HABER MERKEZİ –
Bunlar öyle sıradan herhangi bir şehadet değil, mutlak insanlık şehitleridir
Hiç kuşkusuz onlar vasiyetini bütün PKK’lilere de yapmışlardır. Ben biraz buna göz kulak olmaya çalışıyorum. Denetlerim, takip ederim. Ama söz “bu harekete varım, onların yoldaşıyım” diyen herkesedir. Bunu geçiştirmemek gerekir. Her şeyle oynayın, her şeyi istediğiniz gibi yapın ama bir şehidin anısına da gereken karşılığı verin. Şimdi bizim ulus olarak, halk olarak hatta insanlık olarak elimizde en dikkat edilecek, kanıtlanmış değerler olarak ele alınacak varlığımız bu şehadetlerdir. Onların büyüklükleri tartışma götürmez. Biz tartışma götürebiliriz, kendim de tartışma götürebilirim ama bu şehadetler tartışma götürmez. Bu açıdan onlara dürüstçe bağlı kalmayı, gücünüz oranında onları yaşatmayı bilin. Onları yaşatma derken savaşı sürdürün. İşte Ferhatların “ateşi söndürmeyin” sözüne, onların anısına en son karşılık verenler var. O alev hala sürüyor ve daha da yakıcı kılınmak isteniyor. “Daha fazla savaşın” diyen Kemal Pirler vardır. “PKK’nin savaş çizgisinin on yıl olmazsa da yirmi yıl sonra zaferi yakalayacağına inanıyoruz” diyor. Bu savaş çizgisine çağrıdır.
Çok iyi biliyorum ki onların hemen her birinin “bu vahşi, acımasız ve işkenceci düşmana, onun her türlü özel savaşım güçlerine vurmakta pek başarılı olamadık, intikam alamadık ama çok azap verici bir biçimde yaşamımıza son vermekten de çekinmedik. Yaşayanların mutlaka bizden daha başarılı, daha hakim ve doğru bir biçimde savaşmalarını istiyoruz” biçiminde dile getirilen vasiyetleri vardır ve bu vasiyetleri anlayabilmeliyiz. Bunun için mutlaka bir şeyler yapabilmeliyiz. Çokça bilinir, bizde bir tokat yersen mutlaka karşılık vermek istersin. Bir yakının vurulursa uzun süre intikamını almak için seferber olursun. Bunlar bir değil, bin değil, on binleri geçiyor. Bunlar öyle sıradan herhangi bir şehadet değil, mutlak insanlık şehitleridir. İslam’ın ilk şehitleri kadar büyük, yine İsa’nın havarileri kadar değerli ve en az irili-ufaklı bütün devrim hareketlerinin ilk şehitlerinin hepsinin anlamını içeren büyüklükte şehitlerdir. Onların bu tartışma götürmez büyüklüklerini kabul etmelisiniz. Halk olarak, parti olarak, birey olarak özümsemesini bilmelisiniz. Bunu kendinize yedirmelisiniz. Siz insanlığı başka türlü kazanamazsınız. Ulus olma, sosyalleşme ve özgürleşmenin bu değerlerin yadsınması temelinde gerçekleşmesi mümkün değildir. Eğer yadsırsanız Yezit olursunuz.
Biz bu açıdan hareketimizi saptırmak istemiyoruz. Gönlü ve gözü hala basit yaşamda olanlar Yezittir. Şehidin anlamını bir tarafa itip gözünü sözüm ona bazı maddi yaşam değerlerine çevirenler, fırsat bulmaları halinde bunların üzerinde bilmem nasıl bir yaşam sergileyecek olanlar, bunu sonuna kadar yüreğine yedirenler fırsat bulurlarsa kesinlikle birer saltanat düşkünü olurlar; ulusal ve toplumsal gerçekliğimizde bağımsızlık ele geçirilse bile onun despotik gücü olacaklar. Şehadetlerin emrettiği yolun gerçekleştirici gücü olamayacaklar. Hele şu son günlerde, “parti değerleriyle oynuyor, komutanlığı bireysel tasarrufu için kullanıyor, her türlü örgüt temsilciliğini kendi bireysel rahatlığı için kullanıyor, bu konuda yetkiyi çok kötüye kullanarak kendisini etkili kılmak istiyor” biçiminde eleştirdiğiniz şeyler nedir? Bu, Yezitliğe başlamak demektir. Türk Müslümanlığı, Osmanlı Müslümanlığı gibi Müslüman olmak demektir. Veya her devrimin sağcıları var, çıkarcıları var; onlardan yana, onlar gibi olmak demektir.
