BEHDÎNAN- PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, Önder Apo’ya yönelik 9 Ekim 1998’de başlatılan Uluslararası Komplonun yıl dönümü vesilesiyle ANF’ye konuştu.
Önder Apo’nun esir alınmasının ardından komplocu güçlerin sonraki hedeflerinin PKK’nin tasfiyesi ve Kürt halkının imhası olduğunu belirten Şerik, verdikleri direnişle buna engel olduklarını ifade etti. Önder Apo’nunİmralı’da ağır şartlar altında Kürt halkına ekolojik, demokratik ve kadın özgürlükçü bir paradigma kazandırdığını hatırlatan Şerik, bundan dolayı Önder Apo’nun komplocu güçlerin 25 yıldır hedefi olmaya devam ettiğini vurguladı. Uluslararası Komplonun günümüzde İmralı tecridi ile sürdüğünü sözlerine ekleyen Şerik, tecridin cezaevleriyle sınırlı kalmadığını Kurdistan ve Türkiye’nin tamamına yayıldığını kaydetti.
ANF(Fırat Haber Ajansı) PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik’in değerlendirmelerinin 1. bölümünü yayınladı.
“Uluslararası Komplo’nun 25’inci yılını tamamladığımız günler içerisinde bulunuyoruz. Öncelikli olarak İmralı tecrit sistemi içerisinde 25 yıldır olağanüstü koşullarda büyük direniş gösteren, direnişiyle tarih yazan Önder Apo’yu selamlıyorum. Yine uluslararası komploya karşı “Güneşimizi karartamazsınız” şiarıyla bedenlerini ateşe vererek yaşamını yitiren tüm yoldaşlarımız şahsında devrim şehitlerimizi de saygı ve minnetle anıyorum.
25 yıl, çeyrek asır gibi bir zamanı içeriyor. Bu az bir zaman değil. Tek kişilik bir cezaevinde bu 25 yılın büyük bir kısmını tek başına geçiren ve son süreçte yanına bazı arkadaşları götürmüş olsalar da onlarla da arasında bir tecrit sisteminin oluşturulduğu koşullarda yaşamını büyük bir kararlılıkla sürdüren, direnen ve yaşamının her anını mücadeleye adayan Önder Apo’nun bu büyük tarihsel direnişini de burada yine bir kez daha selamlıyorum. 25 yıl az bir zaman değil. Bu zaman süreci içerisinde devrimlerin yaşandığını da biliyoruz. Yine gerçekleşen devrimlere yönelik karşı devrimlerin de yapılarak onu engellemeye ya da yıkmaya çalışan saldırıların olduğunu da biliyoruz. Çeyrek asır, halkların tarihinde önemli gelişmelerin sığdırıldığı bir dönüm noktasını da ifade ediyor. O açıdan 25 yıl deyip geçmemek gerekiyor. Bu 25 yıl içerisindeki yaşananlara, yapılanlara bakmak gerekiyor.
Önder Apo bu 25 yıl içerisinde kesintisiz bir şekilde Kurdistan devriminin bugünlere getirilmesini sağladı. Rehine koşulları da bu rolünü oynaması önünde hiçbir şekilde engel teşkil etmedi. Kuşkusuz rehine koşullarında olmasaydı, daha farklı koşullarda bulunsaydı Kurdistan halkına, dünya insanlığına kazandıracağı çok daha fazla şeyi vardı. Fakat buna rağmen bulunduğu koşullarda Kurdistan devrimine, bölge halklarına, dünya insanlığına kazandırdıkları da çok önemli olarak değerlendirebileceğimiz bir gerçekliği anlatıyor. Yeni paradigma diye adlandırdığımız ekolojik, demokratik ve kadın özgürlükçü paradigma bu kazandırdıklarının başında geliyor. Bu, yeniden doğmak gibi yeniden dünyayı doğru bir şekilde görmek, kavramak gibi bir gerçekliği de anlatıyor.
O nedenledir ki Önder Apo uluslararası komployu düzenleyen güçlerin 25 yıldır hedefi olmaya devam ediyor. Çünkü kazandırdıkları kapitalist modernite sisteminin değişimini, ona karşı mücadelenin gelişmesini sağlayacak ve mücadele içerisinde de kapitalist modernite sisteminin karşısında olan demokratik modernitenin kendini bir sistem olarak örgütlenmesini sağlayacak bir anlam ifade ediyor. İşte bu anlam nedeniyledir ki, uluslararası komplo sadece Önder Apo’yu rehine almakla sınırlı kalmıyor ve günümüzde de devam eden bir gerçekliği anlatıyor.
ÖĞRETİSİ DÜNYA İNSANLIĞI TARAFINDAN DA SAVUNULUYOR
25 yıldır da komplonun bu şekilde devam etmesi, giderek tırmandırılması ve Önder Apo’nun içerisinde bulunduğu koşullarda mutlak tecridin giderek de değerlendirilmesi her zaman onun üzerine yeni ağırlaştırıcı yöntemlerin uygulanması da böylesi bir gerçeği anlatıyor. Baştan 25 yılı herhangi bir yılla karıştırmamak gerekiyor. Herhangi bir 25 yıl içerisinde yapılanlarla karıştırmamak gerekiyor. O 25 yıl rehine koşullarında, mutlak tecrit altında, ruhla, çıplak bir bedenle yürütülen bir direnişi anlatıyor. Elinde herhangi bir maddi savunma imkanları olmadan, düşünce gücüyle kendini savunmayı anlatıyor ve bununla da tüm dünya insanlığına da örnek teşkil ediyor. Ve gelinen aşamada da Önder Apo’nun direnişi İmralı sınırlarını aşmış bulunuyor. Kurdistan halkının, Ortadoğu halklarının karşı durduğu bir sisteme karşı bir mücadeleyi anlatıyor.
