BEHDİNAN – KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Sozdar Avesta, Halklar Önderi Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridi, Şengal anlaşmasını, KDP’nin Kürtler üzerine oynadığı oyunları, tutsaklara yönelik baskıları, açlık grevi eylemini, gerillanın direnişini ve KCK-KJK’nin “Dem dema azadiye” hamlesini ANF’ye değerlendirdi.
Şengal halkının iradesi dışından KDP ve Irak hükümeti arasında yapılan anlaşmaya tepki gösteren Sozdar Avesta, Êzidî halkının direnişi ile anlaşmanın boşa çıkarılacağını belirtti. Bedeli ne olursa olsun Şengal halkının inanç, direniş, ve mücadele ile haklı taleplerini sonuna kadar savunacaklarını vurgulayan Sozdar Avesta, özgürlük hareketi olarak sonuna kadar Êzidî halkının yanında yer alacaklarını ifade etti.
Türk devletinin saldırılarına karşı devam eden gerilla direnişini de değerlendiren Sozdar Avesta, “2020 yılı özgürlük gerillasının yılı oldu. Yılın başında KDP desteği ile düşman Zînê Wertê’de bir kuşatma gerçekleştirdi. Zaten Türk devletinin saldırıları hiç durmadı. Özellikle bu son yılın baharında saldırılarını Heftanin, tüm Medya Savunma Alanlarında ve Kuzey Kürdistan’da yürüttü. Gerilla bunun karşısında verdiği destansı mücadele ve direniş ile tüm dünyaya ezilen halkların umudu olduğunu bir kez daha gösterdi. Özgürlük çizgisini esas alan kadınların umudu oldu. Demokrasinin garantisi oldu gerilla” diye konuştu.
PKK 43’üncü yaşına girdi. Özgürlük mücadelesi açısından geçtiğimiz seneyi ve mücadelenin kazanımlarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle heval Kasım Engin, Leyla Agirî, Egit Civyan, Egit Garzan, Yılmaz Dersim, Heftanîn şehitleri Esmer, Amara ve Rüstem yoldaşlar şahsında 2020 yılında hayatını kaybeden bütün şehitlerimizi hürmetle anıyorum, iradeleri karşısında saygı ile eğiliyorum. Biz ve bölge halkı 2020 yılına kriz, kaos ve savaşla girdik. Fakat tüm bunlara karşı büyük bir direniş sergilendi. İlk önce ABD ile İran büyük bir krizle karşı karşı geldi. İranlı General Kasım Süleymani, Haşdi Şabi Irak komutanı ve Mehdi Mühendis Bağdat’ta öldürüldü. Bu durum bölgeyi ve sistem ile aralarındaki dengeleri de etkiledi. Savaştan beslenen güçler bölgeye yerleşerek yıllarca saldırı ve savaş politikalarına devam etmek istiyorlar. Fakat 3 Kasım 2020’de yapılan ABD seçimlerinde Amerika’da yaşayan halk, özellikle kadınlar, demokrasi güçleri ve sistem dışında kalanlar işlerin bu şekilde yürümeyeceğini gösterdiler.
AB ve koalisyon güçleri yürüttükleri siyasetin çıkarları için yetmediğini görünce farklı arayışlara girdiler. Faşist Erdoğan’ın yürüttüğü siyaseti kendileri için tehlikeli gördüler. Önünü almak için de Amerika’nın tutumunu kendileri için belirleyici olarak ele aldılar. Umutlarını ABD seçimlerine bağladılar. Seçimlerde Trump kaybetti. Demokrat başkan adayı kazandı. Amerika’da seçim oluyordu, zannedersiniz ki, Türkiye, Ortadoğu, ya da Avrupa’da seçim oluyor. Herkes hesaplarını bu seçime göre yapmıştı. Seçimin ardından herkes yeni başkana göre nasıl iş yapacaklarının arayışına girdi. Trump üzerinden en çok hesap yapan da Türk devleti, faşist Erdoğan ve Bahçeli’ydi.
Trump yürüttüğü siyasetle Kürt halkına çok büyük zararlar verdi. Yine Trump’ın kazanmasını ve aynı siyasetle devam etmesini istediler. Bunun üzerine en büyük planları yapan da Türk devletiydi. 2020 yılı bir kez daha gösterdi ki, diktatörlerin siyaseti, zulm siyaseti sonuç almayacaktır. Trump’ın kaybetmesi Türk devletini ve Erdoğan rejimini çok etkiledi. Biden ve AB birbirine yakın bir politika yürütecektir. Ortadoğu’ya ilişkin yeni hesaplar ortaya çıkacaktır. Erdoğan’ın politikası yüzünden Suriye, Libya ve Ermenistan’da yaşanan sorunları halletmek ve Erdoğan’ın önünün almak için yeni yol ve yöntemleri devreye koyacaklardır.
