HABER MERKEZİ
Sosyalizm toplumsal yaşamı kendi komünal demokratik değerleri üzerinden yeniden düzenlemeyi öngören bilimsel bir ideolojidir. Sosyalizm toplumsal yaşamın bilimi, toplumla iç içe gelişen yaşamın insani özelliklerinin ifadesi, fikridir. Bir bilim, fikir ya da ideoloji olarak 19. yy’da sistemli hale gelmesi onun bu özelliğini değiştirmez. İnsan toplumsal bir varlıktır. Sosyalizm de toplumla ilgili bir kavram ve sistem olduğundan hep vardı ve hep var olacaktır. Çünkü “sosyalizmden kuşku duymak insandan kuşku duymaktır.” Sosyalist toplumun kapsamı, öngördüğü toplumsal yaşamın biçimi bu yaşamın kültürü ve ahlakı genel hatlarda net olmasına rağmen bir ideoloji ve sistem olarak sosyalizmin günceldeki durumu anlaşılırdır. Çünkü sosyalizm ve insan ilişkisi birebir bir ilişkidir. Bugünün insanlarının hem birey hem de toplum olarak yaşadıkları durum sosyalizmin durumudur. Dolayısıyla baştan şunu belirtmek gerekir ki sosyalizmin 20.yy’da bir ideoloji ve sistem olarak ağır darbeler alması genel insanlık durumunun darbe almasındandır. Bugün dünyanın toplumsal alanda ciddi sorunlar yaşaması sosyalizmin toplumsal alanda yaşadığı sorunların boyutunu ifade etmektedir. Sosyalizm toplumsal bir sistem olduğundan insanlığın yaşadığı sorunlar aynı zamanda sosyalizmin sistem olarak yaşadığı sorunlar olmaktadır. Bu açıdan insanlığın yaşadığı sorunlar üzerinden sosyalizmin sistem olarak yaşadığı sorunları tartışmak ve anlamak gerekmektedir.
İnsanlık 20 yy.ı kapitalist sistem ve reel sosyalist kamp arasında ki soğuk savaş politikalarıyla geçirdi. Bu yanlış ve haksız mücadele öyle bir boyuta vardı ki toplumlar bile kendi içinde kamplaştı. Kapitalist ülkelerde sosyalist olmak en tehlikeli terörist olarak, reel sosyalist ülkelerde de liberal eğilimler pek haklı olarak sınıf düşmanlığı olarak tanımlandı. Özellikle kapitalizmin ortamı terorize eden politikaları toplumsal yaşamı oldukça gerginleştirdi. İki sistemin karşılıklı anti propaganda kuşatmasında kalan toplum bir yüz yılın tümünü olmazsa da büyük bir dönemini soluksuz geçirdi demek yerindedir.
Kapitalizmin reel sosyalist kampa eleştirilerinden yola çıkarak sistem olarak kapitalizme bakıldığında tam bir toplum düşmanlığı olduğu halde yaşamaya devam etmesini reel sosyalizmin zayıflığı olarak anlamak gerekir. Çünkü reel sosyalizmin sosyalist ideolojiyi ne kadar temsil ettiği tartışılması gereken en önemli sosyalist görevdir. Sosyalist teorinin Marksist ve Leninist aşamalarında yapılan çözümlemelerde kapitalizmin özellikle ekonomi politiği oldukça geniş açımlanmıştır. Dolayısıyla hem kapitalist sistemin hem de sosyalizmin öngördüğü ekonomik politikalara fazla değinmeden bu sistemlerde toplumun ve bireyin aldığı biçimleri değerlendirmek daha yararlıdır. Sosyalizmin ekonomik eşitliği esas aldığı kapitalizmin ise tam eşitsizlik üzerinden geliştiğini herkes şu ya da bu düzeyde bilebilir.
Kapitalizmin pratiğinde ortaya çıkan durum tam bir toplumsal eşitsizlik durumudur. Bireysellikte ki duruş olarak da insanları bireycileştirdiğini çok fazla değerlendirmeye gerek yoktur. Kapitalist sistemin kendi içinde eşitsizlik yaratmasına rağmen görece özgürlükçü olduğu söylenebilir. Liberalizm olarak ifade edilen kapitalist biçimin kendi insanını yaratmaya koyulurken feodalizmin ağır toplumsallığını iyi çözümlediği için bireysel duruşlara nefes alma imkânlarını reel sosyalizmden daha iyi değerlendirdiği ortaya çıkmıştır. K. Marksın ekonomik ( üretim ve üretim ilişkileri, emek-değer teorisi) tahlillerine dayanarak sistemleşen reel sosyalizmin eşitlikçi olduğu ama özgürlükçülüğü tam olarak tanımlayamadığı da ortaya çıkmıştır. Bu temel iki olgu, eşitlik ve özgürlük düzeyleri soğuk savaş politikalarının merkezinde ki iki öğe oldular. Kapitalizm reel sosyalizmde tam gerçekleşemeyen özgürlük durumunu fırsat bilip “ demir perde, anti demokratik, diktatörlük” gibi kavramlarla anti sosyalistliğini reel sosyalizm pratiği ile güçlendirirken, reel sosyalist kampta kapitalist sistemde ki eşitlikçi olmayan durumu toplumculuğunun verdiği güçle eleştirerek kapitalizmin barbarlığını ilan etti. Aslında her iki sisteminde birbirine eleştirilerinde doğruluk payı vardı. Ancak burada reel sosyalizmi çöküşe götüren nedenlerin başında gelen özgürlükçülüğünde ki sakatlık kadar, hep eşitlik ülküsüyle yaşayan insanların kapitalizmdeki eşitsizliğe rağmen bu sistemi yıkıma götürememesi düşündürücüdür.