Dünya insanlığının o sisteme karşı mücadelesini anlatıyor. Yani İmralı sınırlarını aşmış, Kurdistan, Türkiye, Ortadoğu ve dünya sınırları içerisinde yüz sürdürülen bir direniş boyutuna kavuşmuş bulunuyor. Ve bu direniş sadece Önder Apo’yla sınırlı kalmıyor. Önder Apo’nun yol göstericiliğinde tüm dünya insanlığı tarafından sürdürülüyor. Önder Apo’nun öğretisi sadece Kurdistan halkı tarafından değil, kurduğu PKK kadroları tarafından değil, dünya insanlığı tarafından savunuluyor. Bugün Önder Apo’nun görüşlerinin değişik dillerde çevrilmesi ve değişik dillerden Önder Apo’nun görüşlerini tüm dünya insanlarının da öğrenmesi bunun somut bir ifadesi oluyor. Böyle bir gerçeklik içerisinde uluslararası komplonun 25. yılını değerlendirmek gerekiyor. Uluslararası komploya karşı neler yapıldı, neler elde edildi; bunları çok somut şekilde ortaya koymak gerekiyor.
25 yıl içerisinde Önderliği esaret altına alınan birçok örgüt tasfiye ile karşı karşıya gelmiştir. Örneğin Peru’da Aydınlık Yol gerillalarının durumu böyledir. Yine ağır saldırılar altında birçok hareket dağılmakla, tasfiye ile karşı karşıya gelmiştir. Hala bu türden saldırılar karşısında kendini toparlayamayan örgütler var. Ama Kurdistan’da böyle olmamıştır. Böyle olmamasını sağlayan da Önder Apo’nun kendisidir. Her fırsatı Kurdistan devriminin gelişmesi için değerlendirmesidir. Sarf ettiği bir kelimenin dahi domino etkisi gibi her tarafa birden yayılması ve etkisini göstermesidir. O düzeyde bir etki yaratıyor. Bu etki Kurdistan devriminin her şeye rağmen bugün ayakta kalmasına, PKK’nin her şeye rağmen bugün mücadelesini kararlılıkla sürdürmesine imkan sunuyor. Yine Önderlik düşüncesinin Kurdistan, bölge ve tüm dünya halklarına taşırılmasını sağlıyor, ki bunu da sağlayan Önder Apo’nun İmralı koşullarındaki mücadelesi, direnişi oluyor. O açıdan kazandırdıkları çok büyüktür. Kazandırdıkları da Kurdistan devrimini daha ileri aşamaya taşımıştır. Daha yeni mücadele yöntemleriyle o mücadelenin daha fazla genişlemesine imkan sunmuştur. O bakış açısıyla da var olan sorunların aşılması sağlanmıştır.
TECRİT SADECE KURDISTAN’LA SINIRLI KALMADI
Uluslararası komploya karşı yürütülen bu mücadele, aynı zamanda uluslararası komplocu güçlerin Önder Apo’ya karşı yöneliminin güncellenerek devam etmesinde en temel etmenler arasında yer almıştır. ‘Tecrit altına aldık, tüm imkanlarını sınırlandırdık fakat buna rağmen hala etkisi devam ediyor’ diyorlar. Bu etkiyi sınırlayamadıklarını kendileri itiraf ediyor. Tecrit koşulları altında tutmaları ve bu tecridin de dünya insanlığı tarafından bilinmesini ve bu bilinçle de Önder Apo’nun savunulmasını da yine almış olduğu kararların ya da uygulamış olduğu ağırlaştırılmış tecridin de tersine sonuçlar çıkardığını kendileri itiraf etmek durumunda kalıyorlar. Ve buna rağmen de Kürt soykırım siyasetindeki ısrarları ve Kürt soykırımının da Önder Apo üzerindeki mutlak tecrit ile ancak mümkün olacağına kendilerini inandırmış olmaları tabii ki uluslararası komplonun da her geçen gün farklı boyutlarda sürmesinin temel nedenleri arasında yer alıyor.
Tabii uluslararası komplonun günümüzdeki girmiş olduğu bu gerçeklik ekseninde de önderlik eden arkadaşlara uygulanan tecrit, yine o tecridin sadece İmralı sınırlarıyla sınırlı kalmayıp tüm cezaevlerine taşırılması, cezaevleri ile sınırlı kalmayarak Kurdistan ile Türkiye’yi bir tecrit alanına dönüştürmek istemeleri de bir bütünlük içerisinde ele alınmasını gerektiriyor. O nedenledir ki, günümüz koşullarında uluslararası komplonun güncelleşmesi dendiği zaman ilk akla gelmesi gereken, artık tecridin İmralı’yla sınırlı kalmadığıdır. Kurdistan ve Türkiye halklarının da o tecridin içerisine alındığıdır. Ve Kurdistan’ın diğer parçalarının da o tercihe dahil edilmek istendiğidir. Öyle ki tüm dünya devletlerini, ülkelerini de bu tecride ortak etmek istemeleridir.
