HABER MERKEZİ
Sınırlar, savaşlar, devletlerin çıkarları ve yitirilen umutlar…
Dile getirmesi bile zor geliyor değil mi? Ama dünyamız, o güzel dünyamız, boş bir cevize dönüşüp sonsuzlukta yuvarlanacak olan dünyamız da bunlar yaşanıyor ve nehirler kan kırmızı akmaya devam ediyor.
Ülkesinde çıkan savaştan kaçan onlarca insan ve içlerinde yüzlerce kadın, çocuk… Göçmen, mülteci, koçber nasıl adlandırmak isterseniz artık.
Devletler kıyametler yaratırlar, halk bu kıyametin cehenneminde yanarken, para babaları, ağalar, beyler, krallar, kraliçeler kıyametin cennetinde yaşar.
Son dönemde Ortadoğu coğrafyası başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde savaştan, ekonomik imkansızlıklarda ya da devletin yarattığı Teksas’a dönen şehirlerden yaşama gitmeye çalışan insanlar, açlıktan kaçanlar…
Bu kaçışlarda en çok payı kadınlar ve çocuklar alıyor çünkü nereye giderse gitsin dünyanın her hücresine sızmış olan devlet, erkek aklıyla yönetiliyor. Dünya da en çok göç veren ülkelerin sıralaması ise şöyle; İlk sırada Hindistan, Meksika, Çin, Bangladeş, Suriye gibi ülkeler yer almakta.
Suirye’de DAİŞ çetelerinin saldırısıyla birlikte göçler başlamış ve bu göçlerin büyük bir çoğunluğu Bakurê Kürdistan ve Türkiye tarafına göç etmekte bulmuştur çözümü. Tabii göçle birlikte daha iyi bir yaşam hayali olan insanlar hayal kırıklığına uğramıştır.
Faşist Türk devleti ne kadar kendilerini hak ve hukuka önem veren bir ülke olarak değerlendirse de pratik tam tersini göstermekte. Suriye’den gelen zengin ailelere İstanbul, Ankara gibi büyük şehirlerde imkan veren hatta bu kitleyi seçmen kitlesi olarak kullanan AKP faşizminin, Suriye ve Rojava halkının göç etmek zorunda kalmasının en büyük nedeni işgalci Türk devleti ve büyüttükleri çeteleri DAİŞ çete örgütüydü.
Devletler dünyanın her yanında insanları mülteci konumuna düşürüp daha sonra da hak ihlali yapmaktan geri kalmazken diğerleri de üç maymunu oynamaktan eksik kalmıyorlar.
Türkiye ve Bakurê Kürdistan’daki mülteci kadınların fuhuş yapması hatta bunun devlet şebekeleri tarafından özel olarak Riha ve sınır kentlerinde yaygınlaşması yaratılan kriz ve kaos ortamının en açık örneğidir. Özellikle kodamanlar ve zengin iş adamları Kuzey Kürdistan’da devletin eli olarak kullanılmakta.
Mülteci kadınlar kaçtıkları Esad rejiminden sonra belki Türkiye ve Bakurê Kürdistan’da daha iyi bir yaşama sahip oluruz hayalleri yıkılıyor aksine bir bataklığın içinde ya ölüme terk ediliyor ya da Cahiliye dönemindeki kadın pazarlarını andıran yerlerde devlet tarafından satılacak bir eşya gibi kodaman ve zengin iş adamlarına peşkeş çekilmeye devam ediyor.
Kadın ve çocuklar her yerde erkek aklıyla kendini yaşatan devletler tarafından katliamlara maruz bırakıldığı yaşanan göçten de hakkıyla paylarını adlıklarını söylemek yanlış olmaz. Göçmen kitle devlet tarafından her zaman kullanabileceği ve halkın içinde yayamamak istediği kültürsüzlük için kullandığı bir araç olarak görülmüştür. Bunun nedeni ise göçmenleri kendine muhtaç etmesidir.
