlik dedi ki ben kadın hareketinin gelişmesi gerektiğine inandım ve ilk grupta bunun adımını attım. 50 yıllık mücadelemizin vasıfları budur.
Bizim Heval Sara’yı anlamakta yetersizliklerimiz var. Gerçekten onu tanımlamak, onun bütününü birlikte dile getirmek biraz da anlamakla alakalıdır. Biz hala anlamak için onun mücadelesini veriyoruz. Nasıl, işte Önderliğimizi, özgürlük mücadelemizi, tarihimizi anlamak için hep bir mücadele halindeyiz, aynı mücadeleyi bu alanda da yaşıyoruz. Çünkü şöyle yaklaşıyoruz: Tanıdım, bitti. Ama mücadele var oldukça hep bu tanıma ve anlayarak, anlayarak anlam kazandırma mücadelemiz hep var olacaktır yani. O yüzden Heval Sara evet tüm halklara o devrimci duruşuyla öncü oldu. O yüzden mesela şehadeti Nepal’den Mısır’dan tutalım, Latin Amerika’dan tutalım, Avrupa’nın birçok yerinde hala da birçok yürüyüşlerde, kongre ve konferanslarda Sara’nın resimleri kaldırılır.
İşte bu evrenselleşmenin ulaştığı düzeydir. Yani bir biz elbette ki hareket olarak ilk çıktığımızda da Önderlik kadın kurtuluşu ideolojisini aynı zamanda evrensele ulaşması gereken bir ideoloji olarak hep tanımladı. Ve 2000 sonraları mücadelemizin yayılıp diğer kadınlara ulaşmasında Heval Sara’nın öncülüğü var.
TEKOŞİN OZAN: Sistem ataerkil olunca, yani özgür bir kadının ataerkil bir sistemle barışması zaten işin özü gereği mümkün değil. Özgürlük eğilimi varsa kavga kaçınılmaz. Mutlaka kavga olacaktır. Kavga derken nasıl bir kavga? Yani tabii ki mesela her türlü, yani baskıcı, şiddet içeren davranış, kadına yönelik baskı yaklaşımları huzursuzluk yaratır tabi ki. Mesela içten içe bir red yaratır. Ama kavga etmek bir irade gerektirir, reddetme bilinci gerektirir. Yoksa mesela toplumda da yani aslında kimse kadınlar çok da hayatlarından memnun değil. Erkeklerin davranışlarından, işte sistemin kadın politikalarından çokta memnun değili. Herkes rahatsız aslında. Bir kadın işte dayak yemek ister mi? Ya da bir kadın zorla evlendirilmek ya da evlenirse kendi tercihiyle evlenmiş olsa bile toplumsal cinsiyetçi bakış açısından kaynaklı erkek gerçeğini tanıdıktan sonra o sürekli sistemli baskıyı yaşamak ister mi? Ya da kendi kimliği ve duruşunu, kendi varoluş tarzını sadece sistemin erkek lehine kurduğu bazı kurallara bağlı sürdürmek ister mi? İstemez, huzursuzluk duyar ama mesela ne yapar huzursuzluğa rağmen? Şöyle denilir kadına. Yani yaşam budur, yani kaderimiz bu denilir. En eski haliyle, geleneksel haliyle ya da işte kapitalist sistem içerisinde de başka bir şey yok gibi, bundan başka bir seçenek yok gibi gösterilir. Kavga etmek “hayır, başka bir şey olabilir, başka bir yaşam tarzı olabilir, kadına başka türlü bir davranış olabilir. Kadın da başka şeyler seçebilir” demektir.