Ortadoğu’da perspektif ve proje sahibi olan halk Kürdistan halkıdır. Bütün sorunların çözümü halkların birliği ve demokratik bilincin gelişmesidir. Kuzey-Doğu Suriye’de bunun örneği yaşanıyor. Özerk yönetimin demokratik bir model olması ve halklara umut vermesinden dolayı Kuzey-Doğu Suriye sürekli Türk devletinin saldırılarına maruz kalıyor. 2020 yılı özgürlükten yana olan halklar için direniş ve mücadele yılı oldu. Önümüzdeki yılın da demokratik sistemin gelişeceği, kadınların ve toplumun birlikte hareket edeceği bir yıl olacaktır.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğü talebi ile Kürdistan başta olmak üzere dünyanın birçok ülkesinde eylemler düzenlendi. Şuan Sayın Öcalan’a yönelik ağır bir tecrit uygulanıyor. “Dem dema azadiyê ye” hamlesine sahip çıkan tutsaklar da tecridin sona ermesi için süresiz-dönüşümsüz açlık grevi eylemine başladı. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz ve tutsaklara sahip çıkmak için ne yapılmalı?
KCK ve KJK’nin başlattığı “Dem dema azadiyê ye” hamlesi stratejik bir hamledir. Rêber Apo’ya uygulanan tecrit tüm Türkiye halklarına, bölge halklarına ve özgürlük talebinde bulunan kadınlara yöneliktir. Rêber Apo tecritte olduğu sürece sorunların çözülmesi ve ülkeye huzurun gelmesi mümkün değil. Rêber Apo özgürlükçü ve demokratik güçleri temsil ediyor. Rêber Apo Kürt halkının özgürleşmesi, bölgenin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi ile özgürleşmesi için demokratik bir paradigmaya sahiptir. Komplocu güçler Kürt halkını ve Kürdistan’ı esaret altında tutmak ve menfaatleri için demokratik sistemden korkuyorlar. Bu yüzden de önderliğe yönelik tecritte ısrar ediyorlar.
Uluslararası güçler de İmralı’da devam eden tecritten sorumludur. Türk devletine düşen görev İmralı bekçiliği yapmaktır. İmralı’da özel bir hukuk uygulanıyor. Uluslararası komploda yer alan devlerin hukuku yürütülüyor. Bu sene CPT hazırladığı bir raporu açıkladı. Raporda İmralı’daki hukuksuzluklardan bahsediliyordu. Tecridin olduğunu, dışarısı ile iletişim olmadığını açıkladılar. Fakat sadece sözde kaldı bu durum. Atılması gereken adımları atmadılar. Türk devletinden hesap sormadılar. Ya da Türk devletine verilmesi gereken cezayı vermediler. Bu yaklaşım da hegemonik sistemin bu tecridi devam ettirdiğini gösteriyor.
Rêber Apo tecrit siyasetine karşı amansız bir direniş sergiliyor. İmralı’daki duruş bütün alanlarda nasıl direnmemiz gerektiğine ilişkin bir mesaj veriyor. “Dem dema azadiyê ye” atılımı bu mesaj üzerinden gelişiyor ve önemli sonuçlar alıyor. Bu temelde önümüzdeki sene yeni yol ve yöntemlerle yeni eylemlerimiz devam edecektir. Temel amacımız Rêber Apo’nun fiziki özgürlüğüdür. Bu amacımıza ulaşana kadar mücadelemiz aralıksız devam edecektir. Her zamankinden daha fazla imkanlara sahibiz. Kürdistan ve tüm dünyada Rêber Apo şahsında Kürt halkının mücadelesi büyük bir dikkatle takip ediliyor ve olumlu etkileri oluyor. Bütün halklara umut veriyor bu mücadele.
