HABER MERKEZİ – Kapitalist sistemin bir sonucu olan ve tüm dünyayı sarsan Covid-19 salgınının konuşulduğu bir süreçte Türkiye ve özellikle Kürdistan’da Kürt halkının başına bela olmuş başka bir virüs de elinden gelen tüm gücüyle Kürt halkına saldırıyor. Sizin de bildiğiniz gibi AKP ve onun ortağı MHP’den bahsediyoruz. Son süreçte bu faşist cephe Koronavirüs salgınını fırsat bilip halkın seçmiş olduğu belediyeleri kayyumlarla gasp ederken, siyasi soykırım operasyonlarına ise hız kesmeden devam edip kadın aktivistleri tutukluyor. Bir yandanda sokağa çıkma yasaklarında çocuklara sokak ortasında işkence yaptığı gibi zindanlarda siyasi tutsakları katletmeye devam ediyor. Aynı faşist iktidar kolluk kuvvetleri aracılığıyla gerilla mezarlarını tahrip edip Kürt halkının değerlerine ve Kürt’ün varlığına saldırıyor.
Kayyumlar demokrasiye yapılan bir darbedir “normal” değildir
Halkın kendi seçmiş olduğu HDP’li belediyeleri gasp ederek Kürt halkının seçme ve seçilme hakkını dahi elinden alan faşist iktidar, bu sürece ise “normalleşme” diyerek Kürt halkının iradesini yok saymaya devam etmekte. Demokrasiye yapılan bu darbeyi süreklileştirerek toplumu bu duruma alıştırmak isteyen faşist iktidar 31 Mart seçimlerinden bu yana HDP’li belediyelerin çoğunu gasp ederek eşbaşkan ve yöneticilerini zindanlara attı. HDP 31 Mart yerel seçimlerinde 3 büyükşehir olmak üzere toplam 65 belediye kazanmıştı. Seçimi kazanan ve öncesinde seçime katılmaları noktasında bir ‘yasal engeli’ olmayan 6 belediye başkanına, KHK ile kamu görevlerinden alınmış olmaları nedeniyle mazbataları verilmedi. Daha sonrasında mazbatasını alan 59 belediyenin 45’ine farklı tarihlerde kayyum atandı. 19 Ağustos 2019 tarihinde HDP’nin Wan, Amed, Mêrdîn Büyükşehir belediye başkanları haklarında devam eden soruşturmalar gerekçesiyle görevden alınmış ve her üç belediyeye ikinci defa kayyum atanmıştı, görevden alınan 21 belediye başkanı ise tutuklanmıştı. Büyükşehir belediyelerinden sonra dokuz aylık sürede 45 belediyesine kayyum atanan HDP’nin elinde sadece 12 belediye kaldı.
‘HDP’ye ve kadın hareketine yönelik gözaltı ve tutuklamaların ardı arkası kesilmiyor’
Kürt siyasi hareketine ve demokratik kurumlara dönük gözaltı-tutuklama furyası ise hız kesmeden devam etmekte. Yaşanan bu gözaltılar ve tutuklamalar AKP/MHP iktidarının faşizan yöntemlerle HDP’ye, demokratik siyasetin temsilcisi olan kurum ve kişilere yönelik uyguladığı bu saldırılar Kürt halkına karşı yürüttüğü soykırım politikasının bir ürünüdür. AKP/MHP iktidarı bu faşist uygulamalarla Kürt siyasi hareketini ve demokratik kadın hareketini sindirerek Kürt halkının 40 yıllık mücadelesinde ortaya çıkardığı özgürlük iradesini yok etmek istemektedir.
Kadınlara dönük son yapılan operasyonla AKP/MHP faşizmi özgürleşen, yaşamın her alanında iradesini ortaya koyan Kürt kadının iradesini kırmayı amaçlamaktadır.
AKP-MHP erkek iktidarı, kadın kurumlarına ve yöneticilerine karşı gerçekleştirmiş olduğu son operasyonda kadın düşmanlığını, kadına şiddet uygulamaya devam edeceğini açıkça deklare etmektedir. Son siyasi soykırım operasyonunda HDP Merkez Yürütme Kurulu üyesi ve örgütleme eş sözcüsü Özlem Gündüz, Demokratik Bölgeler Partisi önceki dönem eş genel başkanı Mehmet Arslan, eski BDP milletvekili ve Roza Kadın Derneği yöneticisi Ayla Akat ile Roza Kadın Derneğinin bir çok üyesi ve yöneticisi gözaltına alınıp tutuklandı. Aynı operasyonda Roza Kadın derneğinde faaliyet yürüten Gönül Aslan isimli bir kadın aktivist tutuklandı. Aktivist Gönül Aslan’ın böbrek hastası 3,5 yaşındaki oğlu Dilgeş Aslan annesiyle cezaevine girmek zorunda kaldı. Mevcut durumda Türkiye ve Kürdistan’daki cezaevlerinde Anneleriyle kalan bebek yaşta 800’e yakın çocuk bulunmaktadır. İnsan Hakları Derneği’nin hazırladığı rapora göre; 11 Mart ile 11 Mayıs tarihleri arasında tespit edilebildiği kadarıyla 37 kadın erkekler tarafından katledilmiş ve 26 kadın şüpheli bir şekilde ölü bulunmuştur.