SAKİNE’NİN PKK’Yİ SEÇMESİ ÇOK BÜYÜK BİR ÖZGÜR KADIN DURUŞUDUR
Yani duruşu sergilemektir kavga etmek. O anlamda aslında özgürlüğün en önemli adımlarından biridir. Reddetmekle birlikte ona karşı bir duruş sergilemek, tutum almak ve tabi tercih yapmak demektir. Bu anlamda Heval Sakine’nin kavgası çok özgür irade içeren bir kavgadır, tercih içeren bir kavgadır. Tercihlerini yapmıştır. Mesela dedi ya aile ve aileyle kurduğu ilişki açısından da bir Dersim kadını olarak tabii ki öz kökünde bir doğal toplumun en güzel değerleri vardır. O değerleri sonuna kadar sahipleniyor. Heval Sakine’nin öyle bir özelliği var. Dersim’in o özgürlük değerlerine, doğal yaşamın değerlerine çok sahip çıkardı. Yani çok severdi yani Dersim özünü. Ama mesela oradaki, yani şekillenmiş uygarlık tarihi boyunca şekillenmiş olan cinsiyetçi bakış açılarını, kadına verilen annesi şahsında, babası şahsında, çevresindeki erkekler şahsında erkeğe verilen rolleri reddetmiştir ve kendi tercihlerini kendisi yapmıştır. Sakine, evlilikten tutalım ilişkilerine kadar yaptığı tercihler şöyle tercihler de değildir. Sadece kendimi kurtarayım değildir. Yani ben bir kadın olarak sadece ben istediğim gibi yaşayayım, istediğim gibi ilişkilerim olsun, istediğim gibi öyle değildir. Heval Sakine daha en başından toplumsal özgürlüğe yönelmiştir, ulusal özgürlüğe yönelmiştir. Bu anlamda mesela Heval Sakine’nin PKK’yi seçmesi de çok büyük bir özgür kadın özgürlük duruşudur.
SADECE KENDİNİ DEĞİL BİR HALKI KURTARMAYI AMAÇLADI
Dersim gibi bir yerde nasıl bir soykırım gerçekleştirilmiştir? Orada fiziki bir soykırım, ardından da beyaz soykırım denilen Kemalizm üzerinden okullarda yapılan bir soykırım vardır. Sakine de okuyan bir arkadaştır. Bu beyaz soykırım saldırıları ve fiziki soykırım saldırılarını görerek, onları tanımlayarak kendine kök olarak kendi halkının yani Kürt halkının özgürlük duruşuyla birleştirme eğilimi göstermesi, ona yönelmesi söz konusudur. Bu bir kadının sadece kendi kendini kurtarma duruşu değildir. Bu, bir kadının bir halkı kendi özgürlük hedefiyle birlikte bir halkın özgürlüğünü birleştirmesi, kendi özgürlüğüyle Dersim özgürlüğünü birleştirmesi, Kürdistan’ın özgürlüğünü birleştirmesi duruşudur. Bununla birlikte tabi mesela PKK’nin bir sosyalist özü vardır, sosyalist gerçeği vardır. Yani ezilen tüm toplumsal kesimlerle birleştirmiştir kendi özgür kadın tercihlerini. O anlamda tercih ettiği yaşam, ilişki ve duruşu o anlamda bireysel değildir. Yani tüm ezilenleri ile birleşen bir özgürlük, kadın özgürlük duruşudur.
PKK’nin içinde daha ilk kuruluş aşamasında Türk arkadaşları vardır, farklı kesimden arkadaşları vardır. Tüm Dersim soykırımına rağmen, böyle Dersim’de o zaman milliyetçi kesimler de vardır, Türk solu kesimi de vardır, sorunu Türk solu üzerinden çözmeye çalışan ya da sorunu salt Kürtlük üzerinden çözmeye çalışan eğilimler de vardır ama en doğrusunu seçmiştir. Hem ulusal değerlerini sahiplenme, hem sosyalist olarak işte tüm ezilen sınıfları sahiplenme ama hem de yani diğer halklarla birlikte Kürt halkının ve kadının özgürlüğünü sahiplenme gelişmiştir. Bize şimdi bize çok kolay geliyor böyle konuşmak. Çünkü biz mücadelenin bir aşamasından sonra katıldık. Artık ulusal değerler belli bir düzeye gelmişti Mesela Kurdistan diyorduk, artık Kurdistan bağımsızlaşabilir diyorduk. Bizler açısından da, mesela diğer halklarla ilişki anlamında da enternasyonal duruş, diğer halklarla birlikte özgürlük duruşunu sergilemeyi de yine biz mesela bir aşamaya geldikten sonra geliştirdik. Ama Heval Sakine’nin öyle bir şeyi yoktu. Yani Heval Sakine partiye katılırken partinin bu renkleri öyle çok kabul edilir renkler değildi. Kürtlerin Türklerle birlikte Türkiye’nin özgürlüğü ve demokratik sistemin inşasının da olamayacak bir şey gibi algılandığı bir süreçti. Sakine arkadaş böyle bir doğru tercih yapmıştır ve hem de bir kadın olarak bunu yapmıştır. Üstelik o zaman daha kadınlar da yoktur. PKK içerisinde daha öyle yoğun kadın katılımı da yoktur. Bunun öncüsü olarak gelmiştir. Ardından kadınlar gelmiştir. Şimdi bu başka bir kavga tarzıdır.
