BEHDİNAN – Bir Dersim çocuğu olan şehit Haydar Zap (Ferhat Yerkan), 2001’de gerilla saflarına katılır. Kendisini Dersim çocuğunun öz yürüyüşçüsü olarak tanımlayan gerilla Haydar, Dersim’e gitmeyi çok ister. Fakat önce Botan’da bir tecrübe alması gerektiği için düzenlemesi Botan’a yapılır. Uzman sabotajcı olan gerilla Haydar, fedakarlığı, emeği, yoldaşlığı, mütevaziliği ile tanınan ender kişiliklerden birisidir.
Şehit Haydar ve 4 yoldaşı 25 Aralık 2007 yıllında Çiyayê Bizina alanında işgalci Türk devletinin bütün teknik ve binlerce askerine karşı efsanevi bir direniş göstererek son mermilerine kadar savaşıp şehitler kervanına katıldı.
Şehit Haydar Zap’ın kaleminden günlüğüne dökülenleri sizlerle paylaşıyoruz.
“Kardelen çiçeği baharın müjdecisi. Karın içinden bir yerden bir tane Kardelen alıp günlüğüme koydum. Kar yağmış yeni başını çekmişti. Yani adına uygun hareket etmişti. Onun diren yoldaşın anısına aldım o çiçekleri çok severdi. Toprağa, doğaya çok bağlıydı. Akşam oluyor gökyüzünde güzel bir kızıllık oluştu. Mitolojide bu utangaçlığın simgesi idi. Güzel bir görüntü. Kat kat bulutlar kızıla boyanmış ve rengini beyaz kar üzerine yansıtıyor. İnsanı başka bir boyuta götüren bir şey bu. O anki duygularımı anlatmam zor. Kaygısız bir utangaçlık. Çoğu zaman utangaçlığımızı saklarız. Kendimi anlatmam zor. Ben erken yaşta olgunlaştım. Bu benim suçum değil. Herkesin yaşadığı bir çocukluğu var. Benim kimi geri istesem verirler mi?
Araziye çıktığımızı ikinci gününde diğer kampa gittik. Oradaki yoldaşları görünce sevindim. İlk yanına uğradığım kişi doktor oldu. Yine bana bir şiirini okudu. Akşama doğru közlerin de başında oturmuş Şakiro’yu dinliyorduk. Daha önce sadece bir parçasını dinlemiştim. Bu kasetini dinleyince daha da hoşuma gitti. Müthiş bir ezgisi var. Hiç müzik aleti kullanmadan hem söyleyip hemde ezgi üretmek çok güzel bir şey beni epey etkiledi. Şimdi yine közlerin başındayım. Bir galaksi kümesini andırıyor. İçinde mavi, sarı, kızıl yer yer de beyazımsı renkler oluşuyor. Ay ışığı da bu ayini tamamlıyor. Bu öyle müthiş bir anki kolay kolay kimsenin eline geçmez. Hele bu anı ay ışığı altında yazmak insana ayrı bir zevke veriyor.
Gitarın sesini özledim. Bir yıla yakındır dinleyemedim. O çalınca bütün her şey siliniyor. Beni sonsuzluğa uçuruyor, doğayı o zaman daha çok seviyorum. Onun ezgisi ile dağlarda, patikalarda dolaşmak başka. Bu dağlar insana çok şey öğretiyor. Şiirler ve sözlerin derinliğini yeni yeni öğrenmeye başlıyorum.
Bu gün bir yoldaşın defterine yazı yazdım. Neden böyle yapıyoruz acaba? Sonsuzluğa karşı bir duruş mu? İçimizde herhalde bizi en çok zorlayan şey bu. Sonsuzluk içinde sonlu olduğunu düşünmek.
İki günlük operasyonun çekilmesine 3 saat kala karargah noktası deşifre oldu. Kobralar her zaman ki gibi noktayı alt-üst ettiler. 3 yaralı verdik. Sığınakta 6 kişiydik. Albay ben çıkıp diğer sığınağa geçeceğim dedi. Gitme dedim ama dinlemedi. Onun arkasından bir arkadaş daha gidecekti az daha Albayın gittiği sığınak daha doluydu zaten. O sığınakta 2 yaralı verdik. 3’üncüsü de zar zor kendisini bizim sığınağa yetiştirdi. Kobra sığınakları görmüştü. Bizim sığınağın önüne iki roket attı. Her tarafım toprak içinde kaldı. Diğer sığınakları geç gördüler. Gördüklerinde artık akşam olmaya başlamıştı. Daha erken tespit etseydi o noktadan sağ çıkamazdık. Benim yine şansım vardı, bir roket parçası parkemin kolunu sıyırıp gitmişti. Koluma değseydi kötü yaralanırdım. Karargaha sonbaharda yapılan ilk baskında da bir saate yakın kobra taraması altında açıkta kaldım. Ona mermi atmama rağmen beni görmemişti. Orada kendimi en son bir taşın arkasına yetiştirdim. O taş da tepeden keşfedildi. İki lav silahı ile vurdular. Yakına çarpmasına rağmen ince taşlardan yaptığım mevzi beni korudu. Ondan sonra kendimi bir sığınağa ulaştırdım. Tabiki ben gittikten sonra Kobra o taşı paramparça etmişti.”
Devam Edecek..
NC/Arhat BA