HABER MERKEZİ – Savaş çok ciddi bir olaydır, ciddi olmalı da. Kaldı ki siz savaştan korkmuyorsunuz, ama onun sanat gibi ele alınmasını, bütün savaşım biçimlerine ve yaşamın da, sevginin de doğru biçimlerine hakkını vermeyi bilmiyorsunuz. Bu, sizin daha iyi kavramanız gerektiğini ve davranışlara dökmenizin önemli olduğunu, zorunlu olduğunu gösterir. Kolaya boyun eğmeyin, hakkınız olmayana yeltenmeyin, yüksek ilginizi eksik etmeyin. Tutkularınız olsun, savaş ve sevgi tutkuları olsun, ona dönüşsün, birbirinizi yüksek koruma gücü kadar, yüksek eleştiri gücünüzü koruyun.
Benim size sunmak istediğim, az-çok kendini ilerleten bir kişi bunu nasıl yapıyor veya kendini bir yerde kurtarmak için kendi kurtuluşunu kendi içinde nasıl yürütüyor; örnek kabilinden, bir destek sunması için, ihtiyacınız olduğu için size vermek istedim. Kendinizi böyle yaratamazsanız, ya düşman sizi çok rahat götürebilir, yerinde olmayarak veya zamansız götürür, ya da parti karşısında hep yüzünüz eğik olur, yere bakarsınız. Gerçek bir yoldaş gibi alnınız ak birbirinize bakamazsınız. Kaldı ki savaşı böyle geliştirme imkanı var ve hatta çok tutkulu olduğumuz yaşamın sevgisini geliştirme imkanınız var.
Kızlarla erkekler yan yana, çok eşit ve özgür temellerde ilişkileri tartışıp geliştirebilirler. Hiçbir ikiyüzlülüğe kapılmadan, hiçbir maskelemeye, parti, orduyu zayıflatmaya fırsat vermeden, hatta canı gibi muazzam bir parti gücüne dönüştürmenin çaba birlikteliğini, yaşam birlikteliğini gösterebilirler. Parti bu konuda hem küçümsenmeyecek açılımlar, hem de pratik olanaklar vermiştir. Tam bir özgürlük zamanının olanaklarıdır. Başka uluslar kendi tarihlerinde bir kaç yüzyıllık savaşla bunu elde etmişlerdir; biz, çok kısa bir savaşın içinde bunları sağlayabildik. O açıdan da zorla üretilmiştir ve kıymetini çok iyi bilinerek ancak hakkını verebilirsiniz.
Bütün bunların derin bilinciyle, bir kez daha kendi yaşamınızı çözmeye, partileşmeye ve ordulaşmaya yönelme gücünü göstermelisiniz. Ne kadar eleştirilecek, aşılacak yönleriniz varsa, ona cesaretle yaklaşmalı, aşma gücü göstermelisiniz. Yine, bu savaşı kazanmak için gerekli olanın ne olduğunu, partinin de verdikleriyle kendinizde yaratmanız gereken ayaklandırmanız gereken yetenekleri birleştirerek bu özgürlük zamanının savaşçısı olmak, onun fetheden militanı olmayı mutlaka sağlayabilmelisiniz.
Dönemin militanları rüzgar gibidir, fırtınadır. Bu tarzla yaşama yöneliş yapabilmelisiniz. Bunları çözümlemelerin gereğidir yapın demiyorum, başarınızın vazgeçilmez bir gereğidir, yoksa arkanızdaki canavar her zaman size ulaşıp sizi yutar. Bir kuzu gibi, düşmanın ağzında lokma olmanızı istemiyorum. Bunun için sizi bu parti ortamına çağırmadık. PKK, fırtına PKK’sidir, temeli böyle atılmıştır, yaşamını da bu temelde sürdürüyor. Gafil yaklaşmayın. Gafil yaklaşanlar çok kötü kaybettiler, çoğu zamansız gitti. Vermek durumunda oldukları mücadelenin yüzde birini bile vermeden gittiler. Sizin şansınız bu mücadeleyi istediğiniz biçiminde verme şansıdır. Niye büyük bir tutkuyla, çok iyi öngörülmüş bir plan, bir çaba yeterliliğiyle karşılamayacaksınız?
