HABER MERKEZİ
Kendinde hak görme, hak gördüğü durum için istediğini yapma ve yaptırma kültürü artı ürünün bir versiyonu olarak insanların hayatlarına girmeye başladı. Artı ürün yer edinme, yerleşme, kendisine alan yaratma ve bunlar üzerinde hüküm sürmeyi doğurdu. Elde edilen ürünler insana öyle bir özgüven verdi ki, bizlik hitabı benciliğe dünüştü. Bencilik ben merkezli patronluğu, patronluk ise sömürü kültürünü kamçılamaya başladı. İlk başlarda maddi imkanlar üzerinde şekillenen sömürü daha sonra klan ve kabile gücüyle daha uzaklara yayılmaya başladı. Her sömürü ve işgal daha çok verim ve köleyi kendisiyle beraber getirdi. Küçük bir yerden başlayan bu sömürü kültürü yıllara yayılarak bir egemen güç stratejisine dönüştü.
Müstemlekecilik (sömürgecilik) tarihi insanlık tarihiyle eş değer durumdadır. Bunun kavramlaşması ise 14. Yüzyılın ortalarına denk gelir. Bu konuda Portekizlilerin gemilerle yaptıkları seyahatler ve elde ettikleri artı ürün sömürgeciliğe başka bir ivme kazanmıştır. Afrika’ya yapılan baharat alışveriş seferleri ve altın rezervlerinin batıya taşınması sömürgeciliği zamanla emperyal bir dengeye ulaştırmıştır. Bu seferlerin bir kısmı da Amerika, Kanada vb. bölgelere yayılarak devam etmiştir. İlk başlarda bir ticaret arayışı olan bu geliş gidişler zamanla sömürge alanların oluşturulmasını kendisiyle beraber getirdi.
Sömürgecilik, kolonicilik, ya da kolonyalizm, genellikle bir ulusun yada gücün başka ulusları, devletleri, toplulukları, siyasal, askeri, kültürel ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılmasıdır. Sömürdükleri bölgelerin kaynaklarına, iş gücüne, pazarlarına el koyar ve sömürgeleri altındaki halkın sosyo-kültürel, dini değerlerine baskı uygularlar. Sömürgeciler kendilerinin sömürdükleri insanlardan daha üstün olduklarına inanırlar.
Bu konuda geçen günlerde CNN Türk kanalına katılan ve kendisini “Güvenlik uzmanı” olarak tanıtan Coşkun Başbuğ bariz bir örnektir. Diyarbakır’da 7. Kolordu’da hudut subaylığı yapmış bir isim olan Coşkun Başbuğ, 2010 yılında Genelkurmay İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan emekli olmuş. İsmi kadın satmaktan, fuhuş çetesi yönetmeye, şantajdan devleti satmaya ve Malatya’daki Zirve yayın evi katliamıyla anılan bu şahıs HDP’li seçilmiş belediye başkanlarına “terörist”, Kürt halkına da “cahil” diyor. Sömürgecilerin düşünce diyalektiğinin somut bir verisi olan ve kendini psikolojik savaş uzmanı olarak tanıtan şahıs böyle olunca artık gerisini siz düşünün. Kendisini üstün bir ırk olarak gören sömürgeci güçler, sömürdükleri halkları da cahil, yoksul vb. safsatalarla yaftalarlar. Kendilerini kurtarıcı ve iyiliksever olarak lanse ederler. Bu gibi durumları sözde bilimsel çalışmalarla desteklemeye çalışırlar.
Sömürgeciler sadece maddi olarak sömürü politikasını yürütmüyor. Toplumların bütün manevi değerlerini de kendileri için kullanır durumuna getirirler. Mitoloji, sanat, kültür, edebiyat, coğrafya ve tarihi dokularını mümkün oldukça kendilerine uyarlayıp yeni bir buluşmuş gibi piyasaya sürerler. Buna da postkolonyalizm derler. Kürdistan sömürgecileri için bu konuda sayfalar dolusu belge bulunmaktadır. Sadece Türkçe olarak çalınan şarkı ve enstrümanlara bakarsak dahi Kürt halkının manevi ve maddi değerlerinin nasıl postkolonyalizm edildiği görülür.
Öyle ki Kürt Özgürlük Hareketi’nin ortaya çıkardığı kimi sanatsal eserler ırkçı MHP’li şarkıcılar tarafından kullanılmaktadır. Şarkıcı Mustafa Yıldızdoğan’ın daha önce Ölürüm Türkiyem şarkısının Kürt bir sanatçıdan çalıntı olduğu ortaya çıkması ve Koma Berxwedan’ın Buhêşta Cîhanê adlı parçasını MHP adayları için seçim şarkısı yapması bunlardan birkaçı. Bu konuda bilinen şarkılardan bir kaçı da şunlardır. Hesen Zîrek’in Ey Niştîman şarkısını Ruhi Su Ankara’nın Taşına Bak, Marjan’ın Kevirê Dil şarkısını Ajda Pekkan Baksana Talihe ve Şahiya Stranan’ın Edlê adlı eserini de Ahmet Sezgin Ay Akşamdan Işıktır olarak piyasaya sürmeleridir.
Sömürge demek sana ait olan herşeyin sahiplenilmesidir. İnkardır. İmhadır. Redtir. Başkalarının varlığına el koymaktır. Bunu öyle bir yapar ki senin aidiyetini hissetirecek herşeyi yasaklar. Köy, şehir, dağ, nehir, cadde, sokak, canlı ve cansız senin dilinden olan tüm isimleri yasaklarlar. Bu yasaklamalara da kılıf uyarlar ve kendilerince bilimsel bir teze dahi baş vururlar. Kayyum kültürü de bu sömürge sisteminin içinde gelişen siyasal bir darbe mekanizmasıdır. İngilizce de ‘Trustee’ olarak bilinen “Person who is responsible for the property of another.” Başka birinin mülkünden sorumlu olmak olarak kullanılmıştır. Daha çok sermaye çevrelerinin kendi temsilcileri olarak görevlendirdikleri bu şahıslar, zamanla konsolosluk, banka, istihbari vb. durumlar için görevlendirilmiştir. Kayyum konusu başka bir yazı ile daha da derinlikli izah etmeye çalışırım. Ancak antidemokratik ve yasa dışı olan bu kayyum kültürü sömürge mantalitesinin bir devamıdır. Kürdistan halkına düşen görev ise bu kayyum darbesinin kürt iradesini tanımama üzerinden bir yaptırım olduğunu anlaması ve buna karşı mücadeleyi olması gereken şekilde vermesidir.
Yeni Özgür Politika/Veysel IŞIK