HABER MERKEZİ
İnsanın savaşlar sırasında daha belirgin hale gelmesi doğaldır. İnsanca yaşamanın ve insanlığı savunmanın başka yolu yok. Aydınlar, sanatçılar direnişle birlikte başka bir hakikatin kapısını da aralamaktadırlar: Halklar arsındaki birlik ve dayanışma kapısı!
Fakat bunların daha görünür kılınması gerekmektedir. Kısa süre önce sinema yönetmeni Çağan Irmak dostlarıyla birlikte belediye gasplarına karşı direnen halkın yanında tavır alarak demokrasi bayrağını yükseltenlerden oldu. Birçok değerli yazar, aydın ve sanatçının her gün bir şekilde demokratik direniş tavrını sergilediğini gördük. Kürt sanatçılar her gün ayaktaydı. Halen de öyle. Baskıyla, zorbalıkla demokratik halk eylemlerine karşı engeller çıkarsalar da sanat engel tanımıyor. Sadece dış değil iç engelleri de aşıyor sanat. Geçtiğimiz günlerde birçok farklı nedenle Özgürlük Hareketine ve hatta birbirine uzak duranlar da dahil sanatçıların, aydınların direniş ve ulusal birlik adına bir araya geldiklerine tanık olundu. Büyük bir insiyatif oluşturdular. Yine sanatçılar Rojava için çeşitli biçimlerde ama her yerde tavır sahibi oldular. Sanatçı budur, nerede haksızlık varsa sanatıyla ve tavrıyla ona karşı direnendir.
Bir sanatçının tavrı milyonların tavrıdır. Tarihseldir. Bu nedenle çok değerlidir.
Güzel bir örnek de teatral alanda yaşanmaktadır. Hapishanedeki siyasi temsilcilerin kitaplarından esinlenerek sahnede dostluğunu sergileyen yönetmen ve oyuncu Jülide Kural halklar arasında köprü rolünü oynamaktadır. Onun öncülüğünde MKM sanatçılarıyla birlikte “Siyasetin Mor Rengi” sahnede yerini aldı; şimdi de “Devran” için hazırlık yapıyor. Bunun da önceki gibi çok değerli bir çalışma olacağından kuşku yoktur. Bu bir tavırdır, bir duruştur.
Sanatçının tavrı en çok da sanatıyla kalıcı etkilerde bulunur. Bu anlamda sanat ve sanatçı hiçbir sürece karşı sessiz kalmamıştır. Bugün de sanatlarıyla tavırların en kalıcı olanını sergilemektedirler.
Bu örnekler dayanışma ruhunu da yüceltiyor. Bu aralar meşhur “Tosca” operası Kürt sanatçıların katılımıyla sahnelerde yerini alıyor. Sanat ve sanatçı dayanışması adına anlamlı, güzel gelişmelerdir bunlar. Hem güncel gelişmeler üzerinde hem de tarihsel-kültürel düzeyde kalıcı etkileri olacaktır.
Bu değerdeki diğer bir köprü ise Türkiye illerinde sahne almak isteyen ve 50 kişilik sanatçı topluluğundan oluşan “Mem û Zîn” müzikal-tiyatro oyunu sayesinde kuruluyor. En kısıtlı olanaklarla bu değerli çalışmaları yapanları kutlamak gerekir ama bununla yetinmeyip maddi olarak da desteklemek gerekir. Bunun için olanaklarını sunabilecek herkese sanat, dostluk, vicdan ve direniş adına iş düşüyor.
Başur’da kültür-sanat alanı özüne yabancılaşmayı empoze eden türden Türk dizilerinin protestosuna öncülük ediyor. Avrupa’da sanatın her alanında yarattıkları büyük deneyimle ve direnişçi ruhla her gün meydanlardalar. Kafkaslarda, Rusya’da, Ermenistan’da sanatçı dayanışması güncel ve tarihsel acılarımızı-yaralarımızı saran iyileştirici bir ruh yaratmış durumdadır. Rojava’da hem bizzat direnişe katılarak hem de eserleriyle soykırıma karşı onurlu bir duruş sergiliyorlar. Rojhilat’ın zengin kültürel-sanatsal değerleri soykırıma karşı başlı başına bir duruşu ifade ediyor. Hiç susmadı ve asla susmayacak bir özgürlük felsefesiyle donandığı için sadece ülkemizin ve İran’ın değil tüm Ortadoğu’nun geleceğine de damgasını vuracaktır.
Avrupa ve Bakur’da oluşturulan aydın ve sanatçı insiyatifleri kültür, dil ve ulusal birlik adına sürecin en önemli çıkışlarındandır. Basında daha geniş yer almayı hak eden bu girişimlerle soykırım saldırılarına karşı anlamlı yanıtlar oluşturulduğu gibi birlik adına da tarihi bir aşamanın başlatıldığı belirtilebilir. Her parçadaki bu insiyatifler Avrupa merkezli insiyatifin yardımıyla birbiriyle ilişkilenerek büyük bir değişim gücünü açığa çıkarabilirler.
Soluksuz bırakılmak istenen insanlığın en özgür sahasıdır aydınların ve sanatçıların sahası. Savaş içerisinde hem nefes aldırıyor hem de halklar arası dayanışmanın en güzel örnekleri ve direniş çığlığı oluyorlar.
Sanatın sinema dilindeki son karşılığı ise Sur direnişini anlatan “ÖZGÜRLÜK İÇİN” filmi olmuştur. Filmin kahramanı Çiyager’i oynayan yiğit Rubar’ın gerçek hayatta da Çiyagerleşmesi filmi daha bir anlamlı kılmıştır.
Sanatın kahramanları direnişin kahramanları oluyor.
Nereden bakılırsa bakılsın direniş ve sanat iç içe geçmiş ve evreni kuşatacak kadar büyük bir potansiyel birikmiştir. Şimdi bu potansiyelin, dondurulmak istenen ruhları alevlendirecek bir güneş parçasına ve devrimci bir çağlayana dönüştürülmesi zamanıdır.
Nurettin Demirtaş/Yeni Özgür POLİTİKA