HABER MERKEZİ
Erdoğan Kişiliğinin Sosyolojisi ve İdeolojik Yapısı
Erdoğan zihniyetini ve karakterini şekillendiren temel hususlar politikasına yön verdiğinden bunları çözümlemek gerekir. Erdoğan Kemalist sistemin faşist “beyaz Türklük” ideolojisiyle şekillenmiş milliyeti belirsiz, köksüz devşirme bir kişiliktir. Ayrıca iktidarcı islam anlayışını yani Daiş zihniyetini derinliğine benimsemiş kadın ve demokrasi düşmanı pan-islamist gerici faşist bir kişiliktir. Sınırsız büyümeyi amaç edinen ve bunun için her şeyi yapacak olan bencil ve çıkarcı tüccar orta sınıf özellikleri Erdoğan kişiliğinin en belirgin yanı olmaktadır. Erdoğan sonradan görme aç gözlü orta sınıf tüccar zihniyetiyle hiçbir ilke ve ahlak tanımayan hep daha fazla sermaye ve iktidar sahibi olma tutkusuyla hareket eden bir yapıya sahiptir. Orta sınıfın özellikleri bilinmektedir. Sağ ve sol tüm ideolojilerden beslenir ancak hiçbir ideolojiye bağlı değildir. İlkesizlik, ahlaksızlık, kendine göreliği ve kendini her şeyin merkezine koyma temel karakteridir. Doğasında demokrasi ve halk karşıtlığı vardır. Tüm yoğunlaşması daha fazla iktidar ve sermaye birikimini sağlamaktır. Tek ideolojisi çıkardır. Amacı Makyavelist anlayışla güç ve iktidar sahibi olmaktır. Bunun için ilkesizce her kılığa ve kişiliğe bürünmek onun için sıradan bir durumdur. Erdoğan kişiliği de böylesi bir seyir izlemiştir. Kendini iktidarlaştırmış, devletleştirmiş ve bir rejim haline getirmiştir. İktidarın ahlaksızlaştırıcılığını, ilkesizleştiriciliğini ve despotluğunu çözümlemek için Erdoğan unsuru iyi bir örnektir.
Kemalist rejim “Beyaz Türklük” ideolojisini suni bir din şeklinde tasarlamıştır. Anadolu ve Kürdistan coğrafyasındaki binlerce yıllık yerel kültürlerin ve halkların imhası ile gerçekleşsek kültürel soykırımla bir “üst kimlik” yaratma amaçlanmıştır. Coğrafi sınırları Türk ulus-devlet sınırı olurken, etnik tanımı da “Türklük” şeklinde belirlenmiştir. Kapitalist modernitenin dini olan milliyetçilik bu sitemin temel ideolojidir. Hitlerin esin kaynağı da bu model olmuştur. Hitlerin M. Kemal Atatürk hayranlığı bilinmektedir. Beyaz Türklük ve Kemalizm; solun şovenizmi, sağın milliyetçiliği ve dincilikle yoğrulmuş yapay bir dindir. Beyaz Türk faşizmi, Hitlerin nasyonal sosyalizmi ve Arap Baas faşizminin özü ve zihniyeti aynıdır. Vecde etmeyeni; kafir, sapkın, hain, bölücü ve terörist ilan eden yobaz bir dindir. Tarihselliği ve toplumsal dayanağı olmayan tepeden zorla dayatılan devşirmelerin türettiği gerici bir ideolojidir. Milliyeti ve tarihsel inananları olmayan, laiklik adıyla Batı zihniyeti ve pozitivizmin laboratuvarlarında geliştirilmiş insanlık dışı bir rejimdir. Mustafa Kemal’in tanrılaştırılması, İnönü’nün peygamberleştirilmesi, Fevzi Çakmak’ın komutanlaştırılması, Yahudi ideolojisinin “biricik tanrısı” Yehova, Davut peygamberi ve komutan Yeşua üçlemesinin kaba bir uyarlanmasıdır. Erdoğan işte bu rejimin çocuğudur. Yani Erdoğan en başından ırkçı ve faşist bir zihniyetle yetişmiş bir kişiliktir. Erdoğan’da gerçekleşen iktidar anlayışının farkı üç erki de kendinde merkezileştirmesidir. Erdoğan kendini hem Tanrı hem peygamber (milli reis-sultan), hem de komutan rolünde görmektedir. Sınırsız bir şekilde kendinde merkezileştirdiği iktidar sayesinde güç zehirlenmesiyle despot bir diktatöre dönüşmüştür. AKP’lilerin Erdoğan’ı peygamber mertebesinde göstermesi ideolojik bir yaklaşımdır.