Elbette uluslararası komploya karşı mücadele her zaman olduğu gibi Önderliğin direnişini esas alınarak boşa çıkartılabilir. Ama Önderliğin direnişin esas alınması, Önderliğin yaptıklarının birebir yapılması değil. Burada Önderlik direnişin esas alınması, Önderliğin dediklerinin, Önderliğin yaptıklarının bilince çıkartarak her alanın, her kişinin, her bölgenin cezaevlerinden Kurdistan’a, Türkiye’ye, Ortadoğu’ya kadar her tarafta bulunanların kendi öz gücüne göre, kendi somut koşullarına göre onu pratik eleştirmesi ile ancak Önderlik düşüncesi, Önderliğin dedikleri de esas alınarak uygulanmış oluyor. Yani Önderliğin direnişi esas alınması böylesi bir anlam ifade ediyor ve bunun da gerekleri yerine getirildiği zaman Önderliğin iyi bir militanı söylediklerini yerine getiren kadroları olma konumuna da gelinmiş oluyor. Bu temelde tekrar Uluslararası Komplonun 25. yılında Önder Apo’nun o tarih yazan direnişini bir kez daha selamlıyorum.
ÖNDERLİK HALKIN SAVAŞA MARUZ KALMAMASI İÇİN SURİYE’DEN ÇIKIYOR
Uluslararası Komplo’nun uygulamaya konulduğu koşulların doğru anlaşılması gerekiyor. Önder Apo’nun o zamana kadar bulunduğu Suriye’den çıkması için tüm baskıların yapıldığı bir süreçte Suriye’den ayrılmak durumunda kalmıştı. Bu Uluslararası Komplonun aslında uygulama anını ifade ediyor. Önderlik Suriye’den ayrılmasını ‘sadece o baskılar nedeniyle ayrılmadım’ diye ifade etmiyor. Doğru olan da odur. Çünkü uzun süredir orada bulunuyor ve oradaki varlığı bir savaş nedeni olarak görülmeye başlanıyor. Ve Önderlik de öylesi bir savaşa Suriye halkının maruz kalmasının önüne geçme temelinde de Suriye’den o güne kadar ki bulunma sürecini tamamlıyor. O temelde de daha farklı alanlara gitmeyi ön görüyor. Böylesi bir öngörüde bulunurken da o çıkışını nasıl mücadelenin hizmetine sunarım yaklaşımını esas alıyor. Şimdi burada şunu görmek gerekiyor. Önderliğin önünde farklı seçenekler de vardı. Fakat o süreci Önderlik nasıl Kürt sorununun çözümü için bunu bir gerekçe haline getiririm yaklaşımını esas alıyor.
Yoğun baskılar olmuştur. Önderlik her zaman o tür saldırıları devrimimizin çıkarına dönüştürmeyi bilmiştir. Mesela Ankara’dan ayrılışı böyledir. 1977’de Haki arkadaş katledilmiştir. Haki arkadaşın katledilmesi Önderliğe, hareketimize dayatılan bir tasfiye saldırısıdır. Herhangi bir cinayet, herhangi bir saldırı değildir. Bizzat Önderliğin hedeflendiği bir saldırıdır. Hareketin tasfiye edilmesinin öngörüldüğü bir saldırıdır ki bu PKK’ye karşı ilk geliştirilen en kapsamlı bir kontrgerilla saldırısıdır. Haki Karer arkadaşa yönelik o alçakça cinayet işlendikten sonra sırada hareketin tasfiye edilmesi gündeme getirilmiştir. Ankara’da Önder Apo’ya karşı düzenlenen bir komplo uygulanmak istenmiştir. Ancak bu, Önder Apo’nun öngörüsüyle almış, olduğu tedbirlerle boşa çıkartılan bir komplodur. Çünkü Önderlik o koşullarda bir kuşatma altında olduğunu görüyor, Daha farklı saldırılarla karşı karşıya kalınacağını biliyor. Ve o zamanki yapmış olduğu tercih Kurdistan’a gitmektir. Önderlik, Ankara’dan ayrılışını da şu şekilde ifade ediyor. Diyor ki Ankara’dan ayrıldık partileştik. Bu ayrılış, partileşmenin önündeki en büyük engellerden birinin aşılmasına neden oluyor. Önderlik kendisine yönelik o saldırılara, o komplolara, partileşerek cevap vermeyi verilecek en anlamlı cevap olarak görüyor. Yine Önderlik 1979 yılının Temmuz ayında Kurdistan’dan ayrılmıştır.
