Kendini kurumlaştırarak ayakta kalmaya çalışan Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünün içte baskı ve terör, dışta ise saldırı ve savaş geliştireceği açıktır.
HABER MERKEZİ – Nitekim günlük uygulamaları da bu temelde olmaktadır. İçte başta İmralı işkence sistemi olmak üzere tüm cezaevlerinde baskı ve işkence giderek artmakta, hak arayan toplumsal kesimler üzerindeki baskı ve terör uygulamaları neredeyse zirve yapmaktadır. AKP-MHP faşist saldırıları yeni açılan meclis salonuna bile ulaşmış durumdadır. HDP’nin yeni milletvekili Ahmet Şık, AKP baskılarını dile getirince meclis kürsüsünde saldırıya uğramıştır. Birçok milletvekili hakkında daha şimdiden soruşturma başlatılmıştır.
İçte artan baskı ve terör, dışa yönelik olarak işgal saldırısı ve savaşa dönüşmektedir. Meclis kürsüsünde Ahmet Şık’a saldırıldığı gün, bir yandan savaş uçakları Medya Savunma Alanlarını bombalarken, bir yandan da TC tank ve zırhlı birlikleri Ceylanpınar üzerinden Rojava sınırına yığınak yapmaya başlamıştır. TC birliklerinin başta Efrîn olmak üzere Cerablus ve Bab’taki işgali yoğunca tartışılırken, Türk birliklerinin Halep’e gireceği söylentileri yayılmaktadır. İran’a karşı ABD ile TC yönetimlerinin anlaştığı, ABD Başkanı Trump’ın buna dayanarak İran’ı tehdit ettiği belirtilmektedir.
Açıkça görülüyor ki, AKP-MHP faşist diktatörlüğünün siyasi planlamasında baskı, terör, katliam ve savaş vardır. İçte başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm emekçi halk üzerinde ağır baskı ve terör uygulamaları sürecek, dışta ise Efrîn-Bab hattındaki işgal sürerken Rojava ve Suriye topraklarına yönelik yeni askeri saldırılar olacak, Bradost alanından başlatılan Güney Kürdistan’ı işgal saldırıları adım adım geliştirilecektir. Faşist diktatörlük ömrünü daha çok kan ve katliamla uzatmaya çalışacaktır.
Bu faşist terör ve saldırganlığa karşı başta Kürdistan olmak üzere Türkiye, Ortadoğu ve tüm dünyada giderek artan bir demokratik direniş gelişmektedir. Her kesimden insanlar, faşizmin ancak direnişle yıkılabileceği gerçeğine daha fazla ulaşmaktadır. Başta bazı kesimlerde belli bir tereddüt gözükse de, giderek bu durum aşılmış ve antifaşist topyekûn direniş bilinci çok büyük oranda gelişmiştir. Kürdistan dağındaki tarihi gerilla direnişi kentlere ve Türkiye alanına yayılmaktadır. Kadınların ve gençlerin antifaşist direniş eylemleri her gün artış göstermektedir. Demokratik siyaset güçleri meclise kadar uzanan alanda direnişlerini sürdürürken, aynı zamanda antifaşist mücadeleyi sokağa ve toplumun içine taşıyacaklarını açıklamış bulunmaktadır. Rojava ve Başurê Kürdistan halkının ve özgürlük güçlerinin TC faşist yayılmacılığına karşı direnişçi tutum ve davranışları gelişmektedir.
Henüz faşizmi yıkma düzeyine ulaşmamış olsa da, kuşkusuz söz konusu direnişler tarihi öneme sahiptir. Erdoğan-Bahçeli faşist saldırganlığını frenleyen ve faşizmi yıkımın eşiğine getirmiş olan şey işte bu direnişlerdir. Dolayısıyla söz konusu antifaşist direnişlerin asla küçümsenmemesi gerekir. Faşizmi yıkma düzeyine ulaşmadıkları için, küçük görme veya önemsememe yaklaşımı ve tutumu olmamalıdır. Faşizme karşı direnişin önemsizi veya küçüğü olmaz. Faşizme karşı her yöntemle ve tüm imkânlar seferber edilerek direnilir.
Aslında Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğüne karşı direnişe geçme konusundaki zayıflıklar büyük ölçüde aşılmıştır. İfade ettiğimiz gibi, başlangıçta bu tür zayıflıklar vardı ve antifaşist demokratik direnişin zayıf kalmasına yol açtı. Ancak zamanla bu tür hatalı anlayış ve tutumlar aşıldı. Şimdi herkes faşizme karşı direniş gerektiğine ve faşizmin ancak topyekûn devrimci-demokratik direnişle yenilip aşılabileceğine inanıyor. Bu temelde de, başkasından beklemeden belli bir direniş içerisine giriyor.