Salgın zamanında çocuk işkenceleri ve gerilla mezarlarına saldırılar
Salgın sürecinde AKP/MHP faşist iktidarının topluma karşı işlediği suçların bilançosu ise ayrıca bir hayli kabarık. Bu süreci fırsata çevirmek isteyen faşist iktidar, toplumu evlere kapatmak istiyor. Kurdistan’da ve Türkiye metropollerinde sokağa çıkma yasağını bahane edene polis, çocuklara yasağı deldiği gerekçesiyle sokak ortasında işkence yapmaktadır. Son günlerde giderek artan polis ve bekçi şiddetine her gün bir yenisi ekleniyor. Tekirdağ Çorlu, Edirne Keşan, Kadıköy, Eyüp, Zeytinburnu, Cizîr, Tarsus ve Nisêbîn’de sokağa çıkma yasağı ihlal edildiği gerekçe gösterilerek, birçok kişinin polisler tarafından darp edildiği görüntüleri basına yansıdı. Hatta bir çok basın organında da haber olduğu gibi polis, engelli bir çocuğa da Nisêbîn’de işkence uygulamaktan geri kalmadı. Çocuklara işkencenin konuşulduğu bir zamanda işgalci TC devleti, bir gerillanın cenazesini ailesine kargo ile yolladı ve bunun normal bir yasal süreç olduğunu savundu. Aynı şekilde Xerzan şehitliğinde bulunan gerilla cenazelerine el koyan işgalci TC tarafından, cenazelerin İstanbul’daki Kilyos Mezarlığı’nda kaldırıma üst üste gömülmesinin görüntüleri ortaya çıktı. Mezarlıkları bombalaması, mezarlıklardan cesetlerin çıkarılması, gerilla cesetlerine her türlü hakaretin yapılıp tanınmayacak hale getirilmesi, Kürt’ün kökünü kazıma zihniyetinin ürünüdür. Bu saldırılar tesadüf değil; planlı, sistematik uygulanan Kürt soykırım politikasının birer uygulamasıdır.
Cezaevleri öldürmeye devam ediyor
Ölümcül Koronavirüs salgınının ciddi derecede var olan tüm tehlikeli tehditlerine rağmen bugün binlerce siyası tutsak cezaevlerin en zor tecrit koşullarında tutulmaktadır. Başta İmralı cezaevi olmak üzere tüm cezaevlerinde çok ciddi hak ihlalleri ve ağır bir tecrit vardır. Yasaların eşit uygulamasından muaf tutulan siyasi tutsaklar en insani sosyal haklardan da muaf tutulmakta ve tecrit edilmektedirler. Cezaevlerindeki başta açık ve kapalı aile ziyaretleri olmak üzere tüm sosyal etkinlikler askıya alınmış ve tutsakların haftada iki kez yapmaları gereken görüntülü telefon görüşmesi de yaptırılmamaktadır. Cezaevlerinde en çok “beslenme, hijyen, sağlık hizmetlerine erişim” konularında şikayetlerin geldiği görülmekte ve bu durum tutsakların sağlığını daha fazla tehlikeye sokmaktadır.
Cezaevlerinde risk grubunda olan bir çok kişi bu nedenle tahliye talebinde bulunulduğu halde tahliyeleri gerçekleştirilmemekte ölümle karşı karşıya bırakılmaktadır. Geçtiğimiz günlerde Sabri Kaya isimli tutsak kalp krizi ve beyin kanaması geçirmesine rağmen cezaevine geri yollanmıştı. Tutsak Sabri Kaya durumu kötüleştikten sonra tahliye edilmiş ancak hasta tutsak tahliye ediliği gün yaşamını yitirmiştir. Cezaevlerinde Koronavirüs salgının nedeniyle ölen tutsakların rakamı bakanlığın gizlemesi nedeniyle tam olarak bilinmemektedir. Konuyla ilgili 18 Mayıs tarihinde İHD, ÇHD, MED TUHAD-FED ve ÖHD’nin beraber hazırlamış olduğu rapor incelenebilir.
Covid-19 Hapishane İzleme Haftalık Bülten
Andok Amanos