Önderliğin, Kurdistan’dan ayrıldığı koşullar, saldırıların yoğunlaştığı, hareketimizin tasfiye ile karşı karşıya kaldığı, etrafının kuşatılmaya çalışıldığı ve bunlar yapılırken de doğrudan Önderliğin hedeflendiği bir dönemde gerçekleşiyor. Elazığ yakalanmaları olmuştur, Şahin Dönmez ihaneti yaşanmıştır. Birçok bilgi düşmanın eline geçmiştir. Düşman Apocu hareketin nasıl bir çalışma düzeni içerisinde olduğunu, nasıl bir amaca yönelik mücadele ettiğini çok daha net şekilde görmüştür. Ve öylesi bir süreçte PKK çok kapsamlı saldırılarla karşı karşıya kalmıştır. Bir yanda devlet saldırıları başlamıştır. Diğer tarafta ise sosyal şoven, ilkel milliyetçi, MİT kontrolünde olan hareketler, gruplar Apocu harekete karşı doğrudan saldırıya geçmişlerdir. Öylesi koşullarda saldırıların daha da bu uygulanacağı açığa çıkmıştır. Çünkü bir Maraş katliamı yaşanmıştır. 1978 yılının Aralık ayında parti kuruluş kongresinden yaklaşık 1 ay sonra Maraş katliamıyla ilan edilen bir sıkıyönetim var. O sıkıyönetimin bir askeri darbe ile de sonuçlanması muhtemel bir olasılık. Öylesi saldırıların oluştuğu bir süreçte faşist katliamların, terörün de yaygınlaştığı bir süreçte yine mücadele etrafında kuşatmanın yapılmaya çalışıldığı bir süreçte Önderlik Kurdistan’dan Ortadoğu’ya gitmiştir.
TC KÜRT SOYKIRIMININ VARLIĞI ÜZERİNE KURULMUŞTUR
Önderlik Ortadoğu’ya gidişi nasıl anlatmıştır? Ankara’dan ayrıldık, partileştik, Kurdistan’dan çıktık, ordulaştık. Partileşme ve ordulaşma Kurdistan özgürlük mücadelesinin en önemli aşamalarını anlatır. Parti Kurdistan devriminin öncüsüdür. Ordusu da Önderlik öncülüğünde halkın savaşa seferber edilmesidir. Bunlar da Kurdistan devriminin en stratejik aşamalarını anlatır. Önderlik ayrılışlarına hep böylesi bir anlam vermiştir. Suriye’den ayrılmasını da acaba bu ayrılışı Kürt sorununun çözümüne bir vesile haline getirebilir miyim diyerek ele almıştır. Ona göre gitmiştir ki bu Önder Apo’nun değerlendirmelerinde de zaten vardır. Önder Apo o temelde Suriye’den ayrılınca yönünü Avrupa’ya çevirmiştir. Yoksa Avrupa’ya gitmesinin farklı bir nedeni yok. Daha önceki süreçlerde birçok imkan doğmuştur. Koşullar doğmuştur. Önderlik reddetmiştir. Ortadoğu’da kalmıştır. Ortadoğu bir savaş meclisidir ve oradan Kurdistan devriminin gelişimini sağlamıştır.
Önderliğin Avrupa’ya çıktığı dönem; devrim büyük bir gelişme kaydetmiş, partileşme, ordulaşma sağlanmış, serhildanlar yaşanıyor, varlığı koruma süreci parti ve ordu tarafından güvence altına alınmış, öylesi bir süreçte Önderlik, diriliş tamamlandı, sıra kurtuluşta dediği bir dönemdir. Sıra kurtuluşa geldiği dönemde de Kürt sorunun çözümünde çok farklı imkanlar ve olanaklar ortaya çıkmış oldu. Önderlik, tüm bu kazanımlar temelinde Avrupa’ya giderek, Avrupa’yla nasıl Kürt sorununun çözümünde o gidişi bir vesile haline götürebilirim temelinde bir çıkışı gerçekleştirdi. Fakat o çıkışı Uluslararası Komplocu güçler tarafından kabul görmedi. Aslında bu şunu gösteriyor; Uluslararası Komplonun asıl amacın ne olduğunu gösteriyor. Kürt sorununu nasıl ele aldıklarını gösteriyor. Uluslararası komployu gerçekleştiren kapitalist modernite güçleridir. Doğal olarak kapitalist modernite güçleri, kapitalist modernitenin merkezinin Kürt sorunun çözümünde bir merkez haline gelmesine müsaade etmeyeceklerdir. Buna imkan tanımamak için de elinden gelen her şeyi yapacaklardır.
Bu Önder Apo tarafından da biliniyor. Ama Önderlik Kurdistan devriminin gerçekleşmesi yolunda ilk adımını atarken zaten ne tür zorluklarla karşı karşıya olacağını biliyordu. Sıfırın altındaki olan koşullar üzerinde o çıkışı gerçekleştirdik diyordu. Çubuk Barajı toplantısı böylesi bir anlamı ifade ediyor. Kürtlüğün yasak olduğu, Kürdün Kürdüm demediği koşullarda yapılan bir çıkış. O çıkış yapınca ne tür saldırılarla karşı karşıya kalacağını biliyor. İmha ile karşı karşıya kalacağını biliyor. Çünkü o çıkış kendi varlığını Kürt soykırımı temelinde sağlamaya çalışan bir güce karşı gerçekleştirilen bir çıkış. Kürt soykırımı TC’nin varlığıdır. Kürtlerin yokluğu temelinde kendi varlığını sırf sürdürmek istiyor. Böylesi bir güç, kendi varlığına karşı en temel tehlike olarak gördüğü Kurdistan çıkışını elbette yok etmek için elinden geleni yapacaktır. Önderlik bilerek, bunun bilincinde olarak bu çıkışı gerçekleştirmiştir ve başarmıştır.
