HABER MERKEZİ – Kötülük üretmede Türk sömürgeceliğinin sicili kabarıktır,tarihi bitmez-tükenmez bir hazindedir. Hile,komplo,entirka ve gerçeği ters yüz etmede rakipsizdir. Arabistan’dan,Balkanlara,Kürdistana kadar tüm bölge halkı fazlasıyla bu gerçekliği yaşamış ve tanımaktadır. Hedef seçilen halklar,inanç gruplarının kıyımı için öncelikle gerekçeler üretilmiştir. Bu gerekçeler geçmişte din dışı,kafir-zındık,imansızlık olmuştur. Yakın dönemde aile,mülkiyet,düzen düşmanı komünist-anarşist,eşkiya olarak tanımlanmıştır. Güncelde ise tüm bunların yerini sihirli kavram olan terörizm almıştır.
Yok etme,tahrip etme anlamındaki terör kavramı sömürgeciliğe karşı düşünce,söz ve eylemleri yok etmenin silahına dönüştürülmüştür. Bu yolla uyguladığı vahşeti meşrulaştırak,direnenleri gayri meşru ilan edip-şeytanlaştırmaktadır. Bu uğurda tüm imkanlarını seferber etmektedir. Böylece yayılımcılığını terörle mücadele,soykırım amacını ise beka sorunu olarak tanımlamakta,ulusal-ulusalarası alanda kabul etirmek istemektedir. Kabul edilmelidirki hiç bir istilacı güç,Türk sömürgeciliği kadar yalan,hile,komplo üretmemiş,gerçekleri ters yüz etmemiştir. Temel karekteri sahtekarlık, yalan ve hile olan Türk sömürgeciliği cephanesini lağımda toplayan kara propaganda aygıtını kulanmada ustadır.
Soykırımcı gücü askeri olduğu kadar bu zeminde de beslenir. Tüm bu nednelerden dolayı Türk sömürgeciliğine karşı mücadele kendine özgü olağan üstü yöntemlerle yürütülemek zorundadır. Mücadelede örgütlenmenin,hayatın her yönü ile olağanüstü koşullarda göre düzenlenmesi şarttır. Amaç-araç,metedoloji ilişkisinin buna göre içerik kazanması ve uğraşların bu kapsamda olması hem hayata kalma,hemde başarmanın olmazsa-olmazıdır. Bu karekterdeki sömürgeci koşularda olağan yaşayarak, hareket ederek direnmek ,başarmak imkansızdır. Mücadele ancak iç dinamiklere,öz güce dayalı,sert-keskin ve büyük bedelerle kazanabilir. Dış etkenler,konjektörel gelişme ve dengeler başarı getiremez. Cellatların vicdanına seslenerek merhamet dilenip teslim olunmayacaksa, sömürgeciliği yıkmanın tek yolu iç dinamiklere dayalı direniştir. Tüm örneklerin kanıtlandığı gibi sömürgecilik tedavisi imkansız bir hastalıktır. Irkçılığın hastalıklı hale getirdiği ruh hali, tehakümcülüğün tetiklediği hükmetme istemi ve kendini üstün, sahip görmenin beslediği başkalarını küçümseme,nefret etme hali Sömürgeciyi insan olmaktan çıkararak tedavisi imkansız bir yaratığa dönüştürür. Sömürgecinin başkasını köleleştirme isteği, hükmetme hevesi, her şeyi kendine hak görme ruh hali onu tedavi edilmez,değiştirilmez ve yeniden insanlaştırılamaz hale getirir. Bu nedenle sömürge insanın özgürlüğü kadar,sömürgecinin kurtuluş yoluda sistemin kökten ortadan kaldırılmasıdır. Sistem olarak tüm kurum ve kuruluşları ile yerle bir edilmesi dışında bir seçenek yoktur. Başka bir yol aramak,beklemek beyhude bir çabadır. Tüm bunlar bedel ödemeyi kaçınılmaz kılar. İnsanların ölümüne,kentlerin-kasabaların yıkımına,coğrafyanın tahribine,göçe,yoksuluğa yol açar. Köleliği yıkma ve özgürleşme savaşının evrensel kanunu böyledir. Bir Fransız devrimci,din adamına elini uzatır. Din adamı’ben o eli tutmam,çünkü o elde kral kanı var diyerek red eder. Buna karşı devrimci ben kralın kanını dökmeseydim,kral vereceği emirle binlerce Fransız evladı asker , yüzbinlerce fransız vatandaşı yoksulu bağazlayacaktı. Ve bu boğazlaşmada akacak kan deryası tüm Fransa’yı yutacaktı der. Sömürgeci ile sömürülen diyalektiği bu esas üzerinde şekilenir. Birinin varlığı mutlak anlamda diğerinin yok oluşunu koşullar.
