HABER MERKEZİ –
Halen hatırlıyorum, derenin üstüne çıktık. Onun üst kısmına yerleştik, izlemeye, takip etmeye başladık. Yine o zaman üzerimde kıraslar (uzun elbise) vardı, kırasımın eteğine taş doldurmaya başladım. Biraz uzağımda da bir komşum vardı, yani en azından iyi bir dost olmasa da ortada durabilir veya bana yardımcı olabilirdi. Bir de müttefikim vardı, kavgaya kesin katılmayacak, fakat beni gözleyebilir. Yani bir kavgada doğru tarz üzerine aslında her şeyler var. Yeterince hazırlık, sağlam mevzilenme, yine takip, hareket tarzı ve bir ittifak, yani bir örgütsel durum. Ondan sonra üstten Cımo’ya taş yuvarlamaya başladım. Cımo, kolay çekilecek biri değil ve üzerime hep olumsuz gelmeye alışmış, taşları fırlata fırlata Cımo’yu en son kaçma pozisyonuna soktum. Kaçmaya başlayınca daha da bir yüklendim. Yamaçtan evine kadar -çok iyi hatırlıyorum- kaçırttım ve en son evine girdi, hatta sanıyorum bir de üzerine kapıyı kapattı. Çok ilginç. Aslında benim için büyük bir başarıydı. Herhalde anam o zaman bunu çok iyi değerlendirmiş olması gerekiyor, çünkü onlarla çelişkilerimiz vardı. O mutlaka cevap vermemiz gerektiğini söylüyordu. Bu eylem böyle gelişti ve sonuç, tam başarı. Halen hatırımdadır, abartmıyorum. Mutlak başarı. Çünkü oldukça belalı bir tip. O güne kadar beni yıldırmış, fakat düzenlediğim bir eylemle Cımo’nun işini bitirdim. Oldukça hazırlıklı, planlı, inisiyatifli gelişiyor. Mıho için de aynı şeydi. Mıho da bizi oldukça uğraştırmıştı. Başımı yarmıştı, belki daha izi bile vardır. Ona da aynı şekilde cevap verdik. Damın üstüne çıktık. Köşeden çıkış yapacak, bir de bize gözükmüyor. Köşeden çıkacak, ben de diğer damın gözükmeyen köşesindeyim. Yine eteklerime taş doldurdum ve Mıho köşeden çıkar çıkmaz taş yağmuruna tuttum; Mıho yarayı aldı. O da büyük bir hızla evinin içine kadar gitti. Onu da ta evinin karanlıklarına kadar kovaladığımı hatırlıyorum. Ve Mıho’nun da işi öyle bitti.
Bu olay da da benim tarzım yine bütün yönleriyle kendini ele veriyor. Plan, gizlilik, inisiyatif var. İlk hücum bende ve bir de sonuna kadar tahrip. Dikkat edilirse, burada bir gerillanın bütün özellikleri gizli. Yani çok erken yaşlarda buna benzer bir çok kavgadan bahsedilebilir. Ama bu bile yeter. O zaman çocuklar yüz yüze, göz göze girerlerdi. O onu yere atardı, o da onu. Galibi belli değil, mağlubu belli değil. Şimdi sizin tarzınız da öyledir. Şu anda bizim çok iyi hazırlanan çalışmalarımızı bile TC ile olan kavgada öyle karıştırıyorsunuz ki, yenilgisi, başarısı kesinlikle belli değil. Aslında bu da kişiliklerinizle ilgili. Seçkin bir komutan yok. Ha o zamanki köy kavga ortamı, ha sizin TC ile kavga ortamınız, birbirine çok benziyor. Çok kavga ediyorsunuz, fakat başarısı yok. Bütün köylülerin yaşamı kavgalı geçer. Fakat köylünün bu tarzında başarı yoktur. Bu, halk savaşına aykırı bir durum. Kürt kavgacılığı, halk savaşının inkarıdır. Ve bu yüzden de iç çelişkilerle birbirlerini tüketmişlerdir. Bunun diğer bir yüzü de pafisizmdir. Bu kavgacılığın sonucu köylü pasifizmi, kadere boyun eğmedir. Ve hikayeniz biraz böyledir. Benimki farklıdır. Kavgayı bir sanat gibi, bir hazırlık gibi ele alıyorum. Yıllardan beri öyleyim. Örneğin şu andaki kavga durumuna, savaşın vardığı düzeye bakın, size kalsa bunun ömrü aslında bir kaç haftalıktır. Ama benim bir ayarlamam var, bu savaşın ömrü en az benimledir. Ben yaşadığım müddetçe, bu savaşın hızının kesilmesi söz konusu olamaz. Bu sizinle ilgili değil, benimle ilgili bir olay. Planlamamı yapmışım, günü gününe bunun hazırlığı içindeyim, ta ki birisi PKK’yi durdurana kadar. PKK’yi durdurmak isteyen çok kişi de çıktı, fakat sonuç alamadılar.
Bu kadar zarar veriyorsunuz, bunun için her gün yana yakıla üzülüyorum. Kendilerine de çok kötü kaybettiriyorlar, ama savaşımın düzeyini hiç kimse asla geriletemeyecek. Bir irade var. Benim bir plan anlayışım var. Eskiden köy çapında veya küçük bir topluluk içinde yapıyordum; şimdi ulusal çapta yapıyorum. Tabii bunu oldukça güçlü bir biçimde yapıyorum, hatta dünyada savaşların durduğu, ulusal savaşların, sınıfsal savaşların sonuna gelindiği bir aşamada en güçlü savaşı ben yürütüyorum. Amerika bunu açıkça söylüyor. Bunun hikayesini öğrenin. Bu nasıl böyle oluyor? Komutanlar daha üst komutanlığa göre oluşamazlarsa, kesinlikle başaramazlar. Belki Ortaçağlarda olsaydınız, bir feodal beylik kurabilirdiniz, ama şu anda benden ayrı bir şekilde başkaldırsanız bir feodal alan beyliği oluşturabilir misiniz? Hayır. Çünkü kendinizi bile yirmi dört saat idare edemiyorsunuz, beyliği nasıl idare edeceksiniz? Güney’de feodal beylik düzeni, yaklaşımları var. Şu anda biz olmazsak, onların da beyliği fazla sürmez. Demek ki, halk savaşını bu kadar genelleştirmişiz. Bu duruma nasıl gelindi? Bunu halen çözemiyorsunuz. İlla kendimi size dayatayım diye bir derdim yok. Ama eğer savaş iradenizde samimiyseniz, sizin şöyle bir sorununuz var: Bu savaşı böyle geliştiren bir komuta kişiliği esasta nedir, nasıldır? Mutlaka bunun cevabını vermeniz gerekir. Başka türlü avsınız, kurbanlık koyunsunuz. Size yazık olur diyorum, bu savaşa girmeyin.
Kendi köylü tarzınızla savaşmak belki hoşunuza gidebilir. Çünkü böyle bir kültür var. Ölmeniz de, kalmanız da size o kadar önemli gelmeyebilir. Bütün köylüler basit değerler için savaşırlar, yaşarlar. Ama sonuç ortada; kaybeden bir toplum, kaybeden kişilikleriniz. Yazık oluyor. Bir de bana bakın, benim gibi hareketli bir insan az bulunur. Herhalde şimdi şunu da biraz anlıyorsunuz: Kürdistan için Kemalizm’e karşı tek başına, değil yıllarca savaşı böyle ortaya çıkarıp buraya kadar getirmek, on binlerce silahlı militanı olanın bile iki hafta dayanamadığı biliniyor. Şêx Sait, Kemalist ordunun en zayıf dönemini yaşadığı bir süreçte on binlerce güce ulaştığı halde, bütün ömrü iki ayı bile bulmadı. Yani o zaman uçak yok, tren yok, yol yok, tank, top yok, ona rağmen Kemalistler iki ayda isyanı bitirdiler. 13 Mart’ta başladı 15 Nisan’da kendisi yakalandı. Kemalizm’in -ki, Demirel’in deyişidir- en güçlü olduğu, NATO’nun bölge gericiliğinin arkasında olduğu dönemde; benim tek olduğum, Kürt halkının halk olmaktan çıktığı, sosyalizmin çözüldüğü, ulusal kurtuluş akımlarının zayıfladığı bir dönemde nasıl oldu da bu savaşı bu kadar geliştirebildik? Hangi temel tutumlar rol oynadı, hangi yaşam tarzı, hangi duygular, kin ve öfkeler, yaşam bağlılıkları, intikam duyguları, hangi sevinçler bu savaşta etkili oldu? Kadro adayları, komutan adayları; bir çırpıda söylediğim bu sorulara cevap veremezseniz, bırak komutan adayı olmayı, sıradan bir savaşçı bile olamazsınız.
Eğer yaklaşım ve katılımınızda “feodal namus anlayışı gereği bir söz vermişiz, girmişiz bu işe veya ayağımız kaymış girmişiz” anlayışı varsa bunu aşın. Eğer katılım tarzınız buysa vazgeçin, size yazık oluyor. Hiç gurur meselesi yapmadan oturun yerinize. Bu işi yapamazsanız yiğitlik serdedir deyip, yine gurura kapılmadan oturun. Çoğunuzun durumu budur. Yapamıyorlar. Benim tek ricam veya istirhamım mı desem, emrim mi desem, arzum mu desem, ne derseniz deyin; devrimci eylemi, savaşı çok büyük bir iddia, inat, azim, irade, hatta çılgınca, tutkuyla ele alma gerçeğiniz yoksa bu işe girişmeyin, yapamazsınız. Aynı zamanda sabır, plan, dakiklik, incelik, incelikli hazırlık, çok düşünme, nefes nefese işin başında olma özellikleriniz yoksa yine yaklaşmayın. Yine olanakları milim milim kullanma, başta savaşçıyı, fişeği, dağı mükemmel kullanma, çok stratejik, taktik anlamda değerlendirme yeteneğiniz yoksa, bu savaşa girişmeyin. Yapamazsınız, yanarsınız. Savaş bir oyuncak işi değildir. Çok ciddi bir iştir.
Her zaman sizin kadar cesur veya kendini böyle ateşe atar bir biçimde atamam diyorum. Savaşı sizin anladığınız biçimde ne anlarım, ne yaparım. Şu anda aramızda bir de bu çelişki var. Sizin beni sürüklemek istediğiniz tarzla benim sizi sürüklemek istediğim tarz büyük çatışma halindedir. Siz istiyorsunuz ki, köylü tarzıyla bu iş bir an önce hal olsun; “öleceksek ölelim, yaşayacaksak yaşayalım.” Benim ki ne böyle yaşanılır, ne böyle ölünürdür. Bunun savaşımını veriyorum. Örneğin siz çok kolay ölmek istiyorsunuz. Benim ki farklıdır.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan