HABER MERKEZİ
Zincirlerinden Kopma: Vera’nın Birinci Düşü
“Nasıl oldu da o karanlık bodrumda ölmedim ben? Ölmedim çünkü daha önce bu uçsuz bucaksız kırları görmemiştim; görseydim, dayanamaz o bodrumda ölürdüm.”
“Sonra birden kendisi gibi bir genç kız görüyor -ne tuhaf!- Kızın yüzü de yürüyüşü de durmadan değişiyor, işte az önce İngiliz’di, şimdi Fransız oldu; bir bakıyorsun Alman, bir bakıyorsun Polonyalı ve bir bakıyorsun Rus! … Ama bu tek yüzde bunca değişme… nasıl olur?
Derken birden Veroşka’ya sokulup soruyor:
Sen kimsin?
O eskiden bana Vera Pavlona derdi, şimdiyse ‘dostum’ diyor.
Desene şu ünlü Veroşka sensin… Beni sevmeye başlayan…
Evet, sizi çok seviyorum. Ama siz kimsiniz?
Ben sizin nişanlınızın nişanlısıyım.
Seni özgürlüğe kavuşturan bendim. Seni sağaltan bendim. Yalnız unutma, daha özgürlüğüne kavuşturulacak, sağaltılacak çok genç var. Kurtar, sağalt bunları! Dediğimi yapacak mısın?
Evet, ama adınız ne?
Kim nasıl isterse beni öyle çağırır. Sen bana insan sevgisi de”
Vera’nın ‘sevgili dostum’ dediği Lupuhov’un nişanlısı hiç şüphesiz sosyalizmdir. Devrimci düşünceleri örgütleyenler Lupuhov ve yakın dostu Kirsanov gibi insanlar, daha iyi bir yaşamın mümkün olduğuna inanırlar ve buna göre yaşarlar. Ancak bunu yaparken altı boş bir romantizm ile yapmazlar. Temelinde mülkiyetin, yalanın, aldatmacanın olmadığı bir yaşam kendileri için de en iyi yaşam olduğu için bunu savunurlar. Yani kendi özgürlükleri, herkesin özgürlüğüyle ancak mümkün olduğu için. Adına ister sosyalizm, ister komünizm, ister insan sevgisi densin, nerede olursa olsun insanlığı güzelleştirecek olan düşüncenin kurtarıcılığına inananların birlikteliği can kurtarıcıdır mesajı verilir. Sosyalist yaşamın evrenselliğinin ve kolektifliğinin bütün potansiyelini Lupuhov ve Vera, Lupuhov ve Kirsanov arasındaki ilişkide görmeyi mümkün kılıyor Çernişevski. Ataerkil hegemonik uygarlığın, evcilik oyununda yer bulamayan özgürlük ilkesi, kadın etrafında örülen duvarların yıkılmasıyla ete kemiğe bürünüyor, ruh kazanıyor. Bir insanı, bir kadını sevmenin, iyiliğin ölçütü değişiyor bu yaşamda. Özgür irade, kendini gerçekleştirebilme, üretme temelinde gerçekleşen eş yaşam ilişkileri özgür yaşamın temelini atıyor. Sosyalizm ve devrimci özne arasındaki ilişki, hem bir gelecek ütopyası hem de an’da özgürleşme, an’da yaşama eğilimi olarak ortaya çıkıyor.
Özgür bir toplumun temelinde insan ilişkilerinin özgürleşmesi yatıyor. Bir kesim insanı sömüren ya da köleleştiren, bağımsız bir kişilik oluşumunu engelleyen herhangi bir sis- temde kolektif özgürlükten bahsetmek zordur. Bireysel özgürlük ise yanılsama olmaya mecbur kalıyor; çünkü özel olanla kamusal olan, tekil olanla evrensel olan arasında iddia edildiği gibi bir sınır yoktur. Tarihsel ve güncel olarak insan ilişkilerini sakatlayan en evrensel olgulardan başlıcası kadının cinselliğini, emeğini üzerinde pazarlık yapılabilecek bir yatırım alanı olarak gören, kadını en iyi ihtimalle ikinci sınıf insan sayan zihniyet ve düzen oluyor. İster aşk ister mantık evliliği olsun her evlilik seremonisinde bu düzen kendini yeniliyor. Kadın, ister ev emekçisi olsun ister fabrika, ister tarla ister plaza, her sof- rayı kurduğunda bir erkeğin yaşamını kolaylaştırır ve bu düzen kendini yeniler. Emeğin özgürleşmesi, üretim ilişkilerinin sosyalistleşmesi ve kadın özgürlüğü arasında bu ne- denle öncelik-sonralık ilişkisi yoktur.
Çernişevski’de kadın özgürlüğü bu anlamda özgür yaşamın temeli olarak ele alınmış; hatta sansürü aşarak sosyalizmi ifade edebilmek için “nişanlıların nişanlısı” şifresini kullanarak bir kadını işaret etmiştir. “Tanışanların sevmeye başladığı” sosyalizmi yayanlar, dolayısıyla “kurtarıcılar” ise erkek karakterlerdir. Burada esas vurgulanmak istenen sosyalizmle tanışan insanların çelişkilerinin bilincine varması ve kendiyle buluşmaya başlaması ise de bu mesajın “kurtarıcı erkek!” yoluyla verilmesini sadece yazarın “erkek” olmasıyla açıklamak hakkaniyetli olmaz. Çernişevksi, dönemin öncü aydınlarından bir devrimci olarak, en genel olarak sosyalizm diyebileceğimiz ideolojik-teorik yaklaşımların çelişkisini yansıtmaktadır sadece. Hegemonik uygarlığın, iktidarı tekelleştiren ve kendinde merkezileştiren ve erkeği her daim belirleyici kılan özelliği sosyalizm mücadelesinde de yansıması oluyor. Yeter ki kadına çıkış yolu gösterilsin. o yola canı pahasına çıkmaya hazır olan kadınlardır. Daha çok çalışması öğrenmesi kendini yetiştimesi geliştirmesi gerekendir kadın. Vera’nın düşünde yaşadığı psikoloji budur. Öyle ki adı sorulduğunda Lupuhov’un kendine seslendiği şekliyle cevap verir.
“- Sen kimsin?
O eskiden bana Vera Pavlona derdi, şimdiyse ‘dos- tum’ diyor.
Desene şu ünlü Veroşka sensin… Beni sevmeye başlayan…”
Oysa şöyle de kurulabilirdi yukardaki cümle: “Yeterki kadın doğru çıkış yolunu bulduğuna
inansın, canı pahasına da olsa o yoldan gidecektir.” Vera, Lupuhov ile ilk sohbetinden sonra
şöyle düşünür: “Ne tuhaf, kadınları yoksulları nasıl sevmek gerektiğini anlatıyor ama ben bunları tıpkı böyle düşünmemiş miydim? Peki ben bu bilgileri nereden edindim? Yoksa okuduğum kitaplarda mı yazılıydı bunlar?
Hayır kitaplarda hiç yok bunlar. […] Bunlar güzel düşler ama düş olmaya mahkum olan şeyler gibi [gösteriliyorlar]. Bense tüm bunlar olmadan insan yaşayamaz diye düşünüyordum. Günün birinde diyordum, kesinlikle gerçekleşecek. […] Nişanlısı ne akıllıymış. Kim o kız kesinlikle öğreneceğim!”
Kendini eski kadın karakterinden tamamen arındırmadıkça, erkeğe minnet duyacaktır. Erkeğin onayına ihtiyaç duyacaktır. Bu duygudan tamamen özgürleşmedikçe Vera’nın eski düzenle hesaplaşması bitmez.