SAKİNE PKK İÇERİSİNDE DE MÜCADELE ETTİ
Sistem didişme veya basit kavgalar üzerinden kadını tanımlamak ister. Hep böyle hafifletir. Kadının yaşadığı baskı ruh halinin reflekslerini basitleştirir. Heval Sakine kavgasını hep toplumla, çevresiyle, ezilen kesimlerle, diğer kadınlarla birleştirerek kazanan bir kavga haline getirmiştir. Bu anlamda özgürleşmeyi, gerçekten sadece kendiyle sınırlı tutmamış, özgürlüğü büyüten bir kavga olarak yürütmüştür. Ve bunu PKK içerisinde yapmıştır. Sakine’nin bu kavgası sadece sisteme karşı, aileye karşı ya da Türk devletine karşı olmamıştır. PKK’ye katıldıktan sonra PKK içerisinde ki biz hepimiz insan olarak bir mücadeleye katıldığınızda, bir fabrikaya girdiğin gibi böyle bir taraftan girersin bir taraftan çıkarsın diye bir durum yoktur. Tabi ki insan gelirken zihniyet alışkanlıklarını da getirebiliyor. Bunun aşılması bir süreç alıyor. Bu anlamda mesela erkek egemen zihniyetle PKK içerisinde de mücadele etmiştir Sakine Cansız. PKK’nin de bu anlamda kadın özgürlüğünün derinleştirilmesi ve erkeğin kadın özgürlüğünü kabul eder hale getirilmesinde çok büyük bir emeği vardır Sakine’nin. Öncülük etmiştir buna. Erkeği de bu anlamda dönüştürmüştür. Yani kadının dönüşümüne öncülük ettiği gibi erkeğin de dönüşmesi için özgür kadın duruşuna bir örnek rol model oluşturmuştur.
ESTETİK VE YAŞAM KONULARINI ELE ALIRDI
Şimdi mesela ben Sakine’den hatırladığım kadarıyla bazı şeyleri söyleyeyim. Sakine’de öz sıradan yani değildi, sıradışı ve sınırları aşan özellikler vardı. Mesela bizim bazı toplantı tarzlarımız var. Gündemlerimiz vardır. Yani bilinen gündemlerimiz vardır. Mesela Sakine, toplantılar yaparken, güce toplantılar yaparken salt böyle siyasal, ideolojik, örgütsel gündemler üzerinden toplantılar yapmıyordu. Yani genel bizim bildiğimiz tarzda gelmiyordu. Yaşam nasıl kurulur, yaşamda güzel şeyler nasıl canlı tutulur, ilişkilerde empati nasıl oluşur, neye dikkat edilmesi gerekir, nasıl yapılır gibi konuları da içeren, yaşamın özü olan yaşamı estetikleştirme konusunu ele alırdı. Heval Sakine’nin kavgasında hep bir estetik vardı. Güzellik arayışı, hep güzelleştirme arayışı vardı. Ama tabi bunu estetik ve güzelleştirme derken bunu da şöyle de mutlaka ifade etmek gerekiyor. Hani kapitalizm kadınla güzellik konusunu yan yana getirirken hep böyle yani kadının kendisinden başka bir şeye dönüşmesi olarak güzelliği hep öne çıkarır. İşte kozmetik onun üzerinden oluşturulur. Son yıllarda estetik ameliyatlarla “sen var olduğun gibi güzel değilsin” diyor sistem. Sana başka bir şey haline getir kendini, öyle güzel ol, başka şeylerle takviyelerle güzel ol der. Sakine buna karşı güzelliği en doğal haliyle, yani katkısız olanda en güzel doğal yaşam haliyle yaşamayı konuşuyordu.
Kürt kültüründe de güneş doğmadan önce kalkar ve işte güneş doğar doğmaz o doğadaki canlılıkla birlikte, onunla birlikte uyanıyordu. Bu Zerdüştlük ve Alevi inancında da doğaya saygının bir gereğidir aslında.