Kapitalizm eşitlikçi olmayarak yanlış bir şey yapmış olmamaktadır. Çünkü devletçi toplumların mayasında eşitlik yoktur. Bahsettiğimiz görece özgürlük durumuysa kapitalizmin Rönesans ile başlayan komünal özellikli toplumsallığın çağdaş arayışlarına vermek zorunda olduğu tavizlerdir. Dolayısıyla kapitalizm eşitsizliği ile kendisi olurken “ özgürlükçülüğü” ile de topluma ve cüzi oranda bireyselliğe taviz vermiş olmaktadır. Ancak reel sosyalizmde sosyalist ideolojiden dolayı zaten olması gereken eşitlik kendi yaşam gerekçesi iken özgürlükçülüğü tam sağlayamaması kendine karşıtlığıdır. Çünkü sosyalizm eşitlik ve özgürlük demektir. Özgürlükçü olmayan eşitlik veya eşitlikçi olmayan bir özgürlük sosyalizm olamaz. İşte kapitalizmi reel sosyalizm karşısında yenilmekten kurtaran durum budur. Eşitlik ve özgürlük arasında ki bu güçlü bağın toplumsal izahını yapan ve ilkesi böyle kurulan sosyalist ideolojinin reel sosyalizm biçiminde pratikleşen boyutundan hareketle belirtmek gerekir ki reel sosyalizm “ sosyalizmin çürüğüdür.” Sosyalizm demek reel sosyalizm demek değildir. Onun için 20. yy.ın soğuk savaşı kapitalizm ile sosyalizm arasında ki bir mücadele değildir. Olması gereken kapitalizm ile “ sosyalizmin çürüğü” arasında ki mücadeledir. Sosyalizm için zihinlerde yerleşmiş “ sosyalizm eşittir reel sosyalist sistem” mantığı doğru değildir. Kapitalizmin kendi içindeki aşamaları gibi reel sosyalizmde sosyalist ideolojinin bir aşamasıdır. Sosyalizm önemli bir insanlık ütopyasıdır. Yanlış ve yetersizliklerine rağmen gerçekleşen reel sosyalizm uğruna milyonlarca insanın fedakârlıkta bulunması insanın insan olarak yaşamasının sosyalizmle mümkün olacağına olan inançtan kaynaklanmıştır. Nihai düzey olarak komünizmi ana hatlarıyla bilen bir insanın bu ütopya peşine düşmemesi çok zordur. Sosyalizmin bu gücüne rağmen kendini yenileyememesi çıkış yapamaması ideolojik olarak sosyalizmin yaşadığı evrelerle değerlendirmek gerekmektedir.
Sosyalist ideoloji ağırlıkta Avrupa kapitalizminin 18 ve 19. yy. çelişkilerinin eleştirisi üzerine kendini sistemleştirdi. Teorik olarak en çok dayandığı zemin Fransız aydınlanmasıdır. Fransız aydınlanmasında felsefik olarak güç olan kartezyenci yaklaşımların dünya tahlillerinin özellikle sosyal yaşama indirgenmiş düzeyinin çok mekanik olduğu bilinmektedir. Hegel diyalektiğini ayakları üzerinde oturttuğunu söyleyen Marks’ın bilimsel sosyalizme katkıları inkar edilemez. Ancak Marks’ın ekonomi politiğinde ortaya koyduğu başarısının aynısını toplumsal çözümlemesinde gösterdiğini söylemek güçtür. Bu noktada Marks’ın ciddi yetersizlikler içinde olduğunu söylemekten ziyade Marksizm’in ele alınışında ardılları için kişiliğin oluşumu noktalarında ciddi hatalara götürmeye açık kapı bırakmasıdır. Yaşanan bütün sosyalist pratiklerden ortaya çıkan sonuçlardan hareketle sosyalizmin en ciddi hatasının ekonomik düzenlemesine göre kendi insanını yaratmasında ki zaafıdır denebilir. Bu zaaf somutta eşitlik ve özgürlük ilişkisinde kendini açığa vurarak bir dönemin sonunu getirdi. Dolayısıyla 21 yy.da bilimsel sosyalizmin zafiyet oluşturan bu yanlarını tahlil etmesi bunun üzerinden insanlığı kurtuluşa götürmesi gerekir. Çağımızın tüm sorunlarını sosyalist bilimsellikle değerlendirmedikçe hiçbir sorunun çözülemeyeceği görüldü ve görülecektir.