Partileşme ikinci bir çıkıştır. Bir iradeyi temsil eder. O iradeyi temsil edebilir duruma geldiği zaman ne tür saldırılarla karşı karşıya kalınacağını Önderlik biliyor. Parti kuruluş toplantısında da, parti kuruluş toplantısından önceki toplantılarda da bunu defalarca da dile getirmiştir. Parti mi olmalı, farklı bir örgütlenme mi olmalı? Parti örgütlenmesi olduğu zaman oluşacak saldırılara nasıl karşı konulabilir? Tüm bunları Önderlik enine boyuna defalarca tartışmış, arkadaşların bu konuda görüşlerini almış. Partileşme de nasıl ki ilk çıkışta büyük bir riski, büyük bir tehlikeyi göze almayı gerektiriyorsa, partinin kuruluşu da öylesi bir riski gerektiriyordu. Önderlik risksiz bedeller ödemeyi göze almadan hiç bir zaman bir adımını atmamıştır. Avrupa’ya çıkışı da böyledir. Baştan Uluslararası Komplonun gerçek planlayıcısı olan kapitalist modernite güçlerinin kendi merkezlerinde öylesi bir çıkışa müsaade etmeyeceklerini biliyor. Ona karşı da almış olduğu tedbirler var, önlemler var.
YETERSİZ YOLDAŞLIK ÖNDERLİĞİN YALNIZ KALMASINA NEDEN OLDU
Almış olduğu tedbirlerin, önlemlerin istediği şekilde sonuca ulaşmamasını da Önderlik zaten çözümledi, tahlil etti. Bu, kapitalist modernite güçlerinin tüm imkanlarını elinde bulundurması değildi. Önderlik onla izah etmedi. Yetersiz yoldaşlık dedi, Dostların ihanetidir benim İmralı’daki bulunmamın asıl nedeni dedi. Demek ki orada dostların, dost görünenlerin dostluklarının gereklerini yapmaması ve biz yoldaşlarının da üzerimize düşen görev ve sorumluluklarımızı yerine getirmememiz, Önderliği Uluslararası Komplo karşısında yalnız bıraktı. Önderliğin, Uluslararası Komplo saldırıları karşısında kolay hedef olmasını sağladı. Yoksa Önderlik, kapitalist modernite güçlerinin öylesi bir saldırıda bulunacaklarını biliyordu. Fakat ve ona rağmen de bunu boşa çıkartacağını da biliyordu ve buna da inanıyordu ki bu da mümkündü. Büyük bir olasılıkla da gerçekleşebilecekti. O yetersiz yoldaşlık ve dostların ihaneti buna neden oldu.
Önderlik Suriye’den ayrıldığı zaman Yunanistan’a girmesi engellendi. Önderlik oradan Rusya’ya gitti. Rusya’da kalması engellendi. Roma’ya gitti. Roma’da kalması engellendi. Öyle ki bindiği uçağın Avrupa sınırları içerisinde yere inmesine dahi müsaade edilmedi. Eğer dostlar, o zamana kadar kendini dost olarak gösterenler verdikleri sözü yerine getirselerdi, çok daha farklı bir süreç yaşanır, yaşanabilirdi. Bunun imkanlarını Önder Apo yaratırdı ve Önder Apo bu güce sahipti. Ama dostlarını ihaneti bunu engelledi. Daha sonra Uluslararası Komplo ile birlikte elbette halk Önder Apo’ya sahip çıktı. Onlarca kadro Güneşimizi Karartamazsınız şiarı altında fedai eylem gerçekleştirdi. PKK büyük bir direniş gösterdi. Çünkü uluslararası komplonun diğer saldırı hedefi de PKK’nin kendisiydi. Önder Apo nasıl o komplonun temel ayağını oluşturmuşsa, PKK de ikinci ayağıydı. PKK ona karşı direndi. Birçok boyutuyla direndi. İlkel milliyetçiliğin saldırılar gelişti ona karşı direnildi, işbirlikçilerin ihaneti gelişti, ona karşı direnildi. Tasfiyeci provokasyon ortaya çıktı, ona karşı direnildi. Yani tüm cephelerden yapılan saldırılara karşı PKK kendisini ayakta tutarak büyük bir direniş gösterdi ve ardından da 2004 yılında Haziran Hamlesini gerçekleştirdi. PKK de büyük direndi.
Çünkü Uluslararası Komplo sadece Önderliğin rehin olarak alınmasıyla sınırlı değildi. O başın gövdeden ayrılmasıydı. Ama diğer hedefleri vardı. Gövdeyi harekete geçiren mekanizmanın ortadan kaldırılmasıydı o hedef. Bu da PKK’nin tasfiyesiydi, diğer bir ayağı vardı Kurdistan’da devrim mücadelesinin ortaya çıkardığı bir halk gerçekliği vardı o halk gerçekliğini kapitalist modernite sistemine dahil etmekti. Tüm bu alanlarda tabii ki Uluslararası Komploya karşı direniş oldu. Başta Önderlik direndi. Önderliğin direnişi PKK direnişinin yönünü belirledi. PKK direnişinin yönü, halkın kapitalist moderniteye karşı demokratik ulus mücadelesi içerisinde kendini konumlandırması ya da mücadelesini demokratik ulus inşa mücadelesi haline getirilmesi olarak değerlendirildi. Uluslararası Komplonun asıl sorumlusu kimdir? Bunun doğru ortaya konulması gerekir. Kapitalist modernitedir. İkincisi, kapitalist modernite güçleri sadece Önder Apo’yu rehine alıp TC’ye teslim etmemiştir. Aynı zamanda Önder Apo’nun Avrupa’da kalmasını da engelleyerek Avrupa’ya çıkışının Kürt sorununun çözümüne bir vesile olmasını engelleyerek öylesi bir yönelim içerisine girmiştir.