Heval Sakine’yle Önderliğin diyaloğu var. O zaman daha kitabı çıkmamıştı. Önderlik diyor ki diyor, Sara diyor “sen kitap yazıyor musun?” Adı da “hep kavgaydı yaşamım” diyor. Gülüyor Önderlik, sen hep bize karşı mı kavga ediyorsun? Sen kime kavga ediyorsun? Hele biraz burada aç. Ama bir de gülüyor. Böyle Önderlik ile diyalogları çok farklı yani. Çünkü diyor zaten eşitiz yani. Sara diyor ki “Yok başkanım, kavgam tüm egemenliğe, gericiliğe gelenekselliğe”
Önderlik “zaten sen benden daha çok kavga ettin, Sen zindandan direndim, sen şuraya gittin, ben senin kadar değilim” Önderlik bunu söylüyor yani tabi tekrar Heval Sara “Başkanım öyle değil. Sen, senin ideolojinin ve felsefenin bizi var etti” diyor.
AYTEN DERSİM: Bugün bizim hareket olarak erkeği dönüştürme projesi uzun bir zamandır gündemimizde ve bunu Önderlik koydu. Derine kadar kadın kurtuluş ideolojisin geliştirdi, “siz bir düzeye geldiniz, orada ulaştınız, birlik oldunuz, parti oldunuz. Fakat şunu da artık bilelim ki bu erkeğin de değişmesi lazım” dedi. Çünkü kadın kendi öz gücüne ulaştıkça bu mücadeleyi verebilir değil mi? Yoksa daha hiçbir şey bilmeden kalkıp bunun mücadelesini verirse yenilir. Erkeğin her dediğini kabul etmiyoruz. Sakine’nn toplantılarda çıkışları vardı. Hiç şunu benimsemedi: erkek arkadaşlar kalkıp doğruyu da söylüyordu değil mi? Yani biz bir kısım bazılarımız yer yer kalkar, “görüşlerine katılıyoruz” dedi. “Niye ben onun görüşüne katılıyorum? Benim de görüşüm var” diyordu. Bunların hepsi bir özgürlük ilkelerini oluşturan reflekslerdir?
Önderlik, özgürlük, hareketin ilkelerini oluşturdu. Mücadelede de estetik dedi. Şimdi Heval Sara’nın bir mücadele tarihi var değil mi? Mücadele tarihi neyi ifade ediyor? Bilinci, tecrübeyi, birikimi senin önüne ne yapman gerektiğini seriyor değil mi? Ve işte bugüne baktığımızda ne kadar büyük bir tecrübe elde etmişiz de amaçlarımız daha büyümüş görüyoruz.
Önderlik kadın hareketini de böyle geliştirdi. Birdenbire demedik ki kadın partisiyiz değil mi? Şimdi Heval Sara da öyle. Heval Fuat anlatır, Heval Cuma anlatır. Heval Sakine herkesin dediğini öyle kabul eden bir kadın değildi. Çok önemli. Her şeyi kabul etmek demek, kendi öz iradesine sahip olmamak demektir.
BU TECRÜBEYE DOĞRU YAKLAŞILMALI
Özgür güç, inanç ve buna ulaşmak demektir. Mesela bize, hepimize diyordu. Öyle kaba, reddetmeyin, öyle aranıza sınırlar koymayın. Öyle bir çat keser gibi kesip atmayın derdi. Çünkü toplumsallığın var oluşu erkek ve kadının var oluşuyla olur. Ama ne verili kadın, ne verili erkekten o olmuyor. Bin yıllardır da ne düzeyde olduğunu görüyoruz. O anlamda mesela gittiği her yerde sadece kadın arkadaşlarla toplantı yapmıyordu, karma yapıyordu.
Heval Sara böyle saatlerce konuşan biri değildi. Yarım saat, 45 dakika ya da 20 dakika konuşurdu.Tüm arkadaşları tek tek dinlerdi. Yani orada sosyoloji çözümlemek istiyordu. Onu çözerken bağ kuruyordu, diyalog kuruyordu. Her bir arkadaşa söyledikleri vardı. O yüzden bize de şunu hep söylüyordu Erkekle mücadele etmek öyle kolay değildir. “Ne yaparsanız yapın, örgütlü olun” diyordu. Biz örgütsüz olursak yani o birliktelik, o birbirini güç yapan, yani güç, örgüt, örgütlülük anlamındaki özgürlük anlamındaki güç olmazsa erkek bundan faydalanır.
