2015 yazıydı. Özgür medya alanlarından Garê’de bir eğitim devresinde beraberdik Kurtay arkadaş ile. Kimler yoktu ki o devrede; Şehid Sozdar (cenazesi günlerce Silopi sokaklarında kalan Taybet Ana’nın kızı), Ş. Egid Nisêbîn, Şehid Bêstun, Şehid Dorşîn, Şehîd Çîya, Şehid Rênas ve Şehid Kurtay…
HABER MERKEZİ – İnsan yaşama sıkı sıkıya nasıl tutunur, öz değerlerine ve toplumuna nasıl bağlı kalır ve yaşadığı her andan nasıl büyük bir moral ve heyecan alır derseniz; kesinlikle tüm parmaklar Kurtay Arkadaşı gösterecektir. Hele hele tam da yorulmuş ve kadim bir meşe ağacına dayamışsanız sırtınızı Kurtay’ın inceden gelen dengbêjî sesi bu yorgunluğunuzu alıp götürür ve derin yurtseverlik duygularıyla doldurur içinizi…
Kurtay (Edip Arvas) Arkadaş Wan’ın Çatak ilçesindendi. 1992’nin Eylül ayında dünyaya gelmişti. Türk sömürgeciliğinin kirli oyunları türlü türlü baskılarla Kurtay’ın da ailesini koruculaştırmış, zorla silah vermişti eline kendi halkının çocuklarına karşı savaşması için. Böyle bir ortamda büyüyen Kurtay yıllarca kendi kültürüne, halkının özgürlük mücadelesine uzak büyümüş, sömürgeci devletin belirlediği sınırlar çerçevesinde okul okumaya çalışmıştı. Özgürlük hareketini benimsemesi de yine bir gün o okullara giderken gerçekleşiyor. Zaten asıl anlatılması gereken de burasıdır.
Bir gün şehid Serdar arkadaşın Uygarlık Dersi’ndeydik. Havalar bunaltıcı derecede sıcaktı. Serdar arkadaş ilk insandan alıp getirdiği dersi akışına göre anlatırken kimseden tek bir ses bile çıkmıyordu. Herkes hem konuyu anlamak hem de aşırı sıcaktan bir an olsun kurtulmak için büyük bir gayretle ellerindeki defterleri yelpaze olarak kullanıyordu. Ta ki konumuz Homo Erectus’a gelene kadar. Serdar Arkadaş Homo Erectus’u anlatırken: “Homo Erectus taşı eline aldı ve ayağa kalktı, kalktığı gibi de bilimin ve aydınlanmanın ilk adımını attı.” dedi. Der demez de arka sıralardan büyük bir gürültü sessizliği delip geçti. Hepimiz doğal olarak ne oldu diye hemen arkamızı döndük, baktık ki Kurtay Serdar arkadaşın sorduğu soruya ilk cevabı verebilmenin heyecanı ile adeta yarışırcasına elini kaldırmış söz hakkı istiyor. Serdar arkadaş da şok olmuştu. Kendisi de böyle bir şeyi hiç beklemiyordu. Hemen söz hakkı verdi. Kurtay önce kendisini düzeltti. Sesini topladı ve tüm arkadaşlara ince bir bakış attıktan sonra: “İnan ki heval Serdar bende de aynı Homo Erectus gibi oldu.” Dedi ve tüm arkadaşlar kahkahalar atarak gülmeye başladı. Kurtay: “Biliyorsunuz benim ailem korucuydu. Ben şuan mücadelesini yürüttüğüm duygulardan uzak bir şekilde okula gidiyordum. Çoğu kez okula giderken polis mahalleden gençlere saldırırdı, ben ise olayların kıyısından elimde kitaplarım okula gitmeye devam ederdim. Bir gün yine okula giderken gençlerle polis arasında çatışmalar yaşandı. Bu sefer ben çatışmaların ortasında kaldım. Karşımda devletin işgalci polisleri sürekli gaz bombası atıyor; diğer taraftan ise bizimkiler de işgalciliği söküp atmak için buldukları her taşı polislere fırlatıyorlardı. Yani anlayacağınız hem gaz yiyorum hem de taş. Zaten korucuların da hak ettiği bu olsa gerek. O karmaşıklık içinde gözümü zar zor açabiliyordum, o çok sevdiğim kitaplarım çoktan kaybolmuşlardı. Bir an önce kitaplarımı bulup okula gitmenin derdinde gözlerim kapalı ellerimle yeri yokluyordum. Birden elim bir taşa denk geldi. İşte o an benim hayatımın dönüm noktasıydı. Taşı elime alıp aynı sizin şuan bahsettiğiniz Homo Erectus gibi ayağa kalkıp içgüdüsel bir şekilde elimde olan taşı atar pozisyonda havaya kaldırdım. İşte o an Homo Erectus’un ruhu bedenimde canlandı ve ben de aydınlandım. Hayatım, yaşadıklarım film şeridi gibi gözümün önünden geçerken Kürdün ne olursa olsun özünden kopmayan yanıyla taşı polislere fırlattım.” dedi ve sustu.
Ama herkes birşeyler bekleyen gözlerle Kurtay’a bakıyordu. Anlatırken hepimizin attığı kahkahalar yerini sessizliğe bıraktı. Kurtay elinde taş varmış gibi bir şekilde bekliyordu. Sessizliği Şehid Serdar bozdu ve: “ee?” dedi. Gerçekten hepimiz de o anı bekliyoruk ve Kurtay devam etti:”Ne ee? Ee si gözümü bir açtım ve buradayım. Yani Homo Erectus gerçekten aydın insanın sembolüdür.” Hepimiz tekrardan kahkahalara boğulduk.
Kürdistan’ın bu yiğit evladı devreden hemen sonra Nusaybin’e geçti. Orada Şehid Botan’ın yanında yaralandı ve yaralı bir şekilde daha sonrasında Cizre’ye geçti ve işgalci Türk devlet faşizminin Kürtlere uyguladığı ve hak gördüğü o vahşi saldırganlığında herkesin bildiği “bodrumlar”da katledildi.
Şimdi şehadetinin üzerinden 3 yıl geçti. 3 yıl da ne mi oldu diyeceksek: Türk devlet faşizmi gün be gün eridi ve eriyor. Kurtaylar milyonlar oldu ve özgürlük dağlarına Kürde uygulanan her türlü faşizmi yıkmak ve Kürdistan’ı özgürleştirmek için adeta akın akın aktı.
Senin fedakarlığını ve güleç yüzünü asla unutmayacağız Kurtay Heval! Senden aldığımız mücadele bayrağını kat be kat yükseltip, hayalini kurduğun, bizden çalınan yaşamı misliyle geri alacağız! Sana ve tüm yoldaşlara en büyük sözümüzdür!
Yolun açık olsun Heval Kurtay!
Hakan TEZEL