Söylenenler açıktır ve başka bir tercihin de mümkün olmadığı, istenemeyeceği açıktır. Bilakis “böyle bir tarzı tutturabildiğim için, ucunda bir zafer şansı olabilen, hem de bin yıllık bir rüyanın gerçekleştirilmesi şansı olan böyle bir yaşama ulaşabildiğim için ne mutlu bana” diye sevinerek, onun coşkusuna kapılarak görevlerin üzerine yürüme ve mutlaka beklenen başarıyı, gerektiğinde bireysel inisiyatifle sağlamanız, gerektiğinde emredilen başarıyı göstermeniz gerekir. Bunun dışında hiçbir biçimde ne yaşanılacağına inanacaksın, ne de sunulmuş bir yaşamı bir ilişkiyi kabul edeceksin. Bu, en sevdiğiniz bir yaşam bile olsa, buna tenezzül etmeyeceksiniz. Savaşarak kazandığım yaşam benimdir diyeceksiniz.
Özgürlük temelinde, onun amacıyla, örgütlemesiyle, her düzeyde mücadelesiyle kazandığım yaşam benimdir, hakkım olan budur diyerek yaşamına anlam vereceksin. Bunun dışındaki yaşamlara, özellikle parti içinde yer vermeyeceksin. Bu yaşamın namuslu yaşam olduğuna, tek kabul edilebilir yaşam olduğuna anlam vererek yürüyeceksin. Bağlıyız dediğimiz bütün değerler, hepimize böyle bir yaşamın kazanılmasını emrediyor. Herkes büyük destanlar yazsın demiyorum. Kaldı ki bu destan büyük çabaların, müşterek çabaların sonucu olacaktır ama, birileri çok şey bozsun, çokları da birilerinin bozduğunu yapsın diye değil. Herkesin olanca katkısıyla ve bir yerinden bir katkı sahibi olmasıyla, bu partiyi, bu partileşmeyi sağlayarak, kazanacağımıza inanarak adımlar atmasını bilelim.
Uzun süre bütün bunların çok gerisinde ve oldukça da yanlış temelde adımlarla oynadınız, çok şeyi göz ardı ettiniz. Doğrulara ilgi göstermemek kadar, uğruna savaşımı verme gereği bile duymadınız. Çok rahat kaldınız. Görüyorsunuz ki, böyle davranmakla yaşam kazanılmıyor. Kim kaybeder? Yarım yamalak çabaların sahibi olan sizler kaybedersiniz. Gerçek önderler hiçbir zaman kaybetmezler, ölseler de kaybetmezler, ama yarım önderler her zaman kaybederler. Bu açıdan tam bir militan gibi, doğru bir savaş olmadan olmuyor. O zaman onun hakkını vermek de boynunuzun borcudur.
Benim de bütün bu çalışmalarda eksikliklerim olabilir, yanlışlıklarım olabilir, ama esas doğrultuyu iyi geliştirdik ve iyi götürmeye çalıştık. Eğer sizler de yoldaşlığın asgari ölçülerine dikkat etseydiniz, görüyorsunuz ki bu işler daha da müthiş götürebilirdi. Hatta eskisinden daha fazla bir yüklenmeyle bize dayatılan çok aşağılık ve hiçbir gerekçeyle kabul edilemeyecek, denilebilir ki hiçbir insan toplumu için geçerli olmayan özel savaşı, bu lanetli, çok kirli savaşı boşa çıkarabiliriz. Aksi halde, yarın hepinizi bu savaş imha edecek, hem de bu kadar yaşama yakınken yerle bir edecek. Bu şansı niye ona verelim? Bu yaşama şansını niye gerçekliğe çevirmeyelim?
Bunun derin bilinciyle, sorumluluğuyla, coşkusuyla bir kez daha başta partileşme olmak üzere, onun bütün yaşam değerlerine, örgütsel, yönetsel görevlerine ve en önemlisi de ordulaşmaya büyük anlam veriyoruz. Artık her şeyi ordulaşma ve onun savaşımı belirler. Ona katılımınızı, zaferi her bakımdan mümkün kılacak ölçülerle gerçekleştirelim. Biz, bu tarzda yürüdükten sonra, ölüm nereden gelirse gelsin, kayıp nereden gelirse gelsin kabulümüzdür. Ama öyle inanıyoruz ki, böyle PKK’lileşen, PKK’lileştikçe ordulaşan; savaşır ve mutlaka kazanır!
Önder Apo
21 Ocak 1994