Erdoğan oligarşik devlet yapısı içinde ayrıca bir aile hanedanlığını geliştirmiştir. Aile ve akraba çevresini tıpkı bir padişah ve sultan gibi devletin en önemli kademelerine yerleştirmiştir. Devleti bir şirket ve toplumu da tasarrufundaki ailesi gibi yaklaşmaktadır. Tıpkı ailedeki despot baba-koca ve şirket patronu gibi hareket etmektedir. Erdoğan kendini devletin tanrısı, toplumun babası ve kocası olarak görmektedir. İslam dini ve toplumun dini ve manevi inanç değerlerini yozlaştırarak bu amacı için malzeme olarak kullanmaktadır. Lümpen faşist yönetim tarzıyla tarihinin en düzeysiz siyasetini temsil etmektedir. Toplumu düşüncesiz ve iradesiz biyolojik insan sürüsüne dönüştürmüştür. Ahlak ve ilke tanımamazlığı toplumsal çürümeye ve yozlaşmaya yol açmıştır. Orta sınıf ve işbirlikçilik daha iğrenç hale gelmiştir. İşbirlikçilik ve ihanetin ötesinde ne olduğu belli olmayan tanımı bile zor yapılabilecek şekilsiz ucube kişilikler AKP ile birlikte ortaya çıkmıştır. AKP’nin kadın ürerindeki iktidar uygulamaları ayrı bir araştırma konusudur. Diyanet aracılığıyla ve din adı altında tam anlamıyla bir tecavüz kültürü geliştirilmiştir. Tecavüz kültürü iktidar eliyle tüm topluma hâkim kılınmaktadır. Bunu sapkın tipler üzerinden islami değerlerle meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. Sadece kadını değil, çocukları hedefleyen bir tecavüz kültürü söz konusudur. Kadın yobaz erkek iktidarını besleyen bir nesne ve cinsel obje olarak kullanılmaktadır. Tüm bunlar AKP rejimin topluma karşı ideolojik saldırısı ve toplum kırımı anlamına gelmektedir.
Erdoğan ve AKP; Doğu’nun Manevi Uygarlığına Karşı Batı’nın Maddi Uygarlığının Büyük Komplosu, Büyük İhaneti ve Saldırısıdır
ABD 2000’lere kadar Türkiye’de klasik iktidar bloklarına destek vermekteydi. Daha sonra Siyasal İslam stratejisi nedeniyle bu desteğini çekerek “ılımlı islam” stratejisine uygun olan AKP’ye vererek onu iktidara getirdi. ABD öncülüğündeki Küresel Karaim sermayesi İslam coğrafyasını; BOP ekseninde kapitalist modernist sistem temelinde yeniden yapılandırmak istemektedir. Erdoğan bu projenin Eş başkanı olarak görevlendirilirken Türkiye’de bu projenin modeli olarak düşünülmüştür. Fas’tan Afganistan’a kadar olan geniş İslam coğrafyasında AKP devleti model rejim haline getirilecektir. Projeyi uygulama görevi Erdoğan-AKP’ye verilmiştir. Bu anlamıyla Erdoğan ve AKP hükümeti Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en işbirlikçi, en Amerikancı gücü olarak değerlendirmek gerekmektedir. Yüz yıldır iktidar dışında tutulan islami güçler kendilerine tanınan bu iktidar olma fırsatını ilahi bir sunum olarak değerlendirip dört elle sarıldılar. Gücü ele geçirerek klasik iktidar bloklarından intikam alırcasına devleti kendilerine göre tümüyle dönüştürüp yeniden biçimlendirdiler, kendi rejimlerini inşa ettiler. İdeolojilerini hâkim kıldılar. Demokratik güçleri her türlü şiddet araçlarıyla bastırıp faşizmi geliştirdiler. Kürt halkına tam bir soykırım uyguladılar. Türkiye’deki ulusalcı klasik iktidar güçlerinin anti-Amerikancı tutumu kendileri yerine sahte islam kimlikli AKP iktidarının tercih edilmesinden