HABER MERKEZİ
Bize “evde kalın” diyorlar, eskiden evde kalmayın diyenler.
Bizim adımıza konuşmaya çalışanlar var hala yüzleri kızarmadan, sırıtan suratları ve büyümüş göbekleriyle. Bazen kal, bazen de git, gel-git.
Elbette bizim de karar verecek bir bilincimiz, belirlemeye çalıştığımız bir geleceğimiz var. Ama belli oluyor ki “artık yeter” demek yetmiyor. “Artık yetti” demek de yetmiyor. Öne çıkanlar, rest çekenler, direnişi gösterenler var. Söz geriye çekilmiş savunmada, saldırıda bir pratik var.
Günlük yaşadıklarımız, gördüklerimiz, dinlediklerimiz birkaç sözle anlatılabilecek bir durum mudur? Bu TC devletinin bize hak gördükleri, her türlü çevrenin derin bir sessizlikte, bazen de TC yandaşlığıyla karşıladığı bu süreci, sadece sözcüklerle anlatmak, basın açıklamalarıyla karşılamak, pasif eylemlerle geriye çekmek, hele hele bir de sessizce köşeye sinmek kültürümüzün, gelenek-göreneklerimizin neresine sığar?
Kürdistan’ın her parçasını Bakur, Başûr, Rojhilat, Rojava dinlemeden, saldıran, Kürdistan’ın bir bütün olduğunu bu saldırılarıyla ispatlayan bir TC devleti var. Bütün dinlerde ve kültürlerde kutsallık derecesinde karşılanan şehitler ve şehitlikler, günlük olarak uçaklar, tanklar, toplar ve havanlarla bombalanıyor. Şehitliklerimize gelen düşman askerleri kutsal şehitlerimizin bulunduğu o topraklara günahkâr botlarıyla basıyor. Başuçlarında bulunan taşlar başta olmak üzere, bütün bir mezarlığı bozuyor. Düşmanımız kalleş. Mezarlıklardan hıncını alamayan bu düşman, mezardaki kemikleri çıkarmakta, bunlarla oynamakta, keyfine göre “kimsesizler mezarlığı” adı altında kaldırım diplerinde gömmekte. Ailelerin çileleri, arayışları, üzerlerindeki baskılar, günlük tacizler ve daha neler neler.
Sözün geri çekildiği, utandığı bir yerdeyiz. Düşmanımız ahlaksız, sözden anlamaz, kutsal bilmez. Tek bildiği kutsal, “Tek” ile başlayıp devam eden tekerlemesi. Biz olarak bizim yer alamadığımız “teklik” kutsallıkları.
Ölülerimizden bu kadar nefret eden bir zihniyetten bahsediyoruz. Bu TC zihniyeti “Kürtlük potansiyelini taşıyan her türlü varlığın yok edilmesi” kararından sapmıyor. Kendi varlığını bizim yokluğumuzda görüyor. Bizim sadece bedenen yokluğumuzla da yetinmiyor. Ana karnındaki ceninimizden toprak altındaki şehidimize kadar, bizden nefret ediyor. Düşman kararlı, günlük saldırıyor. Tehdit ediyor, gözdağı veriyor, şantaj yapıyor, gözaltına alıyor, tutukluyor, kayyum atıyor, öldürüyor, bombalıyor, aç bırakıyor …
Çocuklarımızı çalıyorlar bizden çocuklarımızı! Ne zaman doğacaklar, ne olacaklar, kaderleri ne olacak, ölsünler mi kalsınlar mı, ne zaman evlensinler, kimle evlensinler, tecavüz mü edilsin şantaj mı yapılsın, tehdit mi edilsin, hastalık mı kapsın ailesiz mi büyüsün… Düşmanımız yüzsüz, bizim olanı bizden almaya, bize karşı kullanmaya, anamıza-babamıza hayırsız evlat olmaya, onlara karşı kullanmaya, ele güne karşı başlarını yere getirmeye çalışıyor. Bizimle onları sessizleştirmeye, özgürlük duygularını yok etmeye, gelenek-göreneklerinden uzaklaştırmaya çalışıyor. Bizi bize düşman ettirmeye çalışıyor.
Evet, bu düşman. Açık ki, “Dijminê bavan nabe dostê lawan.” Yani “babanın düşmanı oğlunun dostu olmaz.” Dedelerimiz-babalarımıza, ninelerimiz-analarımıza düşman olan, kızlarımız-oğullarımıza dost olabilir mi? Düşmanımız net, olmam diyor. Düşman, düşmanlığını ilan etmiş, beşikten mezara, ceninden yaşlıya, topraktan yılana, havadan suya, tarihten topluma affetmem, sizi düşmanımsın diyor. Düşmanı tarife gerek yok, açıklamayı ve pratiği günlük gözler önünde. “Ya biz ya siz” diyor. Biz ve sizi belirlemiş, saldırıyor. Biz ne diyoruz?
