Şerker: “Mevcut açlık grevi direnişleri artık 15 Şubat’la beraber daha güçlü daha üst düzey bir aşamaya yükseltilmesi gereken bir dönemdir. Bu temelde burada en fazla görev de Kürdistan, Apo’cu, devrimci ve yurtsever gençliğe düşüyor. Bu yönüyle de bahsedilen tüm değerlendirmelerde gençliğin kendisini sorumlu görmesi kendisini bizzat bundan muhatap görmesi olarak sürecin belirleyeni olarak görmesi gerekir” dedi.
HABER MERKEZİ – Medya Haber’de yayınlanan Genç bakış programına konuk olan Komalên Ciwan Koordinasyonu Üyesi Özgür Şerker ve Komalên Jinen Cîwan Koordinasyonu Üyesi Ronahî Ararat, Halklar Önderi Abdullah Öcalan’nın üzerindeki tecridi ve buna bağlı gelişen açlık grevi direnişlerini değerlendirdi. Gazeteci Haskar Şahin’nin sorularını yanıtlayan, Ararat ve Şerker gelişen bu direnişte gençliğin ve genç kadınların rolüne dikkat çekti.
Gençlik ve genç kadın üzerindeki özel savaş politikalarını nasıl ele alıyorsunuz?
Ronahî Ararat: “Özgürlük tarihi açısından Leyla Güven’nin başlatmış olduğu bu eylem tarihidir. Direnişi yükseltmek ve zafere taşıma noktasında Leyla Güven’nin direnişi anlamlı bir direniştir. Bu mücadeleyi görmek, tanımak ve bu mücadele çizgisinin de harekete geçmek anlamlıdır. Sürecin bizden beklentisi de harekete geçmektir. Önderliğimizin üzerinde uygulana tecrit, sadece Önderlik üzerindeki tecrit değil tüm Ortadoğu halklarına uygulanan bir tecrittir. Kültürel, fiziki, ekonomik anlam da halkımıza uygulanan bir tecrittir. Bunun etkisini de en çok yaşayan genç kadınlar ve gençlerdir çünkü toplumun öncü güçleridir. Bu temelde tecride karşı sesini en çok yükseltmesi gereken kesim genç kadınlar ve gençlerdir. Yürütülen mücadelenin etkisi hem Kürditan’da hem de yurt dışında gözler önündedir. Bu temel de direnişin yükseltilmesi kendiyle beraber bir maneviyat ve moral yaratmıştır. Türk devletinin uyguladığı politikalar bir bütünen halkımızın direnişiyle boşa çıkartılmaktadır. Özgürlük tarihimiz de Zindan Direnişleri bilinmektedir. Şehir Kemal Pir, Şehit Mazlum Doğan, Şehit Sara’nın… Başlattığı direniş ruhu günümüzde de yaşanmaktadır. Leyla Güven bu duruşu temsil etmektedir. Yüzlerce yoldaşımız zindanda direnirken dışarıda direnişin sesi zirveye yükseltilmiştir. Bu savaşın psikolojik yönleri de çok fazladır çünkü psikolojik savaşla alınmak istenen sonuç bir bütünen toplumdur. Psikolojik savaştan en çok etkilen genç kadınlar ve gençlerdir. Uygulanan bu taktiklere, özel savaşlara karşı en çok direnmesi gereken genç kadınlardır. Faşizmin toplumu sindirmeye, özgür iradeye, toplum da yaşayan farklı renkleri sindirmeye yönelik politakasını devam ettirmektedir. Buna karşılık başlanan direniş radikal bir tavırdır. Bu direnişin seferberlik ruhuyla devam ettirilmesi bizim açımızdan da çok önemlidir.”
Kürdistan gençliği faşizme ve ağırlaştırılmış tecride karşı nasıl cevap olmalıdır?
