HABER MERKEZİ
Kültür insanın varoluş tarzı-ruhu, maneviyatı ve anlam gücüdür. Kültürel bir zihniyet ve anlayışa dayanan insanın, yok olmamak-ortadan kalkmamak için yarattığı yaşam tarzıdır. Kültür öz itibariyle fikir ve ideolojidir. Doğanın hareketliliğini büyük bir dikkatle izleyen insanın, ikinci doğa, yani toplum olarak harekete geçmesidir. İnsan ancak yaşadığı eylemsellik ve devinimle sosyal ve yaşamsal açıdan kendini korur ve ayakta kalır. Ayakta kalamayan insan ise, sosyal-kültürel ve siyasal açıdan kendini koruyamayan insandır. Bu durum; insanlığını koruyamayanlar için, insanlıktan düşme anlamına gelir ki; bu da, anlam gücünü yitirme-zihniyet kaybı demektir. Zihniyet yitimi ise ideolojisizlik ve kültürsüzlüktür. İnsan, kendi dünyası gibi ancak yaşam alanında eylemli olmakla dengeli bir şekilde ayakta kalır ve yürüyüşünü sürdürür.
Kültürleşmenin başka bir anlamı da toplumsallaşmadır. Toplumu olmayan insan olmadığı gibi, kültürsüz de insan, insan olamaz. Toplumsallıktan uzaklaşma ise kültürsüzlük ve yaşamdan kopma olur. Bir çocuk nasıl anasına bağlıysa, insanda öyle toplumuna bağlıdır. Toplumsuz ve anasız bir insan ancak laboratuar ortamında yaratılacak robota yakın bir nesne, oldukça mekanik, maneviyattan yoksun bir yığının parçası olabilir. Bugün Kapitalizmin, ?Avrupa? laboratuarında buna yakın incelemeye değer örnekler vardır! Avrupa Rönesans?ının yarattığı insana karşı, karşı devrimin temsili kapitalizmin günümüzde insanı getirdiği son nokta ortadadır ve durum içler acısıdır. Kapitalist Modernite?nin ideolojisi olan liberalizmle bireycilik ve onun zihniyet dünyası sonucunda insanın insanlıktan çıkması-çıkarılması toplumsuzluk manasına gelir ki, bu parçalanmış bir toplum ve toplumdan koparılmak üzere olan insan gerçeğidir.
Toplumun en hareketli ve eylemli yaşayan kesimi, en canlı hali çocukluk ve gençlik halidir. Kültürün en rafine halinin sanat olması gibi, gençlik toplumun en çıkarsız, saf rafine kimliğidir. Sanat gibi gençlikte insani birikimlerin toplumsal ifadesini kendinde bulur. Gençliksiz bir toplum değişim ruhundan, coşkusundan yoksundur. Bu yüzden egemenler her zaman gençliği ve sanatı toplumundan kopararak, toplumsuz bir gençlik ve sanat yaratmak isterler. Egemen sistem, toplumun çocuk ve gençlerinin kültürel olarak topluma-insanlığa yabancılaşmasını ve sonuç olarak erimesini sağlayarak ayakta kalır. Toplum ve kültürün özündeki nitelik gençlik ve sanatta vardır. İktidar güçleri toplumsuzluk ve kültürsüzlük edimi ile gençlik ve sanatın doğasında var olan öz-niteliğin bozulmasını, erimesini, kötüleşmesini sağlamak ister. Kültürsüz bir sanat ve gençliksiz bir toplum ile yapmak istedikleri şey, gençliği ve sanatı kendilerine bağlayarak, gençliği toplumundan çıkararak, sanatı kültürden kopararak toplumu savunmasız bırakmaktır. Toplumun istismarı egemenlerce bu şekilde gerçekleştirilir. Özünden uzaklaşan, dejenere olan, bozulan toplumsal kültürde, gençlik ve sanat devrimci ve yapıcı temel özelliklerini yitirir. Bu manevi bir yıkım yaratır, bu yıkım gerçekleşince toplum sömürüye açık hale gelir.
