HABER MERKEZİ – Toplumun özgürlüğü konusunda erkeklerin boşvermişlik içerisinde olduğu eleştirisini yönelten KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, “Kadına saldırı, yaşama saldırıdır. Eğer her gün bu mücadeleyi vermezsek özgürlük düzeyini geliştiremeyiz” dedi.
“Her şeyden önce onlar bu şiddete karşı çıkmalı, bu erkeklikten nefret ediyoruz, bunu kabul etmiyoruz demelidir. Eşine, kızına, kadın kuzenlerine karşı kendisini düzeltmelidir. Bütün sorumluluğu kadının omzuna yüklemişler, kadın beni değiştirsin diyorlar” bu boşvermişliği eleştiren Avesta, cins mücadelesini güçlü vermeyi başaran fedailer Rojger Hêlîn ve Asya Alî’yi örnek vererek, “Cins mücadelesi vermek özgürlük mücadelesi vermektir. Toplumda da bu şekilde mücadele edilmeli” diye konuştu.
Sozdar Avesta, “Önder Apo’ya Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” hamlesi için de şunları vurguladı: “Önder Apo’nun selamını, tecridi kırmak için büyük bir mücadelenin temeli yapıyoruz. Yürütülen mücadeleyi tüm alanlara daha fazla yaymalı, daha fazla kitleselleştirmeliyiz. Ancak direniş Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayabilir, ancak mücadele Rêber Apo’nun güvenliğini, sağlığını ve fiziki özgürlüğünü garantileyebilir. Bu temelde mücadelemizi daha da güçlendirmeli ve büyütmeliyiz. Bu vesileyle, 16 Kasım’da Almanya’nın Köln şehrinde düzenlenecek merkezi eylemde Rêber Apo’nun yolladığı selamı milyonlara mal etmeliyiz.”
KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, Stêrk TV’de yayınlanan Özel Program’da gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Rêber Apo yıllardır İmralı’da zorlu koşullarda inkar ve imha sistemine karşı büyük bir direniş sergiliyor. Bilindiği gibi 44 ay boyunca Önderlikten hiçbir şekilde haber alınamadı. En son 23 Ekim’de Urfa Milletvekili Ömer Öcalan, Önderlik ile bir görüşme gerçekleştirdi. Hem Rêber Apo’nun mesajını, hem de hala devam eden tecridi nasıl değerlendiriyorsunuz?
44 ay sonra Rêber Apo’dan haber aldık. Aile görüşmesi yaptı. Bu görüşmede Rêber Apo selamlarını yolladı. Öncelikle Rêber Apo’nun selamını yoldaşları olarak hem hareketimiz adına hem kadınlar adına saygı ve sevgiyle karşılıyoruz. Ben de bu vesileyle Rêber Apo’nun direnişini, duruşunu saygıyla selamlıyor, sevgilerimi sunuyorum.
Bu görüşme elbette öyle kolay gerçekleşmedi. Bu görüşme her şeyden önce Rêber Apo’nun hakkıdır. Ailesinin, avukatlarının, yine insan hakları kurumlarının, uluslararası kurumların ziyaretine gidebilmesi gerekir. Bu Rêber Apo’nun yasal hakkıdır. Fakat biz de faşist Türk devleti de Rêber Apo’nun nasıl bir tutsak olduğunu, nasıl esir alındığını biliyor. Önderlik Uluslararası Komplo ile esir alındı ve Türk devletine teslim edildi. Rêber Apo rehin olarak tutuluyor. Önderliğin rehin olduğu son görüşmede de net bir şekilde ortaya çıktı. Çünkü hakkı olan ve her zaman yapılması gereken bir görüşmeyi pazarlık konusu yapıyorlar. Bu görüşmeyi halkımıza, hareketimize, Önderliğimize karşı şantaj siyaseti olarak kullanmak istiyorlar.
Rêber Apo 44 aydır amansız bir direniş sergiliyor, 26 yıldır İmralı’da, halkımız, hareketimiz bu tecridi kırmak, Önderliğin fiziki özgürlüğünü, sağlığını, güvenliğini sağlamak için binlerce şehit verdik, binlerce tutsak var, halkımız her gün aralıksız bir şekilde alanlarda, direnişçi kadınlar, gençler amansız bir mücadele veriyor. Halkımızın, hareketimizin özellikle de Önderliğin fiziki özgürlüğü için başlatılan hamleye öncülük eden Kurdistan Özgürlük Gerillalarının direnişi sonucunda Rêber Apo ile bir görüşme yapıldı. Görüşmeden önce Türkiye meclisinde faşist Erdoğan-Bahçeli iktidarı bir takım sözler söyledi. Bahçeli bir selam verdi ama kamuoyunda öyle hava yaratıldı ki sanki süreç yeniden başlıyormuş gibi. Daha sonra Rêber Apo için, ‘gelsin mecliste konuşsun’ denildi. Görüşmeden önce acaba yeni bir şey mi var beklentisi yaratmak istediler. Önderlik, Urfa Milletvekili ve aileden biri olan Sayın Ömer Öcalan ile yolladığı mesajında; ‘Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim’ dedi.