Toprağından koparılan kadınlar, çocuklar açlıktan ölmemek için her türlü ahlak dışı yola başvurmak zorunda bırakılıyorlar. Suriyeli mültecilerin Bakurê Kürdistan’a yerleştirilmeleri ise bu özel politikanın bir sonucu olarak değerlendirebiliriz. Yaratılmak istenen yoz yaşamı aç ve evsiz bıraktıkları kendilerine mecbur ettikleri mülteciler için kullanırken, Suriyeli göçmen halkın haklarını savunuyor gibi gözükmesi kendi kitlesinin tepkilerini üzerine almamak için oynadığı oyunlardan sadece biri.
Tabii özellikle göçmen olarak gittikleri ülkelerde çalışan işçilerinin maruz kaldığı hak ihlalleri ise 2 katına çıkıyor.
Devletin pençesinden kurtulup iş bulan göçmen işçileri, hiçbir sağlık güvencesi olmayan, çalışma saatlerini aşan uzun saatler çalışmak zorunda kalıyor ve karşılığında haklarını hiçbir şekilde alamıyorlar. Özellikle kadınlar gittikleri ev temizliğinde, çocuk bakıcılığı veya fabrikada her türlü hak ihlali ile karşı karşıya kalıyor. Çalışma saatleri iki katı alınan para yarısı oluyor genelde. Patronlar ve erkek işçiler tarafından maruz bırakıldıkları cinsel istismar olayları ise kadınların psikolojik olarak zarar görmesine neden oluyor.
Yaşam koşulları ise çocukları hastalığa gençleri umutsuzluk ve uyuşturucu, alkol… gibi alışkanlıklara sürüklüyor.
Göçmen mahalleleri ve semtleri genelde şehrin en ucra köşesinde yer almakta, bakmayın Erdoğan’ın şöyle imkanlar sunduk, böyle yaşatıyoruz dediğine her zaman ki gibi yanlarındaki zengin olup malını kurtarmak adına ülkesinden çıkan kişiler. Gerçeklik ise mülteci kampları ve unutulmuş sokaklardaki göçmen mahallelerin de yaşanıyor.
Çocuklar yetersiz beslenme, temiz olmayan bir ortamda yaşadıkları için ağır hastalıklarla mücadele ediyor çoğu zaman küçük bedenleri hastalık karşısında kendini koyuveriyor. Eğitim ise onlar için bir lüks olmuş durumda yaşamlarını dahi devam ettiremeyen gençler okumayı bir kenara bırakmış yarına çıkma derdindeler. Çünkü bir dakikanın bile garantisi yok, ya polis silahından çıkan bir kurşun ya da bir denizin ortasında canlarını verebilirler. Hal böyle olunca ne gençlik hayalleri ne de umutları kalıyor.
2013 yılında 22 göçmen/mülteci işçi,
2014 yılında 53 göçmen/mülteci işçi,
2015 yılında 67 göçmen/mülteci işçi,
2016 yılında 96 göçmen/mülteci işçi,
2017 yılında 88 göçmen/mülteci işçi,
2018 yılında 108 göçmen/mülteci işçi yaşamını yitirdi…
Tekrar hatırlatmak istiyorum belli ki unutanlar var. Bir insanın yaşaması için 4 temel hakkı vardır:
- Barınma
- Yeme-içme
- Giyinme
- Eğitim
ALAN KURDİ: 3 YAŞINDA 3 DAKİKA DÜNYANIN GÖZÜNÜ AÇTI
2 Eylül 2015 günü bir fotoğraf karesinde 1-günlüğüne hatırladı dünya göçmenleri ama bu fotoğraf 3 yaşında bir cana bedel olmuştu. Dünyanın kendine gelmesi de 3 gün, 3 dakika hatta belki sadece 3 sn sürdü. Sonrasında devletler ve devlet siyaseti, devlet aklı devreye girdi.
Bunun en yakın örneği olarak dünya gündemine oturan ve faşist Türk devletinin göçmen halka sunduğu imkanların (!) bir örneği olarak Alan Kurdi’den bahsetmek istiyorum.
Alan Kurdi ve ailesi 2011 yılının sonlarına kadar Şam’da yaşıyordu. DAİŞ çete örgütünün işgalci Türkiye devleti destekli saldırıları başlayınca, Kobanê’nin 25 kilometre ötesinde bulunan Beğdik köyüne yerleştiler.