Ronahî Ararat: “Bu sürece öncülük edecek olan, süreci okuyup o anlamda direnişi büyütecek olan gençlik ve genç kadınlardır. Muhakkak bir direniş var ama bu yeterli değil. Bulunduğumuz her mekanı direniş ruhuyla karşılamak gerekiyor. Yöntem konusun da baskılardan kaynaklı zorlanmalar da var ama verilecek cevap direnmektir. Direndikçe kazanacağız. Kürdistan gençliği, Ortadoğu gençliği hatta Dünya gençliğinin de bu inanç var. Klasik düşünme tarzlarını aşabilmek gerekiyor. İnanarak ve zaferi hedefleyerek bu mücadeleyi zafere taşıyabiliriz. Gençlik bizim için sadece fiziki bir olay değil bunun her zaman ruhi bir olay olduğunu belirten Önderliğimizdir. Bu temel de hem gençler hem de gençlik ruhunu taşıyan halkımızın bir araya gelip bu direniş ruhunu yükseltmesi gerekiyor. Kararlılık var ama direnişi başarıyla sonuçlandırmak için yöntem konusunda zenginliğe gidilebilmelidir. Var olduğumuz tüm mekanları direnişe çevirecek gücümüz var aslında geçmişte de bunun çok güzel örnekleri var, günümüzde de bunu yapabilecek inanç ve kararlılık var. Tek yapmamız gereken şey hem halk olarak hem de gençlik olarak bu sürecin aktif yürütücüsü olduğumuzun farkındalığına varmamızdır. Bu süreçte verilebilecek en anlamlı cevap Başkaldırmaktır. Bu temelde tüm gençler ve genç kadınlar başkaldırarak bu direniş çığlığını yükseltmelidir. Eğer bu direniş yükseltilirse başarıya gidecektir. Bu temel de Önderliğimiz üzerindeki tecritte bir bütünen sona erdirilebilinir. Ama var olanla yetinmeyerek daha fazla inanarak, yoğunlaşarak ve mücadele ederek bu ruha sahip çıkarak birlik olmak gerekiyor. Kürdistan gençliği her zaman fedakarlık yaptı, fedakar bir ruha ve önemli bir tarihe sahiptir. İnanıyorum mücadeleci ruhla bu süreci karşılayabilecek bir potansiyel var. Daha fazla yoğunlaşılırsa bu direnişin zaferle taçlandırılacağına inanıyorum.”
Açlık grevleri sırasında Sayın Öcalan’la kardeşinin görüşmesi oldu. Siz gençlik hareketi olarak bu görüşmeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Özgür Şerker: “Önderliğimiz sadece şimdi tecrit altında değildir. Doğru çok ağırlaştırılmış belki hiçbir insanın kaldıramayacağı bir tecrit altında tutuluyor dünyada bunun eşi benzeri bulunamaz. Ama bunun dışında tecrit her yönüyle dayatılıyor. 99 komplosundan bu yana Önderliğimiz tecrit altında. 20 yıldır tecrit altında, 20 yıldır Kürdistan halkına, Kürdistan gençliğine tecrit dayatılıyor. Önderliğimiz üzerinde yürütülen politikaları Kürdistan’a uyguluyorlar. Kürdistan’da yapmayı amaçladıkları tüm politikaları başlangıçta İmralı’da devreye sokuyorlar. Bu yönüyle de yani tecrit tecride dönük değerlendirme, tecride dönük açıklama, tecride dönük eylem direniş sadece bunları desteklemek meselesi değildir. Bunlar en fazla bizim üzerimizde yürütülüyor, gerilla üzerinde tecrit var, halk üzerinde tecrit vardır.”
Bildiğiniz gibi halk tarafından bu direniş muazzam bir şekilde desteklendi, sahiplendi ve dünyanın dört bir yanından da çağrı yapıldı. Tecridin kaldırılmasına yönelik geçtiğimiz günlerde Amed’te gençlik yürüyüşü oldu aslında bu direnişin tekrardan boy göstermesi bu ruhun açığa çıkması bunu ne şekilde değerlendirmek gerekir?
Özgür Şerker: “Şüphesiz bu direnişlerin gelmiş olduğu düzey bu sonuçları çıkardı. Yani hiçbir sonucu olmamış yada hiçbir değeri olmamış olsaydı zaten devlet nezdinde böylesi bir sonuçla karşı karşıya karşılamazdı.
