HABER MERKEZİ
Özgürlük mücadelesinde kadro olmak verili sistem, sömürgeci devlet, işbirlikçi Kürt, geleneksel toplum karşısındaki duruşun ifadesi, tercih biçimi olarak büyük anlamlar taşır. Özellikle de mücadelenin zorlukları, gerektirdiği fedakarlıklar dolayısıyla devrimci olmak, gerilla olmak, kişiyi içinde bulunduğu hareketin, örgütün bir parçası olarak önemli bir değer haline getirir.
Bu değer özlenen, umut edilen, ihtiyaç duyulan özgürlük ve eşitlik idealine ulaşmanın yegane aracı ve insan olarak amacı olma, dolayısıyla halkların büyük güven, sevgi ve sadakatine sahip olur. Adeta halk, toplum, sınıf, cins adına özgürlüğü amaç edinen partinin, hareketin örgütlü kişiliği, eylemsel gerçekleşmesi olarak, yani somutlaşan parti ve hareket olarak ön kabul görür, öyle ele alınır. O bir eve girdiğinde oraya parti girmiş gibi kabul görür, bir kitleye hitap ettiğinde parti hitap etmiş gibi alkışlanır. Zira o, gerçekleşen, dile, göze, ele, biçime dönüşen partidir. Kadını- erkeği, genci-yaşlısı, tüm toplumun umudunu, özlemlerini, hayallerini yüklediği amacın, hedefin ve bunun örgütlü iradeleşmesi olarak partinin insanlaşma biçimidir. Dolayısıyla kadro olmak, tüm bu değerleri yüklenmek, temsil etmek demektir.
Peki, ama özgürlük hareketinin saflarında bulunmak, bu temelde kadro olmak yeterli midir? Elbette verili düzen, geleneksel toplum, işbirlikçi Kürtlük, sömürgeci egemenlik karşısında özgürlük mücadelesini tercih etmek, bu temelde kadrolaşmak son derece önemlidir. Fakat iyi ile kötü, güzel ile çirkin, onur ile onursuzluk, özgür ile köle arasındaki kesin ve mutlak çizgi değildir. Zira hayat tüm ikililiği ve sınayan zorlukları, tuzakları, tesadüfleriyle kişiyi test etmeye devam etmektedir. Amaç edilen hayallere, onun mücadele tarzı ve geleneğine, içinde bulunulan iradeleşmeye, bir parçası olunan değerlere ne kadar bağlı kalınacağını anlık olarak kişilik ve eylemde, amacın ne kadar pratikleştirildiği sürekli bir sınava tabidir. Özcesi mücadelenin her anı, imkanları, fırsatları, zorlukları, görevleri, yetkileri kadronun militanlığını ölçer. Yani kadro olmak, hiçbir koşulda partinin program ve tüzüğünü teorik olarak kabul etmiş olmak boyutunda yeterli olmaz, esasta militan olmaya tekabül eder. Militan olmak ve her koşulda militanlığın gereklerini uygulamak esas olur. Yetki düzeyi, görev sınırları ne olursa olsun mücadele değerlerine karşılıksız bağlı olmak, anın gereklerine kaygısız cevap olmak gerçek militanlığı ifade eder. Kişiliğine, ruhuna, bilincine, üslubuna bu tarz militanlığı yedirmemiş hiç kimse, özgürlük hareketi adına başarıya imza atan bir kadro olmaz. Kadro olmanın, öncüleşmenin, devrimcileşmenin ruhu, kişiliği, üslubu militanlıkta yatar.
Peki, bir kadronun, bir öncünün, bir devrimcinin militanlığı nasıl ölçülür? Neyle ölçülür? Elbette zorluklar karşısındaki duruşla, her koşul altında çizgideki netlikle, mücadeleci kişilikle ve elbette yılmaz savaşçılık, büyük fedakarlıkla. Özellikle de örgütün zayıf düşürüldüğü, değerlerin anlamsızlaştırıldığı, militanlığın rafa kaldırıldığı, çizginin muğlaklaştırıldığı koşullarda tüm bunlar karşısında net, kararlı, iddialı, mücadeleci bir duruşun sahibi olabilmekle.