Heval Sara diyordu ki “bizim tecrübemiz var. Yani sizin yapacağınız nedir? Bu tecrübe bu mirasla doğru yaklaşmaktır. Öğrenmektir ama aynılaşmak değildir. Bu mücadelenin dinamiklerinde kendinizi yapılandırarak, daha güçlü bir örgütlülüğe dönüştürerek hep bir mücadele halinde olun.” Bunu söylüyordu ama iki de bir korkmayın da diyordu. O hep mücadele etmiş ya, hep kavga etmiş ama kavgaları böyle kırıp döken biçimde değildi. Bazen çıkışları oluyordu, kalkıyordu, meydan okuyordu yani onlar da vardı, yok değil. Ama bunu yaparken de böyle hani ortalığı dağıtan değildi.
Mesela halk toplantılarına daha önem veriyordu. Heval Sara çok halkçıydı. Yani mesela o halk toplantılarında ya da yürüyüşlerde, yürüyüşlerde görüntüleri var. Ne kadar heyecanlı. Devrimcilik heyecandır. Onun moral motivasyonu budur. Devrimcilik gerçekten bir kültürdür. Sosyalizm diyoruz değil mi? Adaleti barındıran, ahlakı barındıran bir kültür. Bizim hayalimiz budur ve bunun uğruna hep mücadele ediyoruz. Heval Sara özellikle Önderliğin yeni paradigması ile birlikte işte 2013’te gelişen süreçte en büyük heyecanı yaşayan Heval Sara duydu. “Bu kesin olacak. Bugün olmasa da yarın olacak” diyordu. “Ben önderliğe inanıyorum ama inanırken sizin gibi böyle kuru ve duygusal değil. Siz duygusalsınız. Siz hep ağlıyorsunuz, siz hep böyle neredeyse yas tutacaksınız. Önderlik sizi görse kesinlikle kızar” diyordu.
Artık bu özgürlük tek Kürdün derdi değil, tek Kürdün, Kürdün ihtiyacı değil. Kürdün ihtiyacı diye yola çıktık ama artık Önderlik diyor ya tüm halkların ihtiyacıdır. Çünkü yazılan tarih halkların tarihi değil, iktidarın tarihidir. O yüzden diyor ki ben yeniden tarih yazmıyorum ama yazılan tarihi de kabul etmiyorum. Halklar kendi tarihini yazmıştır.
ERKEĞİ DÖNÜŞTÜRME MÜCADELESİ HEVAL SARA’DA ÇOK SOMUTTUR
Kürtlerde ve Alevilerde de bu çok belirgin. Mesela bizim yazılı tarihimiz yoktur. Bizim hep sözlü tarihimiz vardır. Mesela bu da çok belirgindi. Belki bir çoğumuzda vardır. Mesela bizim oralarda ağıtlar söylenir, deyişler söylenir ve dengbêjlik denilir. Bunu dinlediğinde o tarihe doğru yürüyordu. O esnada hep “dinleyin, dinleyin, bak bizi tarihe götürüyor” diyordu. İşte bu hafızadır. Yani hafızayı bir bir tanıma kavuşturmak, artık sözlü hale getirerek yazıya dönüştürmek. O yüzden Önderlik diyor ya kadının tarihi, kölelik tarihi yazılmamış özgürlük tarihi de yazılmayı bekliyor. Evet, bunu Heval Sara şahsında biz diyebiliriz ki yazılıyor, gerçekten yazılıyor. O yüzden yani toplumsal mücadele ve erkeği dönüştürme mücadelesi ve kadın olma bilinci bunlar heval Sara’da çok somuttur.
Özgür kişilik yerinde durmaz. Yani sen onu koy bir yere, o yer çok geniş de olsa asla orada bir saat yerinde oturmaz. Özgürlük bir enerjidir. Yani akışkandır. O da o akış kana hep yön verendir. O yüzden mücadele tarihimizin biz özgür kadın hareketine tecrübe ve bilinç kazandıran, yaşam ve duruşuyla bize varlığımızı, varlığımızı gösterendi. Önderlik felsefemizi gerçekten Havva Sara kendi yaşam duruşunda somutlaşan oluyordu. Bizde hala teorik yanlar var, söylemler çok gelişkin, hala yaşam duruşumuz da, tam onu ifadeye kavuşturmakta yetersizliklerimiz var. Ama Heval Sara bunu gerçekten aşmıştı. Bize onu vermek istiyordu demek bizim de anlamada zayıflığımız vardı.