ötürüdür. Tepkileri “bizi niye bırakıp AKP’yi seçtin” den kaynaklanmaktadır. Özde bir karşıtlık yoktur. Bu gerçekler ışığında ele alındığında Erdoğan ve AKP’nin özel bir misyonla iktidara getirildiğini daha iyi anlayabiliriz. BOP ’un eş başkanı olan Erdoğan kişiliği ABD ajanıdır. Bu ajanlığı Emperyalist batı içinde geçerlidir. Erdoğan ve AKP; Doğu’nun manevi uygarlığına karşı Batı’nın maddi uygarlığının büyük komplosu, büyük ihaneti ve saldırısıdır. Amacı Ortadoğu’daki demokratik gelişmeleri tasfiye etmek, Ortadoğu ve islam dünyasını parçalayarak ABD-Batının müdahalesine ve istilasına açmaktır. Haçlı seferlerinin oynadığı rolü günümüzde AKP oynamaktadır. Truva atı misali Doğu değerlerine ve halklarına ihanet halinde her şeyi kendi grup çıkarları ve iktidarı için kullanmaktadır. DAİŞ ne kadar İslamiyet’e zarar veriyorsa Erdoğan-AKP’de yüz katı daha fazla doğu inançlarına ve halklarına zarar vermektedir. Medeniyetler savaşı Erdoğan-AKP üzerinden yürütülmektedir. AKP batı medeniyetinin temsilcisi durumundadır ve islamla bir alakası yoktur. Önüne konulan amaçları gerçekleştirmek için benzersiz iktidar gücü olma, rejimi değiştirme ve Kürt soykırımını gerçekleştirilmesine destek verilmiştir. Bu destek hala devam etmektedir.
Dolayısıyla AKP’yi herhangi bir hükümet partisi, Erdoğan’ıda sıradan bir parti lideri olarak görmemek gerekir. AKP Devleti ele geçirip rejimi değiştirmek isteyen bir güçtür. Erdoğan’da bu yeni rejimin lideridir. 2000’lere kadar klasik iktidar blokları güçlü olduğundan AKP için zaman gerekliydi. Hem klasik iktidar güçlerine hem de Kürt özgürlük hareketine karşı mücadele etme kapasitesine sahip olmadığından çeşitli taktik ve yöntemlerle Özgürlük Hareketi’nin, özgürlük savaşının durdurulması, oyalatılması ve zaman kazanılması gerekiyordu. Klasik devlet söylemleri dışında daha demokratik bir üslup ve görüntü vererek hem zaman kazanma hem de gerçeğini gizlemeyi amaçladı. Takiyyeci özelliğiyle birçok maske takarak hareket etti. Kendini gizleme, kamufle etme işini ustalıkla yaptı. Kendini Demokratik dönüşümün merkezi ve Kürt sorununun tek çözücü gücü göstererek toplumdan büyük destek aldı ve beklenti yarattı. Oysa bu süreçleri kendini iktidara-devlete taşımak ve rejimini inşa etmede değerlendirdi. Kürt özgürlük hareketine karşı ateşkeslerle diyalogda bulunurken gizliden “çöktürme planı” denilen soykırım politikalarını planladı. Amaçladıklarına ulaştıktan sonrada gerçek yüzünü gösterdi. İktidardaki konumunu tümden sağlama aldıktan sonra Kürtlere karşı 2015’te topyekûn saldırıya geçti. Mit üzeri CHP’ye yapılan operasyonla K. Kılıçdaroğlu CHP’nin başına getirerek CHP’yi kendi yedeğine aldı. Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın ortağı olarak en kritik süreçlerde koltuk değneği görevini oynamaktadır. Kürt soykırımında her türlü desteği sunmaktadır. Erdoğan. 15 Temmuz 2016 darbe girişimini de kullanarak iktidarını sağlamlaştırdı, devletin içine yerleşti ve kendini devletin tek sahibi, hükümdarı ve sultanı ilan ederek muhalif olabilecek kesimleri tasfiyeye yöneldi. İktidar savaşını Türkiye sınırlarının dışına taşıyarak bölgesel savaşlara girişti.