Son çıkar ve istismar düzeni olan Kapitalizmde her şey sömürü ve alım-satım konusu olur. Maneviyat tamamen önemini yitirir. Toplumu toplum yapan temel değerler parçalanır, yaşam parayla ölçülür. Bu sistemde Kültür sanat başta olmak üzere tüm insanı insan yapan değerler, satılabilecek nesne konumundadır. Bir değer olan ve sonsuz emekle yaratılan insan satılık durumdadır. Gençlik satılır, kadın satılır, sanat satılır, özünde insanlık satılır. Yeni bir sermaye alanı olarak sanat, tornadan çıkarılan bir zanaat ürünü şeklinde devlet ya da kapitalistler eliyle spor ve seks gibi endüstrileştirilmiştir. Gençlik askerlik adı altında sistemin temel korucusu haline getirilir. Gençler, toplumu sömüren egemen güçlerin baskı ve zor araçlarıyla eğitim adı altında bütünleştirilerek kendi öz kimliğinin, toplumun ve kültürün düşmanı haline getirilirler. Bütün bunları gençlik ve sanatı, felsefeden yoksun bırakarak yapılır. Gençliği ve sanatı felsefesiz kalan bir toplum, yozlaşmış olarak sömürüye açık nesneleştirilmek istenen toplumdur. Düşüncesiz hareketsiz bırakılmış kültürsüz bir yığındır.
Bununla da yetinilmez, tek tip, tek devlet vs. insan dayatmasında sanat, gençliğe karşı yozlaştırıcı ve uyuşturucu bir etki ile kullanılır. Çarpık sistem normal gösterilir. Bozuk düzende sağlam çarkların olduğuna inanmamız istenir. Beyin ve yüreğ işgal altına alınır. İnsan bedeni savaş alanıdır artık, 24 saat medya bombalar insanı, coğrafya topa tutulur, fark ettirilmeden? Ahlak, bilinç, duygular bozulur.
Gençlik ve Sanat Topluma Aittir
Gençlik toplumuna aittir. Toplumu olmayan bir gençlik olmayacağı gibi gençlikte toplumsuz yaşayamaz. Gençlik insan hayatının en önemli ve eylemli sürecidir. Örneğin 68 gençliği diyoruz, sadece ülkemizde de değil bir bütün dünyada büyük bir fedakârlık ve emekle topluma koşan, ondan koparılamayan gençliktir. Toplumsal devrimler tarihine damgasını vurmuştur. Herkes onlardan sevgi ve saygıyla bahseder. Toplumun bilincine, ahlakına gönülden katılmışlardır. Yükselen moral değer olmuşlardır. Kapitalizmin her şeyi yutmak istediği bir dönemde yurtseverliğin, demokratlığın, devrimciliğin temsilini yapmışlardır. Bireyciliği alıp yere çalan ve başkası için yaşamanın doruğu olan bu gençlik, ahlakiliğin ve politikliğin doruğunu yaşamıştır.
Sanat da topluma aittir, kişisel değildir. Gençliğin toplumla olan ilişkisinin bir benzerini sanat, kültürle kendi arasında kurar. Sanat ve gençliği beraber ele alıyoruz. Her ikisi de topluma biçim kazandırırlar. İçindeki düşünceye bağlı olarak, davranış kazandırır ve özü itibariyle her zaman toplumdandırlar. Egemenler tarafından toplumdan koparılmadıkça, içleri boşaltılmadıkça, sistemleri zorlayan en temel öncü güçtürler. Öz düşünce yetisini yitirmedikçe, parçalanmadıkça, dağıtılan toplumsal gerçekliğin yeniden örülmesinde en sağlam dayanaklardır. Özgür ve demokratik davranışı açığa çıkaracak, en güzel yaratım kaynağıdırlar. Gençlik ve sanat toplumun savunulmasında, beyin ve yüreklerin korunmasında, zihnin-ruhun özgürleşme ve aydınlanmasında radikal demokratik bir öncüdür. Sistemin tüm insansızlaştırma ve köleleştirme çabalarına karşın yeni özgür insan potansiyelini taşıyan enerji yüklü iki temel güçtür.