FAŞİST İKTİDARIN MASKESİ ÇABUK DÜŞTÜ
Rêber Apo’nun bu duruşu ve tavrı karşısında iktidar, maskesinin düştüğünü gördü. Çünkü lafta bir şeyler söyleyip pratikte uygulamayı düşünmüyorlar. Yine Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için başlatılan hamlenin etkisini kırmak, toplumda, halkımızda bazı beklentiler yaratmak ama aslında hiçbir şey yapmamak, böyle bir oyun oynamayı düşündüler. Rêber Apo, böyle bir duruş sergileyince yani samimiyseniz, bir şey yapmak istiyorsanız ben hazırım, buna gücüm var dedi. Hemen ardından hareketimiz adına KCK Eş Başkanlığı bir açıklama yaptı. Yine açıklamalarda bulunan yoldaşlarımız hareketimizin duruşunu net bir şekilde ortaya koydu. Bizler Rêber Apo’nun aldığı kararın, geliştireceği sürecin arkasındayız. Acaba PKK Rêber Apo’yu dinleyecek mi, KCK Rêber Apo’yu dinleyecek mi gibi çelişki yaratmak istediler ama buradan da bir şey çıkaramadılar. Şimdi yine Rêber Apo’ya üç ay görüş cezası vermişler. Aslında bu, söyledikleri sözlerin ne kadar yalan olduğu, yeni bir sürece hazır olmadıkları, Kürt halkına karşı inkar ve imha siyasetinde ısrar edecekleri anlamına geliyor.
Esas konsepti yine Rêber Apo üzerinden yürütüyorlar. Mesela Rêber Apo daha dün ben hazırım dedi, ailesi ile bir görüşme gerçekleştirdi. Peki; neden disiplin cezası veriyorsunuz? Demek ki böyle bir sürece hazır değiller. Biz zaten biliyorduk; Medya Savunma Alanları’na yönelik saldırıları görüyoruz, siyasi alana yönelik soykırım politikalarını görüyoruz, yine Kürt halkına, Kurdistan’ın tamamına yönelik saldırılar görüyoruz. Zaten bu iktidar sorunu çözecek bir zihniyete sahip değil. Kürt halkına karşı olan, Kürtleri yok etmek isteyen bir iktidardır. Yalanları, kirli amaçları ve gerçek yüzleri çabuk ortaya çıktı. Önderliğimizden haber aldık, selamını aldık, bu büyük bir mücadelenin ve direnişin sonucudur. Önderliğin selamı bize güç verdi, saygı ve sevgiyle karşıladık. Fakat bu selamı, tecridi kırmak için büyük bir mücadelenin temeli yapıyoruz. Yürütülen mücadeleyi tüm alanlara daha fazla yaymalı, daha fazla kitleselleştirmeliyiz. Ancak direniş Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğünü sağlayabilir, ancak mücadele Rêber Apo’nun güvenliğini, sağlığını ve fiziki özgürlüğünü garantileyebilir. Bu temelde mücadelemizi daha da güçlendirmeli ve büyütmeliyiz.
Rêber Apo’nun İmralı’da sergilediği direniş, Kürt halkının ve gerillanın yürüttüğü mücadelenin de temelini oluşturuyor. Şuan Medya Savunma Alanları’nda devam eden savaşta gerilla her geçen gün daha da başarılı oluyor. En son heval Asya ve Rojger’in yaptığı fedai eylem de Demokratik Modernite Gerillasının her yerde engelleri aşıp amacına ulaşabileceğini gösterdi. Gerillanın yürüttüğü bu savaştan nasıl bir mesaj alınması gerekir?
Öncelikle özgürlük tanrıçası, komutanımız heval Zîlan çizgisinde fedai eylem gerçekleştiren Kurdistan’ın onurlu kahramanları heval Asya Ali ve Rojger Hêlîn’i saygı ve minnetle anıyorum. Bu büyük irade karşısında, böyle cesaretli bir duruş karşısında saygıyla eğiliyorum. Yine bu vesileyse Hêzên Taybet komutanımız Delal Amed yoldaş, Reşit Serdar, Şîlan Kobanê şahsında Kasım ayı şehitlerini saygıyla anıyorum.
Hem gerilla direnişinin geldiği aşama hem de iki fedai yoldaşımızın gerçekleştirdiği eylem herkese bir hakikati gösterdi. Özgürlük Hareketi Rêber Apo çizgisinde bir mücadele yürütüyor. Özgürlük Gerillası, tüm Kurdistan’ın gerillasıdır ve Rêber Apo’yu savunma gerillasıdır. Özellikle Ölümsüzler Taburu, Rêber Apo’ya karşı yanlış yaklaşımlara, tecridi devam ettirmek ve Kurdistan halkına karşı bunu bir pazarlık olarak kullanmak isteyen faşist zihniyete karşı fedailer tarafından kurulmuştur. Bu fedailerin her biri defalarca Ölümsüzler Taburu’na katılmak için mektup yazmıştır. Bundan dolayı fedai yoldaşlarımız Ankara’da soykırım savaşında kullanılan tüm malzemelerin yapıldığı merkeze yönelik eylem gerçekleştirdi. Hedefi net olan bir eylemdi. O merkezde yıllardır halkımıza yönelik devam eden soykırım saldırılarında kullanılan silahlar üretiliyor. Bundan dolayı bu arkadaşların seçtiği eylem askeri bir hedefe yöneliktir. Böyle bir eylem de ancak fedailer tarafından yapılabilir. Bu da gerillanın verdiği mücadelenin hangi aşamaya geldiğini gösteriyor.
