HABER MERKEZİ
Toplumsal Varoluşu Sağlayan Kadın Olgusu
Toplumsal yaşama damgasını vuran kadın her alanda etkili olmaktadır. Kadın toplumsal varoluşu gerçekleştiren temel özne olması nedeniyle yaşamla özdeşleştirilmiştir. Yaşamın diğer adı olan kadın, tarihsel bellekte yer edinen Jin-jiyan olgusunu oluşturmaktadır. Yaratıcı gücü ile toplamsallığı oluşturan kadın, ilk tarım bitkisinin, hayvanın evcilleştirilmesinden tutalım, sayısız teknik aletin yaratıcılığını yaparak; Tarım ve Köy devrimine damgasını vurmuştur. Burada yaşamı hem maddi hem de manevi değerlerini geliştiren kadın öncülüğüdür. Toplumsal yaşamın hayati işlerini belirleyen politika ile bu kuralların uygulanmasını şart altına koyan ahlakın oluşumunda da kadın belirleyicidir. Çünkü nitel devrimsel gelişmelere yol açan insanlık yaşamı kadın ekseninde gelişim göstermiştir. Kadın kendi coşkulu karakterini yaşama yansıtarak bayram havasında, üretken, ortak paylaşımcı, barışçıl, adaletli özgür yaşamı mümkün kılmıştır.
Toplumun yürütücü, koruyucu, sorunlarına çare bulan, dertlerine derman olan kadın bunun karşılığını toplum tarafından Tanrıçalıkla simgeleştirilmesinde anlama kavuşmuştur. Yaşama rengini katan tüm bu özellikler Ana Tanrıça kadının özgürlük sistemini temsil eden özellikler olmaktadır. Toplumsal varlık- varoluş kadın zihni, sezgisi, emeğiyle, duygusu ile ilmek ilmek örülerek geliştirilmiştir.
Kadının bu kadar yaratıcı ve geliştirici karakterinin yanında gerçekliği en çok çarpıtılan, iradesi yok sayılarak kul – köle haline getirilen, toplumsal yaşama yabancılaştırılmak istenen bir olgu olmaktadır aynı zamanda. O nedenle kadına bakışımızı ?Demokratik Ekolojjik kadın özgürlükçü paradigama”temelinde ele almak ona göre anlam vermek gerekmektedir. Evrensel varoluşun içinde gelişen toplumsal doğanın yaratıcısının kadın olması bunu gerektirmektedir. Onun tarihini egemenlerin bakışı ile değil, yaşamın temel öznesi olduğunun bilinci ile bakmak gerçeği daha iyi görünür kılacaktır. Yaşamı tükeniş noktasına düşüren erkek egemen zihniyetine rağmen bu gün insanlık için bir kurtuluş umudu varsa o da kadının tarih içerisinde yarattığı ve tüm saldırılara karşı koruyarak günümüze kadar getirdiği ahlaki politik toplum değerleridir. İnsanlığımız kadının koruyabildiği kültürde varlığını sürdürebilmiştir. Bu değer korunumu ve taşınması büyük bedeller ve mücadele karşılığında olmuştur.
Tarım köy devriminin birikimleri tarihsel akış içerisinde şehirleşmeye de yol açmıştır. Ancak başlangıçta köy toplumu ile simbiyotik ilişki içerisinde olan şehir yapılanması daha sonra tersine dönüştürülmüştür. Bu bozgunun sorumlusu kadın birikimine göz diken, gasp eden üçlü erkek ittifakı (Kurnaz erkek, şaman, Savaşçı) dır. Şehirleşmenin başlangıcında her şehrin koruyucusu kadın tanrıçalardır. Bu dönemde kadın şehirlerinin birikimlerine göz diken, saldırılar gelişmiştir. Bu durum kadın şahsında topluma ve doğaya karşı gelişen ilk ihanet olmaktadır aynı zamanda. Bu gerçeği gören Tanrıçalar büyük bir direnişin içerisine girmiştir. Tarihin derinliklerine baktığımızda bunun sayısız örnekleri ile karşılaşırız. Gerçeği silik bırakan ve özünden boşaltılmaya çalışılan mitolojilerin şifreleri çözüldüğünde, yaşamın-kadın gerçeğin diğer yüzünü- hakikatini görmek mümkündür. Başlangıçta kadın kültünü taşıyan şehirler daha sonra erkek kültürü ve hakimiyeti ile topluma tuzakların kurulduğu mekanlar dönüşmüştür. Kadının tüm direnişlerine ragmen düşürülen kadınla birlikte toplumsal düşüşte kaçınılmaz olmuştur.