Erdoğan-AKP rejim inşasını Fethullah Cemaatiyle ortak yaptı. Aynı anlayışı taşıyan bu iki güç bir koalisyon şeklinde kendisini klasik ulusalcı-laik Kemalist iktidar blokları karşısında güçlendirerek devlete taşımış ve devleti dönüştürmüştür. AKP cemaat çatışması iktidar-devlet paylaşım ve ganimet çatışmasıdır. Erdoğan cemaati kullanarak devleti ele geçirdikten sonra otağını da tasfiye etmeye çalışmıştır. Tasfiye ettiği iktidar ve ganimet paylaşımındaki ortaklarıdır. Ancak amaç ve zihniyet olarak cemaat olduğu gibi devam etmektedir. Cemaat denilen şey Erdoğan, AKP’nin zihniyetidir ve hala iktidardadır. Erdoğan rejimini inşa ettikçe hem eski ortaklarını hem de klasik iktidar bloklarını devre dışı bırakarak kendinde tekleşmiş bir iktidarı kurmak istedi. Fakat Kürt özgürlük mücadelesi karşısında zorlanınca yeniden MHP, Ulusalcı ve Ergenekoncu güçleriyle bir koalisyon oluşturmak zorunda kaldı. Bu durumda da tek iktidar-güç olma arzularından vazgeçmedi. İktidar hedefini sadece Türkiye’yle sınırlı tutmayıp neo Osmanlıcılık ideolojisi altında tüm Ortadoğu ve islam dünyasını kapsayacak şekilde genişletti. Emperyal arzularla fetih savaşlarına yöneldi. Bir taraftan ABD-NATO gücünü diğer taraftan da iktidarcı islamı kullanarak hem toprak genişletme hem de siyasal, kültürel ve ekonomik olarak yayılma politikasını uygulamaya soktu. Afganistan, Libya, Irak, Suriye gibi alanlarda askeri müdahalelerde bulunarak kontra-çete oluşumlar üzerinden hegemonya kurmaya çalışmaktadır. Hitler’e benzer bir tarzda İçte ve dışta faşizmi, saldırganlık ve savaşı bu amaca gidişin yegâne yolu olarak benimsedi. Varlığını bu olgulara bağladı ve beka sorunu olarak değerlendirdi. Irkçılık ve milliyetçilikle toplumu bu iktidar savaşının ortağı haline getirdi.