Heval Sara’nın mirasını, duruşunu mücadele, yol yöntem yaşamına dönüştürmede biz eksiğiz, hala da eksiğiz. Ve bu konuda da Önderliğimizin ciddi eleştirileri vardır bize. Çünkü Önderlik özgür kadını karşısında görmek istiyor. Böyle diyor ya “öyle bir kadın görmek istiyorum ki benimle felsefeyi dört dörtlük tartışabilecek.” Nedir yani özgürlüğe ulaşmış, aşmış ama hep o özgürlük uğruna da mücadele edendir.
BİZİM ÖZGÜRLÜK AŞKIMIZ TOPLUMSALLIĞIMIZDIR
Bizim özgürlük aşkımız toplumsallığımızdır. Kadın olmamızdır yani. O yüzden Heval Sara’nın şahsında da bireysel değildir ki zaten. Avrupa’daki cenaze töreninde binler, yüz binler toplandı. Heval Sara’nın şahadeti Dersim’i bir kez daha sarstı. Heval Sara mücadelesiyle orada varlığını oluşturdu. Ve gerçekten tabii burada şu mesajı da söyleyelim Ya da bu görev ve sorumlulukları da hatırlatalım. Evet, halklarımız ve kadınlarımız bunun bilincinde ama başta da Dersim. Çünkü o soykırım bitmemiş. Evet, başaramadı soykırımı. Komployu da başaramadı, ve başaramayacak. Özelikle bu halkların mücadelesinde öncülük yapan kadın özgürlük mücadelesi bu soykırım kültürüyle hep mücadele halinde oldu ve olacak. Dersim’de de soykırım kazanılmadı. Bir soykırım gerçekleştirildi ama başaramadı. Dersim halkının şöyle bir görevi vardır. Orada yüzlerce çıkan devrimciler vardır ve o devrimciliğin en somut ifadeye kavuşturan Heval Sara’dır. Devrimci kültürü var. O direnişçi kültür var. Onu ortaya çıkartmaları lazım. Yoksa bir kültür orada var. Hep bir başkaldırı var, isyan var, ret var. Ama bu güçlü bir örgütlü dönüşmedi sen karşındaki düşmanı yenemezsin, sınırlandıramazsın. Önderlik o yüzden şöyle dedi “Kürdistan’da örgütsüz bir yaprak kıpırdamaz.” Bu bizim 50 yıllık mücadelemiz, bunu ispatlamıştır. Günümüz itibariyle takip ediyoruz. Gerçekten Dersim’i, Kürdistan’ı insansızlaştırmak istiyorlar, Kurdistan şehirlerimiz örgütsüz bırakılmak isteniyor. Hafıza nereye taşınacak genç nesile değil mi? Genç nesil halkların öncüsüdür. Tüm hareketlerin de öyledir. Şimdi bugün her yerde gençlik çok yoğun baskılar sonucu ülkesini terk ediyor, köyünü terk ediyor, şehrini terk ediyor. Terk etmek düşmana güç vermektir. Bunu bilelim. Terk etmek, düşmanın tüm yönelimlerini kabul etmektir. Çünkü hiçbir halk ve gençlik, kadınlar, topraksız özgürleşemez, halksız, ülkesiz özgürleşemez.
Evet zor ama bizim çok güçlü davrandığımız bir mücadele var. Heval Sara şahsında bu günün vesilesiyle ben bunu bir görev olarak dile getirmek istedim. Dersimli olmak bir onurdur ama direnişiyle, kültürü ve ahlakıyla, onun Kürtlük bilinci ve özgürlük mücadelesiyle onur duymak, mücadele etmektir. Mücadele ettikçe biz var olduk. Mücadelesiz hiçbir şey yoktur. Bunu bilelim. Bunu Dersim halkına ve gençliğine ama aynı zamanda da Kürt gençliğine söylüyoruz.
