HABER MERKEZİ
Devrimcilik, yaratma sanatıdır. Lenin, büyük hayallerimiz olmalı der, fakat bunların bilimsel olması gerektiğini belirtir; hayalsiz devrimci olmaz, fakat hayaller gerçeklere dayalı olacaktır diye ekler. Kanımca bizim pratiğimizde buna oldukça bağlı kalındı. Büyük niyet, büyük rüya yerindedir. Yanlışlık ve yetersizlik şuradadır: Kendinizi yaşamın asli bir faktörü olarak henüz değerlendirecek durumda değilsiniz ve sizi buna zorlamamak da gerekir. Bunu hemen bir aile yaşamına gelecek durumda olmadığınız için belirtiyorum. Bu konuda biraz düşünme, biraz davranış özgürlüğünüz olmalıdır. Örneğin, Avrupa’da bile otuz yaşına kadar öyle kolay evlenmiyorlar. Mutlaka öyle yapın demiyorum, ama onlar evliliğin özgürlükten çok şey götürdüğünü fark etmişler. Mücadeleyle daha çok kazanmamız gereken şeyler var. Bu dönemde cinsellik mal gibi satış konusu olan bir değer gibi görülmekte; “Vay elimden gitti, her şeyim bitti” diye bitirilecek bir değer olarak anlaşılmaktadır. Cinsellik bir doğallık durumunu ifade eder. Ama egemen toplum, sınıflı toplum bunu tanınmaz hale getirmiştir. Onu özgür düşünceli ve özgür iradeli kişiler cinselliği diledikleri gibi yaşarlarsa, bu ahlâki bir tutum olur. Cinselliğinizi her türlü saldırıya karşı varlığınızı koruduğunuz gibi koruyacaksınız. Bu öyle kaba anlamda bir korunma değildir. Cinsellik, toplumsallık, aile ve siyaset birbirleriyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Bu yaklaşım doğrudur. Cinselliğiniz elinizden giderse, toplumsal düzeyiniz körelirse, siyasallığınız hiç olmazsa, en kötüsünden bir durumu yaşarsınız.
Biz bunları komple bir kişilik olarak sizde yaratmak istiyoruz. Bunun için kavrayış gücü göstermelisiniz. Komple bir kişiliğiniz oluşursa, o zaman seçme ve değerlendirme kabiliyetiniz de gelişir. İsterseniz ilişki kurabilirsiniz, isterseniz kurmazsınız; çünkü ilkeli bir kişiliğe sahipsiniz, her türlü gericiliğe karşı savaşım verebilecek durumdasınız. Buna bütün gücüyle destek olan biziz. Ben bile olsam, özgürlük tutumu gereği iradenizi egemen kılın. Fakat araştırın, yanılgılardan sıyrılın, yetersizliklerden kurtulun ve ayrıca sevin. Bunları sağladığınız oranda sevme ve beğenme gücünüz olsun. Bunlar sağlanmazsa adaletsizlik ve haksızlık etmiş olursunuz. Sevilmeyecek olanı sever, sevilmesi gerekeni ise sevmezsiniz, bu adaletsizlik olur, kendinize de haksızlık olur. Size layık olduğu ölçüde sevebilmeli ve sevgiyi de geliştirmelisiniz. Bunu sağlayamasanız sosyalist olamazsınız.
