HABER MERKEZİ- Zınar Raperin Yazdı…
“Öğrenci gençlik için arkadaşlar bir yazı dediler. Tam ‘Ben Allah’ın köylüsüyüm, öğrenci gençlikten ne anlarım’ diyecektim ki üniversiteden gerillaya katıldığım aklıma geldi. Zor bela da olsa ‘başım gözüm üstüne’ dedim. Demez olaydım; ‘mizah dili ile yazarsan seviniriz’ diyorlar. Mizah dili de neymiş? Valla benim hepi topu bir dilim var. Ha bir de küçük dilim var, onun da hala ne işe yaradığını anlamamışım. Neyse artık bir ‘uygun’ bir dille yazacaz.
Sevgili öğrenci arkadaşlar; bu yazı öyle çok bilimsel, felsefik ve derin bir yazı değildir. Bu yazıda her şeyi ‘Serhed çayı’ kadar açık konuşacağız. Kafaları karıştıracağız fakat bulandırmayacağız. Bulanık şeyleri bir ben, bir de Halqın Kızı Kejê sevmez. Ha bahsetmişken, geçen gün Kejê’nin yanına gittim, sizlere selamı vardı. ‘Gençlik seni özlemiş’ dedim. Dedi ‘Valla bizi özleyen buraya gelir. Gençlixin mekani daxlardır’ Gençliğin radikalleşme sorunu üzerine biraz lafladık. Kejê’nin size ciddi eleştirileri vardı. Neyse bu eleştiriler başka bir yazının konusu olabilir. Biz esas konumuza geçelim.
Kürt çocuklarının ilk çelişkileri Türk okullarında başlar. Daha 6-7 yaşındayken hiç bilmediğin, bilsen de tam hakim olmadığın bir dilde sana bir şeyler öğretmeye çalışırlar. Sınıf arkadaşların (pardon rakiplerin) tüm enerjilerini verilen eğitimi anlamaya harcarken, senin ise verilen eğitimi anlayabilmen için önce o dili öğrenmen gerekir. Yani hep yanındakiyle yarıştırıldığın bu sistemin okullarında eşit şartlar bile yoktur. Rakibin sıfırda başlarken, sen eksi 1’de başlarsın bu adına eğitim denilen yarışa. Bu yüzden hep kendini geri hissedersin. Sen hissetmesen de öyle hissettirirler. Her insan ana dili ile vardır. Fakat Kürtçe bir ‘dil’ olmadığı için seni insan yerine bile koymazlar. Yanisi, okul sıralarına oturduğun ilk gün bu devletin ilk şamarını yemişsindir. Dilinin inkar edilmesi, yok sayılmasıdır bu ilk şamar. Bu öyle zamana yayılan bir şamar değildir, çok ani ve keskindir. Daha okulun ilk gününde hissettiğin o yabancılık hissi, korku, tedirginlik ve soğukluk var ya, işte bunlardır o ilk şamar. Sonrasında bir daha o şamarı yememek ve insan yerine konulmak için Türkçe öğrenmeye ve Kürt olduğunu belli eden tüm özelliklerinden kurtulmaya çalışırsın. Etrafındakilerin ‘Kuyruklu Kürt, dağdan gelme, vahşi’ ve daha birçok hakareti sıralıyor olmaları getirir bu sonucu. Her sabah üzerinde ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ yazan bir büstün önünde, tarihte seni katledenlerin yazdığı faşist marşı okuyarak kendini inkar edersin. Bilicinde olmasan da sayısız defa yaparsın bunu.
Hele o arkadaşlık ilişkileri yok mu, kast sisteminden beterdir. Yani sınıfın içinde sınıflaşma vardır. Zengin, orta sınıf, fakir, Kürt, Türk,… Tabi sen zengin de olsan fakir de olsan Kürt olduğun için hep en alt tabakadasındır. Çünkü sen esas olan değil ‘gerici, cahil’, hor görülen ve ezilensindir. Ax, bir de şu ecelinmiş gibi korktuğun veli toplantıları vardır. Korkmanın sebebi öğretmenin annene söyleyecekleri değil, ‘gerici ve cahil bir Kürt’ olduğunu teyit ettirecek annenin beyaz laçıkı ve Türkçe bilmiyor olmasıdır. Kısacası bu sistem seni küçücük yaşta kimliğinden, ailenden, annenden utanır hale getirir. Anne ki her şeyin başlangıcı, ilk vatan, senin yaratıcındır ama sen ondan utanırsın. Tabi kişiye göre de tepkimeler farklıdır. Kimisi bu ezikliği aşmak için Türkleştirmeyi hızlandırır. Kimisi devlet okulunun bu soğukluğuna, insanda yarattığı bu ‘ezik’ psikolojisine katlanamayıp okulu bırakır, köyünde veya şehrinde babasının yaptığı işi öğrenerek devam ettirmeye çalışır. Kimisi ise benim gibi ailenin küçüklükten beri ‘oku’ dayatmalarına karşı çaresizce okula devam eder.