Birkaç gündür basında bu iki arkadaşımızın yazdığı mektupları okuyoruz. Bu mektuplar özgür yaşam manifestosudur. Heval Asya ve Rojger’in mücadelesi doğru anlaşılmalı ve doğru analiz edilmelidir. Böyle bir eylemdi diyerek geçiştirilmemelidir. Bundan önce 2022 yılında heval Sara ve Rûken, Mersin’de böyle bir eylem yaptı. Yine 2023 yılında heval Erdal ve Rojhat bu tarzda bir eylem yaptı. 2024 yılında ise bu eylemin düzeyi daha da büyüdü ve kimse ulaşamaz denilen yere ulaşıldı. Bundan dolayı kimse, özellikle de Kürt halkının düşmanları farklı hesaplar yapmasın. Tam da görüşmenin yapıldığı günlerde böyle bir eylem gerçekleşti. Hareketimiz açıklamasını yapmıştı, bu iki arkadaşımız özerk bir birime bağlıdır, onlar hedeflerini belirliyorlar, nereye, ne zaman eylem yapacaklarını da onlar biliyor. Hareketimiz de Rêber Apo ile ne zaman görüşme yapılacağını ya da kimin ne zaman eylem yapacağını bilmiyordu. Görüşme yapıldığı açıklanana kadar kimse tarafından bilinmiyordu. Bu yüzden yok bazı devletler, bazı güçler bu eylemleri yaptırıyor, yok eylem bahanesiyle süreç gelişmedi deniliyor, bu çok büyük bir sahtekarlık ve ikiyüzlülüktür.
Aslında eylem bunların gerçek yüzünü de ortaya çıkardı. Maskelerini çabuk düşürdü. Bundan dolayı bu eylem yerinde, zamanında bir eylemdir. Ayrıca sivillere yönelik bir eylem değildir. Tüm savaş kurallarında bu vardır, bu merkezde yapılan silahlarla her gün Kürt halkı katlediliyor, Kuzey-Doğu Suriye’de katliamlar yapılıyor, daha geçen gün Şehba’da aileler katledildi. Yine heval Rojger mektubunda da, 2015-16 yılları arasında Cizîra Botan’da, Hezex’de, Nisêbîn’de, Sur’da düşmanın nasıl bir vahşet uyguladığını belirtiyor. Bundan dolayı bu eyleme farklı bir şey söylemek Kurdistan halkının özgürlük mücadelesine ve bu kahramanların iradesine karşı bir saygısızlıktır. Bu fedai arkadaşlar bize özgür yaşam modelini gösterdiler, özgür bir yaşamın nasıl olacağını herkese gösterdiler. Büyük bir aşkla ne zaman, nerede, nasıl bir duruş sergileneceğini gösterdiler. Bunu çok önemli görüyoruz. Bu siyaset, Kürt halkına karşı bu katliamlar, saldırılar devam ettiği sürece kimse fedailerin önünü alamayacaktır. Rêber Apo’dan 44 aydır haber alınamıyor elbette özgürlük gerillaları da buna karşı bir tavır ortaya koyacaktır. Zaten arkadaşlar eylemlerine ilişkin gereken her şeyi mektuplarında belirtmişlerdi. Herkesin bu mektupları okuması ve verilen mesaja göre yaklaşımlarını düzeltmelidir.
ŞEHİT AİLELERİ ‘BİZE GERİ ADIM ATTIRAMAZSINIZ’ MESAJI VERDİ
Gerilla alanlarında bu sene de büyük bir direniş sergilendi ve bu direniş hala devam ediyor. Farklı eylemlerle de direniş sürecektir. Bakûr alanında, Dersim’de, Serhat’ta, Bagok’da, Botan’da, Amed’de ve Medya Savunma Alanları’nda amansız bir mücadele, büyük bir direniş var. Bu vesileyle Kurdistan Özgürlük Gerillalarını saygı ve hürmetle selamlıyor, sevgilerimi yolluyorum. En son Mêrdîn’de Eyalet Komutanımız Memed Cûdî şehit düştü. Heval Memed Cûdî’yi saygı ve minnetle anıyorum. Büyük bir direniş sergiledi. Çatışarak şehit düşmeden önce kutsal bir çalışmanın içerisinde yer alıyordu. Kurdistan Özgürlük Gerillasına karşı birazcık bile sonuç alıyorlarsa bunda ihanetin rolü büyük. Bakûr’da da korucuların, çetelerin ve düşmanla işbirliği yapanların rolü var. Medya Savunma Alanlarında ise Barzani Ailesi-KDP ihanet içerisinde yer alarak tüm alanları Türk devletine açmışlardır. Türk devletine öncülük ediyorlar, gerillanın kuşatılması için her gün yol yapıyorlar. Buna karşı da büyük bir mücadele yürütülüyor.