Sosyalizm, insanlığın yabancılaşmasının ortadan kalkmasıdır; cinsler arası en özgür ortamın, ifade ve ilişki tarzının ortaya çıkarılmasıdır; bin yıllardır süren cinsler arası uçurumun, eşitsizliğin ve duvarların yıkılmasıdır; yeni, özgür ve eşit ilişkiler temelinde birbirine yaklaşım gösterilmesidir. Bu konuda bir şeyler yapmaya çalıştım ve yapılan her şey de tartışmaya açıktır. Bazı arkadaşlar bizi halen anlamamışlardır. Parti bünyesi bu konuda yoğun bir eksikliği yaşıyor, ve arkadaşlarımız ilişki geliştiremiyorlar. Geliştirilen ilişkiler de çok çarpık oluyor. Sevgi olayına doğru ulaşamıyor, provokasyona oldukça malzeme oluyorlar. Çok tehlikeli biçimde objektif ajanlık yapılıyor. Düşman da özel savaşla buna uzanıyor, bizzat özel savaş konusu yapıyor ve kadın-erkek ilişkilerini körüklüyor. Sonuçta, en değme düşman elemanının veremeyeceği zararı bu konuda eğitimsizlikten ve doğru olmayan yaklaşımlardan görüyoruz.
Parti bu temelde eğitimle kadrolarını aydınlatmak ve yetkinleştirmek istiyor. Bu da hem ulusal, hem sınıfsal, hem cinsel, hem de cinsler arası düzeyde zaman zaman evrensel ölçüleri de zorlayan bir savaşım verilmesini istiyor. Bu savaşıma ve bunun sonuçlarına cesurca yaklaşalım, ileri adımlar atalım, mevcut yetmezliklerimizi aşalım, hep birlikte özgür iradeyle belirlenmiş ilişki tarzlarına ulaşalım. Bu konuda gerici tarihten, gerici toplum ilişkilerinden intikam alalım. Bilmelisiniz ki, böylesi bir savaşım temelinde şiddetle intikam almaya en çok sizin ihtiyacınız var. Ben onun sadece sıkı bir destekçisi değil, aynı zamanda yol açıcısı ve savaşçısıyım.
(…)
Öyle tipler var ki, bazıları benim için karalamada bulunur, bazıları da beni yücelten kitaplar yazarlar. Nasıl yazarlarsa yazsınlar, beni anlayabilseler ve düşünebilselerdi çok daha iyi olurdu. Aslında onların gerçekliğinin yaşamla ve özgürlükle bağını kuruyorum. Tam bu noktada inatları tutuyor. İstedikleri de “Bize istediğini yap, biz kolay inanırız” oluyor. Hayır, olmaz. Kürt sevgisi olayı açılacak, zaten açılıyor, eline kalem alan yazıyor. Şimdi de günde bir kitap çıkıyor. Tabii bu konudaki çabalarımı iyi anlamak gerekiyor.
Şimdi Türk aydınlarını biraz daha iyi anlıyorum. Özellikle Türk kızları bizden daha fazla etkileniyor. Türk kızlarıyla ilgilenseydim, daha fazla ilerlemeler sağlayabilirdim. Örneğin, Yunanlı bir kadın benimle röportaj yapmıştı: “Size büyük hayranlık duyuyorlar” diyordu. Avrupa’da da böyledir. Çağdaş koşulları zorlayan özgürlük yaklaşımımız var. Onun için katılım gösteremiyorsunuz. Sizi kendimizle eş düzeyde yürüyebilen yoldaşlar haline getirmek iyi bir şeydir. Bazılarınız sıkılıyor, bazılarınız da halden hale giriyor. Bizimle eşit yürüyebilen yoldaşlar olmaya cesaret edin. Bazılarının özgürlük anlayışı nedir, biliyor musunuz? Izbandut gibi adam buluyorlar, “Kocacığım iyi, hoş, güçlü, kuvvetli bir adamdır” diyorlar. Oysa aslında iflas etmiş bir kişiliktir. Adam canavar gibi bir adamdır. Bizim hanımcık da ona göre tam içi boş biridir; adam şöyle dese şöyle olur, böyle dese böyle olur. “Benim yaşantım, namusum, malım” diyerek parti içine getiriyor; bunu da ahlâk diye satmaya çalışıyor. Benim en akıllıca yaptığım şey, bunu asla ciddiye almamaktır. Sizce akıllılık bu değil mi? Böyle kocalarınız olacağına hiç olmasın. Madem öyle, kendinizi neden alaşağı ediyorsunuz? Bunları kıskandığım için belirtmiyorum. Fakat bana göre erkek yaklaşımı çok çökerticidir ve düşürücü bir yaşam tarzını dayatıyor.
