HABER MERKEZİ- Hüseyin Gedik’in Sanallaşma ve Dijital Gerçeklik Kitabından
Savaşların Dijital Ayağı ve Öz Savunma- Beşinci Kısım
“Kapitalist modernite yaşadığı ve yarattığı çelişkiler nedeniyle sürekli savaş üretmektedir. Savaşı bir çözüm olarak dayatan bu sistem karşısında, halkların devrimci mücadelesi ve meşru savunması bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Bu konuda medya organlarına önemli görevler düşmektedir. Halkların çıkarına, kamu yararına uygun yayın perspektifiyle toplumu eğiten, örgütleyen, bilinçlendiren, harekete geçiren içeriklerle faal olması, Devrimci Halk Savaşı’nın enformasyon ihtiyacını karşılayacak formatta yayın yapması elzemdir. Kapitalist moderniteye karşı demokratik modernitenin oluşturulmasında, demokratik toplumun inşasında, halkın politik bilincinin gelişmesinde basın-yayın organlarına çok görev düşmektedir.
Toplumun demokratik gelişimine uygun olarak dijital medyanın etki gücünü harekete geçirecek türden içeriklerin üretilmesi ve bu temelde yayın yapmasına ihtiyaç vardır. Kitlelerin bilinçlendirilmesi, örgütlendirilmesi ve harekete geçirilmesinde sanal medya alanı daha çekici, ilgi uyandırıcı hale getirmek mümkündür. Kitlelerin doğru haber alma hakkını gözeten, etik kurallara uygun, eğitici özelikleri ön planda olan, kamu yararı gözeten bir sanal medya yayıncılığı son derece önemlidir. Devrimi örgütleyen bir mecra haline getirmek mümkündür.
Kapitalist modernitenin anti toplumcu özeliğine ve sürekli savaş durumuna karşı, demokratik ve özgür medya faaliyetine her zamankinden daha fazla ihtiyaç vardır. Günümüzde önemi artarak devam eden sanal medyanın çok çeşitli içerikte yayın yapma özelliğine sahip olması, toplumun her kesimine hitap etmesinin avantajlarından azami derecede faydalanmak durumundadır. Sanal medyanın her zaman diliminde, savaş ve barış koşullarında, toplumsal ihtiyaçlara cevap verecek tarzda kullanımı büyük önem taşımaktadır.
Her ne kadar ‘Kuvvetler Ayrılığı’ prensibi sistemsel bir tanım olarak Yasama, yürütme ve Yargı’yı ifade etse de günümüzde medya da bunlara dahil edilmekte ve ‘Dördüncü Kuvvet’ olarak tanımlanmaktadır. Bunun nedeni, içermiş olduğu güç ve etkidir. Dolayısıyla dijital ya da bilinen klasik medyanın toplumun gözü, kulağı ve dili olması, halklar açısından önemli bir mücadele aracı ve alanı haline gelmesi, bu temelde sorumluluk üslenmesi öncelikli görevidir. Toplumsal mücadelelerin önemli bir aracı olarak medyanın etkisi artarak devam edeceği göz önünde bulundurulduğunda, dijital medyanın gücü daha iyi ortaya çıkacak, önemi daha da anlaşılır olacaktır. T
Toplumların kültürel ve inanç farklılıklarını çelişkiye, çatışmaya dönüştüren Kapitalist modernite güçlerinin ve ulus devletlerin savaşlardan beslendiği bir gerçektir. Teknolojik silahların gelişimine duyulan ihtiyaç, bu egemen sistemlerin kendi varlığını sürdürmesinden kaynaklanmaktadır. Savaşlar sürdükçe silahlanma ve silahlarda ki modernizasyon da artacaktır. Silahların yeni nesil versiyonları sürekli geliştirilecek ve insanlık kıyımlardan kurtulmayacaktır. Böylesine çatışmalı bir sistemde halklar sürekli imha ile karşı karşıyadır. Halklar varlıklarını sürdürmeleri ve hayatta kalmaları için tek seçenek, Devrimci Halk Savaşı’nın esaslarına göre yaşamalarıdır. Devrimci halk savaşında başarının esası bu konuda toplum olarak ne kadar örgütlü olduklarına bağlıdır. Halk ve öncü güç durumundaki profesyonel birlikler, örgütlü yapıların iç içe geçerek kopmaz bağlarla ilişkilerin örülmesi en önemli ölçüdür. Kısacası savaşın halka dayandırılması anlamına geliyor. Sürekli savaş hali yaşayan toplumlarda bu tarz bir örgütlenme modeli ve yaşam tarzı kaçınılmazdır.
Savaşları sonlandıracak yegâne çözüm, farklılıkları bir arada tutan yönetim modelinin inşasıdır, demokratik modernite paradigmasıdır. Demokratik ulus modelleri geliştirilmediği müddetçe ulusal çelişkiler, sınıf çelişkileri, kültürel ve inanç farklılıkları, küresel kamplaşma hep var olacak ve sürekli savaş üretecektir. Demokrasi seçeneği dışında kurgulanan siyasal denklemde ve çatışmaların kısır döngüsünde, kaybedecek olan taraf hep ezilen, sömürülen halklar, alt sınıflar, tabakalar ve azınlıklar olacaktır. Kesinlikle, öz savunma ilkesi, olmasa olmaz şartı haline getirilmesi elzemdir. Halklar kendi güvenliklerini devlete de bırakmadan öz savunmasını geliştirmeleri dışında sığınabilecekleri hiçbir güvenli liman yoktur. Bu nedenle öncelikli görev, Devrimci Halk Savaşı stratejisini, Demokratik Ulus Paradigmasına uygun bir savunma mekanizması olarak yaşamın her alanında örgütlemesi gerekmektedir. Ezilen, sömürülen halkların ve bütün toplumsal tabakaların demokrasi mücadelesine top yekûn katılımı ve içinde yer alması dışında başka seçeneği yoktur.”