HABER MERKEZİ
Türk devleti dibi delik bir havuza sürekli su döken sefih diktatörün ihtişamıyla belirsiz bir karanlığa gömülmüş durumda. Korona salgınıyla uğraşan dünyanın Türkiye’nin bu içler acısı haline dönüp bakmadığı ise ortadadır. Türk devleti hırsız diktatörünün son sürat gaza basması ile uçurumun kıyısına gelmiş ve durmuş bulunmakta. Düşmesi ve parçalanması an meselesi. Tek adam rejiminde kötülük sıradanlaşırken, toplumsal bütün değerler, çürümüşlüğün en dip noktasını görmüş bir halde. Türkiye halkları, sefih bir diktatörün insafında tarihinin en umutsuz ve karanlık halini yaşamaktadır. Bu karanlıktan çıkacağına dair bir ışık ise yok.
Özünde zır bir cahil olan prompter papağanı sahte diplomalı Erdoğan, usta bir hırsız, ahlaki değerleri olmayan bir demagog ve pragmatistir. Türkiye halklarını savunmasız bırakan, yıkıma götüren, ulus üstü şirketlerin Ortadoğu’daki tetikçisidir. Bu tetikçi artık sahipleri için bile tehlike arz eder bir konuma gelmiştir. Sahiplerinin dahi ona madden ve manen sahip çıkmadığı en son içine düştüğü dilenciliğinde görülüyor. Yoksul Türkiye halklarının cebindeki üç kuruşa dahi ailesinin ve sarayının istikbali için tenezzül edecek kadar çaptan düştüğü ise su götürmez bir gerçekliktir.
Türkiye’de Covid-19 salgınında açıklanan rakamların üzerinde binlerce insanın öldüğü biliniyor. Bu gerçek ne kadar gizlenmeye çalışılırsa çalışılsın bütün yönleriyle muhakkak ortaya çıkacaktır. Erdoğan ve rejimi Türkiye halklarına yoksulluk, hastalık, işsizlik, savaş ve ölüm getirmenin dışında bir marifete sahip değildir. En son sokağa çıkma yasağında yaşanan görüntüler, Erdoğan ve Soysuz’un tarihe şimdiden geçen bir katliamıdır. Tarih boyunca bütün faşist rejimlerin insanlığın vicdanında yarattığı tahribatlar ve açtığı yaralar ancak kalelerinin düşmesi ile anlaşılmıştır.
Ekonomik olarak Türkiye’nin 2015 yılında iflas ettiğini bütün ekonomik veriler göstermektedir. Sermayenin Erdoğan rejimine güvenmediği ve kaçtığı görülüyor. Ekonomik kriz sonucu yerli sermayede gün be gün erimektedir. Türkiye halkları Erdoğan ve rejimini taşıyamaz ve yaşatamaz. Dünyanın ise faşist Türk devletine hiçbir ihtiyacı olamaz. Demokratik, özgürlükçü, insan haklarını üstün tutan Türkiye halklarının barış içinde yaşayacağı bir yönetim şekline ihtiyacı ise elzemdir. Bütün ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi veriler dünyanın, Erdoğan ve faşist rejiminden kurtulması gerektiğini gözler önüne seriyor. CHP’li belediyelerin insani yardımları dahi bu vahşi rejimin bariz saldırıları ile yüz yüze kalmıştır. Toplumsal dayanışmayı dahi terörizm olarak yaftalayan bu rejim belki de yeryüzüne gelmiş geçmiş en hastalıklı zihniyete sahiptir.
Covid-19 pandemisinin bütün dünyayı kasıp kavurduğu bir süreç yaşanmaktadır. Ama Erdoğan’ın vampir dişlerinden kan damlıyor. Libya, İdlib, Rojava, Şengal, Mexmûr, Kobanê ve Medya savunma alanlarına yönelik yürüttüğü savaş mütemadiyen sürmektedir. Devlet ve ordu gücünü ele geçiren Erdoğan ve rejimi, sadece Kürdistanlıların, Suriyelilerin, Libyalıların değil bütün insanlığın düşmanıdır. Saldırılarını demogoji ve gülünç bahanelerin arkasına sığınarak aralıksız sürdüren Erdoğan kim ve hangi güçlerin adamıdır?
Sınırsız iktidar erkini ele geçiren diktatör Erdoğan, Türkiye Cumhuriyetini illegal bir devlet yapısı haline getirmiştir. AKP’li olmayan herkesin terörist sayıldığı Türkiye’de adalet; terazisi sağ eline gözü bağlı tutturulan, sol eline kılıç verdirilen, ön sağ dizi dişiliği sembolize edilerek kırdırılan, dekoltesinde göğüs uçları belirginleştirilen, bir heykel figürü dışında başka bir şey değildir. Erdoğan ve Bahçeli ikilisinin afı ile cezaevinde salıverilen katiller cinayet serilerine son hızla devam ediyor. Bu katillerden kimisi çocuğunu, kimisi eşini, kimisi arkadaşını öldürdü. Özünde yaşanan ise toplum kırım olmaktadır.
Avrupa ülkelerine uyuşturucu ticaretini organize etmesi, Kürdistan, Suriye ve Libya’da yürüttüğü savaş, Türk devletinin illegal bir oluşum halini aldığının en açık göstergeleridir. Erdoğan ve rejiminin ektiği zulmü, biçme zamanı gelmiş ve hatta geçmiştir. Halklara yaptıkları kötülüklerin matematik dilinde bile karşılığı kalmamıştır. Erdoğan’ın elinde kalan çeteler, ABD ve Rusya’nın usta taktikleri ile Libya ve Suriye’de telef olmaktadır. Din afyonu, ya da ganimet ile gözleri doyurulan çeteler tasfiye oldukça Tayyip Erdoğan ve şürekâsınında gücü azalmaktadır.
Zulüm ekenlerin bunu fazlasıyla biçtiği tarihin her safhasında görülmüştür. 28 Nisan günü Efrîn’de yaşanan patlamada bu görüldü. Çetelerin kendi aralarındaki savaş sivil ölümleri arttırıyor. Durum bu da olsa Efrîn’de dökülen her damla insan kanının tek bir sorumlusu ve suçlusu diktatör Erdoğan ve rejimidir. Efrîn’de TC.’nin talancı, gaspçı, kan emici vampir sürüleri olan çeteleri vardır. Yeryüzünün en huzurlu toprak parçası olan Efrîn toprakları bütün kutsal değerleri ters yüz etmeyi kendine hakikat sanan hilkat garibesi Erdoğan ve tayfasının ‘Zeytin dalı’ adını verdikleri faşist bir harekatla işgal edildi. TC ve çetelerinin barışın simgesi olan Efrîn zeytinlerinden esinlenerek adına Zeytin dalı dediği harekat yüzlerce mahsum sivilin katledilmesi, yüzbinlerce Efrînlinin yaşam vahaları olan topraklarından sürülmesine neden oldu. Nice acı ve yıkım Efrîn’de barış ve huzur içinde yaşayan Kürt, Arap, Çerkez, Ermeni, Türkmen halklarının yazgısı haline getirildi. Peki, bu TC devletinin neden olduğu vahşet hesapsız mı kalacak!
Türk devletinin sahiplerinin verdiği izinler dahilinde yaptığı bütün işgal saldırıları o yer ve ülkeleri olduğu gibi bir savaş bataklığının içine çekmektedir. Tayyip Erdoğan ve rejiminin içinde bulunduğu hal Hitler’in son günlerini anımsatmaktadır. Hitler’in üstün ırk faşizmi ile dünyada açtığı yaralar, insan toplumunun cefakar ve fedakar emeği ile hala tam manasıyla sarılamamıştır. Ama dünyanın, Erdoğan’ın ortağı veya kuklası Bahçeli ile birlikte neden olduğu yıkımın yaralarını sarmaya güç getiremeyeceği aşikardır. Dünya insanlığının bünyesi ve doğası Erdoğan faşist rejimini kaldırmıyor ve taşıyamıyor.
Mezar taşlarına dahi saldıran bir devlet yeryüzünde görülmemiştir. HPG gerillası Egid İpek’in cenazesinin bir koli içinde annesinin dizlerinin üstünde duran resmini tüm dünya gördü. Peki, bu resmin hesap sormayacağı bir insanlık düşünülebilir mi? Mezar taşlarına saldıran, bir anneye evladının kemiklerini kargo ile koli içinde gönderen, Türk devletini hala üye olarak kabul gören BM ve NATO insanlık nezdinde bütün itibarını ve meşruiyetini kaybetmiş sayılmaz mı?
Yeni Özgür Politika/İskan Amed