Toplumsal ve Kültürel Değerlerin Kaynağı Neolitiktir
Tüm toplumsal değerlerin kaynağı özünde neolitik toplumdur. Neolitik toplum parçalanmamış, sınıflaşmamış toplumdur. Neolitik toplumda bir ideolojik kimlik olarak gençlik kimliği tüm toplumun kimliğidir. Neolitik en başta dil, tarım, köy devrimi olduğu gibi aynı zamanda bir gençlik kültür devrimidir. Sanata kaynaklığı ise daha çok duygu ve düşüncedeki yanıyla ilgilidir. Daha çok ve öncelikli olarak manevi kültürü ifade eder. Ama maddi kültürün toplumsal yaşamdaki inşa süreçlerindeki etkilerinin bir sonucu olarak gelişir. Tümüyle yansıtma tarzında olmasa da, sanat yaratımı yaşamın maddi alanlarını yansıtır. Sanatsal yaratım, kültürel alandaki değişim ve dönüşümün insan yüreğindeki sancısıdır. Bu sancı gençliğin yüreğinde duyulan devrim sancısıdır. İnsan yaratımıyla bu maddi kültür dünyasını geliştirir. Bu alanı adeta yeniden yaratır, ruh kazandırır.
İlk basit kaya figür ve resimlerden tutalım, ilk ezgilere, ilk anlatımlara ve ilk ana heykelciklerine kadar ana, canlı ve genç kaynak neolitiktir. Zaten tüm sanat disiplinlerine bakıldığında içerik, biçim, kompozisyon, tarz, stil, ritim, melodi, makam vs. adı altında dile getirilen olguların tümünün kökenlerinin tarihin derinliklerine kadar gittiği görülür. Bunun için ahlakın çözülmediği, kişiliğin bölünmediği yerde sanat, gençlik gibi toplumu bir arada tutan moral değer olarak toplumundur, ona aittir. Sanat; birikimlerin en güzel ifadesidir. İnsanlık işidir.
Uygarlık dediğimiz sınıflı-devletli toplumlar da, kültür, toplum nasıl devletleştirilmişse, bir düşünme biçimi olarak, (sanatın kaynaklarından) mitoloji de devletleşmiş, tiranların, rahiplerin hikâyesini anlatmaya başlamıştır. Gençlik ve sanatta bu zamanda devlete bağlanılmak istenmiştir. Tanrıların ve devlet yöneticilerinin figürleri hep beraber çizilmiştir. Heykellerin cinsiyeti dahi değişmiştir. Hitabete, aldatma-kandırma ve ikna etmede önemli rol oynatılmıştır. Ajanlaştırma politikaları diyebileceğimiz, devletin kendi işini gençlere gördürme ve toplumu düşürme amaçlı faaliyetlerde kullanma bu dönemde uygulanmaya başlamıştır. Mimari ise artık gençliğin ölümüdür. Zigguratlar, piramitler, nemrutlar ve firavunlar için on binlerce genç diri diri toprağa gömülmüştür. Müzik, gençleri egemenlere bağlama ayinlerinin vazgeçilmezi olmuştur. Toplumu yaşatan tüm değerler gibi sanat da bu şekilde egemenlerce-iktidarlarca yozlaştırılarak gençliği ve neolitiğin yaratıcı kadını toplumsallık öncüğünden koparmak için olumsuz bir duruma sokulmuştur.
Gençleri ve özellikle de genç-kadınları asimile etmede, eritmede, yanıltmada, zihinleri ve yürekleri işgalde devlet ve iktidarlarca çok yönlü olarak kullanılan sanat, devlete sanat yapanlar ile somut olarak devletleştirilmiştir. Örnek olarak TC?nin günlük olarak devlet politikalarını incelersek cumhuriyetin kuruluşundan şimdiye kadar gençliğe, özellikle de genç kadınlara karşı yürüttükleri kirli planların ne kadar kapsamlı olduğunu görmek mümkündür. Tüm kampanyalar ve asimile oyunları bu eksendedir. Bu demek değil ki ahlaklı bir toplum ve özgür bir gençlik için hiç sanat yapılmamıştır. Ama şu bir gerçeği unutmayalım ki, devletli uygarlık büyüdükçe ve yayıldıkça sanatta da yaygın bir egemenlik alanı oluşturulmuştur.