Bizler genç başladık ve genç sürdürüyoruz. Düşmanın bu kadar yaygın özel savaş, psikolojik savaş yönelimleri var. Biz bunların hepsini boşa çıkartan bir hareketiz. Gençlik yönünü dağlara, gençlik yönünü, özgürlük mücadelesine vermeli. Düşmandan intikam alırcasına kendisini örgütlülüğe kavuşturması lazım. Biz bu düşmanı yeneceğiz. Biz buna yemin etmişiz. Şehitlerin yeminidir. Heval Sara, Heval Ronahi, Heval Leyla, Heval Sevenin ve diğer devrim devrimlerde şehit düşenler var. Biz bunların mirasları üzerinde yürüyen bir hareketiz. O yüzden bizim kökümüz sağlam. Öyle bu kök bu topraklardan sökülüp atılamaz. İşte hepimiz şunu diyebilmeliyiz. Biz hep kavga halindeyiz. Hep kavga etmeliyiz.
TEKOŞİN OZAN: Sakine arkadaşın mücadelesini, 40 yılı aşkın mücadelesini konuşuyoruz ve bu mücadele Sakine arkadaşın da öncülük yaptığı hareket içerisindeki ardılları tarafından sürdürülüyor, devam edecek. Mutlaka kazanacağız tabi ki. Ama bu bir tarz açığa çıkardı, bir realite ortaya çıkardı. Artık realite haline gelmiş, bir gerçeklik haline gelen bir şey var. Kendini savunma gücü göstermeyen, başkasının egemenliği altında yaşamaya ya da ölmeye mahkum oluyor. Bunun başka yolu yok. Kendini savunmak zorundasın var olabilmek için. Kadınlar açısından da eğer kadınlar kendilerini savunmazlarsa, başkalarına bırakırlarsa, savunmalarını onların onlar hakkında konuşmasına da hak tanımış olacaklar. Kendisini savunabilen kendisi hakkında konuşabilir, kendisini savunabilen kendisi hakkında tercihler yapabilir, kendisini savunabilen kendisi hakkında bir iradi duruş açığa çıkarabilir. Yani var olmaktır kendini savunmak. Heval Sakine’nin PKK’ye katılımı ve bu 40 yılı aşkın mücadelesi de aslında hem kendini hem toplumunu savunma duruşudur. Varolmak için öyle bir duruş açığa çıkardı ki Heval Sakine’yi doğrudan hedefledi bu faşist rejim, AKP rejimi, Erdoğan hükümeti özellikle ve tabi onun ataerkil sistemden destek alan organı olan NATO tarafından hedeflendi.
SAKİNE CANSIZ’IN KAVGASI HEPİMİZİN KAVGASIDIR
Belki tabii ki kaybettik. Sakine arkadaşı bütün kadınlar için çok büyük bir kayıp oldu. Fakat Sakine arkadaşın açığa çıkardığı mücadele düzeyi büyüdü. Kadınların korunması, kadınların kendini savunması artık bütün kadınlar tarafından savunulan bir gerçeklik haline geldi. Ve bugün dünyada gerçekten bu bilince sahip olan kadınlar artık örgütleniyor, kendi içerisinde. El ele veriyor, dünyanın neresinde olursa olsun birlikte kendilerini savunma bilinci kazanıyorlar.
Sakine arkadaşın kavgası, hepimizin kavgası, bu kavgayı büyütmemiz lazım. Bu kavga tarzını büyütmemiz lazım. Zaman zaman tabii ki açıklamalar yapılıyor, eylemler yapılıyor. Fakat şimdi üçüncü dünya savaşındayız. Savaş çok büyük, saldırılar çok büyük soykırımlar yaşanıyor. İşte Kurdistan’da, Ermenistan’da, Gazze’de, Afganistan’da bir kadın kırımı var gerçekten. Latin Amerika’da böyle, Ukrayna’da böyle. Büyük savaşlar ve soykırımlar var. Kadınlar bu savaşın sadece kaybedeni. Nesnesi yani. O hale getirilmeye çalışılıyor. Dolayısıyla kadınların örgütlenmesi, yaşamak için örgütlenmesi artık zorunluluk olarak görülmeli, olmazsa olmaz görülmeli. Bunun büyük bir deneyimi var PKK içerisinde PKK mücadelesi içerisinde. Bu anlamda PKK’ye katılmak, PKK ile dayanışmak, PKK’nin açığa çıkardığı özgür kadın duruşu ve örgütlülüğüyle birlikte yürümek gerçekten sadece Kürt kadınları