Erdoğan BOP’u Türk islam senteziyle ördüğü “neo Osmanlıcılık” amaçlarına göre kullandı ve kullanmaya devam ediyor. ABD bunu geç fark edip ve tavır alsa da Türk devleti kendine bağlı birçok çete gruplarıyla savaş sahalarında örgütlenmiş durumdadır. AKP ile birlikte Türkiye, Suudi Arabistan, Katar, Pakistan İstihbaratı (İSİ) Taliban adı altında, Anti batı ve Anti Amerikancı İslami bir cepheye öncülük etmektedir. Bu güçler İslam coğrafyasında Amerika’nın bile tam çözemediği bir özel savaşı geliştirdiler. Irak El Kaide’si adı altında Amerika’ya ağır darbeler vurdular. Amerika’yı Irak’ta ve Afganistan’da yıllarca bu temelde uğraştırarak tıkanmasına yol açtılar. Afganistan’da da Taliban adı altında, yıllardır Amerika’ya karşı savaşı sürdürmektedirler. Tayyip Erdoğan’ın, Taliban lideri Gulbeddin Hikmetyar’ın dostluk ve ideolojik ilişkileri bilinmektedir. Erdoğan’ın Mısır’daki Müslüman kardeşler örgütünün yönetiminde yer aldığına ilişkin iddialar var. Erdoğan’ın Mısır devlet başkanı Abdül Fettah es-Sisi’ye olan düşmanlığı Mısırdaki ortak olduğu Mursi iktidarının devirmesindendir. Mursi ’nin düşüşü Erdoğan’ın düşüşü oldu. Taliban, El-kaide, Daiş, El-Nusra gibi selefi gerici örgütler Türkiye’yi hiçbir zaman NATO gücü olarak görmemiş ve hedef almamışlardır. Küçük çaplı bazı saldırılar danışıklı göstermelik saldırılardır ve savaş anlamına gelmemektedir. Son günlerde Amerikalı bazı çevrelerin “Türkiye dostumuz değil, şimdiye kadar gizli düşman, şimdi açık düşman haline geldi” değerlendirmeleri belirttiğimiz durumu fark etmelerinden kaynaklıdır. Suriye’de de bu selefi gerici ittifak çeşitli örgütler adıyla savaş yürütmektedir. Efrin işgali bu ittifakla gerçekleştirildi. 9 Ekim Rojava işgal saldırısı yine bu ittifakın bir planıdır. Tüm dünya karşı çıkmasına rağmen Türk işgalini öncelikli savunan ülkelerin başında Pakistan ve Katar’ın olması bu ittifakla bağlantılıdır.
Daiş yenildikten sonra içindeki bazı kesimlerin “Kürtlere saldırmamız sonumuzu getirdi, oyuna getirildik” derken AKP devletini kastetmekteler. AKP’nin öncülük ettiği gerici ittifakın amacı Kürt direnişini tümden tasfiye ederek Ortadoğu’da hakimiyeti sağlamaktır. Erdoğan Kürt varlığını ve direnişini gelişimi önünde temel engel görmekte ve müthiş düşmanlık beslemektedir. Daiş ’in yenilgisi Türk devletin ve ona öncülük ettiği gerici ittifakın yenilgisi oldu. Erdoğan bu yenilgiyi hala hazmetmiş değildir. İntikamını almak istemektedir. Ne pahasına olursa olsun Kürt direnişini kırmak, yok etmek bunu yapamasa bile statüye kavuşmasının önünü almak istemektedir. 9 Ekim 2019 tarihinde Rojava ‘ya başlattığı saldırıların bir amacı da Daiş ‘in intikamını almak ve bölgeyi sömürgeleştirerektir. Zira Kürt Özgürlük hareketi hem küresel güçlerin BOP projesini boşa çıkarmakta, hem de Erdoğan’ın hegemonyalaşması önünde engel oluşturmaktadır. Üstelik alternatif bir toplumsal sistem inşa etmektedir. Ayrıca Türk devletinin yüz yıllık soykırım politikası gereği olarak da onlar için Kürt Özgürlük hareketinin ne siyasal barışı ne de savaşı kabul edilemezdir ve yok edilmesi gereken bir düşman konumundadır. Erdoğan’ın bilinç altında devletin bu resmî ideolojisi yatmaktadır. Erdoğan’ın içinde bulunduğu selefi ittifak iktidarcı islamın en sağcı gerici kanadını temsil etmektedir. İslam alemi içinde hâkim kılınmaya çalışılan faşist bir ideolojidir.
Erdoğan Bekasını Kürt Varlığının İmhasına Bağlamış Müthiş Bir Kürt Düşmanıdır
Erdoğan katlettiği her Kürt insanında zevk ve mutluluk duyacak kadar ırkçı, sadist ve faşist bir kişiliktir.