Benim bu özelliğim için Fatma, “Kendini erkek yerine koyup beni ezmek istedi” diyordu. Oysa ilişkilerde zorlayıcı olmak istemiyordum. Buna hem de Kemal Pir öfkesiyle öfkeleniyordum. Elini sıcak sudan soğuk suya götürmeyecek kadar hazır yaşayıp, partinin sırtından geçinmekle kendini ne sanıyor? İşbirlikçi, haram yemekle büyümüş. Oysa ben bunu yüzüne vurmak istemiyor, aslında kazanmak da istiyordum. Haramzade demek istemiyordum; aslında bir Kürt kızıdır, belki kazanılabilir diyordum. Benim de bu yönlü zayıflıklarım var; mutlaka en uç noktasından alıp kurtarmak isterim. Bu ise mücadele vermeyi gerektiriyor, yoksa başa bela olur. Dünyada bu tarzda bir mücadeleyi başka birisinin yaşadığını sanmıyorum. Hemen hemen her ilişkide benimseme yönü kadar, reddetme yönü de çok güçlüdür.
Kürdistan’da kimse bu kadar zengin kızı bir arada görmedi. Hepsi bu toprakları sevmeyi denemek için mevcut toplumdan kaçtı. Yurtseverlik beni sevmekle başladı. Sizin için kıyametler kopardık. Siz halen bizi anlamaya yanaşamıyorsunuz. Fakat kadın için büyük benimseme gücünüz olmalıdır. Siz, nasıl kazanmak için bir çabaya ihtiyacınız olmadığını söyleyebilirsiniz? Bu toplumda kaç defa yitirilmiş olduğunuzu ve sizi çeken kuvvetlerin ne kadar acımasız olduğunu asla unutmayın. Aslında bunu da anlayamıyorsunuz. Size acıyorum. Çabalarım niçin anlaşılmadı? Sizi birçok kuvvet çekiyor. Sadece emperyalizm, sömürgecilik ve feodalizm değil, sadece aile de değil, hepsi bir bir sizi çekiyor, sizi sizden alıyor. Bu nedenle alabildiğine zayıflık gelişmiş veya tanınmaz hale gelmişsiniz. Üstelik buna da devam ediyorsunuz.
Oysa beni özgürlüğün çekim gücü tutuyor. Bu kadar gelişmeyi, Kürt halkını ve kadını tarih sahnesine büyük çekim ve benimseme gücüyle ortaya çıkarıyoruz. Buna bakıp şaşırmayın; çünkü sizi geriye çeken ve kendiniz olmaktan alıkoyan kuvvetler oldukça fazladır. Bir provokatör benim için, “Sen bizi bizden çalmak istiyorsun” diyordu. Hayır, ben TC’nin sizden çaldıklarını geri almak istiyordum. Bunu fark ettiler; “Sen bizim aldıklarımızı tekrar bizden almak istiyorsun” dediler. Bir Kemalist de “Çocuklarımızı onun elinden kurtarın” diyordu. Gerçekten kim çalmış, kim kimden kurtarılmalı?
Bazen doğru ve yürekli olduğunuzu söylüyorsunuz. Size güvenmek de istiyorum. Benim nazarımda kadınlar iyi yoldaşlar olabilirler. Bazıları çok olumsuz çıksalar da çok güçlü bağlılık sergileyenler de var. Aslında kadını küçük görmemek gerekir. Her bir kadını oldukça değerli görmek, güçlü bir kişinin gücünün işaretidir. Kendi halkından, kendi kadınlarından herkese bir değer biçmek ve gerçekçi bir anlamla yaklaşmak kişinin gücünü gösterir. Doğruları benimsetmek, en temel yurtseverlik görevidir. Ancak bunları anlayacak arkadaşlar yok denecek kadar azdır. Bazıları beni birtakım genellemelerle, hatta suçlamalarla karşılıyorlar. Siz de bunu benimsiyorsunuz. “Ben eksik kadınım, şöyle ezilmesi gereken kadınım” deyip kendinizi buna alet ediyorsunuz.