Toplumun ve Kültürün Yozlaştırılması Felakettir
İlk uygarlık sistemiyle başlayan bu yıkım politikası kapitalizmde zirveye ulaşmıştır. Çirkinlik topluma ve sanata tamamen hâkim kılınmak istenmiştir. Durum gençliğin ve sanatın can çekişmesidir. Toplumun gençlikle, sanatsal yaşamın, sanatla vurulmasıdır. Bugün, müzikle, sinemayla, tiyatroyla, resimle, edebiyatla yapılmak istenenler ortadadır. Sanatçının komutanı maalesef artık paradır. Sanat, spor ve seks yoluyla gençlik tamamen esir alınmak istenmekte, toplum çaresiz bırakılmaktadır. Gençliği esir almak isteyen sistem sanatçılarının komutanı da para olmuştur. Artık din-iman para olmuştur. Maneviyat ölüme terk edilmiştir. Maddi dünyanın sanal sanatı manevi dünyayı ve hakiki sanatı boğmak üzeredir.
Toplumun gençliği vurularak, toplum soluksuz bırakılmak istenmektedir. Sanat özüne ters düşürülerek tam tersi bir role sokularak, gençliği yozlaştıran eğlence kültürünün bir parçası haline getirilmektedir. Açıkça toplum esir alınmak istenmektedir. Kapitalizm de kültür sanata oynatılan bu rol, insan olmanın ifadesi düşünmenin toplum için bir iş olmaktan çıkarılmasının bir sonucudur. Toplumla bağını koparmayan, hayaller ve ütopyalar dünyası sahibi sanat ve sanatçı, kapitalizmle birlikte artık toplumla bağını kopartmış sanal bir dünyaya mahkûm edilmek istenmektedir. Geçmişle sağlam bağlar kurarak bugüne anlam katan sanata, kapitalizmde bu işlevinden vazgeçirildiği için, bu sanat(sızlık)la geleceğe demokratik bir yön vermekte artık mümkün değildir. Toplumsallığın manevi dünyasından mahrum bırakılan insan ve onun sanatı, kapitalizm de sadece günü kurtarmaya bakar. Sanatın bu tarzda yozlaştırılmasıyla metalaştırılıp bir tüketim nesnesi olarak pazara sunulması ve alış-veriş metası haline getirilmesi, sanatın ancak günlük bir ihtiyacı karşılayabilir düzeye indirgenmesidir. Öz itibariyle bu da ‘sanat’ olmaz. Buna en güzel örnek belki de her gün toplumu düşürme amaçlı, özellikle de gençliği hedef alan ve sanat adına ortalığa sürülen filmler, dizi filmler, klipler ve müziklerdir. Birçok dizi ve klip izleniyor, şarkı dinleniyor, bunların kaç tanesi etkileyiciliğiyle kalıcılaşıyor, unutulmuyor? Tam tersine gençliği toplumundan koparıyor. Bir zehir gibi vücuda yayılarak yürekleri ve beyinleri öldürüyor.
Gençlik ve Sanatın toplumculuğa öncü olması gereken bir durumdan, kapitalizmle gelinen nokta iyi görülmelidir. Toplumda ve kültürde felaket onların yozlaştırılmasıdır. Bu yozlaştırılmanın gençlik ve sanat gibi iki değerle yürütülmesi tam bir ihanettir. Yozlaşma, gençlik ve sanat alanında toplumdan ve onun tarihinden kopmaktır. Bunun ne olduğunun en somut hali günümüz Kapitalist Modernite gerçeğidir. Bozulmaması, kalıcı olması gereken kutsal yaşam ve sanat, kapitalizm tarafından bu özelliğini kaybedilerek kimliksizleştiriliyor. Toplumsal bir varlık olan insana özgü yanını kaybediyor ve tabii ki kendi olmaktan çıkıyor, başkalaşıyor.