Okula gittikçe çelişkilerin artar. Küçük olduğun için bilinçli değilsindir. Eğer ailen ya da yakınların devletin zulmü ile tanışmışsa -ki Kürdistan’da tanışmamış aile yoktur- nedenini bilmezsin ama bu devletin sana düşman olduğunu bilirsin. Okul okurken de bu düşünce aklının bir köşelerinde hep vardır.
Devletin politikaları çok geniştir. Öğretmenden tut derslerin içeriğine hatta verilen ev ödevlerine kadar her şey asimilasyona hizmet eder. Kürt dili ve kimliğinin inkarı yanında, tarihi de inkar edilir, hatta çalınır. Birçok Kürt efsanesi, savaşçısı, filozofu ve alimi Türk diye tanıtılır. Tarihteki Kürt isyanlari özünden boşaltılarak gerici, şeriat için başlayan isyanlarmış gibi yansıtılarak yalan bir tarih öğretilir. ‘Bu yalan tarihte Kürtler, gerici isyanlardan başka bir yerde yok mu’ çelişkisi sende oluşursa hemen kendilerinin bile inanmadığı bu veya buna benzeyen safsataları anlatırlar: “Aslında Kürtler bir ulus değildir. Bir gün konar-göçer yaşayan bir Türk, bir Arab ve bir Fars ailesi karşılaşır. Üç aile birbirinden kız alıp kız verir ve birbirine karışır. Sonra Kürtler ortaya çıkar.” Bu safsatalar sadece bir inkar değil, bir hakarettir. Bunun gibi binlerce kez tarih çarpıtılır ve bu çarpık tarih sana öğretilir. Bu gerçek tarihe karşı iğrenç bir tecavüzdür.
Her Kürt çocuğunun hatta Türk çocuklarının bile yaşadığı basit bir çelişki vardır: İngilizce, Almanca, Fransızca ve Arapça ders olarak verilirken Kürtçe’nin adı bile neden yasaktır? Daha bunlar gibi binlerce çelişki vardır. Kısacası yüz yıldır Kürt düşmanlığı üzerinden yaşamını sürdüren bu devlet, okullara bir değirmen rolü vermiştir. Özünden uzaklaştırarak, dilini-kültürünü-tarihini unutturarak, kendine ihanet ettirerek Kürt çocuklarını öğütmeye çalışan bir değirmendir.
Fazla uzatmak niyetim değil. Sadede gelelim. Bu gerçekliklere karşı en ağır yük yurtsever öğrenci gençliğe düşmektedir. Öğrenci gençlik devletin bu politikalarına karşı bilinçlenmeli, etrafını bilinçlendirmelidir. Bilinçlendirmek, uyandırmak demektir. Tanıdığınız ne kadar genç, yaşlı, çocuk varsa onları uyandırmak, sadece Kürt gençleriyle değil, Türk gençleriyle de sonuç alıcı tartışmalar yürütmek, dostluklarını kazanmak ve mücadeleye dahil etmek en kutsal görevdir. Eğer yükümüz ağır, görevimiz zahmetli derseniz sizlere şunu hatırlatayım: PKK öğrenci gençliğin ellerinde doğdu. Önder APO’nun öncülüğünde hepsi üniversite öğrencisi olan Mazlumların, Kemallerin, Hakilerin, Hayrilerin, Ali Çiçeklerin emek ve fedakarlıklarıyla doğdu. Öğrenci gençliğin yaktığı bu ateş, yok olmaya yüz tutmuş Kürt halkını direnişe kaldırdı ve yarım asırdır ne bu ateş söndü, ne de direniş kırılabildi. Yanisi günümüz öğrenci gençliğin şu anki konumu yapabileceklerinin ve yapması gerekenlerin çok çok uzağında.
Heval Helin (Helin Ümit) geçen seferki röportajında ‘gençliğin silkinmesi lazım, kendine gelmezi lazım’ dedi. Ben buradan, yani özgürlük dağlarından üniversite gençliğine, lise gençliğine, ortaokul gençliğine ve hatta ilkokul gençliğine sesleniyorum: Silkinin ve kendinize gelin!
Teker teker açacak olursak; üniversite gençliği sorumluluklarını görmeli ve radikalleşerek eyleme geçmeli. Lise gençliğine diyeceğim, benim gibi üniversiteye kadar bekleyip kendinize yazık etmeyin; yüzünü güneşe dönmenin tam zamanı! Ortaokul gençliğine söyleyeceğim: Ayık olun. İlkokul gençliğinin de gözlerinden öperek diyorum ki: analarınızı üzmeyin û çabuk büyüyün, dağlar sizi bekliyor.”