Sosyalizmin 21 yy.da ki düzeyi onun kendi sorunlarını aşmasıyla gerçekleşecektir. Bu konularda giderek yoğunlaşan arayışların olduğu bilinmektedir. Bu arayışlar içerisinde hangisinin daha köklü olduğu ve hangisinin bilimsel ve demokratik sosyalizme götüreceği, farklı görüş ve öneride bulunan arayış içindeki güçlerin mücadele düzeyleri kadar hangisinin daha bilimsel ve gerçekçi olduğu ile ortaya çıkacaktır. Bu arayış içinde 30 yılı aşkındır Reber Apo öncülüğünde Kürdistan da bir mücadele verilmekte ve bu arayış önemli gelişmeler de sağlamıştır. Koca reel sosyalist kamp ve birçok sosyalist komünist partinin dağılmasına rağmen Reber Apo’nun tam tersine sosyalizmde ki ısrarının vardığı son nokta heyecan vericidir. Bütün zorluklara rağmen birçok sol kesimin vebadan kaçar gibi sosyalizmden kaçtığı bir süreçte Reber Apo’nun Demokratik Ekolojik ve Cinsiyet Özgürlükçü Toplum paradigmasıyla sosyalist ideolojide yaptığı çıkış hiç kuşkusuz sosyalizmin teori ve pratiğinde yeni bir aşamadır. Dolayısıyla Önder olarak Reber Apo’yu parti olarak PKK’yi sosyalist yapılanmaların gelişim seyirleri içinde çağdaş düzey olarak ele almak gerekecektir. Böylesine bir gelişim seyri içinde hak ettiği noktayı yakalamış Önderlik gerçeğinin felsefi ideolojik olarak özgünlüğü, farkı nedir bakmak gerekir.
Daha başından itibaren Reber Apo’nun yaklaşımlarında dikkat çektiği husus sosyalizmin insanlık davası olduğu ve sosyalizmin kendi insanını yaratmadan başarı sağlayamayacağı, daha önce genel kabul gören üretim ilişkileri düzenlenirse insanda da buna paralel sosyal ilişkiler içine girecek yaklaşımı Reber Apo’da uygulandığı biçimiyle kabul görmemiştir. En son ideolojilerin toplumsal kuruluştaki rollerine ilişkin yaptığı çözümlemeler ile ideolojinin en az ekonomi kadar toplumu kurup kurumlaştırdığını belirterek düşüncenin insandaki gücünü ortaya koymuştur. İnsanın zihniyet kazanması ile düşüncenin sistemleşmesi gerçekleştikten sonra maddi yaşamı tarafından birebir şekillenen varlık olmaktan önemli oranda çıkmayı başarmıştır. Bunu bilmek ve uygulamaya çalışmak basite alınacak bir ilke değildir. Çünkü bu insana olan güveni açıklar. 5000 yıllık devletçi toplum geleneğinin baskı ve yoldan çıkarma yöntemlerinden dolayı oldukça zayıf düşmüş insana güvenmek, insanlara hizmet etmek, eşitlik ve özgürlük diyalektiğini doğru kurmak, sosyalist olunsa bile bunun kolay gerçekleşmediği ispatlanmıştır. Bu yaklaşım özellikle sosyalizmi kurma mücadelesinde yöntem belirlemekte önemli olduğu kadar teorik zenginlik doğuran bir yaklaşımdır da. Bu temel fark Reber Apo’da önce sosyalist birey ve toplum kurmak gerekir biçiminde dile getirilmiştir. PKK’de bir model olarak tüm yetersizliklerine rağmen yaşanan da budur. Reber Apo’nun Bir Halkı Savunmak adlı eseri dikkatle incelendiğinde bu eserin tam anlamıyla bir toplum çözümlemesi olduğu görülecektir.
21.yy.da sosyalizm için çözülmesi gereken temel sorunların başında sosyalist birey nedir ve bu birey öncülüğünde kurulacak toplum nasıl bir toplumdur soruları olacağa benzer. Reber Apo bu gerçeği “21. yy devrimciliği sosyal bilim devrimciliğidir” sözleriyle dile getirdi. Demek ki çağımızın sosyalistliği toplum çözümlemesi yapmak, toplumu ve bileşenlerini doğru tanımlamak üzerinden gelişmek durumundadır. Toplum ve birey değerlendirmesi yapılırken sorulan soruların cevabı konusunda temel eleştiri konuları toplum eleştirisinde devletçi toplum geleneği ve soldan bir parçası olarak reel sosyalizmin mantığı sonucu sistemleşen onun aşırı toplumsallığı olurken, özgür birey tanımlaması için geliştirilecek belirlemelerin temel olarak kabul etmeyeceği noktalarda kapitalist sistemle beraber gelişen batı bireyciliği olacaktır. En azından günümüz özgür birey duruşu bireyciliği eleştirmek üzerinden bir mesafe katedebilir.
ABDULLAH ÖCALAN SOSYAL BİLİMLER AKADEMİSİ