Bu mücadele karşısında sonuç alamayan Türk devleti sivil alanlara yönelik saldırılarda bulunuyor. Ankara’daki eylemi bahane ederek Kuzey ve Doğu Suriye’ye, Şengal’e saldırdı. Kuzey ve Doğu Suriye’de 18 kişi şehit oldu, onlarca kişi yaralandı, Şengal’de 6 kişi şehit düştü. Tüm şehitleri saygıyla anıyorum, şehit ailelerine baş sağlığı diliyorum, acılarını paylaşıyoruz. Düşmana karşı sergiledikleri duruşlarını büyük bir saygı ile karşılıyorum. Tüm şehit aileleri düşmanın karşısında kalkan gibi durdu. Hem Kuzey ve Doğu Suriye’de hem de Şengal’de bu saldırılarla bize geri adım attıramazsınız, diyerek bir duruş sergilediler. Bu çok önemliydi. Şengal halkımız tüm saldırıların, ihanetlerin karşısında durdu. Aslında bu saldırılar Irak hükümetinin Şengal halkına karşı saygısızlığını da gösteriyor. Saddam döneminde bile bu toplum böyle açık bir şekilde düşmana teslim edilmedi. Irak hükümeti, bu kadar fermandan geçmiş, DAİŞ çetelerinin zulmüne maruz kalmış bir halka karşı görevini yapmak yerine Türk devleti ile antlaşmalar yaptı. Êzidî toplumuna yönelik saldırılar karşısında bir tavır sergilemedi ve hala çıkarları için Türk devleti ile işbirliği yapıyor. Bu Irak hükümeti için yüz kızartıcı bir durumdur. Bunun altını çizmek gerekir.
Hem Şengal’de, hem de Kuzey-Doğu Suriye’de halkımız bu saldırılara karşı daha fazla örgütlenmeli, öz savunmasını daha da güçlendirmeli, savunma sistemini büyütmelidir. Bu önemlidir. Yine halkımız öz savunma güçleri etrafında toplanmalıdır. Gerilla da bu süreçte üzerine düşen görevi yapıyor, halkımız da devrimci halk savaşı çerçevesinde rolünü yerine getirmelidir. Devrim her iki koldan sağlanır. Gerilla Zap’tan tutun, Xakurkê’ye, Dersim’e, Mêrdîn’e, Ankara’ya kadar birçok alanda eylem yapıyor, halk da soykırım saldırılarına karşı her yerde hem tedbirini almalı, hem de gerillanın etrafında birleşmeli. Bu şekilde mücadele başarıya ulaşır. Kurdistan Özgürlük Gerillası, heval Asya ve Rojger çizgisinde mücadele çıtasını yükseltmiştir. Bu mücadelenin öncüleri olan heval Asya ve Rojger, tüm saldırılara karşı nasıl bir duruşun sergilenmesi gerektiğini gösterdiler.
3. Dünya Savaşı gün geçtikçe Ortadoğu’ya daha fazla yayılıyor. Erkek egemen aklın yürüttüğü bu savaşla dünyayı bir cehenneme dönüştürmeyi amaçlıyor. Bu savaşta en çok kadınlar katlediliyor, baskı altına alınıyor fakat dünya bunu görmezden geliyor. Savaş kadınları nasıl etkiliyor?
Rêber Apo 1990- 91 yıllarında Ortadoğu’ya müdahale edildiğinde 3. Dünya Savaşından bahsetti. Egemen güçler 3. Dünya Savaşını genel olarak Ortadoğu’ya yaymak istediklerinde önlerindeki engelleri yok etmek için Rêber Apo’ya yönelik Uluslararası Komplo’yu geliştirdiler. Biz elbette bu savaşa yabancı değiliz, bu savaşın içindeyiz. Bu savaş bize karşı da yürütülüyor. Savaş tüm toplumları etkiliyor. Erkek egemen akıl bu savaşı yürütüyor. Topluma, değerlere, kadınlara karşı ideolojik, siyasi bir savaş yürütülüyor. Erkek egemen aklın karşısında olan herkese karşı yürütülüyor bu savaş. Sizin de belirttiğiniz gibi bu savaşta en büyük tehlikeyi ve soykırımı kadınlar, çocuklar, savunmasız insanlar ve toplum yaşıyor. Elbette bu çok önemlidir ve üzerinde durulması gereken bir konu. İsrail ve Hamas arasında yaşanan savaş, bir yılı geride bıraktı ama bu savaştan en fazla kadınlar ve çocuklar katledildi. Kurdistan ise biz bunu her gün yaşıyoruz. 3. Dünya Savaşı esas olarak Kurdistan’da yürütülüyor. Rêber Apo’nun esareti ile Kürtlere yönelik böyle bir savaş başladı. Kurdistan’da katliamın yaşanmadığı bir gün yok.