Vatanseverlik mücadelesi kadar mücadele isteyen bir durumun içindesiniz. Kavrayışı yükseltme gereği çok açıktır. Nereden geliyorsunuz? Hangi çekim kuvvetleri, hangi çetin rüzgârlar sizi hangi dereler ve vadilere savurdu? Orada sizi kimler, nasıl boğuyor? Vahşi bir kaplanın elinden avlanmış bir geyik veya bir keklik ya da güvercin örnek verilebilir. Kadınlar için bazen böyle semboller yaratılıyor. Kaçırılmışlar, yaralanmışlar, bazıları da kendilerini kurtarmak istemiştir. Soruna çok boyutlu yaklaşma gereği açıktır. Kendimi düşünüyorum: Ben boyutsuzluğun acısını yaşadım. Tek boyutlu ve çok silik olmanın acısını bilirim. Ancak bunu bir kader olarak görmedim. Çoğunuz bunu kader olarak görüyorsunuz. Halbuki bu neden kader olsun, neden kendimizi boyutlandırmayalım, neden büyütmeyelim?
“Sen bir hiçsin” ilkesi kadına nasıl uygulandı? “Sen daha da bir hiçsin” ilkesi temelinde kadının da intikam alışı başladı. Bu da “Ben hiç değilim, bunu göreceksin” anlamındadır. O zaman yaşamımı izleyin. Beni yoldaş olarak benimsiyorsanız, bu savaşı neden izlemiyorsunuz? Ben sizi bu kadar izliyor, takip ediyorum, size yaklaşıyorum. Buna karşılık siz neden bana yaklaşmıyor ve beni izlemiyorsunuz? Yoksa bunu gereksiz mi buluyorsunuz? Benim hikâyem çok anlamlı değil mi? Beni izlemezseniz, yüreksiz ve boyutsuz olursunuz, güçsüz kalırsınız. “Biz yapmacık bir bayancığız, birileri bizi kapar götürür” demekte ne yarar var? Duyguda yüzeyselliği, talepte yetersizliği, iradede zayıflığı, karar gücünde iddiasızlığı yaşayan bu kişiliği ne yapacaksınız? Görkemlilik ve zarafet yoksa, bu yaşamı ne yapacaksınız? Kendinize bakın ve yorumlayın. Yorumlayamazsanız yapmazsanız. Bu da “Sömürgeciler söyler, ben de okurum” demektir. Bunun hiçbir sanat becerisi ve herhangi bir güzellik değeri yoktur. Aslında “Hayvan yetiştirmekten başka bir işe yaramazlar, sanatları eşkıyalıktır” görüşü düşmana aittir. Biz bunu yıkmak zorundayız.