İşte Şehit Şîlan yoldaşı mücadele tarihimizin öyle bir yerine oturtmak, tanımlamak, değerlendirmek, ona denk, gerçekçi, hakkını veren bir yaklaşım olur. Zira Şehit Şîlan yoldaş gerçeğin en yalın tanımıyla militandı ve 2003 koşullarının tasfiyeciliği karşısında çizgiyi temsil eden duruşun ifadesiydi. Son aşamada da tasfiyecilik eliyle katledilecek kadar tasfiyeciliği zorlayan, püskürten mücadelenin sahibiydi. Yani sadece tasfiyecilik yanlıştır demekle kalmadı, onu aşmak, Önderlik çizgisini korumak, hakim kılmak için amansız direndi, mücadele etti. Tasfiyecilik karşısında tek bir an tereddüt geçirmedi. Üslubuyla, duruşuyla, değerlendirmeleri ve eylemleriyle hep netti. Kararlı ve tavizsizdi. Bu duruşu ilk andan itibaren tasfiyeci grup ve onun etkisine girmiş kesimde büyük rahatsızlık, korku yaratıyordu. Harekete bunca muğlaklığın hem de çok etkili, çok geniş kesimlerce dayatıldığı, sosyal reformun yaşam anlayışında birçok dejenerasyona yol açtığı o koşullarda bunca tavizsiz, kararlı, net olmayı başarmak, gerçekten ancak Şîlanca olabilirdi. Çünkü Şehit Şîlan, hareketin zorlandığı, iç sorunların kadroları boğuntuya getirdiği her dönem, gerçek bir militan duruş gerektiren sınavların hepsini başarıyla geçmiş geleneğin sürdürücüsüydü. Önderliğe bağlılık, amaçtaki netlik, bu temeldeki mücadele kararlılığı onda sürekli bir coşku seli halinde eyleme, ilişkiye, yaşama dönüşmekteydi. O, yetkinin, koşulların, boşlukların, dengelerin, tesadüflerin öncüleştirdiği bir kadro değil, militanlığın şekillendirdiği, geliştirdiği bir öncüydü. Militanlığın sınandığı bütün süreçlerden gerçek bir başarıyla, çizgi duruşuyla geçmiş, bu temelde kimlik ve kişilik kazanmıştı. Öncülüğü buradan geliyordu ve bunlara dayanarak yaşamsallaşıyordu.
Şehit Şîlan yetiştiği toplumsal çevrenin geleneksel etkilerini öylesine köklü aşmıştı ki, onu her parçadan, her sınıftan, her cinsten en özgürlükçü, iradesel, estetik özelliklerin toplamı gibi görürdünüz. Köyün, kırsal yaşamın, yoksul toplumsallığın en sade, mübalağasız, gururlu özellikleri kadar, şehrin, şehir yaşamının en bilgili, entelektüel, zeki, siyasal düzeyini de onda rahatlıkla görürdünüz. Bu özellikleri onu her sınıftan, her parçadan, her düzeyden arkadaşla rahatça diyalog geliştirmeye götürürdü. O bir konuyu değerlendirdiğinde ciddiyetle dinleme pozisyonuna farkına varmadan geçerdiniz, çünkü boş konuşmayacağını bilirdiniz. Karşısındakilerde hep ciddi şeyler söylediği hissini daha ilk anda oluştururdu. Konuya, işe, an’a hakim duruşu, onu doğal öncü; samimiyeti, sıcaklığı, sadeliği, rahatlığı ise can yoldaşı yapardı. Bir de tabii kendinden emin, ilkelerinden tavizsiz, doğrularında inatçı, kaygısız yapısı, onu her koşulda dikkate almaya, es geçmemeye götürürdü.
Şehit Şîlan Önderliğimizin Kadın Özgürlük Hareketi adına açığa çıkarmak istediği düzeyin en anlamlı, en güzel, en güçlü temsillerinden birini ifade etmekteydi. Ona baktığınızda, onunla yaşadığınızda, hele hikayesini dinlediğinizde “Önderlik insanları ne kadar değiştirmiş, güçlendirmiş, güzelleştirmiş” demekten kendinizi alamaz, hareketin, Önderliğin insan yaklaşımına hayranlığınız, güveniniz artardı. O, gerçekten kendini özgürlük ilke ve ölçülerine göre özenle şekillendirmiş, biçim vermiş, iradeleştirmiş, eyleme dönüştürmüş bir kadın devrimciydi. Kadın özgürlüğü adına heyecan yaratan bir gelişme düzeyi, kadın hareketi adına güven yaratan öncüleşme ifadesiydi. Kürdistan halkının Apocu çizgide şekillenmiş, amansız devrim koşullarında pişmiş fırtınalı militan kızıydı.