’12 Eylül’den daha beter bir zulüm var tutsaklar üzerinde’
En büyük ve anlamlı destek zindanlardan geldi. Zindanlar mücadele tarihimizde en direnişçi alandır. Zindan direnişi ile parti çizgimiz geliştirildi. Özgürlük mücadelesinde zindanların duruşu önemli bir temel oluşturuyor. Topluma her zaman ruh vermiştir. Zindanların direniş çizgisini Mazlumlar, Hayriler, Kemaller, Aliler ve Saralar başlattı. Zindanlarda büyük bir zulüm yaşanıyor. Hasta tutsaklar tedavi edilmiyor. Koronavirüs tüm Kürdistan ve Türkiye’ye yayılmasına rağmen zindanlarda buna ilişkin bir tedbir alınmıyor. Tutsakların kalemleri ve defterleri ellerinden alınıyor. 12 Eylül’den daha beter bir zulüm var tutsaklar üzerinde.
Faşizm bu şekilde tutsakların iradesini kırmak istiyor. Önderliğe uygulanan tecride karşı tutsaklar bir kez daha tarihi bir görev üstlendi. 27 Kasım’dan bu yana süresiz-dönüşümsüz açlık grevi devam ediyor. Onurlu bir direniş içerisine girerek “Dema dema azadiyê ye” atılımına katıldılar. Bu vesile ile bütün özgürlük tutsaklarının saygı ile selamlıyorum. Eylemleri çok anlamlı ve değerlidir. Bütün Kürdistan halkı, demokrasi güçleri, insan hakları kurumları, kadın örgütleri, aydın ve sanatçılar zindandaki direnişçilerin sesi olmalı ve onlara sahip çıkmalıdır. Çünkü bu dönemde zindanların durumu çok kötü. Tutsaklar büyük bir zulüm altında eylemlerini sürdürüyorlar. Zindanlara sahip çıkmak insanlık değerlerine ve onuruna sahip çıkmak demektir.
Türkiye AKP ve MHP’nin pratikleri sonucu büyük bir kriz yaşıyor. Bu krizin en büyük sebeplerinden biri de Kürt sorunu olarak değerlendiriliyor. Erdoğan bir taraftan ‘Kürt sorunu yoktur’ diyor, diğer taraftan reformlardan bahsediyor. Bu durumu nasıl ele almak gerekiyor?
AKP-MHP’nin gerçek yüzü ortaya çıktı. Bütün şiddet, işgal, faşizm ve özel savaş yöntemlerini Kürdistan halkı, bölge halkları ve özgürlük güçleri üzerinde kullandı. AKP-MHP faşizmi hezimeti yaşıyor. Uçurumun kenarına gelmiş durumdalar, sadece bir tekme ile yuvarlanacaklardır. Fakat öyle görünüyor ki Erdoğan ve Bahçeli faşist rejimi reform adı altında bir kez daha yeni oyunlar peşinde. AKP ve MHP’nin ajandasında katliam, talan, işgal, taciz, tecavüz ve faşizm dışında bir şey yok. AKP diye bir şey kalmadı. AKP, MHP oldu. Bu siyaseti yürüten MHP ideolojisidir.
MHP iktidardadır, akıl veriyor ve Erdoğan ona teslim olmuş durumda. Herkes bunu çok iyi biliyor ve yaşıyor. Hiç bir sorunu çözmediler hatta daha da derinleştirdiler. Zaten Erdoğan ve AKP faşizmi bir projeydi. Bu projeyi hegemonik ve komplocu güçler iktidara getirdi. İktidara geldiği günden bu yana Kürt sorununu çözmeye yaklaşmadı bile. Sadece kendi çıkarları için arada farklı atılımlar geliştirdi. Canı istediğinde Kürt sorunu benim sorunumdur dedi. Baktı ki planları başarıya ulaşamadı şimdi de Kürt sorunu yoktur diyor. Son söylemleri ve geliştirmek istediği imaj Amerika ve AB’ye mesaj vermek istemesinden kaynaklanıyor. Çünkü yürüttüğü siyasetten dolayı sistem ile aralarında çelişkiler çıktı. Bu söylemlerle bir kez da zaman kazanmak istiyor. Özgürlük hareketi ve demokrasi güçleri olarak bu anlayışı çok iyi tanıyoruz.
Bu sözlere tenezzül edilmemeli. Çünkü herkes biliyor ki Erdoğan bu şekilde bir kez daha hükümetinin ömrünü uzatmak istiyor. Türkiye ve Kürdistan’da sistem ve toplum arasında siyasi ve ekonomik bir kriz yaşanıyor. Çünkü toplum artık nefes alamıyor. İntihar, kadın cinayetleri, yoksulluk ve açlık en üst boyutlara ulaşmış durumda. Bütün bunlardan kurtulmanın tek yolu faşizme karşı mücadele etmek ve direnmektir. Türkiye ve Kürdistan halkları ancak Erdoğan rejiminden kurtulurlarsa özgürleşirler ve ülkeye demokrasi getirirler. Çözümün tek yolu demokrasi cephesinin örgütlenmesi ve aralıksız bir mücadele yürütmesidir. Faşist Erdoğan ve Bahçeli seçimlerle gitmeyecektir. Ancak direniş ve mücadele ile yıkılabilirler.