Kürt Kültürü, İnsanlığın Geçmişi PKK?de Can Buluyor
Kürt kültürü için belirtilecek en temel özellik, bu kültürün zaman ve mekân itibarıyla tüm demokratik uygarlık kültürünün dayandığı kaynak bir kültür olmasıdır. Kürt kültürü demek, insanlığın geçmişi demektir. İnsanlığın en temel kültürel hafızası Kürt kültüründe vardır. Kültürün aynası olan dilde bu çok açık ortadadır. Kürt kültürünün içinde bulunduğu coğrafya kültürel yaratımlar için merkez bir coğrafya, zamansallık içinde de kültürleşmenin ilki olmayı barındırır. Tüm kültürler arasında bulunan farklar Kürt kültürü açısından daha köklüdür. Orijinallik, Kürt kültürünün temel karakteristik özelliğidir.
PKK?de bu özellikle mayalanmıştır. PKK kendisine has alternatif bir sistemin merkez çekirdek gücüdür. PKK toplumun ve doğanın kıyametini haber veren kapitalizme karşı, yaşam tarzı ile alternatiftir. Anti-kapitalist ve daha da önemlisi anti-modernisttir. Yaşamında ret ve kabul ölçüleri vardır. Bu alternatiflik temelinde, PKK?de insanlık için umut arayışı, doğru ve özgür yaşama yanıt olma geçerlidir. PKK bunun için sistem dışıdır. Sadeliği, dürüstlüğü, çıkarsızlığı ile PKK insanı, kapitalizmi yaşayanlardan farklıdır. Onda toplum için var olan ve halkı için yaşayan insan gerçeği vardır. Ortadoğu?nun evliya ve erenleri, bilgeleri ve ozanları gibi PKK?liler de bir Ortadoğulu ve Kürdistanlı olarak toplumun özgürlüğü için yaşamaktadırlar.
Özgürlük Hareketimiz her anı büyük mücadelelerle dolu tarihine ?genç başlamıştır?, bir toplum için belki de gerçekleştirilmesi en zor, ama gerçekleştiğinde de bir o kadar kalıcı olan toplumsal bir zihniyet devrimi yaratmıştır. PKK öncülüğünde Kürt halkının yaşadığı toplumsal devrim, doğru anlaşılması gereken tarihsel bir devrimdir. Bu devrim bir gençlik kültür devrimidir. Bu tarz bir devrim ile Kürt insanı, yaşama anlam yükleyen yeni bir insan, özgür bir Kürt olarak sömürgeciliğin insanı olmaktan kurtulduğu gibi, aynı zamanda yeniden, insanlık kültürünün öncülüğünü yapacak iddiaya sahip, bir devrimci kişilik kazanmıştır. Kürt gençliği öncüğünde yapılan bu zihniyet devrimini yaşamak ve oluşan yeni anlam gücüne katılmak Kürt Halkı için olduğu kadar, tüm insanlık için de oldukça önemlidir.
Önderliğimizin 70?li yıllarda başlattığı bu yürüyüş, bugün milyonların katılımı ile her gün büyüyerek devam etmektedir. Grup olarak küçük fakat ideolojik olarak etkin başlayan mücadele ve bu ideolojinin örgütlü yaşamı, bugün milyonların yaşam tarzını etkilemiş, toplumsal bir düzeye ulaşmıştır. Kürt halkının derinden ihtiyaç duyduğu örgütlenme ve birleşme, genç önder ve öncü kadroların yarattığı coşku ve moral gücüyle, umutla, fedakârlıkla, yetenekle, kahramanlıkla, direnişle sağlanırken Kürdistan?da yaşam savaşarak yeniden kazanılmıştır.