Elbette bu durum iyi bir gelişmedir ve sürekli ilerletilmeyi gerektirir. Faşizmin ancak topyekûn direniş temelinde yıkılabileceği bilincinin tüm ezilen toplumsal kesimlerde iyice kökleştirilmesi gerekir. Yine böyle bir direnişle faşizmin yıkılacağına dair inancın da güçlendirilmesi elzemdir. Ancak mevcut antifaşist direnişin yeterli olmadığı da açık bir gerçektir. Bunun da tüm ezilen kesimlere açıkça gösterilmesi gerekir. Bir kere, antifaşist direniş potansiyelinin ve imkânının tümü demokratik direnişe seferber edilmemektedir. Seferber edilen düzey, mevcut imkânların çeyreği bile değildir. Yine antifaşist direniş yeterince örgütlü, planlı ve iyi yönetilir bir durumda da değildir. Bu konuda belli bir dağınıklık, parçalılık, örgütsüzlük ve yönetimsizlik yaşanmaktadır.
İşte bu nedenlerle Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğü tam olarak çökertilememiştir. Eğer hala ömrünü uzatabiliyorsa ve bu inançla çaba harcıyorsa, bu durum faşist diktatörlüğün gücünden değil, antifaşist direnişin zayıflıklarından ileri gelmektedir. Söz konusu zayıflıkların aşılması durumunda AKP-MHP faşizminin ayakta kalma şansı yoktur. Bu bilincin de tüm emekçi ve ezilen kesimlere iyice verilmesi gerekir. Çünkü ancak böyle bir yaklaşım demokratik direnişi büyütüp örgütlü kılmayı getirir ve faşizmin yıkılacağına dair inancı güçlendirir.
Faşizm karşısında direniş ve örgütlenme sarmalını birlikte ele almak ve başarıyla uygulamak önemlidir. Çünkü direniş belli bir örgütlenmeye dayanırsa ancak başarılı olabilir ve yeni bir örgütlenme düzeyi yaratırsa sonuç vermiş olur. Aynı şey örgütlenme için de geçerlidir. Örgütlenme ancak bir direnişe dayalı olarak gelişirse sağlam olabilir ve yeni bir direnişe yol açarsa anlam bulup sonuç vermiş olur. Kısaca direniş ve örgüt karşılıklı olarak birbirini koşullandırır. Direniş örgütü, örgüt direnişi büyütür ve başarılı kılar.
O halde, faşizm karşısında mücadelesiz durulamayacağı gibi, örgütsüz de durulamaz. Faşizmi yıkacak bir mücadeleyi her zaman yürütmek gerektiği gibi, hem bu mücadeleyi besleyecek ve hem de faşizmin alternatifini yaratacak bir örgütlenmeyi her zaman sağlamak ve geliştirmek gerekir. Bazıları sadece direnişi öngörüyor, antifaşist örgütlenmenin önemini yeterince fark etmiyor. Bazıları ise, sadece örgüt çalışmasını öne çıkartıyor, ancak bu örgütün mücadele ile bağını yeterince kurmuyor. Birincisinde örgütsüz kalan mücadele başarı kazanamadığı gibi, ikincisinde de direnişe yol açmayan örgüt işlevsiz ve bürokratik kalıyor.
Demek ki, başta kadın ve gençlik örgütleri ile demokratik siyaset alanı olmak üzere tüm antifaşist direniş güçleri, faşizme karşı mücadelede direniş ve örgütlenme sarmalını iyi uygulamak durumundadır. Bir kere, topyekûn devrimci-demokratik direniş olmadan faşist diktatörlük yıkılamaz. O halde, başkasından beklemeden herkesin gücünü söz konusu direnişe seferber etmesi gerekir. Bu konuda hala belli bir zayıflık vardır. Bu zayıflığı mutlaka aşarak, faşizme topyekûn vuran bir düzeye ulaşmak gerekir.
Diğer yandan, topyekûn vuruşla faşizm parça parça yıkılırken, hem bu yıkımı güçlendirecek örgütü yaratmak, hem de faşist diktatörlüğün alternatifi olan demokratik sistemi ortaya çıkartmak gerekir. Kadın ve gençlik örgütleri ile demokratik siyaset alanı alternatif demokratik sistemi örgütlemekten sorumlu ve görevlidir. Faşizmi yıkıyoruz, ancak onun yerine ne koyuyoruz? İşte bu sorunun cevabını kitlelere açıkça göstermek hayati öneme sahiptir. Halk kitleleri ancak bunu görürse faşizme karşı çıkar ve demokrasi hareketine katılır. Kendi demokratik alternatifini kitlelere gösteremeyen hareketler kitleleri ikna edemezler ve antifaşist örgütlenme içine çekemezler. Yine örgütlü topluma dayanmayan antifaşist direnişler de zafere ulaşamazlar.
O halde faşist diktatörlüğün içte ve dışta yoğun saldırılarını geliştirerek ömrünü uzatmaya çalıştığı bu koşullarda faşizme karşı demokrasi mücadelesinin eylem ve örgüt hattının da doğru ve tam olarak bilince çıkartılması ve başarıyla uygulanması gerekir. Antifaşist tutarlılık ve sonuç alıcılık bunu gerektirir. Böyle bir yaklaşım ve mücadele AKP-MHP faşizmini şatafatlı saray yaşamı içinde boğar.
Kaynak: Yeni Özgür Politika/SELAHATTİN ERDEM