HABER MERKEZİ
Bugünün kadınıyla yaşanmaz demek çok kolay söylenebilecek bir söz gibi duruyor karşımızda ama öyle değildir; bunu söyleyebilen dil, tarihte eşi benzeri olmayan bir yalanı çözme aklına erişmiş demektir. Demek ki bugünün kadınının dününden, tarihinden, güzelliklerinden ve kutsallığından kopartıldığı bilince çıkarılmış oluyor ki külçe kadar ağır olan bu söz söylenebiliyor. Zira kendini ve tarihi bilmeyen hiçbir insanın bu sözü kolay dile getirmemesi gerek, yoksa gerçeğin ateşinde yanar insan… Filozof Nietzsche bu yargıya vardığında delirmenin sınırındaydı ve toplumsal tarihi pozitivistçe ele alan bilim adamlarına “sistemin iğdiş edilmiş cüceleri” adını verdi. Kadına sayıp söven bunu da bir gerçeğe ulaşma adına yapan hiçbir insan bilimden, tarihten, ahlaktan ve gerçeklikten nasiplenmemiştir. Bu iğdiş olmuş, cüceleşmiş erkekliğin kandırmaca dolu öyküsüdür.
Öyle sanıldığı ve sıkça edebiyatı yapıldığı gibi değildir kadın gerçekliği, bütün zıtların buluşma hali deyip yüzeysel kurtuluş yollarına başvurmak da insanı doğru yollara koymaz. Bugünkü kadını çözmek bütün tarihte yolculuk yapmayı göze almayla başlar. İnançla ayaklanmış yürek ve akıl ile bilmeye cesaret etmek gerekir. Eğer gerçekten özgür insan doğasına ulaşılmak isteniyorsa, gerçek tarihini seçebilme özelliğine ulaşmak gerekir. Yoksa bugünün penceresinde iyiliğin- kötülüğün, doğruluğun- yanlışlığın, birbirinin içine geçirilmiş haliyle yaşadığını idea etme gibi bir yanılgı yaşamaya devam edilirse bu güdülere, uyuşturulmuş erkek aklına teslim olmak demektir ve insan olmanın karşıt kutbunda yalanla yaşamaya boyun eğme anlamına gelmektedir. Kadının bu çirkinlikten kopma cesareti gösterememesi ise alternatif bir yaşam yaratamamasından ve gücünün farkına varamamasından kaynaklıdır. Buda eril zihniyete nasıl eklemlendiğinin göstergesidir.
Erkek akıl yada eril tarih algısı derken bir cinsi dıştalamıyoruz, tersine insanın uğradığı ihanetin vahametine vurgu yapmaya çalışıyoruz. Çarpıtılmış tarihle yaşamak, sadece kadının onur sorunu değildir, erkeğin sus payı karşılığında onursuzlaşma ve toplumsallığın duygu dolu aklından kopma sorunudur da. Dolayısıyla nasıl bir yaşam, nasıl bir kadın ve erkekle yaşanır soruları hiç de kolay cevaplanabilecek sorular değildir. Öyle ki biz Kürtlere özgürlük tanınmadığı için özgürlüğü hayatımızın gayesi haline getiririz, ama tuhaf bir şekilde köle olmaya karşı direndiğini ve özgürlüğü aradığını iddia eden Kürt erkeği, doğası ve aklıyla güzel kalabilen kadın karşısında, tüm özgürlük arayışlarını unutup form kazanmış iktidarını hatırlar. Bu en ucuz ve teslimiyetçi, kaçak dövüşün erkek şahsında dışavurumudur.
Oysa Rêber APO “Kadınsız yaşanmaz ama bugünün kadınıyla da yaşanamaz” tespitine varmak için kadının özgürlük mücadelesine bir ömür adadı. Kendini aşıp evrensel hakikatin özüne ulaştı. Kadınla özgür ilişkilenme, arkadaş olma arayışı ta çocukluğuna kadar uzanır. Bu anlamda büyükleri taklit etme yanılgısına kapılmamış olmak Önderliğin en sade yanıdır ve bu kadınla arkadaş olabilmenin yegâne yoludur, kadın kişiliği çok karmaşık gibi yansıtılsa da esasta kadınla yoldaş olmanın bir kuralıda doğal ve çıkarsız bir hafızaya sahip olmayı başarabilmektir.
İnsan sevdiği için ölümü göze alamıyorsa, sevmekten bahsetmemelidir. İnsan sevdiğini kendi emek ve ahlakıyla yaratamıyorsa sevgiden anlamıyor demektir. Tamda bu noktada Önderliğimiz bütün insanlığın en yürekli insanıdır, en cesur tarihçidir. Sevilebilen kadının can yoldaşıdır, kadınca duygu ve akıl deryalarında en özgür yüzen insandır.
Sevilebilecek kadın olmadan insanlığın var olamayacağını en iyi bilen ve bütün amacını güzel kadın yaratımlarına adayan, bütün çağların madrabaz tanrılarına baş kaldıran kahramandır. Ve kadına dair yazdığı binlerce sayfanın birkaç satırında şöyle yazmaktadır. “Sevilecek kadını yaratmak en temel görevimdir. Bir kadını kahramanlaştırmak kolay değil. Sanırım bunu anlayabilecek durumdasınız. Belki adı unutulmuş Kürt halkının daha fazla unutulmuş Kürt kadınından, dünyanın ender rastlayacağı bir kahramanlığa yol açmak büyük bir hünerdir ve çok büyük bir edeptir. Sevmek çok heyecan verici bir olay, güzelliği geliştirmek çok heyecan verici bir olay. Her şeyden önce çok büyük bir yürek, cesaret olayıdır. Aslında bu önemli oranda edebiyatın işidir. Bunu gerçekleştirebildik. Sadece kahraman kadını değil, savaşan kadını, yaşamsal kadını da ortaya çıkarmak benim için önemli. Beni sürükleyecek, kendisiyle çok ileri düzeyde yaşama çekebilecek kadın olsa alkışlarım. Büyük bir yarış olsun, bu güzel bir şey olur, çok tarihi ve çağdaş olur.”
Görüldüğü gibi güzellik yaratılmadan sevgi yada sevilecek olan oluşmuyor. Bir özgürlük militanının en temel işi güzellik yaratmak 0luyor. Bunun için tırnaklarımızla Mezopotamya’nın bütün topraklarını kazıyıp tanrıçaların bir izine ulaşmalıyız ki- yaşamak, güzelleşmek, sevmek ve sevilmek için bir gerekçemiz olsun. Yoksa bugünün gerçekliğine, kadınına ve erkeğine bakıp gerisin geri kaçmamak mümkün değil, biz neydik, ne olduk diye sormanın başlangıç noktası, sonsuz bir arayış oluyor, belki de kadının özünü en iyi tanımanın yolu; yaşamın, özgürlüğün, arayışın, sonsuzluğun karakterinin dişil olduğunu bilince çıkarmak oluyor. Bu doğasal akışın dışına çıkmış, erkeğin gölgesine sığınan kadının en önemli olan yaratıcı ve üretken özelliğini kaybetmesi, kendi özünden düşüşünü de ifade ediyor. Bu sebepten olsa gerek Önderlik gündemimize Tanrıçalaşma, gerçekliğini koydu. Bizim için kadın karakterini, felsefesini, tarihini, aklını, duygu ve yaptırım gücünü tekrar araştırma ve verili içi boş, sistemin inşası kadın kimliklerini aşmanın yolları açılıyor.
Medya DOZ
Devam edecek…