Erdoğan kişiliğinin PKK ve Kürt düşmanlığının tarihi nedenleri bulunmaktadır. Türk sömürge rejimi başta Kürtler olmak üzere halkların imhası üzerinden inşa edilmek istendi. Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, Pontus ve diğer topluluklar fiziki soykırıma tabi tutuldu. Kürtlere karşı hem fiziki hem de kültürel soykırım uygulandı. Kültürel soykırımla asimile edilecek olan Kürtler kurulacak Türk ulus-devlet sisteminin nesnesi, yani hammaddesi olarak değerlendirildi. Çok sayıda kendini inkâr eden devşirme işbirlikçi Kürt kökenli kişiliğinin sömürgeci rejime hizmet etmesi ve kendi halkına düşmanlığı bununla bağlantılıdır. Böylece Kürt ulusundan devşirme bir Türk kimliği yaratılacaktı. Türk beyaz faşizmiyle Anadolu ve Kürdistan’daki kültürler eriterek “Türklük” adı altında Hitlerin tarifiyle “üstün bir ırk” imal edilecekti. Geri kalan ya fiziki olarak yok edilecek ya da Türklüğün hizmetkarı olacaktı. Irkçılık, milliyetçilik ve dincilikle yoğrulmuş “yapay Türklük” tek kimlik şeklinde herkese zorla enjekte edildi. Beyaz Türk ırkçılığı yeni ulusun zihniyeti olurken Türk devlet sınırları da onun asla dokunulmaz her karışı “kutsal vatan toprağı” sayıldı. Böylece kapitalist modernitenin sosyalizm ve demokratik mücadeleler karşıtı Türk özel savaş rejimi Ortadoğu halklarının başına bela edildi.
Önderliğin çıkışıyla kurulan PKK bu soykırım planını sabote etti, darbeledi ve işlevsiz kıldı. PKK Kürdistan’da uygulanan soykırıma karşı diriliş süreciyle Kürtleri Ortadoğu’da temel aktörler arasına taşıdı. PKK, Kürt hakikatini açığa çıkararak köklü bir zihniyet devrimini gerçekleşirdi. Beyaz faşizmin malzemesi durumuna düşürülen nesne Kürtlüğü sadece Türk devletini değil, Ortadoğu’yu dönüştüren bir güç haline getirdi. Tekçi ve faşist Türk ulus-devlet modeline karşı PKK’nin çok kültürlü ve kimlikli demokratik ulus çözümü ve Ortadoğu demokratik konfederasyon projesi kapitalist sistemi ideolojik açıdan ciddi anlamda korkuttu. Kürdistan devrimini ikinci bir Ekim devrimi tehlikesi olarak gören Kapitalist sistem güçleri 15 Şubat komplosunu gerçekleştirerek Önderliğin İmralı esaretini başlatmış oldular. Erdoğan her ne kadar Amerika’nın BOP projesi doğrultusunda desteklense de PKK’nin tasfiyesi ve Kürt soykırımı tamamlama karşılığında Türk devletinin onayından geçerek iktidara gelmiştir. Erdoğan’ın “çözüm ve diyalog süreçleri” tasfiye amaçlıydı. Ancak tüm özel savaş yöntemlerine rağmen PKK tasfiye edilemediği gibi büyümesi de engellenemedi. Önderlik uluslararası komplonun merkezi olan İmralı siteminde stratejik bir direniş sergileyerek hem komployu boşa çıkardı hem de yeni paradigmayla Harekete doğrultu vererek yeniden yapılandırdı. Özellikle Kürdistan devrimi bağlamında gelişen Rojava devrimi faşist Türk rejimini ve onun temsilcisi Erdoğan kişiliğini çılgınlaştırdı. Sağıyla, soluyla tüm sistem parti ve güçlerini tek milli cephede birleştirerek ve tüm devlet imkanlarını seferber ederek Kürt varlığının imhasını kendinin ve devletinin birinci gündemi haline getirdi. Erdoğan rejimi İmralı tecridine bağlı olarak savaş ve soykırım politikasını en kirli ve ahlaksız yöntemlerle tekrardan devreye soktu. Efrin işgaliyle yeniden imha ve soykırım savaşını başlattı. PKK’yi tasfiye edememenin hırsı ve tepkisiyle askeri operasyonlar, kayyum ve siyasi soykırım operasyonlarıyla Kürtlere karşı tarihinin en kapsamlı saldırılarını başlattı. Erdoğan bekasını Kürt varlığının imhasına bağlamış müthiş bir Kürt düşmanıdır
Daiş Çetelerini Bozguna Uğratan Demokratik Federasyon Ve Kürt Fedai Savaşçıları İşgalci Türk Çetelerini de Bozguna Uğratacaktır!
