HABER MERKEZİ –
Şehit Ronahî (Andrea Wolf) 15 Ocak 1965 günü Almanya’nın Münih kentinde dünyaya geldi. Afrika’da sosyal bir projede çalışırken babasını kaybeden Ronahî 11 yaşındadır. İkiz kardeş Tom ve Ronahî anneleri Tilo Wolf tarafından büyütülür. 1970’lerin, 1980’lerin Almanyası’nda zorlu bir mücadele Tilo’yu bekliyor. Ülkenin gündemi ise tüketim hırsı, 68 kuşağının yıkıcı ateşi, zorunlu askerlik, kadın hakları, çevre sorunları ve hala izleri kalan Nazi rejimidir.
Katolik kilisenin lisesinde okuyan Andrea Wolf okulun öğrenci sözcüsüdür. Fakat rahibelerle arası yoktur, çünkü Wolf açık sözlüdür. Yaşlı ve yürüme engelli insanlara gönüllü olarak refakat etmek için 14 yaşındayken Kızılhaç’a yazılan Wolf 15 yaşındayken siyasetle tanışmıştır. Sosyal Demokrat Parti (SPD)’nin gençlik kollarına üye olan Wolf’un değişimi oldukça hızlıdır.
Bu arada tarihe “Alman sonbaharı” olarak geçecek “Kızıl Ordu Fraksiyonu” (RAF)’ın ülkeyi sarstığı günler de başlamıştır. Ulrike Meinhof’un ardından RAF’ın diğer kurucularından Gudrun Ensslin, Andreas Baader ve Jan-Carl Raspe 17’i 18’e bağlayan bir Ekim gecesinde hücrelerinde ölü olarak bulunacak, dışarıdaki RAF üyeleri de kanlı kaçırma olaylarıyla “devrimci şiddetin” dozajını artıracaktı.
1980’ler Wolf ailesinin; anne Tilo, çocuklar Andera ve Tom birlikte şehir şehir dolaşıp eylemlere katıldığı yıllardır. Nükleer santralleri, yeniden sahneye çıkmak isteyen Nazileri ve sosyal adaletsizliği protesto ederler. Fakat anne Tilo kendi grubu, Andrea kendi grubuyla meydanlardadırlar. Bu arada Andrea ve arkadaşları ise kurdukları “Özgür zaman 81” örgütüyle gazete manşetlerindedir. Örgüt polisin hedefindedir, Andrea ve Tom tutuklanmıştır. Anne Tilo Wulf artık cezaevi kapıları ve mahkeme salonlarındadır.
1986 yılında devrimci-otonom gruplara katılmak için Münih’ten Frankfurt’a taşınan Andrea birçok kez gözaltına alınır. Eylül 1987’de iki ay tutuklu kalan Andrea cezaevindeki RAF militanlarının serbest bırakılması için birçok eyleme öncülük eder. 1990’lı yılların başında polisin baskı ve gözaltılarına rağmen Andrea devrimci çalışmalarını sürdürür. 1992 yılında Alman sol-sosyalistleri darbe alınca gözünü dünya devrimlerine diken Andrea’nın hedefinde Latin Amerika ve Kürdistan vardır.
1993 yılında El Salvador’a giden Andrea burada askeri darbelere karşı direnen devrimci gruplarla ilişkiye geçer. Bir dönem El Salvador’da kalan Andrea hakkında 1995 yılının yazında Alman federal savcılığı tutuklama kararı çıkartır. Almanya’ya dönemeyen Andrea 1996 yılının sonunda Kürdistan’daki özgürlük mücadelesi saflarında yer almak için PKK’ye katıldı.
Bize dağlardan başka seçenek bırakmadılar
Andrea Wolf Kürdistan dağlarında ‘Ronahî’ ismini aldı. İsmi tesadüf değildir. Ronahî, 1994 yılında Almanya’nın Newroz kutlamalarının yasaklanmasını protesto etmek amacıyla yoldaşı Nilgün Yıldırım (Berîvan) ile Mannheim kentinde bedenini ateşe veren Bedriye Taş’ın ismiydi.
Kürdistan dağlarında olmaktan mutluluk duyan Ronahî 1 Mayıs 1997 tarihli günlüğüne şu notu yazar: “Savaş makinesini metropollerde susturmamız gerekiyordu fakat olmadı, bize dağlardan başka seçenek bırakmadılar.”
Ronahî 33 yaşındayken, 23 Ekim 1998’de Van’ın Çatak ilçesi kırsalında çıkan çatışmada sağ yakalanıp vahşice infaz edildi. Türk devleti, Almanya ile krize dönüşen olay ile ilgili hiçbir bilginin ellerinde bulunmadığını ileri sürdü. Mezarın yerini dahi söylemeyerek Wolf’un cinayetini gizledi. Ancak 2011 yılında Andrea Wolf’un izi Van’ın Çatak ilçesi Dökmetaş Köyü kırsalında 41 gerillaya ait olan bir toplu mezarda çıktı. Partimizin arşivlerinden çıkan belgelerde ise Wolf’un nasıl infaz edildiği hem çatışmadan sağ kurtulan gerillaların hem de köylülerden alınan bilgiler ile ayrıntıları ile yer alıyor.
