HABER MERKEZİ-
2003 yılında ateşkes süreciydi. Eylem, düşmana saldırma diye bir plan yoktu ancak herhangi bir operasyon ya da çatışma halinde meşru savunma hakkımız vardı. Erzurum ve Dersim arasında Palos diye bir alan var. O gün oraya gitmek içim Seyid Rıza arkadaşla görüştük. O Dersim eyaletinde kalıyordu. Gece hareket ettik ve yola çıktık. Daha birkaç saat vardı. Bir yer bulup dinlenmek için kaldığımız yerde konumlandık. Vadiler ve ormanlarla dolu stratejik bir yerdi. Gece orada konumlandık ve sabaha doğru hareket etmek için yola çıkacaktık. Bir arkadaş koşarak geldi ve “cihazlarda hareketlilik var heval” dedi. Biz de dürbün atalım araziye deyince düşmanın araziye sızmaya çalıştığını gördük. Tepelere çıkıyorlardı.
İYİ NİYETİMİZİ KULLANIP SALDIRDILAR
Nazmiye ve Yayladere tarafından hareketlilik vardı. Konvoylar geçiyordu. Ya nokta baskını yapacaklar ya da operasyona çıkmışlardı. Ama normalde çıkmamaları gerekiyordu çünkü ateşkes sürecindeydik. Ancak onlar bunu fırsat bilip operasyona çıkmıştı. Bizi hazırlıksız yakalamak istiyorlardı. Biz tereddütte kaldık. Vursak mı yoksa hiç görünmeden gitse miydik… Çok düşündük. Örgüt nasıl anlar, neler diyebilir, sürecin kritikliği ortada ama vuramazsak da noktaya kadar gidip yoldaşlarımızı şehit edecekler çünkü örgütün iyi niyetini suistimal etmişlerdi. Karar verdik ve “vuralım” dedik. Geceye doğruydu. Düşman çekilmeye başlamıştı ama her tarafı bombalanmışlardı. Konvoy da Yayladere tarafına gidip takviye götürmek için gelmişti. Bizimle karakol arasında gidip geliyordu. Biz 6 arkadaştık ve her şeyi artık göze alarak iki iki şeklinde ayrıldık. Vurmaya başladık. Askerler dağılmaya başladı. Şok geçirmişlerdi, hepsi araziye doğru koştu. Çünkü beklemiyorlardı. Çatışma sırasında mermiler karakol tarafına gidince onlar sanıyor ki biz onlara da saldırmışız, cihazdan takviye istiyorlardı.
HEVAL BERXWEDAN…
O sırada cihazdan bir arkadaş bağlantı kurdu ve “yaralı biri arkadaş var” dedi. Yanıma getirdiler. Süleymaniyeli bir erkek arkadaş vardı. Heval Berxwedan. Bacağından mermi yemişti. “heval Orhan, heval Orhan” diyordu sadece. Çok kan kaybetmişti. Elini tuttum ve “ben buradayım heval Berxwedan” dedim. Yaralıydı ve beni de çağırıyordu sürekli. Duygusal bir atmosfer oluşuyor o anlarda ve nasıl hareket edeceğini bilemeyecek hale geliyorsun. Öyle anları çok tarif edemiyorsun. Düşman hareketliliği de var, takviye gelmiş. “Berxwedan arkadaşı sağlam bir yere bırakalım. Biz de olası bir durumda savunmaya geçeriz, yeter ki yaralı arkadaş ele geçmesin” dedik. Onu çatışma yerinden kendi alanımıza yakın bir yere götürdük. Yağmurlukları, kefiyeyi, üzerimizdeki birçok şeyi onun üzerinde bırakıp gittik. Hem düşmanı hem de Berxwedan hevali görebileceğimiz bir açıya gitmeliydik. Geceye kadar düşmanı takip ettik ve bekledik. Hareketlilik bittiği zaman arkadaşın yanına gitmek için harekete geçtik. Aklımdan hiç çıkmamıştı. Yaralıydı. Sağlıktan anlayan arkadaşları götürürsek tedavi edebilirdik. Oraya yakın bir yere gidince de seslenmeye başladım. “Heval Berxwedan, heval Berxwedan” diyorum ancak cevap vermiyordu. Kefiyeyi kaldırınca şehit olduğunu fark ettim.
ERTESİ GÜNÜN YALANI
Sabah, Türk haberlerinde çatışmanın haberini gördük. “Gücümüz Karakoçan’a giderken vuruldu” diyorlardı. Yalan haber yapmışlardı. Haberler, özel savaş politikası uyguluyordu. Daha sonra arkadaşların açıklamasını duyduk. Mealen, ‘Bizim gücümüz Türk askeri operasyona çıkmadan asla vurmaz demişlerdi’ ve doğruydu. Onlar süreci provoke etmek için operasyona çıkmışlardı. Daha sonra operasyona çıkmadılar. Çünkü gerilla her an tetiktedir, bunu fark ettiler.
O günü hiçbir zaman unutmadım. O gün arkadaşlardan biraz uzaklaştım ve gözlerimden yaş geldi. O günü hiç unutmadım. Arada fotoğraflarına bakıyorum Berxwedan hevalin. Beni çağırdığı an geliyor aklıma.