Daha önce Türkiye’den çıkmak için 3 kez girişimde bulunan ama sonuç alamayan ailenin son ve facia ile sonuçlanan dördüncü girişimiydi.
Dördüncü girişimlerinde İzmir’de, onlara Kos adasına giden bir bot temin edecek kişilerle görüştüler.
Deniz yoluyla karşıya geçmek için 4 bin 400 dolar ödedikleri düşünülüyor. Bu para bütün ailenin Kanada’ya uçakla gidiş masraflarını kat kat karşılayacak bir miktar.
Ailenin parayı kendi birikimleri ve akrabalarından aldıkları borçla denkleştirdiği düşünülüyor.
Aylan, babası Abdullah, annesi Rihan ve abisi Galip ile birlikte 2 Eylül Çarşamba sabahı erken saatlerde Türkiye’den ayrılarak İstanköy (Kos) adasına gitmek için yola çıktı.
Ancak deniz yolculukları, kıyıdan ayrıldıktan birkaç saat sonra yüksek dalgaların botu zorlamaya başlaması ve kaptanın kaçmasıyla sona erdi.
Evet alan şahsında göçmen çocukların gerçekliğine şahit eden dünya Alan’nın fotoğrafına bakıp bir kaç gün yas tuttu sonrası mı? Onu biz değil rakamlar anlatsa daha yerinde olur sanırım.
2018 verilerine göre,
Suriye, Afganistan, Güney Sudan, Myanmar ve Somali dünyanın en fazla mülteci veren beş ülkesi konumunda bulunuyor.
Suriye, 6,7 milyon kişiyle sivillerin en fazla yerinden edildiği ülke olarak ön plana çıkıyor.
Bu ülkeyi 2,7 milyon ile Afganistan takip ediyor.
Göç edenlerin çoğunluğu Afgan ve Suriyeli olmak üzere ailelerinden ayrı ya da refakatsiz 111 bin çocuk, 70 farklı ülkede sığınma başvurusunda bulunuyor.
GÖÇMEN ÖLÜMLERİ
2018’de dünya genelinde 4 bin 476 kişi göç ederken hayatını kaybetti.
Akdeniz’den özellikle Avrupa’ya ulaşmaya çalışan 2 bin 217 kişi, ekseriyeti deniz de olmak üzere göç ederken yaşamını yitirdi.
Güney Amerika’dan Kuzey Amerika’ya son yıllarda artan göç dalgası bu bölgeyi, göçmen, mülteci ve sığınmacı ölümlerinde ikinci sıraya taşıdı. Amerika kıtasın da yaşadıkları kötü koşullar nedeniyle göç etmek zorunda kalan 511 kişi hayatını kaybetti.
Öte yandan 2018’de Afrika’da bin 386, Asya’da 134, Orta Doğu’da 121 ve Avrupa’da da 107 kişi çıktıkları göç yolculuğunda trafik kazası, sandal veya bot gibi ulaşım için kullandıkları vasat araçlarının batması, şiddetli çatışmalara maruz kalma ve sağlık sorunları nedeniyle yaşamını yitirdi.
Suriye’den göç eden mültecileri sadece açabildiğimiz bir başlıktı sadece kapitalizmin girip tükettiği yediği ve sistemini doyurduğu topraklarda yaşam hakkı olmayan yaşayamayan bir çok insan göç etmek isterken katlediliyor, aç ve susuz kalıyor ya da kapitalizm mezarlığında kaderine terk ediliyor. Kadınlar fuhuşa, çocuklar çoğu zaman, fuhuş, dilencilik ya da mafya babalarının eline geçiyor. Gençler uyuşturucu, alkol gibi şeylerden kaçamazken, geleceğe dair hiçbir umut ve hayalleri olmadan sadece yaşıyorlar.
Yani çok medeni olan şu dünyamız bir kaza anında nasıl ki önden kadınlar ve çocuklar deme inceliğinde bulunuyorsa (!) kapitalist sistemi inşaa ederken de önden kadınlar ve çocuklar yem yapmaktan geri kalmıyor.
Viyan Amed