Ancak tarihsel akışta kadının destansı direnişini göz ardı etmemek önemli olacaktır. Kapitalist modernitenin tüm çılgınca aç gözlülüğüne ve yıkımına karşı bir yaşam umudu, özü kalmışsa onu da kadın şahsında süreklileşen ahlaki politik toplum direnişine borçluyuz. Yaşamın asal öğesi olan kadın, doğası gereği sürekli eşitlikçi ve özgürlükçü değerlerin temsilini yapmıştır. Erkeğin yazdığı tüm tarih çarpıtmalarına rağmen açığa çıkarılan kesitlerinde bu görülmektedir. İnnana- Enki mitosu bu gerçeği göstermektedir. Uruk şehirinin koruyucu tanrıçası olan İnnanın Enki’ye karşı mücadelesinin özü; toplumu, onun sapkınlıklarından korumak içindir. Enki kendisine ait olmayan, toplumsal yaşamın en kutsal değerlerini oluşturan 104 Me”yi çalması karşısında büyük bir mücadele başlar. Sonunda İnnana kendisine ait olan ?104 me?lerini tekrardan alır. Böylece toplumsal doğanın sürekliliğini sağlayan değerler kadının denetiminde güvenceye alınır. Ancak bu mücadele orada bitmeyecektir. Kurnaz erkek bundan sonra ittifaklarını güçlendirip, kadını daha da zayıf düşürüp, emellerine ulaşana dek vazgeçmeyecektir. Babil’in Enuma Eliş- Yaratılış”destanında dile gelen; Tuzlu Suların Tanrıçası olan Tiamat ile Marduk şahsında verilen mücadelenin gerçeğinde bu vardır. Marduk Tiamata karşı galip gelmek için tüm hilelere, karalamalara başvurarak amacına ulaşacaktır. Tanrılar panteonunda kadına karşı bu başarısından dolayı, Marduk tanrılar tanrısı olarak ödüllendirilir. Kazanan erkek kaybeden kadın, ve evrensel doğa olmuştur. Çünkü köleleşen kadından sonra sıra doğa ve topluma gelmiştir. Kadın aleyhine tarihsel birinci cinsel kırılma ile erkek zihniyeti galip gelmesiyle kadın dünyasını tarumar edilmiştir. Ancak bir çırpıda gelişmemiş olan bu durumun; 2000 yıl süren kıran kırana mücadele söz konusudur. Sonunda sahtekar erkek savaşı kazansa da kadın kendi özünü korumayı ve fırsatını bulduğunda özgürlük direnişi yükseltmekten vazgeçmeyeceğin, sürekli kılacağını tarih bize göstermiştir. Önder APO bu konuya yönelik şu tespiti önemli olmaktadır. İkinci dönem M.Ö. 4000- 2000 yılları arasına denk gelir. Büyük bir boğuşmanın yaşandığı bu dönem, ataerkil aileye geçiş dönemidir. Mitolojide Tanrıça İnanna ve Tanrı Enki simgelerinde, Sümer mitolojisinde karşılığını bulur. Bu dönemi derinliğine çözmek için, mitolojiyi ve Sümer Devletinin yapısını iyi incelemelisiniz. Kadının köleleşmesi büyük bir boğuşma altında gerçekleşti. Kurnaz Tanrı Enki ve Babil Yaratılış Destanını, diğer mitolojileri, Hint ve Avrupa mitolojilerini de bu temelde derinliğine anlamalısınız.( 2006 İmralı Görüşme Notları)
Ancak kadın erkeğin ondan her şeyini çalmasını hiçbir zaman kabul etmemiştir. Derinleştirilen köleliğe rağmen fırsatını bulduğunda kendini gerçekleştirme eylemini sergilemekten geri kalmamıştır. Bulunduğu her mekan “coğrafyada gelişen özgürlük direnişlerine rengini katmıştır. Büyük düşürülmüşlük onda büyük başarma azmi ve tutkusunu geliştirmiştir. Her zaman egemenlerin, destpotların, hırsızlıklarına, katlimalarına karşıdan korkusuzca durmuştur. biliyoruz ki, Ortaçağın karanlık döneminde sezgisi, bilgeliğiyle yaşamı çözümleyen, geleceği gören kadın, egemen erkek sistemi tarafından hunharca katledilmiştir. Kadın bakışını, düşüncesini, duygusunu egemen erkek dünyası her zaman kendisi için tehlike görmüş, kadın bedenini, kişiliğini, duygusunu, aklını küçümseyerek, karalayarak; ?Şeytan kadın, Saçı uzun aklı kısa kadın” gibi nice tanımlamalarla yaşamı belirleyen kadın gücünü sıfırlamak istemiştir. Tarihin derinliklerinde mitolojilerle başlatılan bu yalanlar, dinle, yakın çağda da bilimle kurgulanarak ispatlanmak istenmiştir