PKK bir gençlik hareketi olarak öncülük yapmış, Ortadoğu ve Kürdistan?da tarihsel bir mücadele dönemine girilmiştir. Bilinmelidir ki, bu yeni dönemin öncülüğünü yürütecek insan genç insandır, bu genç insan PKK?de Önderliğin çok büyük direnişi ve emeğiyle yetiştirilmiştir. Önderlik PKK?de ortaya çıkan yeni insanı, bir sanat eylemi tarzında ele almıştır. Bu tarz yaratma eylemi toplumu yeniden inşa etmenin de adıdır. Yeni ve özgür insan, özgür bir yaşam ve kültür demektir. Sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik, sanatsal, diplomatik vb. her alanın kendi rolünü oynaması, yine bu alanların birbirleriyle uyumlu ve dengeli olarak örgütlü bir tarzda geliştirilmesi bu kültürün kalıcılaşması demektir. Birinin eksikliği ya da diğer alanlara uyumsuz olarak ters işlemesi ise kısa vade de olmasa da, uzun vadede toplumsal yapıda sorunlar, hastalıklar biçiminde kendini yaşamın diğer inşa alanlarında dışa vurabilir. Örneğin sanatsız bir toplum mümkün değildir. Toplumun öncüsü olarak gençlik sanatta da öncülük yapmalıdır. Gençlik sanatsız olamaz. Olacaktır hem de öncülük yapacaktır. Edebiyatsız, müziksiz, resimsiz, tiyatrosuz bir özgür toplum düşünülemez.
Özgür toplumun temeli özgür gençlik, özgür gençliğin sanatı da devrimci ve özgür sanattır. Bu durum toplumun politikasız ve ekonomisiz olamayacağı gibidir. Bunun için özgürlük hareketimizin yarattığı yeni yaşamın ilke ve ölçüleri, öz değerleri, temel kalıcı özellikleri her toplumsal alanda olduğu gibi kültür ve sanat alanında da yansımasını bulmalı ve özümsenerek yaşatılmalıdır. Toplum gerçek ve yekpare bir toplumsa gençsiz ve sanatsız yaşayamaz. Toplumun fiziki ve kültürel olarak savunulmasının temeli devrimci gençlik ve sanattır. Bu alanlarda yapılan her çalışma özgürlük değerlerine bağlılık temelinde ele alınmalı ve mevcut düzene alternatif oluşturabilmelidir. Her toplumsal alan için söylenebilecek ve tartışılabilecek birçok konu vardır. Ekonomik, sosyal, siyasal, diplomatik vb. çalışmalar ve bu çalışmalarda ortaya çıkabilecek sorunlar, her zaman üzerinde durulması gereken konulardır. Bu yazının kapsamı itibarıyla sadece gençlik, kültür ve sanata ilişkin bazı önemli noktalara vurgu yapmak istiyoruz.
Yeter ki, sanatçı ve gençlik özgürlük arayışına tutulsun ve nereye akacağını fark etsin. Zerdüşt ateşgehlerinde, Mani?nin ışık bahçelerinde yeni yaşamın emekle yoğrulması ve ışıkla büyütülmesi gibi, bilgece yaşamlar yaşamak mümkündür. Bunun için önce anlam vermek ve anlam katmak, neyin anlamsız olduğunu açığa çıkarıp bilmek durumundayız. Neyin anlamsız olduğunu bilirsek anlamlı olanın ne ve nerede olduğunu daha iyi görebiliriz. O zaman bir ozan, bir derviş tarzı ile şiirsel bir duruşla demokratik yaşama katılımın yoğunluğunu hissedebilir, yürüyebiliriz. Demokratik siyasal ve kültürel kurumlarımızdan tutalım evimizin bahçesi, bakkalımızın önü, köyümüzün yollarından bir gerilla mevzisine kadar her yer bizim gözümüzde capcanlı bir yaşam alanına dönüşecektir. İbadet edercesine demokrasi ve özgürlük için yaşayacak, egemen dünyanın sanal yaşamına karşı, capcanlı bir düşünce ile sistemin dışında bir müzik, bir resim, bir tiyatro ile parklarımızdan- köylerimize, sokaklarımızdan-dağlarımıza kadar her alanda kültürel soykırım tehdidine yanıt olabileceğiz.
Ahlaklı olarak nasıl iyi ve kötüyü ayırt edebiliyor, iyiliği çoğaltıyorsak, gençlik olarak sanatla da güzel ve çirkini otaya çıkartıp, güzeli yaşayabiliriz. Güzel toplumsal olandır. Çünkü güzellik özseldir ve her gerillanın yüzünde dışa yansır. Gerilla diyoruz, savaşçı; bir yaşam savaşçısı genç-sanatçının ta kendisi?
Devam Edecek