Sömürü, baskı ve yasakların olduğu yerde, direnmek orada yaşayan insanların en meşru hakkıdır. Bu direnişin her türü meşrudur. Amaçla çelişmediği sürece her araç ve yöntem kulanılır. Şidete bunlardan biridir. Mücadele sürecinde zorunlu olarak başvurulan şiddet sınıflı uygarlığın bir ürünüdür. Kulanılan araç veya yöntemlerin yanlışlıkları, eksiklikleri ve uygulama hataları asla direnişi gayrimeşru kılmaz. En fazla eleştiri konusu yapabilir. Çünkü mücadele edenler tarihin hiç bir döneminde şiddeti idealize etmemiş,planlayarak,tasarlayarak doğrudan sivilleri hedef almamışlardır. Ne varki bu ilkesel duruş,bu hassasiyet ne mücadele edenleri sömürgecilerin kara propagandasından korur,nede kendilerine yönelen saldırıların dozajını eksiltir. Aksine savaşta direk taraf olmayanların zarar görmemesi yönündeki hasasiyet bir süre sonra gitikçe mücadele edenlerin prangalarına ve sistemin üzerinde faşist propaganda aygıtını inşa etiği temel zemin haline gelir. Kuşkusuz sömürgeciliğe karşı mücadelede, ‘amaca giden her yol mübah’ değildir. ilkesel olarak ret edilir. Fakat amaca giden yolda her şey önceden mühendislik hesap-kitap işi ile örülmemiştir. Keskin mücadele sürecinin kaçınılmaz sonuçları büyük acılara yol açabilmektedir. İlkesel tutuma ve gösterilen tüm özene rağmen kıran-kırana mücadele içinde siviller,sivil yerleşim alanları ve doğada zarar görmektedir. Özgürlük için gidilip uzayda mücadele edilmeyeceğine göre, direniş ülkede,halkın bağrında yürütülecektir. Buda öncü gibi halkında,sivilinde,doğanında zarar görmesini kaçınılmaz kılmaktadır. Bu özgürlük mücadelelerinin değişmez kanunudur. Bu nedenle hedefi sömürgecilik olan hiçbir eylem sonuçları üzerinde değerlendirilemez. Sonuç ne olursa-olsun,orda esas hedef sömürgeciliktir. Aksi bir yaklaşım saptırma ve karapropagandadır. Zaten sömürgeciler, direnenleri karalamak hiç bir zaman gerçek verilere ihtiyaç duymazlar. Tarihin çöplüğü direnenlerin aleyhine uydurdukları dayanaksız, gerçeklerden uzak yalan ve iddialarla doludur. Direnenleri yıkıcı,eşkiya, terörist ilan etmeleri için, hiçbir zaman gerçek-bilimsel verilere ihtiyaçları olmaz. İstedikleri an cephanesi çamur olan kara propaganda araçlarını çalıştırırlar. Mevcut durumda kapitalizmin dünya genelinde yaratığı sorunların en ağır ve tahripkar düzeyini sömürgecilik üretmektedir. Bunun en çarpıcı örneği Kürdistan’dır. Kürdistan’da sömürgecilik düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğünun kırıntılarına bile izin vermemektedir. ülke boydan-boya bir kışlaya dönüştürülmüştür. Sömürgeci cellatlar, sicil defterlerine yeni bir soykırımı daha kazımanın uğraşındalar. Cellatlar topluluğuna dönüşen orduları ile özgürlük için düşünen her aklı yok etmek, konuşan her dili susturmak, hayır diyen her iradeyi kırarak kentlerin yıkıntıları-direnenlerin bedenleri üzerinde kendilerine gelecek kurmak istiyorlar. Bu tablo karşısında yakınmak,sadece sömürgeci katilleri suçlamak çözüm değildir. Yakınmak,ağlamak,sızlamak çaresizlerin sığınağıdır. Yüz yıllardır işleyen diyalektiktir. Bunca kıyım,aşağılanma,yoksuluk,sürülme karşısında böyle yapmak kaderciliği,kader haline getirmektir. Bu nedenle tek çözüm tüm kurum ve uygulamaları ile sömürgeciliği yok etmektir. Bu uğurda çalışmak, her yol ve araçla savaşmaktır. Direnmeyi ve başarmayı, insanlaşma,özgürleşme ve onur borcu haline getirmektir. Sömürgecilerin kan-kıyım ve talana dayanan alçaklık şölenlerini hüsrana uğratmayı insan olmanın,özgürleşmenin temel ölçütü heline getirmektir.
Can Toprak
https://www.nuceciwan50.com/2020/08/31/somurgecilik-ve-direnis-1/