için değil, dünya kadınları içinde özgür yaşamın garantisidir. Önderliğin etrafında tabi bu mücadeleyi büyütmek, yaşamak için, var olmak için, kadınların var olması için vazgeçilmezdir. Gerçekten Önderliğin özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür, kadınların özgürlüğüdür. Bu anlamda Önderlik ile bağını da iyi görerek İmralı’daki sistemi mutlaka kırma ve önderliği özgürleştirme. Sakine arkadaşların, Fidan Doğan’ın ve Leyla Şaylemez arkadaşların anısına kavgayı büyüterek, öz savunmayı büyüterek ve dayanışarak, örgütlü yapılar oluşturarak tek başına ya da bir yerde pasif olarak değil, oluşturarak mutlaka kazanalım diyorum. Tüm kadınlara çağrım budur. Önümüzdeki süreçte eylemler de yapılacak. Kurdistan’da, yurtdışında, Avrupa’da ve dünyanın birçok yerinde aslında eylemler yapılacak. Sakine arkadaşların anısı üzerine de ve tabi bütün mücadeleleri destek mahiyetinde bu eylemlere aktif katılım çağrısında bulunuyorum. Ve daha uzun vadeli, kalıcı, gerçekten köklü bir devrimci mücadelenin Sakine arkadaşların yolunda ilerlemesi için PKK saflarına tüm kadınları katılmaya çağırıyorum. Herkesin bu mücadele içerisinde yapabileceği çok şey var. Kazanımlar gerçekten çok daha büyük ve kalıcı hale getirilebilir. Bu temelde tabi arkadaşlarımızın anısına bağlılığımızı tekrar ifade etmek istiyorum. Ve kınamakla yetinmeyerek faşizmin ve bu kırım ideolojisinin kadın kırımı ve halk kırım ideolojisinin mutlaka yenilgiye uğratıp olacağını belirterek kınıyorum saldırılarını. Ve Sakine Cansız, Fidan Doğan, Leyla Şaylemez arkadaşlarımız şahsında tüm mücadele eden özgür kadınların anısı önünde saygıyla, sevgiyle eğiliyor, minnetlerimi de sunmak istiyorum.
PKK SAFLARINA AKALIM
Elbette ki bir mücadele tarihini bir defada anlatmak ve onun karşısındaki sorunu dile getirmek zor. Fakat biz hareket olarak hep şunu esas aldık ve onun üzerinde var olduk. Hep şehitlere bağlılığımız, onun bize açtığı yolda en iddialı ve kararlı yürümesini bildik. Harekette hep vardır. Özgür Kadın hareketi de öyle. Bu anlamda Heval Sara’yı, Heval Seve ve diğer arkadaşları Evin, Leyla Sorxwin ve Axin’leri, Zap’da büyük bir fedakarlıkla direnen genç yoldaşları, yüreğiyle, beyniyle bu mücadeleye kendini adayan fedaileri selamlamanın yanında onların mücadelesinin mücadelemiz olacağının sözünü veriyoruz. Bu mücadeledir bizi yürüten. Bu mücadeledir bizi inançlı kılan. Bu mücadeledir bizi iddia sahibi kılan. Biz devrimci bir hareketiz. Devrimci hareketin sürekli amacı ve hedefi büyüktür ve o büyüklüğe göre kendi emek ve çabasında büyütür. O yüzden şunu belirttik. PKK saflarına akalım. İlla dağa gelmek değildir. Onun ideolojisine, onun felsefesine akmaktır. İşte Önderliğimiz için yürüyen bir kampanya var değil mi? Tüm sınırları aştı. O yüzden Önderlik dedi komplo hedefine ulaşmadı. Soykırım da hedefine ulaşmadı. Ama ortadan kaldırmamız için böyle bir görev ve sorumluluk var önümüzde. O yüzden Önderlik felsefesini anlayan, onun ideolojisini, paradigmasını anlayan bir gerçekliğe kavuşmamız lazım. O yüzden binler, yüz binler önderliğin fiziki özgürlüğü için halkalar oluşturdular. Bu mücadeleyi yükseltmek lazım. Tabii bu faşizmi yenmek, halkların güçlü örgütlülüğü, kadınların güçlü örgütlülüğü ve mücadelesinden geçer. Biz de kadın hareketi olarak bu konuda kararlıyız. Heval Sara’nın yolunda bu mücadele sözümüzü yenileyebiliriz.