Bu savaşı yürüten kirli zihniyetin sonuç almaması için nasıl bir mücadele verilmesi gerekiyor? Burada da mücadelemiz örnek teşkil ediyor. Öncelikle kadınlar her anlamda savunmalarını güçlendirmeli, daha fazla bilinçlenmeli, örgütlenmeli. Şunu çok iyi biliyoruz ki; örgütlü olmayan kadın ölüme, yok olmaya mahkumdur. Önderlik geçmişte de söylemişti; eğer kadın örgütlü değilse ve erkeğin insafına bırakılırsa o kadın yaşayamaz. Zaten her gün kadınların katledildiğini görüyoruz. Sadece savaşta değil, kadına karşı asıl savaş toplumda yaşanıyor. Tankla, topla yürütülen savaşta da kadınlar hedef alınıyor ama toplumda da kadına karşı bir terör var. Kadına yönelik terör evden başlıyor, devlet katına kadar çıkıyor. Kadınlar bu saldırılar karşısında güçlü bir şekilde örgütlenmeli, birlik olmalı, ortak bir duruş sergilemeli. Kadın Özgürlük Hareketi, PAJK öncülüğünde, KJK sistemi ve savunma gücü olan YJA Star öncülüğünde mücadele ediyor. Bu vesileyle Bêrîtanların, Zîlanların, Azimelerin, Zelallerin, Delalerin, Leylaların, Axînlerin öncülüğünde bugüne kadar gelen kadın ordumuz YJA Star’ın 32. yıl dönümünü tüm özgürlük gerillalarına, kadınlara kutlu olsun.
Bugün 3. Dünya savaşı yürüten kapitalist güçler tüm teknolojileriyle toplumlara saldırıyorlar ama toplumlar kendilerini savunduklarında ise bunu bir tehlike olarak görüyorlar. Özgürlük Hareketi olarak bizler de bu egemen güçlere karşı duruyor ve bunun mücadelesini veriyoruz. Bu zihniyete karşı hareket olarak açıklama yaptık, deklarasyon yayınladık. Kadınların kendilerini nasıl savunmaları gerektiği, nasıl birlik ve örgütlü olmaları gerektiği açıktır. Kadınlar her alanda, köylerde, fabrikalarda, sokaklarda, okullarda, yaşamın olduğu her alanda güçlerini ve örgütlenmelerini geliştirmeliler. Eğer böyle olmazsa savaşın sonuçları daha fazla olacaktır. Erkek egemen aklın başlattığı bu savaşı ancak kadının gücü ve mücadelesiyle durdurabiliriz. Kadınlar kendilerine güvenmelidir. Kadınlar eğer ortak bir mücadele geliştirirlerse başarıya ulaşabilirler. En çok da bunun üzerinde durmalıyız, bu erkek aklı ne yapmak istiyor? Bu önemlidir. Çünkü erkek egemen akıl kendi iktidarından başka bir şey tanımıyor. Kadının iradesini tanımıyor, varlığını tanımıyor, eşit görmüyor. Buna karşı da ancak ortak bir mücadele ile sonuç alınır.
Türkiye’de ve tüm dünyada son dönemlerde kadınların, çocukların nasıl vahşice katledildiğini görüyoruz. En son çocukları katleden Yeni doğan çetesini duyduk ve bunlar sadece deşifre olanlar, şüphesiz çok daha fazlası da vardır. Toplum, kadınları, gençleri bu çürümüş sistemden nasıl kurtarabilir? Hangi yol ve yöntemlerle bu çürümüş sistemden kurtulabilirler?
Bu ay 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nü karşılıyoruz. 25 Kasım da katliamın yaşandığı bir gün olarak tarihe geçti. Dominik Cumhuriyeti’nde üç kız kardeş olan Mirabel kardeşlerin kadınlar için yürüttükleri özgürlük ve eşitlik mücadelesinden dolayı katledildi. Mirabel kardeşler şahsında erkek aklın kurbanı olan ve katliamlarda yaşamını yitiren tüm kadınları saygıyla anıyoruz. Devrimci, mücadeleci kadınların en fazla katledildiği yer Kurdistan’dır. Partimizin kurucularından olan heval Sakine, Leyla, Rojbîn, Sêvê, Fatma, Pakize, Nagihan, Hevrîn Xelef, Zehra, Aqîde ana ve toplumda binlerce kadın erkek egemen zihniyet tarafından katledildi. 25 Kasım’ı sadece bir gün olarak ele almamalıyız, kadın özgürlük mücadelesi devamlılık gerektirir. Bu mücadele her gün sürdürülmelidir. Kurdistan Kadın Özgürlük Hareketi olarak bedeli ne olursa olsun, verdiğimiz her bedel bizim için mücadelemizi daha da büyütme sebebi oluyor. Bu yüzden kadınların tamamı bu katliamları, saldırıları, yeni bir çıkış gerçekleştirmenin temeli yapabilirler.
