HABER MERKEZİ
PKK ve Gençliği Gücünü Özgür Toplumdan Alıyor
Genç yüreklerdeki özgürlük ateşinin, içinde yaşanılan toplumsallıkla güçlü bir bağı vardır. Yoksa toplumdan koparak özgürlükten bahsedemeyiz. Toplum özgür değilse, birey de özgür olamaz. Bu yüzden PKK gençliğinde özgürlük, halkın ve toplumun beklediğini ve ihtiyaç olanı yapmaktır. Halkımız-toplumumuz yürüttüğü mücadele ile göstermiştir ki, artık ezilmek-sömürülmek istemiyor, kültürel soykırım tehdidi atında değil, insanca ve özgürce yaşamak istiyor. Bu yüzden PKK gençliğinde her zaman halk için yaşama vardır. Bu bir ölçüdür. PKK ve halk için kültür ve sanat yapanlarda bu ölçüyü esas alırlar. Zaten sanatın konusu güzellik de, özünde bu toplumsallıktan kaynağını alır. Ahlaki ve politik olarak güzellik, özellikle sanatsal güzellik toplumsallıktan kaynağını alır. Devrimcilerin ve sanatçıların güzelliği de kendileri gibi toplumuna ait olmalarındandır. Bu yüzden her gerilla güzeldir. Gerilla toplum için yaşar, toplumuna aittir. Bir çantası ve silahından başka hiçbir şeyi yoktur ama deryalar kadar geniş bir kalbi-gönlü vardır.
Toplumun özgürlük amacına kilitlenmiş PKK genci ile halk arasında hiç bir zaman kopmayacak bir bağ vardır. PKK’de ve onun öncülüğüyle inşa edilen toplumda bireycilik, kendine görelik, çıkarcılık, emeğe yabancılaşma, asalakça yaşam hep ayıptır. PKK gençliği ahlaki duruşları ile toplumun örnek insanları olarak yaşamaktadırlar. Yükselen toplumsal değerlerin önemli temsilcileridirler. Birlik içinde yaşamaları, arkadaşlıkları, yoldaşlıkları dillere destandır. Bugünde bu arkadaşlık kültürü devam etmektedir. PKK’de her yönüyle her şeyiyle yeni bir yaşam tarzı, yeni bir kültür bu özgünlüklerle açığa çıkmıştır.
Kürdistan’da Sanat Devletleştirilerek Gençlik Uyutulmak İsteniyordu
PKK?den önce Kürdistan?da durum vahimdi. Tüm kültürel ve toplumsal değerler oldukça büyük yaralar almıştı. Uzun yıllar Kürdistan?da sanata, tam bir boğma ve işgal hareketi olarak rol oynatıldı. Devlet eliyle yürütülen sanat, Kürt halkı için inkâr ve imha politikalarının zehir dolu tatlı diliydi. Asimile ederek Türkleştirme, Araplaştırma, Farslaştırılma ile özgün Kürt kültürü katledilmek istendi, bu yetmezmiş gibi katillere âşık olmamız beklendi. Arabeskle, popüler kültürle, egemen işgalci kültürle halkımıza yaşam haram edilmek istendi.
İşte böyle bir ortamda Kürt Özgürlük Hareketi doğdu. Önder APO öncülüğünde özgür yaşam ve özgür Kürt kültürünün dirilişi yaşandı. Büyük bir direniş ile sanat yapacak insan ve sanat yapılacak dağlar- ülke yaratıldı. Kürdistan da son olarak AKP ve MHP faşizmi başta olmak üzere egemenler ve iktidarlar yaratılan özgür insandan ve ülkeden rahatsızlar, bu umudu yok etmede, tasfiyede istekliler. Her alanda saldırıyorlar. Kürt gençliğine karşı siyasi ve askeri saldırıların yanı sıra kültür-sanat kılıfıyla da yürütülen saldırıları da çok iyi görmemiz gerekiyor. Başta Türk devletinin saldırıları olmak üzere her Kürdistan parçasında kültürel soykırım kapsamında geniş kapsamlı saldırılar var. Bu saldırılara her gün de yenisi ekleniyor, Kürdistan?da sanat devletleştirilmek isteniyor. Fiziksel katletmeyle yapamadıklarını, sanatla toplumun özellikle de gençliğin ruhlarını boşaltarak-satın alarak yapmak istiyorlar.
