HABER MERKEZİ
Sonu gelmemiş bir romanın yaratıcılarına…
Nasıl yaşamalı? Ne yapmalı? Bu sorular kim bilir kaç zamandır insanların kafasını meşgul ediyor…
Evren zamanına kıyasladığımızda bir zerreye denk gelen insan varlığı ve ömrü, bu kısacık zamanı anlamlandırmak için hep bir arayış içinde olmuştur. Bu kısacık ömrü nasıl yaşayacağımız, evreni, dünyayı ve toplamda yaşamı nasıl algıladığımız pek tabii belirli etkenler sonucunda oluşuyor. Modern zamanların kavramlarıyla ifade edecek olursak sınıfsal, cinsel, ulusal, coğrafi aidiyetlerimizden bağımsız değil. Tarihsel ve sosyolojik süreçlerden de bağımsız değil. Nasıl ki egemen sistemin nasıl yaşamalı sorusuna verdiği cevap varsa, her devrimsel çıkışın, her devrimci mücadelenin de “nasıl yaşamalı?” ve bununla bağlantılı olarak “ne yapmalı?” sorusuna bir cevabı vardır. Dahası farklı bir yaşam arayışının ifadesi olamayan, “nasıl yaşamalı?” sorusunu körüklemeyen bir mücadele zaten yok hükmünde değil midir? Bu soru gergin, çatışmalı bir alanın sorusudur. Çünkü sıradanlaştırılmış, olağanlaştırılmış yaşam biçimlerine, değerlere itirazın ifadesidir. Bu anlamda ezenle-ezilenin, eskiyle-yeninin çatıştığı bir alandır. Toplumsal devinimlerin, alt-üst oluşların zuhur ettiği alandır dolayısıyla.
Toplumsal devinimler, insanlaşma tarihi boyunca beraberinde kendi estetik ve etik değerlerini ortaya çıkararak devrimsel karakterlerini kazanmışlardır. Bu bakımdan sanat, kimi zaman devrimlerin esas itici gücü olmuş, kimi zaman ise gerçekleşen devrimlerin toplumsallaşması ve kalıcılaşması için ana besin kaynağı olmuştur. “Sanat için mi sanat, toplum için mi sanat?” tartışması karşılığını gündelik yaşamda da bulmaktadır bu bakımdan. Çünkü özlemlerimizi, öfkemizi, çelişkilerimizi ve kırılmalarımızı sanat yoluyla ifade etmek veya sanat yoluyla ifade edilenle bağ kurmak bize iyi gelmiştir. Özellikle edebiyatın ve müziğin bu anlamda daha özel bir yeri olduğunu söyleyebiliriz. Bir yanıyla gelecek hayalinin, bir yanıyla da anın ve belleğin mekanı oluyor sanat, romanından şiirine, ağıdından marşına. Bu yazının konusu sanat değil.
Bu yazının konusu, sosyalistçe eş yaşam nasıl olur sorusu temelinde özgür yaşam iddiası ve mücadelesini Çernişevski’nin “Nasıl Yapmalı” romanından yola çıkarak çözümlemeye çalışmak. Bununla birlikte, Ekim Devrimi’ne giden süreçte geliştirilen yeni yaşamın karakterlerini ele almaya çalışmak. “Vermeye çalıştığımız roman taslağında çeşitli gruplarla sondajlar yapılmaktadır. Hangi yaşama tepki duyduğumuz, hangi yaşamı özlediğimiz sorgulanıyor. Nereden geliyorsunuz, eski yaşam nedir, ondan kopuşunuz nasıldır, yine yeni yaşamla bağlantınız nedir, buna nasıl bağlandınız, nasıl geliştirmek istediniz…” Çernişevski, tam da böylesi bir yöntemle karakterlerine sondaj yapıyor. Dolayısıyla sosyalist ilişkilerin, devrimci ilişkilerin dönemin toplumsal koşullarından koparmadan nasıl geliştirilebileceğini sanatın gücüyle göstererek pek çok insanın arayışına cevap olan bu roman ve karakterleri çağdaşlarıyla konuştuğu gibi günümüzle de konuşuyor.
Elif Berk