8 yaşında bir çocuk olan Narin’in katledilmesini hala tartışıyorlar ama devlet, özellikle de hükümet, aile, tarikatları ve Kurdistan’daki Hizbul-Kontralar hep birlikte bu cinayeti sakladılar. Yine Wan’da öğrenci olan Rojin’in nasıl katledildiği hala belli değil. Bu katliamlar her gün dünyanın gözü önünde yaşanıyor. Sokak ortasında kadın bıçaklıyorlar diğerleri de izliyor. Bu vesileyle bu kez başka bir boyuta dikkat çekmek istiyorum. Sürekli kadınlar mücadelesini büyütmeli diyoruz; elbette doğru olan budur. Devlet, iktidar, erkek egemen sistem zaten kadının özgürlüğüne karşıdır. Kadının özgürlüğü, toplumun özgürlüğü demektir. Kimse Rêber Apo gibi bu konuda o kadar imkan sağlamadı. Önderlik felsefesi, ideolojisi kadın özgürlüğüne ilişkin büyük bir çıkış yarattı. Kadınlara yönelik saldırılar ideolojiktir. Kadın özgürlüğüne yönelik saldırılardır.
Sistem kendini yaşatmak için kadınlara karşı her türlü katliamı yapıyor. Çocuk, bebek demeden kendi çıkarları için katlediyorlar. Televizyonlar bunları çarşaf çarşaf verip toplumda bir algı yaratıyor. Toplumun reflekslerini öldürüyor, normalleştiriyor. Sistem bu şekilde bir korku imparatorluğu yaratmak istiyor. Bu ataerkil sistemdir. Bu vesileyle özellikle demokrat, devrimci, sosyalist, sisteme karşı olan erkeklere en büyük görevin düştüğünü belirtmek istiyorum. Sisteme karşı olan erkeklerden biri bile bu katliamlara tepki veriyorsa sesini yükseltmelidir. Her şeyden önce de kadına olan yaklaşımını düzeltmeli. Mesela bu kadar şey yaşanıyor; bir kaç kelime söylediklerini görmüyoruz. Özgürlük Hareketi’nden başka kimseden üç-beş kelime söylediğini görmüyoruz. Onlar da yaşananlara normal yaklaşıyorlar. Halbuki sosyalizmin ilk prensibi kadına yaklaşımdır.
KADINA YÖNELİK SALDIRILAR YAŞAMA SALDIRIDIR
Eğer özgürlük çizgisinde eşitliği savunmuyorsa, kadının özgürlünü savunmuyorsa, bunu kabul etmiyorsa, o zaman nasıl kendisine ben sosyalistim, ben demokratım, ben aydınım diyebilir? Faşizm zaten faşistliğini yapıyor, iktidar zaten zihniyetine göre hareket ediyor ama bizim sözümüz diğer kesimlere, burada eksiklik var. Mesela bahsettiğim kesim Rêber Apo’yu okumalı. Bu vesileyle çağrıda bulunuyorum; özellikle genç erkekler Rêber Apo felsefesinde derinleşmeli. Örneğin, Rêber Apo, ‘ben kendimde erkekliği öldürdüm’ dedi. Hatta kendinde erkekliği öldürmeyen hiçbir erkeğin kadınlarla doğru yoldaşlık kuramayacağını, demokratik bir aile, demokratik bir toplum yaratamayacağını söyledi. Rêber bunları laf olsun diye söylemedi. Bu temelde bir toplumun yaratılması gerektiğini belirtti.
25 Kasım günü en fazla da erkeklerin özeleştiri verdikleri bir gün olmalı. Her şeyden önce onlar bu şiddete karşı çıkmalı, bu erkeklikten nefret ediyoruz, bunu kabul etmiyoruz demelidir. Eşine, kızına, kadın kuzenlerine karşı kendisini düzeltmelidir. Erkekler burada bir boş vermişlik içinde. Bütün sorumluluğu kadının omzuna yüklemişler, kadın beni değiştirsin diyor. Elbette Özgürlük Hareketi olarak kendimizi sorumlu görüyoruz, böyle bir görevimiz de var. Mesela PAJK ve KJK olarak bunun eğitimini de veriyoruz, toplumu değiştirip, dönüştürme görevimiz de var ama erkeğin de emek vermesi gerekir. Kadına yönelik katliamlar, tacizler, tecavüzler insanlık değerlerini yok ediyor. Çünkü kadın insanlık değerlerini savunuyor, kadına yönelik saldırılar yaşama saldırıdır. Rêber Apo’nun gücü burada ortaya çıkıyor çünkü kadınlarla gerçek yoldaşlık yaptı, kadınları anladı. Hareketimizin kuruluşundan günümüze kadar cins mücadelesini esas aldık. Eğer her gün bu mücadeleyi vermezsek özgürlük düzeyini geliştiremeyiz.
