HABER MERKEZİ
Ve yine nasıl ve nereden başlamalıyım diye takılıyor kalemim. Söz konusu şehitleri yazmak olunca aklım duruyor, ellerim tutmaz oluyor sanki kalemi. Sözcüklerim dökülmekte inat ediyor kağıda. Tarifi zor duygulara kapılıyor insan hangi arkadaş ile başlamalıyım? Acaba hakkını verebilir miyim? Kelimeler onları anlatmaya yeter mi? Neresi eksik kalır diye soramıyor bile insan. Çünkü asla tam olamayacağını biliyorsun yazacaklarının ya da yazmak isteyeceklerinin ifade etmek de yeterli olmayacağını daha doğrusu olamayacağını biliyorsun.
Dünyada en zor şey nedir diye sorsalar bana, herhalde şehitleri yazmak derim. Çünkü hep eksik kalır, hiç bir zaman onları olduğu gibi en ayrıntısına kadar tarif edemezsin. Her bir arkadaşın küçücük yüreğinde taşıdığı o büyüklükleri, güzelliklerini dökemezsiniz. Her bir örneği bir kitap ya da bir ansiklopediye yazmakla eş değerdedir. Hele hele o taşıdıkları fedai ruhunu anlatmaya kalkışırsan, ömrün yetmez. Çünkü beslendikleri kaynak önder Apo’dur.
O zaman Önder Apo’dan başlamalısın şehitleri anlatmaya… Kürdistan ve PKK Tarihine de dönüp bakmalısın. Taa evrenin oluşumuna kadar gitmelisin en doğrusu. Bu anlamda yaşam döngüsünü de aramalı ve oradan başlamalısın. Bundandır insanın ömrü ve gücü yetmez diyorum. Çünkü o kahraman kişilikler bilirsin ki tarihsel, toplumsal, kültürel, felsefik, ideolojik ve yaşamsal gerçeklikleriyle var olmuşlardır. Tarif edilecekse bu insanlar bu yönleriyle anlatılmalı. Zor mu? Çok zor. Sözcüklerin anlatmaya yetmediği gerçeklik bu olsa gerek…
Bunlar gerçekliklerdir fakat hiçbir zaman şehitleri anmamaya ve yaşatmamaya gerekçe olamazlar. En güzel anlarımızı ve duygularımızı onlarla yaşadık. Onlarla büyüdük, zorlandık, ağladık, güçlendik ve yaşama tutunduk. Ve bu hafızalardan asla silinmeyecek tarihi anlardır. Birey olarak sevgili yoldaşlarımı yazmamış olabilirim ama dilim döndüğünde hep anlattım onları. Yani dilden dile destan oldular ben de. Küçük çocuklara adlarını vererek ölümsüzleştirdik onları. Dağlara, taşlara ve toprağa yazdık onların adlarını, anılarını. En önemlisi de binlerce ardılı olarak maratonlarına meşale olduk ve olmaya devam ediyoruz…
Delal’i anlatmak boyun borcudur
Bu büyük kahramanlardan bir tanesi Delal Amed arkadaştır onu anlatmak her birimizin boyun borcudur onu anlatmalıyız ki Delaller çoğalsın güzel yurdumun semalarında, toprağında suyunda, dağlarından ruhu eksilmesin. Her ne kadar literatürümüzde onun güzelliğini, fedakarlığını, cesaretini, fedai ruhunu, sevgisini anlatacak ya da ifade edecek kelimeler bulunmasa da yine de gücümüzün yettiği kadar söyleyebilmeliyiz yüreğimizden geçenleri. Ya da yüreğimizdeki Delal’i.
Eskiden Apocular için nasıl konuştuklarına değil nasıl yaşadıklarına bakılır denilirdi. Hem tarihsel hem de reel payı büyük olan bir cümledir. Bu anlamda Delal arkadaş ile yaşamak Apoculuğu ve fedailiği ondan öğrenmek ve yaşamak demek yerinde bir söylem olacaktır. Fedailik, PKK’nin yaşayan özüdür. Yani amaca bağlanmak ve başarmak. Hedefe amansızca kilitlenmek Delal arkadaşın temel özelliklerindendi. Bundandır ki yönünü direnişin kalesi olan Botan dağlarına çevirdi. Özellikle Cizre, Şırnak ve Silopi direnişlerinden sonra halkın katliamdan geçtiği bu kutsal topraklarda işlenen kıyımın hesabını sormayı, intikamını almayı hedefledi. Önder Apo’ya ve Kürt halkına verdiği sözünü yenileyerek cesur adımlarla intikam peşine düştü ve cevap olmaya gitti. Yaşanılan acıları derinden hissetti, şehitlerin vasiyetlerini ve çağrılarını unutmadı. Ben Botan halkına karşı borçluyum ve borcumu bir nebze de olsa ödemeye gidiyorum diyerek Mehmet Tunç’un Pakize’nin, Sevê’nin, Ruken’in ve Cemile Ananın sesine ses oldu. Önderliğe olan bağlılığı gereği yüzünü Botan’a çevirdi çünkü unutmak ihanetti, bunu en iyi bilen Delal Amed’di.