Tweet atıyor, klavyeden sallıyor, cebimizdeki telefondan hala “kabul etmiyoruz” mu diyoruz? Video çekip, basın açıklaması yapıp, pasif eylemlerle hala şikayet edip, “bunu yapamazsınız” acizliğine mi giriyoruz? Evinizden çıkmayın, maskenizi takın, sınavınıza girin, faturalarınızı ödeyin, devlete asker verin diyor, buna karşı hala “ölelim mi” mi diyoruz? Televizyonlara katılıp, mahkemelere gidip, bu devletin ahlaksızlıklarını, suçlarını, yanlışlarını bu devlete anlatmaya mı çalışıyoruz? Gücüm yetmiyor, ne yapacağım, Allah cezalarını versin mi diyoruz? Kusura bakmayın ama çok geride kalmışsınız.
Sözlerini eylemleri ile, sözlerini eylemlerinden sonra söyleyenler de var bu dünyada. Şairin “İntikam” mirasını yerini getirmeye çalışanlar da var bu dünyada. Bu devletten hak istemeyen, bu devleti silahı ile yola getirmeye yeminliler de var. Bizim insanlarımız var. Anasının-babasının yüzünü güldüren, alınlarını göklere çıkartan insanlarımız da var. Cesaretine güvenen, insanına güvenen, düşmanını bilen, kutsalını bilen, sözünün eri insanlarımız da var. Bazıları resmi elbiseli bazıları sivil giyimli, kadınlı-erkekli kendi kararlarını veren insanlarımız. Baş verir ama bu kalleş, kahpe, alçak, yüzsüz düşmana baş eğmez insanlarımız.
Kandil, Lêlîkan, Haftanîn, Gare, Dersîm, Agirî, Iğdır, Mêrdîn, Dihok ve daha birçok alanda, askeri elbiseleri ile ellerinde silahları, attıkları her merminin bir hayatı kurtardığını bilerek, gece-gündüz halkın acılarını silahının namlusuyla anlatan namus gerillası. Ahlak Savunucusu, İntikam Yeminli, Adalet Peşinde. Kararı net, bu düşmana namlusunun ucuyla konuşur. Bizi yok etmeye çalışanı yok edene kadar, halkının acısını, açlığını, intikam yeminine ekleyen; bu düşmanın çizmeleri altında bir mezarının dahi olamayacağını bilerek, düşmana ölüm saçan özgürlük fişekleri yerlerini belli etmiş.
Kürt halkının yalnız olmadığını, bu düşman yok edilene kadar kendilerinin de acı çekeceğini bilen halklardan da insanlar, Halkların Birleşik Devrim Hareketi olarak TC’ye Türkiye kentleri başta olmak üzere halkların yeminli düşman olan faşistlere kan kusturuyor ve halkların acılarını paylaşıyor. Halkımıza ve halklarımıza yağdırılan roketleri merkezinde yok ediyor. Roketsan’ı inleri olan Ankara’da indiriyor ve düşmana kaçacağı delik olmadığı, ininde indirileceklerini unutturmuyor. Ne olur ne olmaz diye, İstanbul’u da es geçmeyip, Kara Dikimevi’de düşmana Türkiye’yi dar etme yeminine sahip çıkıyor. Halkların büyüyen Devrim Hareketi düşmanı her alanda küçültmeye devam ediyor.
Yine, Ateşin Çocukları, İntikam Birimleri, YPS-YPS Jin birimleri sivil alanda düşmanın bütün yaşam damarlarını kesmeye kararlı. Neşter atıyor, bıçak atıyor, Molotof atıyor, gaz döküyor, benzin döküyor, ihanetçi ve işbirlikçileri af etmiyor ve cezalandırıyor ve de daha fazlası… Ekonomisini çöktürtüyor, ajanını yok ediyor, halkımızın ahlakının çökertmeye çalıştıkları fuhuş, uyuşturucu, kumar gibi can köklerini kurutuyor. Bu halkın çocukları, bu halk için kararını vermiş, “ya siz ya biz”ine göğsünü namludan sakınmayacak biçimde net tavır takınmış. Şairin dediği “Senin anan ağlayacağına onların anası ağlasın”ı günlük görüntülerle bize ulaştırıyor.
Dağlar dolu, kırsallar dolu, köyler dolu, şehirler dolu, sokaklar cayır cayır. Bu düşmanı Corona’dan daha tehlikeli görüyorlar.
Özcesi, ya dağlara deyip gerilla olmaya ya da Sokaklar bizimdir deyip faşistlerden hesap sorma zamanı…
Hayri ENGİN