Kadın meclisini ve örgütünü geliştirmek güzel bir olaydır. Kadınları hafife alınacak ve dalga geçilecek nesneler olarak görmekten nefret ediyorum. Ama buna siz yol açıyorsunuz. Hafifliğinizle kendinizi sürekli güvensiz duruma getirme, başka iradelerin sürekli emrinde tutma konumuna getiriyorsunuz. Artık bu aşılsın. Kadın toplantıları, kadın kişilikleri görkemli olsun. Mutlaka bazılarının gölgesi altında olmanızın fazla bir anlamı yoktur. Yoldaşlarımsınız, ama hiçbirinizi kendi gölgemde görmek istemiyorum. Sizleri kendi uydum ve sıradan takipçim olarak da görmek istemiyorum. Dengeli ve eşit yürüyenler topluluğu olmalı, ama bu topluluk içinde nasıl yer alacağınızı iyi göz önüne getirmelisiniz. Buna biraz cesaret edelim. Ben de yapmacık insanlar değil, yaşamı paylaşan insanlar istiyorum. Bir genç kız psikolojisini çok iyi biliyorsunuz. Sıkılır, “Ay, öyle mi, şöyle mi?” edebiyatını geliştirir. Bunun elle tutulur bir yanı yoktur. Kadın dediğin sanki kendini halden hale, renkten renge sokan biri gibidir. Makyaj da bunun sembolüdür. Kendini kılıktan kılığa, her türlü şekle sokar. Aslında bu, yüzyılların köhne kültürüdür. Sizin için “İyi hanım kız böyle olur, iyi gelin kız şöyle olur, iyi kadın böyle olur, şöyle kocasına bakar, kaynanasıyla övünür” tarzında çok önceden biçilmiş statüler var. Bu, demode olmuş, başlı başına bir köleliktir. Bunların hepsini inkâr etmemekle birlikte, yeni yaklaşımlar göstermek gerekiyor.
İnkâr etmeyin ne kadınsız ne de erkeksiz yaşam olur. Fakat bu konuda da köleliğimizin ulaştığı derinliği unutamayız. Kölelik üzerine de yaşam bina edilemez. Benim bütün anlatımlarımdan çıkaracağınız sonuç sanırım şu olabilir: Bu insan bu kadar korkunç bir çabayı biraz özgür yaşamak, biraz şerefli olmak için geliştiriyor. Çok iyi hatırlıyorum, adam söz hakkı vermiyordu, ciddiye almıyordu, dalga geçiyordu. Bunlardan çok çektim, sen misin diyerek bir Tanrı kuvveti çıkaracak kadar yüklendim. Arap aleminde çöl hikâyesi de çölde İslam’ın fışkırması da biraz böyledir. Bazen PKK’nin çıkışıyla İslamiyet’i karşılaştırıyorum; o zaman da “Kendini peygamber sanıyor” diyorlar. Oysa kendimi peygamber sanmama gerek yoktur, çünkü günümüzde bilimle iş yapılıyor. Ama yine de benzerlikler hayli ilginçtir.
Çöl kişiliği aslında hiçliği yaratıyor. Muhammed’in çıkışı ise çölden bir volkan gibi patlamadır. Araplarda kız çocukları diri diri gömülüyordu. Birçok kişi Muhammed’i, “Bu kadar eşi var, bu kadar cariyesi var” diye eleştirebilir, ama ben bunu da biraz farklı gördüm. Onu da kötü değerlendirdiler. Muhammed’in siyasal amaçlı evlilikleri de vardı, ama evlendiği kadınlar kendine göre yücelmiş kadınlardı. Dönemine göre bu yeni bir adımdır ve bu konuya farklı bir gözle bakmak doğru değildir. Muhammed’in zevceleri, eşleri, kızları tarihte nam yapmış kadınlardır. Hz. Fatma, Hz. Ayşe, Hz. Hatice birer semboldürler. Arap aleminde olsun, İslam aleminde olsun, demek ki kadına bir değer verilmiştir. Hz. Muhammed, o döneme göre birçok kadını bu tarzda yakınlaştırmıştır. Dönemimizde üretim ve teknik gibi nedenlerle bu biçim değişikliğine uğrar; ama bütünüyle bunu yadsımak gerçekçi değildir. Aynı zamanda tarihsel koşullar içerisindeki büyük devrimsel değerini anlamamak da doğru değildir. Çölün güçsüzlüğünden o gücü ortaya çıkarmasını inceleyin. Bunun PKK ile oldukça benzer yanları vardır. Tarihi biraz inceleseydiniz, ilişkilere çok daha zengin, çok daha yüce bakmayı öğrenirdiniz.
