HABER MERKEZİ
Evin kapısını çaldığımızda saat gece 00,1’e geliyordu. Alanda ilk gecemiz olduğundan köyleri tanımıyorduk. Köyü tarif üzeri aramış zar zor bulabilmiştik. Welat arkadaş daha önce bu alandan geçmiş olduğu için bir şeyler öğrenmişti. Ancak onun köyler hakkındaki bilgileri bendeki ayrıntılı ilçe haritasına uymuyordu. O akşam da ısrarla kendi bildiğini kabul ettirmiş, tel örgülerle dolu torbalarla çamur kanallardan sonra yanlış köye götürmüştü. Neyse ki kapısını rasgele çaldığımız evde helal süt emmiş insanlara denk gelmiştik. Bizi iyi ve sıcak karşılayıp, içeri davet etmişlerdi. Biz gitmemiz gerektiğini söyleyince de burayı, aradığımız esas evi tarif etmişlerdi. Köy büyük ve köy ortalamasına göre gösterişliydi. En iyi tarifi ise tam gerillaya göre köyün köşesinde ve biraz da tekti.
Welat ile Bışar arkadaşlar köşede beklerlerken ben silah elde kapıya yanaşıp gerilla usulü çalmaya başladım, önce ev sakinlerini uyandırmak için sert, sonra kendimi tanıtma amacıyla yumuşak ve yavaşça vurdum. Ne biz içerdekileri tanıyorduk ne de onlar bizi. Bu nednle birçok olasılık gerçekleşebilirdi. 99 geri çekilmeden sonra bazı alanlarda gerillanın tümden çekildiği sanılıyordu. Bunu fırsat bilen kontra birlikler değişik kılıklarda kitlenin moralini düşürmek ve yeni başlayan demokratik kitle hamlesini etkisizleşttrimek istiyorlardı. Kontraların sık sık göründüğü alanlarda halka kapı açtırmada ve kendimizi tanıtmada güçlük çekmiştik. Ancak başımıza gelen türlü olaylardan deneyim de kazanmıştık. İçerde ışıklar yanıp, kapı cızırtıları duyulurken ben olasılıkları son kez gözden geçirip kendimi her ihtimale hazırlıyordum. Çekingen ve korku hissedilen bir kadın sesi “ kiye “ diye sordu nihayet. “ Hevalin heval “ cevabını alınca sesi kesildi. Tekrar tekrar seslendim çıt yok. Bir şeylerin yolunda gitmediğini anlayan Welat arkadaş yanımız gelerek “ bayılmış olmasın” dedi, ben de “hayır bayılsa ses çıkardı” dedim. O da “ öyleyse donup kaldı her halde” diye cevap verdi. Ben hiç gülecek durumda değildim. “ belki” deyip daha önce gözüme çarpan yandaki pencereyi itekledim. Bu tür hallerde genelde malum yere telefon açma olasılığı vardı. Perde yarıya kadar çekili olduğundan salonun büyük bölümü ve mutfağın girişi görünüydü. Mutfağın kapısında orta yaşlı bir ana ve genç bir adam duruyordu. Ses gelmiyordu ama telefon açmış gibi bir haller yoktu. Tekrar kapıya geldiğimde, Bışar arkadaş fısıldayarak “ ne oldu” diye sordu, o da telefondan şüphelenmişti. Doğrusu o an yorgun ve çamurlu halimizle telefon ve sonuçlarıyla uğracak halimiz yoktu. “ Yok bir şey, genç bir adam kapıyı açacak. Ama önce evdekileri uyarıyor. Bence doğru eve gelmişiz” dedim. Kapı utangaç ve kararsızca açıldı. Bışarı arkadaşı nöbetçi bırakıp Welat arkadaşla birlikte, davet edilmiş komşu edasıyla içeri girdik. Çamurlu ayakkabılarımızın oldukça etkili olduğunu duyduğumuzda, Welat arkadaş “bilseydim ayakkabılarımı çıkarırdım” dediğinde gülmüştük. Gülmüştük çünkü çoraplarımız ayakkabılarımızdan daha berbattı. Genç adam bize oldukça soğuk ve ilgisiz davranırken kaş altından dikkatle biz süzmesi gözümüzden kaçmamıştı. Ana ise hala heyecanlıydı. Tutmada zorlandığı bir sırı varmış gibi, gelip gelip gidiyordu. Bir ben, bir Welat arkadaş kendimiz tanıtmak için yani gerilla olduğumuzu ispatlamak için bütün hünerimizi ortaya koyduk. Biraz rahatlamışlardı ama tedbiri elden bırakmaya da niyetleri yoktu. Ev aradığımız yurtsever evdi. Genç adam tarife tam uyuyordu. Bu arada dışarıda köpek sesleri geliyordu. O yaratıklara fark edilmeden köye girebilmek için büyük çaba sarf etmiştik. Karanlık bir köşede gizlenen Bışar