Biz günümüzde bunun kavgasını veriyoruz. PKK’yi böyle yapamazsınız diyoruz. Siz bu kavgayı bir de bu yönüyle anlamak durumundasınız. Burada o kadar saldırı altındayız ki, biz yaşamayın demiyoruz, bütün yürüttüğümüz savaş biraz daha onurlu ve özgür bir yaşama, layık kılınacak bir yaşama sizleri ulaştırmak içindir. Maddi ve manevi yetkin bir yaşamın olabilmesi içindir. Ama bunun savaşla bağlantısını görmemek, örgüt ve eğitimle velhasıl devrimci hareketimizin gerektirdiği bütün çalışmalarla bağını görmeden kıvırtmak ve öylesine yaşanabileceğini sanmak büyük bir küstahlık ve gaflettir diyorum. Hiç kimse buna ihanet edemez. Sizlere defalarca söyledim: Ben durdukça yapamazsınız.
Bunca şehidin vasiyetini görmezden gelecek kadar alçak değilim. Siz de o kadar kurnaz değilsiniz, o kadar güçlü değilsiniz. Ben küçük bir buğday tanesi için bile büyük savaş yürütmüşüm. PKK’nin değerlerini mi öyle harcattıracağım? Bana mı bu yapılacak? Mümkün değil.
Örgüt için yürüttüğümüz kavga, bir damla şehit kanının kavgasıdır
Ben büyük hak savaşçılığını çok erkenden başlatma gereğini duydum. Bunu en yakınlarıma karşı da sürdürdüm. Örgüt için yürüttüğümüz kavga, bir damla şehit kanının kavgasıdır. Sen bunu kötüye kullanamazsın, sen bununla oynayamazsın. Bunlar bana vasiyettir. Bilemediğim için değil, sizi anlayamadığım için değil, sizi çok basit gördüğüm için üzerinize gelmedim. Ahlakla oynamak mı dersiniz veya kendinize yakıştırdığınız lümpenlik mi dersiniz; bu dünyada benden daha büyüğünü yapan kimse bulunmaz. Kurnazlık mı dersiniz; bu dünyada benden daha kurnazı yoktur. Yok, ben tanımıyorum. Olsalardı, beni alt ederlerdi. Akıllılık mı dersiniz, tedbir mi dersiniz, hepsi bende var. Bizim daha çok yoldaşlara layık gördüğümüz emek, adalet, eşitlik, güzellik ve sevgi olabilir diye düşünüyoruz. Maddi ve manevi olarak sorunu böyle ele almaya yönelmelerini geliştirmek istiyoruz. Zaten şehitler de bize bu gücü veriyor. Yani köken buna bağlıdır.
Biz kurtlara batmış, küfe batmış, ihanete yatmış insanı kurtarmaya büyük özen gösteriyoruz. Ama hiç kimse bunu “kendimi ucuz götürürüm, kendimi kolay benimsetirim, birçok olumsuzluğum olsa da onları ince bir tarzda sürdürürüm; yine bildiğimi okurum” biçiminde yorumlamasın. Bu durum sahiplerine giderek daha felaketli bir sonuç getirebilir. Gerçekten anlamlı bir savaşın verildiğini anlamak gerekiyor. Önderlik gerçeğinin en büyük bir savaşımı da bu temeldedir. Kendini böyle dayatmayı bir yana bırakalım; ihaneti, küfrü, küstahlığı, anlamsızlığı ve seviyesizliği böyle dayatmayı bir yana bırakalım; hakkını vermemenizi, şehadetlerden çıkarılacak sonucu tam çıkarıp gereklerini yerine getirmemenizi büyük bir savaş gerekçesi yapmışız.