TV, dizi, sinema ile müzik ve tiyatro ile Kürdistan?da neler yapılmak isteniyor biliniyor. 70?ler den bu yana arabesk şarkıcı-türkücülerle, popçularla, yaptıkları biliniyor. 12 Eylül sonrası Kürt gençliğinin esir alınması için ne özel savaş planları yapıldı. Son yıllarda Yılmaz Erdoğan, Mahsum Kırmızıgül, Muhsin Kızılkaya gibi sanatçı müsveddeleriyle yapılan sanat çalışmalarından tutalım daha geniş bir spektrumda soykırım rejimlerine göbekten bağlı, kol kola girmiş, kucak kucağa yaşayan herkesin bir merkezden, bir anlayıştan üretildiği ve özgürlük hareketi karşıtı bir duruşa sahip olduğu, kimlerin değirmenlerine su taşıdıkları ortadadır. En çok topluma ait olan ve olması gereken sanatçıların ve sanatın, devlet elinde olma durumu vardır. Talimatların alındığı yer, askerlik yapılan devlet kurumları bellidir. Devletin bunları kullanarak yapmak istedikleri de ortadadır. Şimdi bunu en çokta Kürt sanatçılarla, bazen de Kürtçe ile yapmak isteyecektir. Çünkü günümüzde nasıl sanat sanatla vuruluyorsa, görülmelidir ki Özgür Kürt Gençliği de ?sahte ve sistem içi Kürtlükle? vurulmak isteniyor. Bu kapitalist mantıktan ayrı ele alınmamalıdır. Onun Kürdistan?da somut işleyişi bu şekildedir.
Kapitalizm tüketmek olduğu için, değişim-dönüşüm yaratmayan, topluma katılmayan sanat ve sanatçıyı bekleyen nihai sonuçta tükenmenin kendisidir. Günümüz kapitalist sisteminde bu tüketimin vardığı boyut, insan ve toplumun tükenişi ile sanatın, sanat ile de insan toplumunun içinin boşaltılmasıdır. Özünden boşaltılıp topluma sunulan sanat, insana-gençliğe karşı yeni bir savaş anlamına gelir. Bu savaşın da sanal meydanlarındaki en işlevli silahı televizyon kanalları olmaktadır. Bu sanal meydanlara devlet kadar özel şirketlerde el atacaktır. Sanal savaş meydanlarının star ordusu kalbimizi, beynimizi 24 saat vuracaktır. Bir ateş altında kalıyoruz da denilebilir. Halk kültürümüz buralarda popülerleştirilerek esas rollerinden koparılmak isteniyor. Otantik halk değerleri bu sanal meydanlarda bozuluyor, gözden düşürülüyor. En kötüsü de kültür ve sanata toplumu imha ediş için, tersinden bir rol oynattırılıyor. Özellikle de Kürt halkı için böyle bir durum söz konusudur. Devletin sinema salonlarında, TV kanallarında, barlarda, tekstil atölyelerinde nerde olursa olsun sanat özüne ihanet ettirilerek kullanılıyor. Kimliği, kültürü tanınmamış, anadilinde eğitimi yasaklanmış bir halkın sanatını filmlerde, dizilerde, barlarda TRT gibi kanallarda yaptığını iddia eden sanatçılar ne düşünüyor merak ediyoruz doğrusu. Kimdir bu sahte sanatçılar? Halktan kopuk, elit, para için yaşayan, sokakta halkı görse ondan kaçacak, onunla aynı otobüse binmekten utanan, aynı yolda yürüyemeyen ve aynı tabaktan yemek yiyemeyen bir sanatçı elbette o halkın sanatçısı ve sanat emekçisi olamaz. Bunun halka sunduğu da tabii ki hakiki sanat olamaz. Bunlar sahte küçük burjuva milliyetçiliğinden beslenen onun dilini kullanan sanat pazarlamacılarından öte birileri değildir. O zaman şu soru geliyor insanın aklına, gerçek halk sanatçıları, Kürt halkının gerçek sanatçıları ve sanat emekçileri kimdir ve nerededir?
AKP Sahte İslam İle Gençliğe Kültürel Soykırım Uyguluyor
Özgürlük savaşı, ruh ve kültür savaşıdır. Hz. Muhammed bu konuyla ilgili ?gazaların en mübareği nefs gazasıdır? demiştir. Yani fiziki anlamda yürütülen savaş normal bir savaş olurken, nefs savaşını daha anlamlı bir savaş olarak tanımlar ve onu kutsal sayar. Bu anlamlı savaş özünde öz-varlık savaşıdır. Canı, ruhu kaybetmeden, tüm gönülleri kazanma savaşı anlamına gelir.