arkadaşı fark etselerdi bir çuval incir berbat olacaktı. Buna engel olmak için Bışar arkadaşı da içeri çağırdım. Bışar arkadaş dağınık üst başına önem vermeyen, sade bir yoldaştı. Bu özelliğini çoğu zaman eleştirmeme rağmen, hayran olmaktan kendim alıkoyamıyordum. O kendisi olmaktan çıkmış, sempatik yapısıyla içeri girer girmez dikkatleri üzerine çekmişti. Ancak ananın ona yaklaşımı apayrıydı. Onu görünce soğukkanlılığını tümden yitirdi, yakından gözlerine bakıyor, sarı saçlarına dokunup “ ax, wah, of “ çekiyordu. Genç adam azarlarcasına bakınca uzaklaşıyordu. İlk kez karşılaştığımız bu durumu anlayamamıştık. Bışar arkadaş ise bu beklemediği ilgi karşısında şok olmuştu. Ananın en küçük oğlu henüz genç yaşta saflara katılmıştı. Ana küçük oğlunu on yıldır görmemişti. Dahası yaşayıp, yaşamadığını bile bilmiyordu. Bundan haber olmayan bizlerin Bışar arkadaşın ananın küçük oğluna çok benzediğin nerden bilecektik. Bilseydik bile anayı anlamaya zaman ayıracak, bir kuşak değildik. Devrimin belki de en acımasız yönü buydu. Beş bin yıllık birikmiş acılarıyla taşlaşmış bir toplumun evlatlarıydık. Ve tarih bu taşı kıpırdatmamız için sadece ellerimiz değil tüm bedenimizi bu taşın altına koymamızı emrediyordu. Bu ağır sorumluluk bizi doğuran, insana değil topluma öncelik görmemizi zorunlu kılıyordu. Anaya bağlılığın ve gerçek değer vermenin en iyi bu şekilde olacağını büyük öğretmenimizin bizzat yaşamından öğrenmiştik. Bunu o an karşımızdaki anaya kavratamamamız oldukça kötüydü. Bunu kavratmak için daha kat etmemiz gereken çok şey vardı.
Ananın küçük oğlu saflara katıldıktan birkaç yıl sonra düşman bizim kılığımıza girerek evlerine gitmiş. Oğlunun adaşlarıdır diye ana onlara şevkatle, büyük bir ilgiyle yaklaşmış ve köyün dışına kadar peşlerinden gitmiş. Ertesi gün düşman kendi kılığında gelip terör estirmiş. Yan pencereden baktığımızda gördüğüm konuşmada genç adam bu acı deneyimin tekrarlamaması için anayı uyarıyordu. Ana Bışar arkadaşı oğluna benzetmişti. İçindeki ona ses oğlu olduğunu söylüyordu. Ama acı gerçekler dokunmasına, bağrına basmasına engeldi. Bu Kürtlerin ulusal düzeyde yaşadığı ikilemin mikro tipiydi. Yaklaşık yarım saat sonra genç adam gerilla olduğumuza tam emin olunca evin havası değişti. Sil baştan hoş geldiniz, şöyle geçin ayakkabı ve çoraplarınızı çıkarın yıkayalım derken biraz rahatlamıştık. Ama bu Bışar arkadaş bu için söylenemezdi. Zira hava yumuşayınca ana oğlum diye Bışar arkadaşa yönelmişti. Bışar arkadaş bu yanlışı anaya kavratmak için onu ikna etmeye çalışıyordu. Ama ikna etmesi için Eskişehir üniversitesinde öğrendikleri bile anaya etki etmiyordu. Neyse ki aile çok yönlü devreye girdiğinde anayı ikna edebildi. Ana ikna olmuştu ama yine Bışar arkadaşı bizden üstün tutuyordu. Şafakla birlikte kendimizi ancak küçük bir çalılığa atabilmiştik. Çevremiz tanımadığımız köy ve insanlarla doluydu. Hareket etmek şurada kalsın bazen kımıldamamız bile zor oluyordu. O gün ailenin bize yaklaşımından yola çıkarak gerilla halk ilişkisi üzerin sohbet ettik. Özce şu sonuca vardık.
Gerillanın ve gerillacılığın birçok güzel yanı vardır ama en güzeli halkının onu sıcak ve içten karşılamasıdır. Gerilla olmanın hoş olmayan yönü ise sanıldığı gibi açlık susuzluk uykusuzluk ve ölümün yakınlığı değil, halkının hem de uğruna ölümlere gidip geldiği halkının zor gününde on sırt çevirmesidir. Gerilla olmak büyük yürek ve anlayış düzeyi gerektiğinden gerilla buna da anlam verir ve bunu aşmak için daha büyük bir mücadele yürütür.
Şervan Bingöl
Welat arkadaş Temmuz 2003 Karlıovada şehit düşmüştür.
Bışar arkadaş Haziran 2004’te Bingöl merkezde şehit düşmüştür