Kürt olayında Arabistan çölünden daha çölümsü durumlar yaşanıyor. Kadın belki diri diri gömülmüyor, ama ondan daha utanç verici koşullarda tüketiliyor. Bunu anlamadan yaşama yaklaşmayın. Sorunlarınız dağ gibi büyümüştür. Belki beni hayretle karşılıyorsunuz. Bunu yadırgamıyorum. Çünkü çölden daha kavurucu ortamlardan gelmişsiniz. İlişkisizlik, güçsüzlük, anlayışsızlık, duygusuzluk korkunç boyutlardadır. Durumunuz o dönemin Arabistan çölünün aşiretlerinden ve kabilelerinden daha kötüdür. Geldiğiniz ortamı iyi biliyorum. Sizleri bence diri diri toprağa gömmekten daha kötü durumlara düşüren şeyler var. Sizi o temelde mücadeleye çekiyorum.
Kemalizm’e ve Avrupa’ya göre insan hakları gelişmiştir diyebilirsiniz. Ama Avrupa ve Kemalizm, sizin ulusal imhanız demektir. Bunları bana yutturamazsınız. Bizi imha eden emperyalizme, onun her türlü sömürgeciliğine ve işbirlikçiliğine karşı insani olandan bahsedemezsiniz. Birçok arkadaşımız onların kalıplarıyla değerlendirmeler yapıyor. Bunu da oldukça sakıncalı buluyorum. Biz onların kalıplarıyla insan haklarını değerlendiremeyiz. Tutarlı anti-emperyalist olmak, anti-sömürgeci olmak ve yine işbirlikçilerinin fiyakalı yaşamından uzak durmak en doğrusudur. Bunları içten benimserseniz, aynı zamanda erkek egemenliğinin kadına dayattığı şeyleri kavrarsanız, iddianız ve iradeniz güçlü olursa, bizim için değerli yoldaşlarsınız demektir. Sizi bu temelde yeniden kazanmak, kucaklamak ve sevmek iyi bir yaklaşımdır. Bu temelde kazanmakla yeniden sevgi, buluşma, anlayış, yoldaşlaşma, toplumsallaşma, siyasallaşma ve örgütselleşme gelişir. Bu, Kürd’ün veya bir halkın yaşamının devrimle dirilişidir. Ben buna inanıyorum ve bütün gücümle bu davanın emrindeyim. Bu davayı hem yarattım hem de sürüklüyorum. Bu davanın emrine girenler de biraz buna dikkat etmeli ve bunun seçkin yoldaşı olabilmelidir.
Bunu bu kadar vurgulamamın objektif ve sübjektif nedenleri var. Umarım daha gerçekçi ve derin yaklaşıyorsunuz. Biz olsak da olmasak da doğru yaklaşımların amansız takipçisi olun. Az şey yapmadığımıza inanıyoruz. Sizlerin kurtuluşu için de az çalışmalar yapılmamıştır. Bizi çok iyi takip edin. Bazı yetersizliklerimiz, bazı yaklaşımlarda aşırılıklar olabilir; ancak bunları fazla büyütmeyin, çünkü öz önemlidir. Öz sizin gurur verici bir tarzda, oldukça eşit ve özgür koşullarda şerefli ve onurlu bir yaşamın sahibi olmanızdır. Bunun emrinde olun. Bunu egemen kılmanın ve bunun için ideolojik, siyasal ve askeri savaşmanın amansız militanı olun. Bu savaşıma engel olan her şeyi yerle bir edin; bu savaşı yücelten ve başarıya götüren her şeye de sağlam bir yoldaş olun.
Yaptığımız bu değerlendirmeyi, anılarını yaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline getirmemiz gereken şehit kadın yoldaşlarımız olan Mizgin, Roza ve Berivan’ın anısına yapıyorum. Bunların anılarını sürekli yüceleştirerek ve kesin ulaşmak istedikleri yere ulaştırarak karşılık vereceğiz. Teslim olmamanın büyük şehitlerini ne kadar ansak da azdır.
Halklar Önderi Abdullah Öcalan