TOPLUMUN TAMAMI KADINLA NASIL BİR YAŞAM SÜRDÜRMESİ GEREKTİĞİNİ ESAS ALMALI
Cins mücadelesinin güçlü verilmesi heval Rojger ve heval Asya gibi gerçek yoldaşlar yaratıyor. Cins mücadelesi vermek özgürlük mücadelesi vermektir. Toplumda da bu şekilde mücadele edilmeli. Hareketimizin 50 yıllık bir mücadele tarihi var. Mesela Amed gibi bir yerde, demokrasinin başkentinde kadınlar katlediliyor, Wan’da, Êlih’te kadınlar katlediliyor. Başûr’da kadınların katledilmediği gün yok. Elbette sadece Kürdistan’da yaşanmıyor, Amerika’dan tutun Afrika’ya, Latin Amerika’dan tutun Avrupa’ya kadar tüm dünyada kadınlar kaydediliyor. İstatistiklerde kadınlara yönelik şiddet en fazla Avrupa’da gelişmiş. En çok da aile içinde yaşanıyor. Hani bunlar biz demokrasinin merkeziyiz diyorlardı kendilerine ama baktığımızda kadının özgür olmadığını görüyoruz. Bundan dolayı kadın mücadelesi daha fazla toplumsallaşmalı.
KJK, KCK kadroları da bu konuda önce kendisinden, ailesinden başlamalı. Önderliğin geliştirdiği kadın özgürlükçü paradigmayı önce kendilerinde hayata geçirmeliler. Doğru olan budur. Eğer bunu geliştirmezlerse sadece 8 Mart Kadınlar Günü’nde eylem yapar, 25 Kasım’da eylem yapar. Böyle olmaz. Mesela Önderlik özgür bir kadın benim için bir ülkeden daha kıymetlidir, daha değerlidir dedi. Biz de bu felsefe temelinde mücadele ediyoruz. 25 Kasım’da elbette kitlesel eylemler yapılmalı, alanlara çıkılmalı ama toplumun tamamının, erkeklerin kadınla nasıl bir yaşam sürdürmesi gerektiğini esas almalı. Nasıl gerçek yoldaşlık yapacağını, kadın özgürlük çizgisinde nasıl bir militan olacağını esas almalı. İşte burada PKK ve PAJK militanları örnektir. Mesela heval Rojger mektubunda bu eylemim aynı zamanda kadın yoldaşlarıma bir özeleştiridir. Bundan daha değerli ne var? Kendisini lime lime ediyor ve hala özeleştiri veriyor. Bu arkadaşların izinden giden ve bu fikir-felsefe temelinde özgür bir toplum yaratacağız diyenler bu ölçüye göre hareket etmelidir.
ÖRGÜTLÜ KADIN EN BÜYÜK GÜÇTÜR
Ölçü nedir? Ailesine, eşine, kız kardeşine, kadın yoldaşlarına, bilinçli bir şekilde yaklaşmalı. Kadının üzerinde tahakküm kurmamalıdır, zorbalık etmemelidir. Kendisine demokratım diyen biri bile kadına benim sınırlarımı aşmamalısın diyor. Kadın birazcık sınırı aştığında, kıyafetinden tutun konuşmalarına kadar bir biçim vermek istiyorlar. İşte faşist şef Erdoğan’ın ne kadar faşist olduğu kadın konusundan belli. Kadın haklarını biraz da olsa savunan bir kanun olan İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece yarısı çekildi. Her gün medyaya çıkıp kadınlara bilmem kaç çocuk yapmalısınız diyor, bilmem şunu giymelisiniz diyor. Hala her gün çıkıp toplumu tehdit ediyor. Buna karşı kadın mücadelesi elbette çok önemlidir. Ama dediğim gibi bahsettiğim kesimlerin de bu anlamda eksiklikleri var.
Mesela; bu konuda Kobanê halkımızı selamlıyorum. Kaç yıldır 25 Kasım’da erkekler de alanlara çıkıp protestolara katılıyor. Tabii ki sadece 25 Kasım’da olmamalı. Nerede şiddet varsa orada mücadele güçlendirilmeli ve şiddetin yaşanmasına kendilerinin de fırsat vermemesi gerekir. Bir sokakta kadına şiddet uygulandığını gördüklerinde, birinin ailesine şiddet uyguladığını gördüğünde müdahale etmeli, hatta ahlaksızca kadın üzerinden ticaret yapanların karşısında olmalılar. Örgütlenmeli ve bir duruş sergilemeliler, yiğitlik, mertlik budur. Kadına yönelik şiddete göz yummak, gördüğü halde görmemezlikten gelme değildir. Bu anlamda kimse üç maymunu oynamamalıdır. Kadına yönelik şiddete karşı bu şekilde hareket edildiğinde inanıyorum ki, kadın özgürlüğü temelinde bir toplum yaratılacaktır. Toplum özgür kadın ve özgür erkek üzerinden yaratılır. Özgürlük ölçüsü de buradadır.