Şehit Şîlan yoldaşın kaybı hareketimiz adına, ama esasta da Kadın Özgürlük Mücadelesi adına büyük bir boşluk yaratmıştır. Zira Şîlan yoldaş, hem genel hareketimiz hem de kadın hareketi adına çok büyük sorumlulukları yüklenmiş ve inatla, iddiayla başarı yaratmaktaydı. Öte yandan varlığı özgürlük çizgimizin, Önderlik çizgisinin korunması, geliştirilmesi adına büyük bir güven kaynağıydı. Haince şehit düşürüldüğü sürecin bütün risklerine, zorluklarına, yalnızlaştırıcı boşluklarına rağmen Güneybatı Kürdistan halkının ve örgütlenmesinin sorumluluğunu canla başla yerine getirmekteydi. O risklere takılıp çalışmamanın, zorluklar karşısında esnemenin sürece, Önderliğe ihanet olacağını düşünüyor ve en çok da o dönem durmadan, çok yüksek bir tempoyla çalışıyordu. Bekleyip görmeyle, tartışıp durmayla kaybedilecek zamanın bizi, halkımız ve tarih karşısında lanetli duruma düşüreceğini, asıl böyle zor zamanlarda ikirciksiz, net, eylemci olmak gerektiğini düşünüyor ve buna göre hareket ediyordu. Şehit Şîlan yoldaşı militan yapan, bu mücadele felsefesiydi ve militanlığı bu tarz mücadeleciliğe yol açıyordu. Birçok kişinin bireysel kaygılara düştüğü, kafa karışıklığı yaşadığı bir dönemde onun bunca netliği hem güven kaynağı, hem de tasfiyecilerin nefret kaynağıydı. Halkın, yoldaşların sevgisine, güvenine eşdeğerdir hainin, düşmanın nefreti, korkusu. Hainlerden, düşmandan onca nefret almak, rahatsızlık konusu yapılmak, kendi başına onurlu bir duruşun ifadesi, gerçek bir çizgi militanlığının, sağlam bir öncülüğün göstergesidir. Ve Şehit Şîlan tam da bu noktada yani halkın, yoldaşların büyük sevgisi ve güveniyle hainlerin büyük nefreti, öfkesi arasındaki çizgide kendi ebedi gerçekleşmesine kavuştu, ölümsüzleşti. Hainler en alçakça, en haince, en kalleşçe biçimde nefretlerini kusup, Şîlan yoldaşı katletti. Halk ve yoldaşları ise en büyük sevgi, en görkemli sahiplenişle kucakladı.
Şehit Şîlan yoldaş ve birlikte katledildiği Fuat, Cemil, Zekeriya, Cîwan yoldaşların cenazelerinin Musul’dan alınıp Maxmur kampına getirildiği gün, Güney Kürdistan’ın o güne kadar görmediği bir insan seli, hainleri boğan bir öfkeyle şehitlerini kucaklıyordu. Yediden yetmişe herkes tek yürek ve tek bir ağızla “Şîlan onurumuzdur” diyordu. Ve aynı anda ihanet, hainlik bunun o günkü ifadesi olan tasfiyecilik boğuluyor, ölüyordu. Şîlan yoldaş sadece yaşamıyla değil, şahadetiyle de çizgi mücadelesi veriyor ve tasfiyeciliğin en fazla oynadığı kamp halkını ihanet karşısında netleştiriyor, tasfiyeyi tasfiye ediyordu. Hareketin tüm kadroları, Şîlan ve birlikte katledildikleri dört yoldaş şahsında düşmana kin ve öfkesinde bileniyor, mücadele kararlığında doruklaşıyordu. Örgüt izin verse sayısız yoldaş ihanette patlamaya hazır, onlarca arkadaş Güneybatı Kürdistan çalışmalarına geçip, Şîlan yoldaşın yarım kalan amacını gerçekleştirme kararlılığıyla mücadele biçimini netleştiriyordu. Duruşu, eylemleri, düşünceleri, ilişkileriyle bir bütün olarak yaşamı, aynı şekilde şahadeti ve anısı çizgi militanlığını temsil eden, çizgi mücadeleciliğine yol açan Şehit Şîlan yoldaşı Kadın Özgürlük Hareketi’nin öncüsü, güzelleşen kadının en güçlü temsilcilerinden biri olarak yaşatacağız. Aynı şekilde Apocu Hareket’in PKK militanlığı ve PKK ruhunun eylemcisi olarak, Kürdistan halkının özgür kızı, yiğit devrimcisi olarak yaşamsallaştıracağız. Bu iddia ve bağlılıkla Şîlan yoldaşı ve beraberinde şehit düşen Fuat, Cemil, Zekeriya, Cîwan yoldaşları şahadetlerinin yıldönümünde saygıyla anıyorum. Şehit Şîlan’ı yaşamanın, yaşatmanın kadın ve halk özgürlüğü adına başarımızın kaynağı olacağına olan inançla böylesi soylu kişiliklerin mücadele yoldaşları olmanın onurunu paylaşan herkesi selamlıyorum.
FERİDE ALKAN