Wolf’un infaz edildiğine şahitlik edenler, çatışmadan sağ kurtulan gerilla arkadaşları Zeynep Fırat Kod adlı Nubahar Xanu Cuma, Diyar İntikam kod adlı Haşim Kaçan, Welat Yılmaz kod adlı Abuzer Arslanoğlu ve Xurşit kod adlı gerillalar ile Selahattin Elçiçek’in anlatımları ve arşivlerdeki belgelerden yansıyanlar Andrea Wolf’un şahsında kirli savaş vahşetini bir kez daha tüm çıplaklığı yansıtıyor.
15 Ekim 1998 günü Hakkari, Şırnak ve Van üçgenini kapsayan ve 17 taburluk askerin katılımı ile operasyon başlatılır. Operasyona kobra tipi helikopterler ve zırhlı araçlar da destek verir. Bir çember halinde yapılan operasyon daha sonra Keleş Köyü sınırlarında daraltılır. Burada günlerce operasyon altında kalan gerilla birliğine de Beytüşşebap ve Hakkari tarafından gerilla desteği gelir. Yaklaşık 50 kişilik gerilla grubunun günler süren direnişi, hem teçhizatın azalması hem de teslimiyetlerin meydana gelmesiyle kırılmaya başlar. Çatışmadan sağ kurtulan Selahattin Elçi adlı gerilla o günü şöyle anlatıyor:
“21 Ekim gecesi, düşman Beytüşşebap alanından operasyon başlattı. Ayın 22’sinde bulunduğumuz Masiro-Tahtareş alanı kobralarla vuruldu ve bulunduğumuz alanın etrafına helikopterlerle indirmeler yapıldı. Karadan ilerleyen düşman askerleri araziyi tutmaya başladı. 15 yük hayvanımız telef edildi. Ancak aramıza tepelerden girmeye çalışan bir askeri birlik imha oldu. Olaya hemen kobralar müdahale etti ve kısa süre sonra karanlığın inmesiyle yerimizi değiştirdik. 23 Ekim günü yöneldiğimiz Keleş Köyü yakınlarında yeni bir çatışma başladı. Kobralar vurmaya başlayınca 12-13 arkadaş büyük bir kayanın altına sığındılar. Düşman askerleri noktaya girdiklerinde arkadaşların çoğunu şehit ettiler.
Düşman teslim olmamız için Kürtçe çağrılar yapmaya başlamıştı. Bazıları teslim oldu. İçinde bulunduğumuz yeraltı mağarası çok karanlık olduğundan kimin önce kimin sonra dışarı çıktığını göremedim. Düşman dışarı çıkanlara da içerde kalanlara da teslim olma çağrısı yapıyordu. O anda Alman Ronahî arkadaş da kadınların arasında dışarı çıktı. Sonunda ben, Zeynep ve Silav arkadaş yalnız kaldık içeride. Daha sonra Welat’ın da orda olduğunu gördük.”
Silah ve teçhizatın tükenmesi ve mağaranın tamamen kuşatılması üzerine dışarı çıkan gerilla grubu içinde bulunan Ronahî ise son derece soğukkanlı bir çağrı yapar. Welat’ın ve diğer 3 gerillanın raporlarındaki ortak beyanlarına göre Ronahî dışarı çıkar çıkmaz, askerlere, ‘‘Ben bir sosyalistim. Bütün insanların özgürlüğü için PKK’ye katıldım’’ der. Mağarada kalan gerillaların teslim olmaması üzerine mağaraya yoğun bombalı saldırı devam eder. Sonrasını ise yine sağ kurtulan Xurşit adlı gerilla şöyle anlatıyor:
“Korucular Ronahî arkadaşın çantasındaki eşyalardan bahsediyordu. Sesleri geliyordu. Bizim olduğumuz yere 8 el bombası attılar. Bombaların düştüğü yerin bizden 6 metre uzakta olması ve durduğumuz yerin korunaklı olması sayesinde etkilenmedik. Ronahî arkadaşın sesinden yaklaşık yarım saat sonra bir tarama sesi geldi. Düşman o gece arazide pusu atıp bekledi. Biz yerimizden çıkmadık. Ertesi gün (24 Ekim) saat 12’ye kadar beklemeye devam ettik. Öğleden sonra düşman birlikleri araziden çekildi. Biz o gece dışarı çıktık. Düşman arkadaşlarımızın cenazelerinin çoğunu bir araya toplamıştı. Bazıları da ayrı duruyordu. Kamuran arkadaşın cenazesini yakmışlardı. Ronahî arkadaşın cenazesi ise diğer arkadaşlarınkinden ayrı ve çıplaktı. Düşman bu arkadaşın cenazesiyle oynamıştı.”
Her 4 gerillanın raporlarına göre, asker Andrea Wolf’un cenazesine işkence yapmıştı. Welat Yılmaz’ın (Abuzer Arslanoğlu) raporunda ise Ronahî’ye yapılan işkence şu sözlerle dile getiriliyor:
“Dışarı çıktığımda akşama bir saat vardı. Kamuran arkadaşın cenazesini düşman yakmıştı. Agirî arkadaşın kafasını kesmişlerdi. Yaklaşık 10 metre uzaklıktaki Ronahî arkadaşın cesedi çıplaktı ve göğüslerini kesmişlerdi. Kafasına ve cinsel organına mermi sıkmışlardı. O esnada yaralı bir arkadaşın sesi geliyordu.”