AKP ve MHP faşizminin Kürt halkına karşı yürüttüğü saldırıları şöyle anlamak gerekiyor; sadece fiziki olarak değil Kürt halkını kültürel soykırımla yok edelim, öz-varlığını ruhunu ortadan kaldıralım diyorlar. Bu kapsamda nefs savaşı, nefs mücadelesi, nefs terbiyesi vb. tüm tanımlamalar bir kültür ve ruh savaşını ifade eder. Nefsini bozmamak, nefsine sahip çıkmak, başka yabancı kültür ve anlayışlara gark olmamak çok değerlidir. Bu şöyle de belirtilebilir; ideolojik ve kültürel mücadelede yenilmemek gerekir. Onlarca Uhud, Hendek, Bedir savaşı da kazansanız, savaşı kazanamayabilirsiniz. Bu açıdan zamanı itibarıyla, İslam devrimi özünde bir ruh kazanma devrimi olmuştur. Bundan dolayıdır ki, kırk yıl gibi kısa bir sürede dünyanın önemli bir kesimiyle buluşmuştur. Tabii burada amacımız bir örneklendirme, kültür savaşı nasıl kazanılır bunu anlatmaya çalışıyoruz. Ruh ve kültür savaşını kazanmadan savaşı kazanmış sayılmazsınız. İman, inanç, güven ve samimiyet savaşı vermeyenler ya öz varlıklarını kaybederler ya da ruhlarını satmış, nefessiz-soluksuz kalmış demektir.
Adına uygarlık denilen bu ezilenli-ezenli, kırlı-ovalı, köylü-kentli, alt-üst oluşlu çağda devlet eliyle temel olarak yapılan iş, komünal ve demokratik kültürel değerlerden kaynağını alan kır, köy ve tarım yaşamının ?medeni?leştirilmesidir. Kültür ve yaşamın medenileştirilmek istenmesi özünde toplumsallığa yapılan bir saldırıdır. Kültürsüz bırakılmak istenmesiyle toplum, toplumsallığının getirdiği canlılığını yavaş yavaş yitirir ve soluk alamaz hale getirilir. Bu ideolojik savaşta toplum öz-savunmasız kalırsa, kültürel ve ideolojik mücadelesini veremeyen, örgütsüz ve politikasız bir toplum olur.
Devrimci Sanat Kültürün Öz-Dilidir.
Kültürel değerler etrafında örgütlenme ve bu örgütlenme gücünü oluşturma nefs savaşının ve toplumu savunmanın önemli bir şartıdır. Dağılan toplumsallığı, örgütlenme ile bütünleştirirken, kültür alanında belirlenecek politikalarla temel görev ve sorumluluklarımız da açığa çıkarılmış olur. Kültürümüzün görünür kılınması, dile gelmesi ise bizim düşünce ve sanat alanındaki çalışmalarımızın güçlü ve etkili olmasına bağlıdır. Bu çalışmalar için köklü kurumsallaşmalara ve anlamlı işlere imza atmak herkesin sadece beklentisi değil, işidir de. İşlevli yapılarımızın özlü çalışmasıyla, ideolojik ve politik boşluklar doldurularak halkımızın başkalarına, çeşitli egemen güçlere, hatta Ortadoğu dışındaki kimi çevrelere sahte umutlarla bağlanmasının ve bağımlı olmasının önü alınabilir. Kültürel sömürünün önüne geçmek, başkalaşıma neden olan (yabancılaşmaya neden olan) toplumsal olmayan ya da o topluma dayatılan ideoloji ve fikirlerin insan zihninde yer tutmasına izin vermemekle olur.
Zihniyet savaşı kültürel çalışmalarımızın geliştirilip, derinleştirilmesi ve örgütlülük temelinde birliğimizi sağlayarak halka koşmayı gerekli kılar. Birlik olmak aynı örgütlenme içinde olmak olduğu kadar aynı zamanda toplumu şekilsiz bırakan düşünceleri ve hisleri yaşamamaktır da. Kültürel çalışmaların örgütsel temelde geliştirilmesi demokrasi gereğidir. Örgütsüz kültür, örgütlenemeyen toplumsallık olduğu için en örgütsüz kültürler faşizmin elinde demokrasizliğe mahkûm edilirler. Tam tersine kültürel örgütlülüğü güçlü toplumlar ise demokratik toplumdurlar. Demokratik toplum kültürünün örgütsel eylemini ise devrimci sanat olarak tanımlayabiliriz. Devrimci sanat kültürün öz-dilidir. Kültürsüz bir sanatın ne söylediği pek anlaşılmaz, kültür olmadan sanat ölüdür. Kültür sanatın asli toprağı olduğundan, kültürsüz bir sanatın boş-anlamsız ve başarısız kalacağını bilmeliyiz. Kültür hem örgütlü hem sanatlı olarak tüm topluma yayılabilir-ulaşabilir. Örgütlü sanatla kitlelere kavuşmak akarsuyun kendi yatağında akışı gibidir, aktıkça büyük ve her kültürel mücadelenin amacı ancak örgütlü mücadele ile mümkündür. Toplumsal ahlak ve politik yaratıcılık ise bunun temel yoludur. Kültürel amacın büyük bir inanç ve kararlılıkla yaşanması olmadan bu yolda kolay kolay yürünemez. Devrimci sanatsal eylemi gerçekleştirenler her zaman ideolojik-fikirsel bir derinliğin içindedirler.
Devam edecek…