Burada görülmesi gereken kapitalist modernite sistemidir ki kapitalist modernite sistemi sadece Önder Apo’nun rehine olarak alınması, ya da Suriye’den ayrılması, Önder Apo’nun Avrupa’da üslenmesinin engellenmesiyle sınırlı kalmamıştır. İşte PKK’ye dayatılan tasfiyeciliğin altında küresel sermaye güçleri, kapitalist modernite güçleri vardır. İlkel milliyetçiliğin PKK’ye saldırtılmasında da kapitalist modernite güçleri vardır. Bu açıdan Uluslararası Komplo bu boyutlarıyla bütünlüklü olarak bir saldırıyı ifade etmiştir. Öyleyse burada görmemiz gereken şu; Uluslararası Komplo aynı zamanda kapitalist modernite güçlerinin Kürt sorununa karşı çözümüdür. Fakat kapitalist modernitenin Kürt sorununa çözümü Uluslararası Komployla mı başlamıştır? Hayır. Bu, yüzyıllık TC’nin üstlendiği bir sorumluluktur. TC’nin üstlendiği bu sorumluluğu da TC’nin önüne kapitalist modernite güçleri koymuştur. Kürt soykırımı dendiği zaman ya da Kürt sorununun ortaya çıkması dendiği zaman burada kapitalist modernite güçlerinin rolünü görmek gerekiyor. Niye herhangi bir güç değil de TC bu soykırımın gerçekleştirilmesinde sorumluluk üstlenmiştir sorusu tabii ayrı bir cevabı gerektiriyor. TC bunu yapabilecek en uygun bir güçtü. O nedenle kapitalist modernite TC’nin önüne bunu görev olarak koydu.
KAPİTALİST GÜÇLER YAPMAK İSTEDİKLERİNİ TC’YE YAPTIRDILAR
Dikkat edin, Uluslararası Komplo nerede Önderliğin rehine olarak alınmasıyla kendisini gösterdi? Kenya. Kenya nedir? Orta Afrika’nın, Hint Okyanusu sınırlarını anlatır. Kenya böyle bir ülkedir. Aynı zamanda Kenya, CIA’nın Afrika’daki ana karargahının olduğu bir ülkedir. Böyle bir ülkede Önderlik rehin olarak alınmıştır. Önderlik orada rehin olarak alındığı zaman TC’ye teslim edilmeyebilirdi. Ama aynı uluslararası güçler, kapitalist modernite güçleri Önderlik Avrupa’ya gittiği zaman mesele Almanya, Önderlik hakkında açılan davalar vardı, davaları hemen kaldırdı, kapattı. Çünkü açılan dava doğal olarak dava kimin hakkında açılmışsa onun yargılanmasını gerektirir. Almanya o şeyi üstlenmedi. Önderlik orada bir uluslararası mahkemenin kurulabileceğini söyledi Roma’da. Orada öylesi bir yargılamada yapılabilirdi, yapılmadı. Yani sadece Kenya’da değil. Kenya’ya gelmeden önce de Avrupa’da bu yapılabilirdi. Önderlik tutuklu alınabilirdi, cezaevine alınabilirdi. Oradan yargılaması yapılabilirdi, Yapılmadı. Çünkü bunu en iyi yapabilecek, o görevi en iyi yerine getirebilecek güç gerekiyordu, bu da TC idi. Kapitalist modernite güçleri asıl yapmak istediklerini TC eliyle yapmak istediler ve Kürt sorunun ortaya çıkışı da böyledir.
Nasıl ortaya çıkıyor Kürt sorunu? Öncesi de var. Asıl gün yüzüne çıkması birinci dünya savaşından sonraki süreçtir. Öncesinde Kürt sorunu yok mu? Var. Var ama bugünkü almış olduğu boyutun temelleri birinci dünya savaşından sonra atılmıştır. Bu temeli atan da İngiltere’dir. Niye? Birinci dünya savaşının içerisindekilerden en galip olan İngiltere’dir. Ve Ortadoğu sınırları çizilirken Fransa’dır, İngiltere’dir. İtalya da buna dahil oluyor. Bunlar tarafından bir masa etrafına oturur olarak harita üzerinde çizilen sınırlarıdır. O sınırlar çizilirken işte böl, parçala yönet taktiği esas alınmıştır. Ne yapılmıştır? Arap, Arabistan halkı bölünmüştür. Yirmi üç tane devlet ortaya çıkmıştır. Her devlette de ne olmuştur, işbirlikçi yönetimler oluşmuştur. Yani manda rejimleri oluşturulmuştur. Yani Arap halkı manda rejimleri tarafından İngiltere’nin sömürgesi haline getirilmiştir. İngiltere o manda rejimleri üzerine Arap halkını yönetmiştir. Kurdistan halkına karşı izlenen politika da bundan farklı değildir. Farkı nedir? Kurdistan o zamana kadar İran ve Osmanlı egemenliği altındaydı. Birinci dünya savaşı içerisinde Osmanlı İmparatorluğu parçalandı. O parça dağıldı.