Türk sömürge rejimi 9 Ekim de Rojava ’ya yeni bir soykırım işgalini başlamıştır. Sömürgeci-soykırımcı Türk devlet işgali Rojava Özgürlük Devrimini yıkmayı, Kuzey ve Doğu Suriye topraklarını işgal ederek Demokratik Özerk Yönetimi ortadan kaldırmayı, demokratik devrim temelinde geliştirilen demokratik halk sistemini dağıtmayı amaçlamaktadır. Bu bakımdan saldırı ilerici demokratik insanlığın büyük emekler ve canlar pahasına yarattıkları kazanımları hedeflemektedir. TC. ABD ile yaptığı anlaşma ile bunun altyapısını hazırladı ve saldırıya geçti. İşgalin 9 Ekim’e denk getirilmesinin özel bir anlamı vardır. 9 Ekim 1998 yılında yine Suriye’de Önderlik şahsında Kürt özgürlük hareketine NATO düzeyinde uluslararası bir komplo düzenlendi. Önderliğin Suriye’den çıkışına ve 15 Şubat 1999 esaretine neden olan bu komplo oldu. Bugünde komplo yıldönümünde 9 Ekim 2019’da aynı komplonun yeni aşaması hayata geçirildi. Rojava soykırım işgalini planlayıp devreye sokan başta ABD olmak üzere aynı komplocu güçlerdir. Rojava soykırım işgalini ABD-NATO-AB komplosu olarak değerlendirmek gerekmektedir. Komplonun diğer ayağını Rusya, Suriye Rejimi ve İran ittifakı oluşturmaktadır. Bu güçlerin onayı ve planı olmadan TC. ’nin işgali gerçekleştirecek bir gücü yoktur. Rusya ve İran Kürtlerin zayıflatılarak rejime tabi kılınmasını ve teslim alınmasını amaçlamaktadır. Kürtlerin bir güç ve irade olarak rejimle pazarlık yapan düzeyini kabul etmemektedirler. İki taraftın ortaklaştığı şey Ortadoğu’da Kürdistan Devrimi etrafında alternatif bir sistemin geliştirilmesini önlemektir. İşgal ile ortadan kaldırılmak istenen Üçüncü çizgiye dayalı demokratik toplum ve ulus modelidir. Önderlik paradigmasıyla inşa edilen toplumsal sisteme karşı uluslararası emperyalist ve yerel gerici güçlerin komplo ve saldırısı yaşanmaktadır. Komplo ve işgal küresel ve bölgesel gerici kapitalist modernite güçlerinin Demokratik Modernite sistemine karşı saldırısıdır. İki ideolojik ve toplumsal sistemin savaşıdır. Bu açıdan Kürt ve Ortadoğu halkları açısından stratejik bir savaş durumundadır. Küresel ve bölgesel güçler için çıkar konusu olan bu savaş, Kürtler için sadece Rojava ile sınırlı kalmayacak bütün Kürdistan parçaları ve Kürt ulusu için bağlayıcılığı olan stratejik, varlık yokluk savaşıdır.