Mesela PKK’nin yenilmezliği Kadın Özgürlük Hareketi’dir, PKK’nin özü, Kadın Özgürlük Partisi’dir. Rêber Apo en başında, ‘PKK kadın partisi olmalıdır’ dedi. İşte PKK kadın partisidir, Asyaların, Rojgerlerin, Rûkenlerin, Saraların, Rojhatların ve Erdalların partisidir. Tüm kadınlara, erkek egemen sisteme karşı olan herkese çağrım; 25 Kasım eylemlerine daha güçlü ve kitlesel bir şekilde katılmalı, her günlerini mücadele içinde geçirmeliler. Tüm kadınlar için KJK’nin, PAJK’ın deklarasyonu var. Yine kadınlar öz savunmalarını güçlendirmeli, her yerde örgütlü olmayan tek bir kadın bırakmamalılar. Örgütlü kadın en büyük güçtür, kadın savunması da ancak örgütlenme ile olur. Örgütlenme için ne gerekiyorsa sağlamalılar, Jineoloji temelinde bilinçlenmeliler. Özgürlük Hareketi olarak biz de bu temelde mücadele ediyoruz ve mücadelemiz elbette özgür bir toplumun, demokratik bir ulus ve demokratik bir dünya içindir. Yaşadığımız yüzyılda en kutsal olan şey de budur.
27 Kasım 1978 yılında kurulan PKK 46 yılı geride bıraktı 47. yılına giriyor. PKK’nin 47. yıl dönümü vesilesiyle neler söylemek istersiniz?
27 Kasım diriliş günümüzdür, Rêber Apo’nun 1973 yılındaki fikirlerinin ve düşüncelerinin 1978 yılında parti ve program haline getirilip topluma mal edilmesidir. Bu kutsal gün şimdiden Rêber Apo’ya kutlu olsun. Bu fikirleri, düşünceleri, onuru bize ve halkımıza yaşattığı için Rêber Apo’ya minnettarız. Yine şuan da tüm alanlarda Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için, varlığı için mücadele eden tüm annelerin, kadınların halkımızın ve dostlarımızın 27 Kasım’ı kutlu olsun. Halkımız da, hareketimiz de PKK’ye ilişkin çok şey söylüyor ama söylemden öte artık bir hakikat var. Rêber Apo hakikati PKK ve PAJK’ta ortaya çıkmış durumda. PKK ve PAJK’ın militanlığında ortaya çıkmıştır. 21. Yüzyılda insanlığın Rêber Apo’ya çok ihtiyacı var. Çünkü Rêber Apo direniş damarıdır, mücadele damarıdır. Kadın özgürlüğünü, tüm canlıların, doğanın özgürlüğünü şuan temsil eden ve bunun için mücadele yürüten Rêber Apo’dur, yarattığı sistemdir, Demokratik Konfederalizm’dir. Bunun öncülüğünü yapan da PKK ve PAJK’tır.
Partimizin 47. yıl dönümünde yaratılan değerlere çok daha fazla sahip çıkmalıyız. PKK ve PAJK şehitlerin partisidir. PKK her dönemden çok daha güçlüdür, PKK’nin heval Asya ve heval Rojger gibi, Memed Cûdî gibi, Berwar gibi militanları var. Şehitlerin partisi her geçen gün büyüyor. Partimizin kuruluş yıl dönümünün coşkusunu, moralini, maneviyatını şimdiden yaşıyoruz. Halkımız da yaşıyor. Bu vesileyle Rêber Apo’nun duruşuna, PKK ve PAJK’ın yarattığı militan çizgiye layık olmalıyız. Bu yüzden parti çizgisinde çok daha ısrarlı bir şekilde mücadele etmeliyiz. Bu yıl Demokratik Konfederalizm sistemini inşa etme yılıdır. PKK bugün tüm ezilenlerin umududur. Tüm halkımıza, kadınlara, gençlere çağrımdır; bu yıl partimizin yıldönümünü her zamankinden daha coşkulu bir şekilde kutlamalıyız. Parti çizgisinde Rêber Apo’nun etrafında kenetlenmeliyiz, bu heval Asya ve heval Rojger’in de çağrısıdır. PKK Çınar ağacı gibi kök salmıştır, büyük umutlar yaratmıştır. Halkımız bu ruhla önümüzdeki süreçte yapılacak tüm eylemlere katılmalı.
Bu vesileyle, 16 Kasım’da Almanya’nın Köln şehrinde düzenlenecek merkezi eylemde Rêber Apo’nun yolladığı selamı milyonlara mal etmeliyiz. Avrupa’daki tüm halkımıza çağrıda bulunuyorum; özellikle de Almanya’daki halkımız, Êzidî toplumumuz, Alevi toplumumuz, gençler, kadınlar, bu süreçte Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğü için büyük emek veren dostlarımız ve enternasyonalist gençler, PKK’nin kuruluş yıl dönümü coşkusu ve moraliyle Köln alanını doldurmalı ve tüm dünyaya Rêber Apo’nun İmralı’da bir saat daha kalmasını bile kabul etmiyoruz demeliler. Rêber Apo çözümün muhatabıdır, artık bu tecrit bir an önce kırılmalı, Rêber Apo, güvenli, sağlıklı ve özgür bir şekilde mücadelesini yürütmeli mesajını vermeliler. İnanıyorum ki halkımız da şimdiden hazırlıklarını yapmıştır ve bu ruhla eyleme katılacaktır. Ben de şimdiden eyleme katılacak olan herkese selam ve sevgilerimi yolluyor, başarılar diliyorum.”