Özgür kadın komutan özelliklerinin hepsine fazlasıyla sahipti
Delal arkadaş militanlığın timsaliydi. Zor dönemlerin kadın komutanıydı. Örgütün yaşadığı en zorlu süreçlerde, örgütün ihtiyaçlarını bilir, tespit eder ve kendisini hep en ön saflara önerirdi. 2004 tasfiyeciliği sürecine cevap niteliğindeki 1 Haziran Devrimci Hamlesinin öncü komutanlarından birisi oldu. Dersim Eyaletine giderek hem tasfiyecilerin dayattıkları gayri ahlaki ve gayri ciddi çizgiyi boşa çıkartarak PKK bayrağını daha yükseklere taşımanın görevini üstlendi. Örgütü sahiplendi. Önderliğin çağrılarına cevap olur. Delal yoldaş, 38 Dersim katliamından geçen halkın acılarını derinden hissederek, Zarifelerin, Beseler’in fedai duruşlarına takipçi oldu. Yurtseverlik duygularıyla yoğrulmuş, tarihsel-toplumsal gerçekliğin bilincinde olan örgütlülük yeteneğine sahip mücadeleci yönleri ön planda olan yaşama ve insana sevgi dolu bir komutandı Delal Arkadaş. Gerçekten de Önder Apo ile felsefeyi tartışabilen, muhatap-cevap olabilen ve hayran kalınabilecek düzeyde kendisini yetiştirmişti. Ne de olsa Önderliğin eğittiği, güzelleştirdiği, özgürlük aşkı ile geliştirdiği kadınlardandı. Bundandır ki yüreği kocaman derya kadar büyüktü. Delal arkadaş bir özgür kadın komutanında olması gereken özelliklerin hepsine fazlasıyla sahipti.
Mücadelemiz boyutlandıkça çaba ve emeklerimiz de ikiyi katlanmak durumundadır. Ve bu da bedel ödeyerek gelişmektedir. Tıpkı Delal arkadaş gibi Atakan arkadaş da Önderliğin etrafında oluşan bu zincirin halkalarındandır. Bu zincir 40 yılı aşkındır birer destan olma özgürlük savaşçılarından oluşmaktadır. Yaşamlarını tamamen bir halka ve insanlığına feda edenlerin kahraman zinciri. Tek yeminleri önderliğin etrafında kenetlenmek ve onu korumak. Tıpkı bir fidan etrafında dizilen çitler misali işte Atakan arkada da uzun bir mücadele tarihinden sonra önderliğin iyi bir yoldaşı olma hayali ile büyük bir azim ve inançla dersim dağlarına bir kez daha yöneldi ve şehitler kervanına böyle yürüdü.
Atakan arkadaş denildiği zaman sanırım herkesin aklına ilk gelen kelime Dersim oluyor, çünkü o kendisini Dersim ile var etmişti. Keskinliği Munzur dağlarından almıştı net ve o kadar da keskin Dersim ki bıçak sırtı misalidir. İçtenliği Rojdere’nin bakmak doyulmayan güzelliği ve şevkati gibi. Soğukkanlılığı ise tıpkı Harçik Vadisinde düşman aldırış etmeyen ve savaşan binlerce yiğit Kürt feadisini anımsatırdı.
Sevdası Zel Ana gibi çocuklarını korumak için açtığı kucağına benzerdi, mücadeleciliği, Seyit Rıza’nın gözünü kırpmadan savaşması gibiydi. Yoldaşlığı ancak ve ancak Alişer ve Zarife’nin kişiliklerinde görmek mümkündür.
Toprağa bağlılğı ise Önder Apo’nun Dersim’in en hayırlı evladı benim gibi ender rastlanan örneklerden biryidi. İşte atakan kendisi bu cümlelerle ifade edilebilir. Yani insan bu kadar özdeşleşir bir coğrafya ile bu kadar yakışır bir parça ülkeye. Ve dersim deek Atakan demektir artık. Atakan demek de Dersim demektir.
Atakan arkadaş ömrünün çoğunu Dersim dağlarında savaşarak geçirdi o topraklarda büyüdü, yetişti ve komutanlaştı. Adeta direniş kokan bu topraklarda tarihe tanıklı etti ve yiğit dersim savaşçılarının izinde yürüdü. Halkçı özelliklerinden dolayı herkes tarafınan sevilir ve sayılırdı. Çünkü herkes ile empati kurabilen özelleklere sahipti. Yaşlı, kadın, genç, çocuk demeden onların dilinden konuşur ve arkadaşları kurabilirdi. En önemlisi de her biçimde onlara önderliği ve mücadele gerekçelirimizi tam kavratabiliyordu. Her yürüyüşlerinde anlattıklarıyla kah 38’ler kah 90’lara gidiyorduk. Ses tonunda acıyı, kini, öfkeyi hissetmek mümkündü. Her şeyden çok mücadele uğruna kendisi feda edenleri anlatırken gözlerinde yoldaşına ve bu yaşama olan sevgisini ve bağlılığını okuyabiliyordu insan. Anılarından bahsederken özellikle şehit arkadaşları anlatırken o kadar bütünlükle ele alıyordu ki sanki önceden tanıyormuşsun gibi gelirdi insana. Yani tanımadan tanımış oluyorduk. İşte yoldaşlığı bağlılık bu olsa gerek. Önderliği anlatırken de onu hissedebiliyordu. PKK’nin okulunda yirmi yılı aşkın eğitim görmüştü Atakan arkadaş ondan da kaynaklı önderliği hep okuma, anlama ve kavratma ve yaşamsallaştırma arayışı çok güçlüydü. Karşısındaki insana göre kedi yol ve yöntem-üslubu herkesi önderliğe bağlayabiliyor Önderlik aşık ettiriyordu. Yani güçlü bir bilinç ve birikime sahipti. Kadın ile yodşalığı da Önderlikten öğrenemeye çalışarak yaşıyordu. Saygı ve sevginin yanında ideolojik ve felsefik bir eksende çabaları oluyordu.
RENGİN FERHAT