Dağılan Osmanlı İmparatorluğu içerisinde Kurdistan da vardı. Kurdistan da kendi içerisinde bölündü. Ama bölünen Kurdistan’da manda rejimleri oluşmadı. Bölünen Kurdistan egemen devletleri iç sınırlar içerisine bırakıldık soykırım sürecine alındı. Yani Arap halkları manda rejimleri ile hegemonya altına alınırken, Kurdistan halkı bölünerek yok edilmekle karşı karşıya bırakıldı ve bunun adı da Kürtlere dayatılan soykırımdır. O süreçte Kurdistan da bütün olarak ele alıp orada bir yapı, siyasal bir yapılanma içerisine girseydi ve o yapılanmaya İran’daki Doğu Kurdistan da dahil olması Ortadoğu’da, İngiltere’nin de Fransa’nın da hesaplarını boşa çıkaracak koşulları yaratırdı. Çünkü o dönemde İngiltere’ye karşı, Fransa’ya karşı hareketler var. Özellikle Kurdistan bölünmüş, Başur, Irak manda rejiminin sınırları altına alınmış ama özel himaye bölgesi olarak İngiltere tarafından kontrol altında tutuluyor. Rojava Fransa’nın egemenliği altına bırakılmış. Suriye manda rejimi oluşturulmuş. Bakur yani Kurdistan’ın en büyük parçası da TC’nin sınırları içerisinde kalmış. Ve kendi içerisinde bölünen Kurdistan ulusal yok oluş sürecine alınmış.
Diğeri de İran var. Doğu Kurdistan İran sınırları içerisinde ve Kurdistan’daki olasılık gelişmeler Doğu Kurdistan’da yönünün Kurdistan’a çevrilmesini sağlayacak. Bu İngiltere’nin kontrolündeki olan İran Şahlığı içinde büyük bir tehlike oluşturuyor. O nedenledir ki, Ortadoğu üzerindeki kontrol, bir yanıyla Arap halkının manda rejimleri şeklinde yeniden örgütlenme içerisine çekilmesiyle oluşturulurken, diğer yönü de Kurdistan’ın parçalanması ve parçalanarak da soykırım sürecine tabi tutulmasıyla oluşturuluyor. Bugünkü Kürt soykırımının temelini atan politikanın pratikleştirilmesidir. Bunun da sorumlusu kapitalist modernitedir. Kapitalist modernite de Avrupa merkezidir. O merkezde de öncülük İngiltere’nindir, Fransa’nındır. O koşullarda da nasıl uluslararası komployla Önderlik rehin olarak TC’ye teslim edilmişse, o soykırım politikasının uygulanması da TC’ye devrediliyor, TC’ye bırakılıyor. Ve ona karşı da başta belirttik, direnişin koşulları var, imkanları var ama o dönüş koşulları önceden bir biçimiyle de tasfiye ile karşı karşıya getirilmiş.
KÜRT İSYANLARI KAPİTALİST GÜÇLER TARAFINDAN BASTIRILIR
Örneğin Araplar, 1920’de Arabistan’da, Irak’ta manda rejimine karşı ayaklanmalar gerçekleştirdi. Mesela Irak’ta Şii-Sünni ayrışması var. Şiiler de, Sünniler de İngiltere’ye karşı ayaklanmışlardır. O dönemde Kürtlerin de ayaklanmaları var. Şeyh Mahmud Berzenci ayaklanması var. Şeyh Mahmut Berzenci ayaklanınca TC’ye, Kemal Atatürk’e de mektup gönderiyor. Gel İngiltere’ye karşı birlikte savaşalım. Mustafa Kemal ve Şeyh Mahmut Berzani’ye cevap vermiyor. Yani öylesi koşullar içerisinde Kurdistan’ın bölünmesi gündeme geliyor. Eğer Kurdistan bölünürse, parçalanır ise o ayaklanma potansiyelleri de ortadan kalkar. Ayaklanmalar olsa bile parçalar özgünlüğünde sınırlı kalır. Hegemon egemen devletler o ayaklanmaların rahatça bastırılmasını sağlar. İşte bunu da en iyi sağlayacak güç TC’dir? Nasıl Uluslararası Komploda TC’ye gardiyan rolü verilmişse, soykırım kıskacına alınan Kurdistan’da da soykırımı gerçekleştirme görevi TC devletine verilmiştir.
Bunun karşısındaki tüm çözüm arayışları, tüm alternatif çıkışları da yine küresel sermaye güçleri tarafından bastırılmıştır. Ya da küresel kapitalist modernite güçlerinin vermiş olduğu desteklerle bastırılmıştır. Şu spekülasyon’dur, yalandır. Mesela Kürt isyanları ifade edilirken hep dış kışkırtmalar olarak anlamlandırmak istenir. O şekilde kabullenir. Öyle bir şey yok. Aksine o süreçteki isyanlar kapitalist modernite güçlerinin vermiş olduğu desteklerle bastırılmıştır. Örneğin Genç-Palu-Hani ekseninde yaşanan Şêz Saîd İsyanı diye bilinen direniş böyle bir özellik ifade ediyor. Bırakalım kapitalist modernite güçleri destek vermeyi, Güney hattını kapı atmışlardır ve bu isyan halindeki olan, direniş halindeki olan güçlerin Güney’e açılmasını engellemiştir. Yine TC ile işbirliği halinde olan güçler vardır. Örneğin Kuzey hattında, Malatya hattında İzzettin Doğan’ın dedeleri var. Bu isyanın Kuzeye taşınmasını, o direnişçilerin Kuzey alanın açılmasını engellemiştir. Yine Doğu alanına açılmasını engellemiştir. Böylesine kuşatılmış, destek yolları kesilmiş şekilde o direnişler bastırılmıştır. Bu şekilde bastırılan direnişlerin kapitalist modernite güçleri tarafından desteklenmesi hikayesi bir safsatadır.