20. yüzyılda birinci dünya savaşıyla başlayan Kürt soykırımı 21. yüzyılda üçüncü dünya savaşıyla tamamlanmak isteniyor. 20. Yüzyılda Ermeni halkına yapılan soykırımın aynısı Osmanlı artığı olan sömürgeci Türk devlet eliyle 21. Yüzyılda Kürtlere yapılmak istenmektedir. Kürtler başta olmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye halklarının katliamından bu güçler sorumludurlar. Türkiye’ye verilen sadece cellatlık görevidir. Komplo aynı zamanda Önderliğin engellediği Kürt-Türk savaşını hedeflemektedir. Bataklığa sürüklenen Türkiye daha sonra bir operasyon alanı haline getirilecektir. Önce Kürt soykırımını yaptıracak daha sonrada ona yöneleceklerdir. Senaryo ajan oluşum Erdoğan-AKP üzeri yazılıp oynanmaktadır. AKP-MHP savaş iktidarının en büyük destekçisi CHP’dir. CHP, İYİ Parti ve diğer sistem partileri Kürt soykırımının ortağıdırlar. Türkiye’de savaşa karşı duracak bir güç bırakılmamıştır. Olan küçük bir kesimde bastırılmış ve sindirilmiştir. HDP zaten “düşman” kategorisinde değerlendirilmekte ve sürekli soykırım operasyonlarıyla baskı altında tutulmaktadır. Toplumsal faşizmle adeta Türkiye’de bir savaş ayini gerçekleştirilmektedir. Sağıyla, soluyla, basınıyla, toplumun büyük kesimiyle herkes bu soykırımın ortağı durumdadır. Bu savaşta Türkiye halklarının da bir çıkarı yoktur. Tersine büyük bir yıkımı yaşayacaktır. Kazançlı çıkacak AKP iktidar gücüdür. Oligarşik yapı olarak AKP ve Erdoğan hanedanlığı daha fazla maddi ve iktidar birimi sağlayacak yoksul ve emekçi halklar ise kaybedecektir.
Türk devletinin amaçladığı Önderliğin boşa çıkarttığı komplo yeniden canlandırılmak ve Kürt Özgürlük kazanmalarını tümden yok etmektir. Fakat Kürtlerin böylesi bir komployu yaşama tahammülü yoktur. Soykırım kıskacını kıran Kürt halkının kilitlendiği ve olmazsa olmazı özgürlüktür. Bunu hiçbir güç durduramayacaktır. İşgal karşısında QSD, YPG-YPJ ve halk sivil savunma güçlerinin güçlü direnişi dünyanın birinci gündemidir. Amerika ve Avrupa kamuoyunda yine Ortadoğu devletlerinde ciddi bir tepki ortaya çıkmıştır. Amerikan Kamuoyunda Erdoğan ile anlaşan Trum’a karşı büyük bir muhalefet oluşmuştur. Somut bir yaptırıma dönüşmese de Türk devletinin kaldıramayacağı bir durum yaşanacaktır. BM devletlerin çıkarına endekslenmiştir. İşgale karşı bir tavrı olmayacaktır. Dünyanın ve küresel güçlerin tavrını belirleyecek olan Kürtlerin direnişidir. Şimdiye kadar komplolar nasıl boşa çıkarılmış ve devrimsel gelişmeye vesile edilmişse bundan sonrada Kürt halkı özgürlük yürüyüşünde daha kararlı bir şekilde ilerleyecektir. Bunu hiçbir güç durduramayacaktır. Direnişin yaratacağı etki dünya büyük bir kamuoyu yaratacaktır ancak mutlak sonucu Rojava halklarının öz güce dayalı direnişi belirleyecektir. AKP iktidarı uluslararası güç odakları tarafından denetimden çıkmayla suçlanmakta ve tecrit edilmektedir. İşgal saldırısına etkisiz birkaç devlet dışında destek veren olmamıştır. Hiçbir devlet açıktan destek sunmadığı gibi Türk devletine tavır almakta işgalci güç konumunda değerlendirilmektedir. Çöküş sürecine giren Erdoğan-AKP kliği kaybetme ve yargılanma korkusuyla daha fazla paniklemekte ve ömrünü uzatmanın yolunu Kürtlere saldırmakta görmektedir. AKP bu işgal sayesinde yaşadığı çöküşü durdurmayı ve iktidarını sağlamlaştırmayı düşünse de tersi bir durumu yaşamaktan kurtulamayacaktır. Halk direnişi karşısında dağılacaktır. Bu savaşı başlatan Kürtler değildir, ancak sonucunu Kürtler belirleyecektir. Karşı devrim güçleri olan komplocular, işgalci barbar Türk devleti ve çeteleri yenilecek Halkların özgürlük savaşı galip gelecek ve Rojava devrimi kazanacaktır.
Dıjwar SASON
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi