HABER MERKEZİ –
“PKK direnişçiliği ve direniş çizgisi, bizde en çok işlenen konuların başında gelmektedir. Bugün de aynı şey işlenmeye devam ediliyor. Söz konusu çizgi ve anlayışın başta Partili kadro ve militanlara olmak üzere, tüm Kürdistan insanına kavratılması, benimsetilmesi ve yalnızca bu çizginin izlenmesi gerektiğini vurgulamak açısından konunun tekrar tekrar ele alınması zorunlu ve anlaşılır bir şeydir. Gerçi direniş ve mücadele tarzının çizgileri bugün daha belirgin ve kesindir: Her koşulda ve yerde; dağda, zindanda daha başka alanda düşmana teslim olmamak, onunla en amansız bir tarzda savaşmak. Yani, mücadeleci bir kişilik ortaya koyarak, ülke ve halk sevgisini ve parti politikasını düşman karşısında temsil edip, partinin ve savaşçı olarak da kendisinin onurunu korumak demek olan PKK direnişçiliğinin çerçevesi, artık herkesçe açıkça görülmek durumundadır. 12 Eylül faşizminden sonra ise bu durum daha da gelişerek zirveye ulaşmıştır. Bu, marksist leninist devrimci direniş çizgisinin ülkemiz koşullarındaki Apocu yorumlaması ve pratiğidir. Daha düne kadar hayal bile edilemeyen şey, bugün yakıcı bir gerçektir. Son birkaç yılda gerçekleşen kahramanlık destanları da bu çizgi ve pratiğin yüceliği ve azametini belirtmeye yeter.
Halk savaşçısı olmak her Kürt için bir onurdur
Öyleyse; böyle bir çizgi ve anlayışın temsilcisi, militanı olmak kadar şerefli ve onurlu bir şey olabilir mi? Hele hele bu çizginin bir gerillası savaşçısı olmaktan daha onurlu bir mertebe düşünülemez. Ülkesi işgal altında iken, toprağı ülke insanları için gerçek bir zindan haline getirilmişken, bunun tek sorumlusu olan sömürgeci Türk faşizmine karşı çıkarılan bu direnişe ne denmelidir? Açık ki denebilecek tek şey; bu mücadelenin bir neferi, bir militanı, hiç değilse bir destekleyicisi taraftarı olabilmektir. Bu nedenle, Kürdistanda bu çizginin bir elemanı olmak çok anlamlıdır.
Bir halk savaşçısı olmak, gerçekten Kürdistanda insanoğlunun erişebileceği en soylu ve en yüksek onura sahip olmak demektir. Ulusal kurtuluş mücadelemiz, savaşçısına böyle anlamlı ve onurlu bir yer sunmaktadır. Her devrimci militanın ve Kürt insanının buna layık olma gücünü kendinde bulması ve buna erişmesi gerekir. Bu mertebeye erişmenin güç ve yetenek çerçevesinde birçok biçimi vardır. Ancak, en anlamlı ve yüce biçimlerinden birisi, bu çizginin düşman üzerinde doğrudan ve en fazla etkide bulunabilen unsuru olarak onun savaşçısı, gerillası olmaktır. Ama savaşın olduğu kadar, savaşçılığın da kendine özgü yanları, yasaları vardır. Bilindiği gibi savaş; düşman güçlerine karşı sürdürülen mücadelenin, politikanın, şiddet araçlarıyla, yani silahla sürdürülmesi biçimidir. Savaşta düşmanın aktif güçlerinin imhası amaçlanır. Savaşın esas yanı budur. Düşman açısından da durum böyledir. Biz bağımsız bir ülke, özgür bir toplum yaratmak için düşmanın askeri güçlerini imha etmek ve kovmak amacıyla savaşırken, düşman da buna meydan vermemek için bizim silahlı ve diğer güçlerimizi imha etmek amacındadır. Buna karşılık düşman askeriyle bir halk gerillasının konumu birçok bakımdan farklıdır.
Halk gerillası, bağımsızlık ve özgürlük isteminin halk ve ülke kurtuluşunun bir temsilcisi iken; düşman askeri ise, bağımsızlık ve özgürlüğümüzün ve bu istemimizin celladı, vatan ve ulus düşmanlarımızın temsilcisidir. Bundan ötürü bir gerilla ne kadar şerefli ve onurlu biriyse, bir düşman askeri de (Türk askeri) o denli şerefsiz ve onursuz biridir. Bu nedenle savaş, aynı zamanda onur ve onursuzluğun çatışması eylemidir de. Bir gerilla, amaç ve onurunu düşman karşısında en iyi bir tarzda temsil etmek ve korumak durumundadır. Bunu koruma ve temsil etmenin en önemli anı çatışma ortamıdır. O anda, savaşçının liyakati ölçülür, şeref ve onuru sınanır ve en önemlisi de temsil ettiği düşünce ve politikaya bağlılığı denenir. Bu anda şehit düşebileceği kadar, kurtulabilir veya düşman imha edilebilir. Sonuç açısından önemli olan düşman karşısında takınılan tutumdur. Yani direnilip direnilmediği önemlidir. Bir askerin savaşçılığı, fedakarlığı, cesareti ve yurt sevgisi gibi meziyetleri bu anda belli olur.
PKK gerillası asla teslim olmaz
Halk savaşçısı olarak bir gerilla, silahlandığı daha ilk gün ne için, kime karşı ve nasıl savaşacağını bilen kişidir. O, yurt sevgisi, bağımsız ve özgür yaşama tutkusuyla silahlanan ve bundan dolayı düşmanla savaşmaya, gerekirse bu uğurda ölmeye hazır biridir. Yurt sevgisi, bağımsızlık ve özgürlük düşüncesi isteminden yoksun, fedakar olmayan birinin halk savaşçısı olamayacağı açıktır. Bu nedenle birçok ülkede, halk savaşçılarına fedai ismi takılmıştır. Birçok meziyetin yanı sıra en başta bir savaşçıda yurtseverlik, fedakarlık ve cesaret esastır. Yurtsever olunmadan işgalciler, düşman bilinemez; fedakar ve cesur olunmadan zorluklara katlanılamaz, savaşa girilemez ve amaçlar uğruna ölüm göze alınamaz.
Düşman askeri karşısında bir savaşçının kesin tavrı nasıl olmalıdır? Bu, PKK’nin mücadele tarihinde çok açık ve belirgin ölçülerle cevaplandırılmıştır. Düşmanla dişe diş ve amansız mücadele ve asla teslim olmama biçiminde defalarca örneklendirilmiştir. Bu, yüce bir yurt sevgisi, cesaret ve fedakarlık ile yakın tarihimizde onlarca defa Kızıldere destanı yaşanmış ve yenilenmiş bulunuyor. Elde silah bir savaşçının düşmana karşı tutumu belirtilen tutumdan başkası değildir. Çünkü ilkin o, düşmanı imha etmek, ikinci olarak da ondan korunmak amacıyla silahlanmıştır. Dolayısıyla en amansız koşullarda bile bu amaçtan vazgeçilemez. Gene, savaşçı burada parti bayrağını ve savaşçı onurunu temsil etme ve korumayla da görevlidir. Silahlanma amacı unutulmaksızın, sonuna kadar direnmek, çarpışmak ve gerekirse ölmek takınılacak en doğru ve devrimci tavırdır.
Ne var ki, birkaç unsurla sınırlı da olsa bazı unsurların halk savaşçısı bir yana, sıradan aşiret savaşçısının bile gösteremediği bazı teslimiyetçi tutumlara girdikleri görülmektedir. Tek tük de olsa düşmanın ‘teslim ol’ çağrısına direnmeden uyan, teslim olarak devrime, inançlarına, parti ve halk yapımıza, geleneğimize sırtını dönen bazı tipler çıkmıştır. Elinde silahı olduğu halde, düşmanla karşılaşınca beyaz bayrağı çeken bu tipler, bir zaman aramızda bulunmuş olsalar da, açık ki hiçbir zaman PKK’li olmamış, onun direniş ruhunu özümsememiş, düşmanın kendilerine mal ettiği kölelik ruhunu yenememiş halk, parti ve mücadele gerçeğimize yabancı tiplerdir. Çatışmaksızın meydana gelen her teslim olma, bu dönemde en azından bir alçaklık ve ihanettir. Bırakalım PKK savaşçılarını, birçok, belki de yüzlerce aşiret insanının basit ailevi amaçlar için de olsa, sömürgeci düşman askeriyle sonuna kadar çarpışarak öldüğü hepimiz tarafından yakından bilinmektedir. Bu, Kürt yiğitliği ve mertliğinin en önemli bir göstergesi de değil midir? Eğer biraz yurtseverlik, cesaret ve fedakarlık varsa, düşmandan aman dilemek, insafına sığınmak niye? Savaşılması gereken bir güç olduğu içindir ki, Türk sömürgeciliğine baş kaldırılmıştır. Savaşılması, imha edilmesi ve kovulması gerektiği içindir ki, savaşçı olunarak silah taşınmaktadır. Bunun Kürt insanına ne gibi bir haysiyet bahşettiği açıkça ortada iken; Delillerin, Bloka kahramanlarının ve daha nice devrimci savaşçının örnekleri bilinirken, temsil edilmesi gereken tek tutum bu değil midir? Silahlı bir savaşçının düşmana, özellikle de askerine kin duyması, onu yok etme düşüncesi ve eylemi güçlüdür. Kin duyulmayan, yok edilmek istenmeyen bir düşman tasavvur edilemez.
Yenilmezlik inancın ve davranışın birliğinden gelir
Onuruna düşkün olmakla birlikte üzerinde uygulanan sömürgeci politikalar nedeniyle onuru ayaklar altına alınmış bir halkın içinden çıkmış savaşçıları olarak, zorlu ve ağır görevlerle yüklü bir dönemden geçmekteyiz. Düşman, halkımıza ve partimize karşı daha çok saldırganlaşmış ve bizimle açıktan savaşmaktadır. Halk ve ulusal kurtuluşçu güçler olarak düşmanla kıyasıya bir çatışma içinde olacağımız günler uzak değil. Düşman, böyle bir gelişmeyi engellemek için her zamankinden daha sinsi planlar içinde bulunmaktadır. Özellikle büyüyen direniş eğilimine karşı teslimiyeti egemen kılmak için, şu an aklımıza bile gelmeyen her türlü yöntemi kullanacaktır. Büyük bir kararlılıkla elimizde bulundurduğumuz silahı nerede ve hangi koşulda olursa olsun düşmana karşı, onu yok etmek için kullanmamız gerektiğini bir saniye bile unutmaksızın düşmanla kıyasıya bir onur savaşımı içine girmekten çekinmemek, halkımız ve partimizin onurunu düşmana çiğnetmemek, bu konuda başta Mazlum, Hayri, Kemal olmak üzere tüm devrim şehitlerimizin düşman karşısındaki tutumlarını temel almak gerçek bir savaşçı olmanın gerekleridir. Hiçbir şey düşmanla karşı karşıya gelen bir savaşçının, silahını, dolayısıyla onurunu düşmana teslim etmesi kadar aşağılayıcı ve lanetli olamaz. Bunun örnekleri az da olsa görülmüştür. Ama gelinen noktada artık şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: Bağımsızlık ve özgürlük gibi büyük bir mücadelenin yaratıcısı PKK, kendi içinden tek tek kararsız unsurlar çıksa da, bir bütün olarak direnişi tüm Kürdistan’a yaymış ve halk kitlelerini böyle bir eğilimle etkileyerek, düşmanın teslim alma, ajanlaştırma gibi oyunlarını boşa çıkarmıştır. Şu anda Kürdistan’da gelişen direnişin gücü, halkımızın patlamaya hazır kin ve öfkesiyle bütünleşmektedir.
PKK’nin direniş çizgisi ve savaşçılığı kitleler arasında yayılıp örgütlendirildikçe yenilmezdir. Bu yenilmezlik nereden gelir? İnancın ve davranışın birliğinden gelir; bunlar PKK savaşçılığının yenilmezliğidir. Parti, ülke, halk ve savaşçı, onurun bağnazca temsili ve korunması, bir Kürt gerillasının hareket ve yaşam tarzıdır. PKK savaşçılığının Kürdistan’da insana sunduğu şerefe ve onura layık olmayan, ya da buna erişmek istemeyen biri, sonsuz bir onursuzluğa mahkumdur; ve o, rezil, uşak ve alçak ruhlu biridir. Oysa artık korku, uşaklık ve teslimiyet yurtsever bir Kürt insanına yakışmamaktadır. Dönem cesaret, haysiyet ve mücadele dönemidir. Bu da, vatan sevgisi, cesaret ve fedakarlığın bilince çıkarılması ve pratiğe yansıtılmasını zorunlu kılar. Zaten, PKK’nin Apocu direnişçiliği, bir yanıyla da olsa engin bir yurt sevgisi, bağımsız ve özgür yaşam tutkusunun ve Kürt yiğitliği ve mertliğinin yeni anlamı değil midir?
Şehit Bedran (Mehmet Sevgat) yoldaşın 9 Haziran 1984 tarihinde yayınlanan yazısı