Şehidin yoldaşısın, gereğini yapacaksın diyorum. Yapmazsan duramazsın, yani burada böyle yaşayamazsın. Ben namussuz bir adam değilim, vasiyetler var ve gereğini yerine getirmek zorundayım. Sen kim oluyorsun da karşıma böyle çıkıyorsun? Başarıdan haber yok; fırsat buldun mu ucuz yaşamayı kendine yedireceksin. Nasıl buna yüz getirebiliyorsun, çalışmadan ve başarmadan nasıl böyle yaşayabileceğin sevdasına kapılıyorsun? Ben hala yiyebiliyorsam, başımı bir yere atıyorsam çok iyi biliyorum ki, anıya biraz karşılık verdim; aslında fazla başarısız değilim, işte hayırlı bir takım işler yapıyorum; yediğim helal olabilir, yaşadığım helal olabilir. Kendimi böyle avunduruyorum. Siz bu duyguları toptan yitirmişsiniz.
Şimdi burada açıkça ilan ediyorum ki; bu duyguyu yitirenlere ve bu parti içinde yaşanabileceğini sananlara savaş bayrağını daha da yükselterek karşılık vereceğim. Gerekirse düşmanla savaşı ikinci plana iterek ve bunlara savaşımı ön plana çıkararak cevap vereceğim. Kendi değerlerine karşı böyle yozlaşanlara, onları böyle görmezden gelenlere büyük gafletlerini ortaya koymadan ve bunu aştırmadan çok iyi bileceğim ki, yapacağım fazla hayırlı bir iş yoktur; özü gözden kaçırmışım, temeli kaybetmişim. İsterse bana dünya verilsin, hiçbir anlamı yoktur. Bu kadar şehadete ihanet edenin sonu hayırlı olmaz. Dediğim gibi böyle bir olumsuzun teki olmayacağım. Parti içinde de böyle olumsuzluklara fırsat vermeyeceğim.
Şu anda en büyük tehlikelerden biri; şehidi ve şehadeti böyle anlamamak, duyarsızlık kadar onu çok istismarcı bir tarzda görmek, erdemliliklerini yerine getirmek şurada kalsın, bir çırpıda yutmak, bile bile bir çırpıda onun savaş gerçeğinden sapmak, demagoji ile bunu etrafa yaymaktır. Çok acıdır ama çoğunuz bunu yaşadınız. Bir köylü hayıfçısı olarak, aile değerlerinin bir savaşçısı olarak bile acaba size gereken saygıda bulunabilir miyiz? Veya böyle saygılı biri olarak kalabiliyor musunuz? Eğer böyle bir durum yoksa sizin üzerinizde çok düşünmek gerekecek. Sorumsuzluk ilerlemiştir, yozlaşma gelişmiştir, değerler aşınmıştır; o zaman sizi tanımak zorundayım. Bu kadar aşınmadan sonra siz hayırlı bir PKK’li olamazsınız. Tam tersine PKK yiğitliği, Yezitlerle karşı karşıyadır diyeceğim; bu Yezitleri durdurmalıyız diyeceğim. Bu konuda dürüstlüğümü kanıtlamak zorundayım. Büyük şehitler var, bu şehitleri savunmak durumundayım.
Şunu normal göremiyorum: Her alanda şehit kanının akmadığı bir dağ parçası kalmamış, bir köy, bir kent kalmayacak ve oralarda devrim bayrağı o anıya bağlı olarak yükseltilemiyor; bunu anlamam. Oralarda yüzlerce devrimci olduğunu söyleyecekler, yüzlerce savaşçı olduğunu söyleyecekler ama doğru tarzı, tarihi intikamı, düşmanı hatırlamayacaklar… Bir karmaşa var, bağlılıkta bir zayıflık ve saptırma var. Bu konuda ilk yapılması gereken iş; gafletiniz varsa onu aşmak, duyarsızlığınız varsa gidermek ve bu değerlerin mutlaka bağlı bir sözcüsü olabilmektir. Yapılacak ilk iş budur. Şimdi bu gücü gösterecek misiniz diye soruyorum? Bu dürüstlüğünüz, bu kendinize çok yakıştırdığınız PKK’lilik, bilmem şu değerlere bağlılık gerçek bir anlama kavuşacak mı? Bunun sözünü verebilecek misiniz?
Halklar Önderi Abdullah Öcalan’ın 18 Mayıs 1994 çözümlemesinden alınmıştır