Yapılan yürüyüşler oluyor kitlesel direniş bir düzeyde açığa çıkıyor ama şunu da söylemek gerekiyor gerçekçi davranmak lazım mevcut haliyle çok da yeterli değildir. Halkta oluşan öfke patlamasının gençlikte oluşan tepkinin yansıma biçimi olarak çok da yeterli değildir. Yani herkes bu durumdan rahatsızdır. Tecrit nasıl parçalanır tecrit halk Serhildanlarıyla parçalanır, gençlik Serhildanları ile parçalanır. Bu halk Serhildanlara yabancı değil, bu halk ne zamanki kıskaca alınmaya çalışıldı, ne zaman ki imha politikaları üzerinde uygulanmaya çalışıldı, ne zamanki her yönüyle çevrelenmeye, kuşatılmaya, çalışıldı, ayaklandı ve kabul etmedi. Önüne gelen her şeyi yıkıp yakacak her tarafa yerle bir edecek şekilde düşmana kinini kustu. Şimdi de mevcut durumda faşizmin geliştirmiş olduğu politikalar uygulamalar baskı zulüm, işkence her türlü imha politikaları her anlamda bunlar biraz gerileme yaşatmış olsa da açlık grevi eylemleri ile bir düzey yakalanmış oldu. Demek ki düşmana karşı direnildiğinde düşman kırılabiliyormuş demek ki istenildiğinde yürüyüş yapabiliyormuş, demek ki istenildiğinde kitlesel direniş açığa çıkılabiliyormuş bu yönüyle de sadece bunu dönemsel bir eylem olarak görmemek gerekiyor. Ya da bunu bir olaya indirgememek gerekiyor. Bir irade var ortada Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin kaderi var ortada yani biz özgür yaşamak istiyor muyuz, istemiyor muyuz? Kürdistandaki her bir genç özgür olmak istiyor mu, istemiyor mu? Şimdi denilebilir ki Kuzeyde bu durum sadece oradadır oradaki zindanlarda yoğunlaşmış bir şey şimdi Başur Kürdistan’nın da yani sözüm ona orada bir özgürlük ortamı var bir hükümet yürütülüyor, bir düşman yok Kürt güçlerinin elindedir böyle değerlendiriliyor. Ama neydi son günlerde orada da bir ayaklanma açığa çıktı tek sloganları vardı çarpıcı olan “Özgürlük “için diyorlardı. Demek ki Başur da özgürleşme sorunu vardı demek ki dört parça Kürdistan’da bizim özgürleşme sorunumuz var.”
Kürdistan gençliği faşizme karşı faşizmin saldırgınlığına karşı ağırlaştırılmış tecride karşı hem Halklar Önderi Abdullah Öcalan üzerinde hem de bütün topluma yayılan bu tecride karşı nasıl cevap olmalıdır ?
Özgür Şerker: “Önümüzdeki süreç 15 Şubat süreci Önderliğimizi devletler arası bir komployla esir olma yıl dönümünü ifade ediyor. Mevcut açlık grevi direnişleri artık 15 Şubat’la beraber daha güçlü daha üst düzey bir aşamaya yükseltilmesi gereken bir dönemdir. Bu temelde burada en fazla görev de Kürdistan, Apo’cu, devrimci ve yurtsever gençliğe düşüyor. Bu yönüyle de bahsedilen tüm değerlendirmelerde gençliğin kendisini sorumlu görmesi kendisini bizzat bundan muhatap görmesi olarak sürecin belirleyeni olarak görmesi gerekir.
“Tecridi kır, faşizmi yık Kürdistan’ı özgürleştir” hamlesi sonrasında katılan birçok genç bu çağrıdan etkilenip katıldığını ya da Önderlik üzerindeki tecride artık dayanamadığını mevcut koşularda yaşamayı kendine haram gördüğünü ifade ederek gerilla saflarına katılmıştır. Bu yönüyle bu ruhun Kürdistan gençliğinde çok daha diri olduğunun farkındayız bilicindeyiz. Tüm Kürdistan gençliği dört parça Kürdistan’da yurtdışında bu sorumluluk bilinciyle yaklaşmaları lazım. Gerilla saflarındaki yer aslında direnişin en üst düzeyde yürütülme amacını ifade ediyor. Bunun dışındakiler de bulunduğu her şehirde bir gerilla gibi mücadele etmesini bilmeli. 24 saatini mücadeleye akmalı, 24 saat direniş içerisinde olmalı. Bu şekilde bir halk ayaklanması yaratana kadar düşmandan beklenti yerine düşman ne yapar yerine biz ne yapacağız? Bizim üzerimize düşen görev nedir? Düşmanı nasıl kıracağız? Yoğunlaşması ile bulunduğu her sokakta her mahallede her yerde direniş içerisinde olmalıdır. Bu temelde başkaldırmaya davet ediyoruz.”