Tecavüz şüphesiz iktidar tarafından savaşın bir aracı olarak kullanılıyor. Ama AKP iktidarından bu yana kadınlara yönelik tecavüz olayları daha da artmış durumda. Özellikle son yıllarda Kürdistan’da Erdoğan askerlerinin eli ile tecavüz bilinçli bir şekilde devreye konulmuş durumda. Kürt toplumu bu duruma karşı nasıl dikkatli olmalı ve hangi düzeyde tepki verilmeli?
‘PKK kadın partisidir’
Şuan Türkiye ve Kürdistan’da Erdoğan ve Bahçeli eli ile yapılan şeylerin en büyük amacı özgür kadın çizgisini bastırmak. Türkiye ve Kürdistan’da kadınların on yıllardır verdikleri emek sonucu elde edilen kazanımları faşist rejimin saldırısı altında. 2020 yılında en büyük saldırı kadın bedenine ve kazanımlarına oldu. Binlerce kadın tecavüz ve katliamlarla karşı karşıya kaldı. Yine binlerce şehidin ve milyonların emeği sonucu kurulan demokratik kadın kurumları saldırılara uğradı ve işgal edildi. Eşbaşkanlık sistemine saldırı, kadın kurumlarının kapatılması ve İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı bir kaç örnektir.
Bu saldırılara karşı kadınlar Kürdistan, Türkiye ve Kuzey-Doğu Suriye’de aralıksız bir şekilde direnişe geçtiler. Erdoğan’ın içişleri bakanı ‘PKK’yi kadınlar yönetiyor’ demişti. Bu şekilde hakkını isteyen herkesi PKK ile ilişkilendirip, saldırılarını meşrulaştırmak istiyor. Şüphesi kadınlar PKK’nin verdiği mücadele ile bu düzeye geldiler, bu bir gerçektir. PKK kadın partisidir. Rêber Apo kadınların lideridir. Kadınların irade sahibi olması için büyük bir emek ve mücadele verdi. Önderliğin ideolojisi ve felsefesi ile Ortadoğu’da ilk defa bir kadın örgütü ortaya çıktı. Ataerkil sistem kadınların geldiği düzeyden korktuğu için mücadeleyi bastırmak istiyor. Kürdistan kadınlarına ahlaksız, alçak ve düşmanca saldırılarda bulunuyor. Özellikle yaşanan tecavüz saldırıları planlı ve bir merkezden yürütülüyor.
‘Gercüş’te yaşanan tecavüz saldırısı münferit bir olay değil’
Batman Gercüş’te yaşanan son tecavüz saldırısı münferit bir olay değil. Devlet özel savaş kurumları ile tecavüz olaylarını yürütüyor. Tecavüz olaylarının yaşandığı yerler özellikle seçiliyor. Bütün halkımıza ve kadınlara bu saldırıları reva görüyorlar. Tüm Kürdistan halkı, Kürt gençleri, özellikle genç kadınlar bu duruma karşı bir tutum sergilemeli. Bu tecavüzcülerin tutuklanmasını ve devlet tarafından yargılanmalarını beklememeliler. Çünkü tecavüzcüler devlet tarafından korunuyor. Bu ahlaksız ve tecavüzcülerden bizzat halkımızın, dostlarımızın ve gençlerimizin hesap sorması gerekir.
‘Tecavüzcülerden hesap soracağız’
Biz de Kürdistan özgürlük hareketi olarak mücadelemiz ile bu tecavüzcülerden hesap soracağız. Kadınları ve toplumu savunmayı stratejik bir görevimiz olarak görüyoruz. Bu yüzden Türkiye ve Kürdistan’da başlatılan “Kendimizi savunuyoruz” hamlesinin ne kadar yerinde olduğunu bir kez daha gördük. Bütün kadınlara çağrıda bulunuyorum, taciz, tecavüz ve katliamlara karşı birlik olun ve mücadelenizi yükseltin. Kadınların gücü bütün diktatörleri ve ataerkil sistemi yıkabilir. Kadınlar kendilerine inanmalı ve özgürlük çizgisinde mücadele etmelidir.