HABER MERKEZİ
Türk soykırım devletinin Kürt ve Kürdistan’a yönelik saldırıları yeni değil. Cumhuriyetin kendisini üzerinde inşa ettiği gerçeklik olarak soykırım ya da kök kazıma son yüz yıllık süreçte çeşitli düzeylerde ve çeşitli yerlerde uygulandı, uygulanmak istendi. Son olarak Türk soykırım devletinin kendi bekasını sürdürme adına yapılan kök kazıma katliamları da bunun güncel göstergesi.
Bu açıdan biz Kürtler için Türk milli bekası ne anlama geliyor?
Milli beka, Ekin Wan’ın teşhir edilmek istenen onurlu bedeni, Suruç Katliamı’ndan arta kalan Kobanêli çocukların hediyeleri, Ankara Garı’nda “Tanrı da onların yanında!” diye haykıran annenin çığlıkları, Cizre’de bodrumlarda yakılan Mehmet TUNÇ ve arkadaşlarının direnişi…
Milli beka, Efrin’de kökünden sökülen binlerce zeytin ağacının gölgesi, Serekaniye’de fosfor bombalarıyla yakılan Mihemmed’in şaşkın, çocuk bedeni, tecavüz edilip vahşice katledilen 16,17 yaşlarında “Melek”lerin geleceği…
Biraz da geçmişe bakacak olursak;
Milli beka, Şeyh Sait ve Seyit Rıza’nın darağacına gururla yürüyüşü ve sırf bu yüzden hala bile cenazelerinin kayıp olması, Dersimli kız çocuklarının sömürge yurtlarında kimliksizleştirilmesi, Palulu Gülbahar’ın 1925 sürgününde tecavüzden kurtulmak için köprüden atlayışı, Amedli genç kadının yakılan evinden çıkarken askerleri görüp tekrar alevlere geri dönmesi…
Örneklerle çoğaltabiliriz, tüm bunlar biraz da saklanamayan kök kazıma ve Kürdün ona karşı duruşu yani bir bakıma görmek isteyene ayan beyan faşizm.
Ama son bir yılda Kürt’lerin ve bilhassa dünyanın daha yakından görmesi gereken, bu saydıklarımdan daha özel ele alınabilecek iki önemli olay daha oldu. Birincisi 2019 yazında Güney Kürdistan’da katledilen KCK Başkanlık Konseyi üyesi Diyar XERİB’in (Helmet) işbirlikçi destek ve istihbaratla katledilmesi, ikincisi ise 27 Mayıs’ta PKK Merkez Komite üyesi İsmail NAZLIKUL’un (Kasım Engin) yine işbirlikçi destek ve istihbaratla katledilmesi.
Yine bu iki katliam arasında Türk soykırım devletinin Kürt ve Kürdistan’a dönük kök kazıma saldırılarına örnek verecek olursak, Agit İpek’in kemiklerinin annesine kargo ile gönderilmesinden tutalım binlerce şehit mezarının vahşice bombalanarak parçalanması, cenazelerin çalınıp Kilyos kaldırımlarına saklanması, Kürt ve halklar tarihini yok eden barajlardan tutalım Kürdistan ormanlarının yakılıp, dağlarının bombalanması, tüm Kürt kurumlarına sömürge memurların işgalinden tutalım her gün tutuklama, gözaltı ve işkencelere, Serekaniye ve Giresipi işgalinden tutalım on binlerce insanımızın göç ettirilmesine kadar sıralayabiliriz.
Şüphesiz bunlar yukarıda da belirttiğim gibi hepimizin bir şekilde öğrenebildikleri ve medyadan takip ettiklerimiz.
Peki son bir yılda iki katliam arası yaşanan bunca faşizm bize ne anlatıyor? Bunun için her iki katliama da bir konuda daha yakından bakmak gerekiyor.
Kasım Engin (İsmail NAZLIKUL) ve Helmet (DİYAR XERİB) kimdi? Katledilmelerinde amaçlanan neydi? Evet bir bakıma bu bir savaş ve savaşta şahadetler de yaşanabilir denebilir ama gerçeği görmek için eksik bir değerlendirme. Her iki değerli devrimci öğretmen, kültürel soykırım kıskacında olan ve unutturulmak istenen bir halkın tarihini tüm gerçekliğiyle açığa çıkarmak, bunu gelecek nesillere olduğu gibi aktarabilmek için yıllarını bu mücadele içinde geçirdi. Önder Apo’nun “tarih şimdidir” yaklaşımıyla karanlıkta kalan ne kadar gerçek varsa bunu öğrenmek ve öğrendikçe yanındakilere, tüm herkese aktarabilmek için büyük bir emeğin sahibi oldu. Amaçları Özgür Kürdü yaratma yolunda soykırım, kök kazıma gerçeğini açığa çıkarmak ve bir daha olmaması için de kesintisiz mücadele etmek oldu. Bunun için birçok kitap, onlarca belge ve yüzlerce makalenin sahibi oldular. Buldukları her meşe ağacının gölgesinde, her su kenarında, her yürüyüş molasında bu soykırım gerçeğini anlattılar.
Evet PKK’li oldukları ve kesintisiz mücadele içinde oldukları için Türk soykırım devleti tarafından hedeflendiler ama asıl amaç bu her iki yiğit devrimcinin PKK’li olması değil; Türk soykırım devletini ve onun yalanlarını deşifre eden, silinen, unutturulmak istenen bir tarihi gün yüzüne çıkarıp soykırım gerçeğini en iyi şekilde anlayıp, anlatmalarıdır. Bu açıdan hem tarihini hem de tarihçisini hedeflemek soykırımcı devletin en büyük amacı olmuştur. Milli beka ancak bu şekilde devam edebilir.
En başta da söylediğim gibi Türk soykırım devletinin milli bekası Kürt ve Kürdistan’ın yok olması demektir. O halde Şehit Kasım Engin ve Şehit Helmet bu kök kazıma siyasetine devrimci tarihçi çalışmalarıyla en büyük darbeyi vurdular. Ve bu uğurda şehadete ulaştılar.
Hem soykırım gerçeğini daha iyi anlamak hem de bu iki değerli devrimcinin amaçlarını gerçekleştirmek açısından tüm Kürdistan gençliğinin, kadınlarının, insanının uygulaması gereken temel duruş, yaratılan ve soykırımcıları paramparça eden tarihimize sahip çıkmak ve onların izlediği yolda birer Kasım Engin ve Helmet olabilmektir.
NC//Hakan TEZEL