Aslında Kürt sorununa soykırımcı çözümün uygulama biçimleridir. Dikkat edilirse, 1920’ler sonrası daha çok da 1923’ler sonrası süreçten itibaren, hatta 1924 anayasasıyla birlikte başlayan süreçten itibaren Bakur’da yani TC devleti sınırları içerisinde kalan Kurdistan toprakları üzerinde irili ufaklı onlarca direniş ortaya çıkmıştır ama hepsi birden yaşanmamıştır. Hepsi belirli aralıklarla yaşanmıştır. Hep lokal kalmıştır ve bunlar da hep provokasyonlar sonucu ortaya çıkmıştır. Ve her direniş kendi sınırları içerisinde kalarak boğulmuştur. Yani bu Kürt soykırımının pratikleştirme süreçlerini anlatır. Soykırıma karşı direnişlerin Kurdistani yönleri yok muydu? Vardı. Zaten direnmeleri o Kurdistani boyutun varlığını ortaya koydu. Çünkü yok edilmek isteniyor. Olası bir direnişin gelişmesi engellenmeye çalışılıyor. Bu oradaki Kurdistani yönünün varlığını ortaya koyar. Mesela Şêx Saîd İsyanı diye adlandıran direnişin böyle bir özelliği var. Öncesinde örgütlü bir yapı var. Bunun içerisinde siyasetçiler de var, bunun içerisinde komutanlar da var. Osmanlı içerisinde komutanlık yapmış olanlar da var. TC’de oluşan Ankara Meclisi içerisinde yer alanlar var. Bunlar belli bir örgütlü güçtür, ya da büyük bir örgütlü güç olma potansiyeli teşkil eden bir varlığı anlatır. Önce bunlar tasfiye edilmiştir, yakalanmıştır, atılmıştır zindana.
ÖNDERLİK KÜRT SORUNUNA ÇÖZÜM BULMAK İÇİN AVRUPA’YA ÇIKTI
O dönemde Şêx Saîd’i zindana almamışlardır ve o da yaratılan bir provokasyon sonucu başlayan direnişte tutsak alınmış ve katledilmiştir. Diğer direnişlerin de benzer özellikleri vardır. Ama Genç-Palu-Hani direnişinin şöyle bir özelliği var. Önderlik aynı zamanda Kürt soykırımının da başlangıcı olarak değerlendiriyor. Uluslararası Komplonun 15 Şubat’ta olması ve Şêx Saîd direnişin de tarih olarak Şubat ayının o günlerine denk gelmesi nedeniyle Önderlik, 15 Şubat Kürt soykırım günüdür diyor. Şêx Saîd direnişi böyledir. Daha sonra Ağrı direnişi var. Ağrı’daki hedef daha kapsamlıdır. Tamam, TC’nin saldırıları var, provokasyonlar yaratıyor ama buna karşı da Kurdistani yön çok daha belirgindir. Savaş, Şêx Saîd direnişinden çok daha güçlü olarak veriliyor. Komutanlık yapısı çok daha güçlüdür.
Öyle ki o direnişleri TC bastıramıyor. Zaten birinci Ağrı, ikinci Ağrı, üçüncü Ağrı isyanları denmesinin nedeni budur. Sonuçta kapitalist modernite güçlerinin TC’ye verdiği destektir. Yine İran devletiyle yapmış olduğu anlaşmalardır. Öyle ki o zamana kadar küçük Ağrı Dağı, İran sınırları içerisindedir. TC, İran’la anlaşma yapıyor. Bu saray ilçesinin sınırları içerisinde kalan Kotur diye bir kasaba var. Kotur’u İran’a veriyor, küçük Ağrı’yı da kendi sınırları içerisine dahil ediyor. En son Dersim direnişi var. O da dayatılan bir soykırımdır. O da bir provokasyon sonucu olarak ortaya çıkıyor. Ama o mücadelenin de geliştirilmek istenmesi var. Daha ileri boyutlara taşımak istenmesi var. Kurdistani özellikleri var. Yani o soykırım saldırıları aynı zamanda direnişlerin yaşanmasına vesile oluyor. O direnişlerde de Kurdistani yön ortadan kaldırılmak isteniyor.
Kapitalist modernitenin Kürt sorununa çözüm yaklaşımı budur. Yok ederek, Kürtleri imha ederek, varlıklarına son vererek yok etme yaklaşımıdır. Aslında Önderlik Avrupa’ya çıkışıyla beraber o yaklaşıma direk karşı cepheden tavır alıyor. Yani Avrupa’da Kürt sorununa bir çözüm bulabilir miyiz yaklaşımı, aslında Kürt sorunun asıl yaratıcısı olan, Kürt sorununa soykırımcı yaklaşım gösteren Avrupa’nın kendi içerisinde ona karşı bir çözüm politikasını, karşı bir mücadelenin geliştirilmesini anlatıyor.”
Devam edecek…