HABER MERKEZİ
Yeni katılmış olmanın heyecanı hala ilk günkü gibi bende duruyordu. Sadece bende değil, hemen hemen bütün arkadaşlarda aynı heyecan vardı. Ve olması gerekendi de. Çünkü burada hayat başka türlü yaşanıyordu. Buradan hayata başka bakılıyordu. Buradaki hayat gerçek olandı. O yüzden de heyecanlıydık. Bu yüzden bir şeyler yaparken, artık bu işin içinde ben de varım, ben de yapabiliyorum gibi bir duyguyu en içten ve derinden yaşıyordum, yaşıyorduk. Bende de o duygu çok çok fazla ön plandaydı. Mesela arkadaşlar beni bir göreve gönderdiklerinde müthiş bir gurur duyuyordum kendi kendimle. Diyordum ki parti bana güveniyor, beni göreve gönderiyor, beni bu arkadaşlarla gönderiyor, böyle bir his vardı her zaman içimde. Operasyonlar döneminde yani kış üstlenmesinden hemen sonra operasyonun başladığı dönemde manga komutan yardımcısı görevini aldım. Yani ben de komutan oldum. Bir kere komutan oldun mu; artık bu büyük bir onur, büyük bir gururdu. Öyle basit bir olay değil. Yani artık birinci basamağa ayak basmışsın anlamına geliyordu. Bu şu demektir sen bu örgütte artık güvenilerek büyük bir gururla çalışacaksın ve daha yararlı hizmetlerde bulunacaksın. Tabii komutanlaşma yönünde gelişmeye karar vereceksin. Savaş dönemlerinin temel hedefi komutanlaşmaktır. Büyük bir komutan olmaktır.
Bizdeki de düşmana darbe vuracak ve arkadaşlarını koruyup savaştıracak bir komutan olma iddiasıydı. Kaldı ki bu konuda örnek ve ölçü alınan arkadaşlar da vardı. Başta Agit arkadaş olmak üzere ilk sürecin komutan arkadaşlarının düzeyine ulaşma hedefi konurdu önümüze. Ve bizde o düzeye ulaşmanın çabasın içine girerdik. Aldığım görev çok fazla bir şey ifade etmiyordu ama partinin göreviydi. Ve bundan sonraki gelişmemin işaretleriydi. Bu da bende her zaman için bir heyecana neden oluyordu. O yüzden ben de her zaman daha fazla bir şeyler yaparak arkadaşların sevgisini, güvenini daha fazla kazanmaya çalışıyordum. İçimdeki böyle bir hisle hareket ediyordum.
Operasyon başlayınca yani Tendüreklere de sıçrayıp düşman tarafından Tendürekler kuşatılmaya başlayınca çatışmalara göre mevzilenmeye başladık. Bekleyiş kadar kötü bir şey olmasa gerek. Birilerini beklemek, bir yere gitmek için beklemek, durakta otobüs beklemek, sofrada yemek beklemek; sivil toplum yaşamında bunların zor şeyler olduğu söylenirdi. Ama şimdi burada, Kürdistan dağlarında etrafın düşman tarafından sarılmış bir halde savaşın başlamasını beklemenin daha kötü bir şey olduğunu yaşayarak görüyorum. Düşman da bize saldırmanın yerine, bulunduğumuz yerleri kuşatarak beklemeye başladı. Bu kuşatmada amaç bizi yıpratmak, arkadaşları inançsız düşürmek ve böylelikle de sonuç almaktı. Bu kuşatmadan dolayı ciddi zorlanmalar yaşandı. Erzak yoktu. Ateş yakamıyorduk. O yüzden büyük bir yıpranma yaşandı. Yüreği ve iradesi bu duruma güç getirmeyip de etkilenerek kaçanlar da oldu. Ancak buna rağmen moralimizi yüksek tutmaya çalışıyorduk.
Yıpranma genel güçte yaşanan bir durumdu. Düşman kuşatmasını yirmi bir gün sürdürdü. Bu yirmi bir gün karşı karşıya mevzilenme ile geçti. Dokuzuncu günden sonra yavaş yavaş kendilerini kaldıkları yerlerden bırakarak üzerimize gelmeye başladılar. Biz zaten mevzilerimizde bekliyorduk. Geldikleri gibi bizim sert direnişimizle karşılaştılar. Böylelikle kuşatmanın dokuzuncu gününden itibaren bu kez çatışmalar başladı. On iki gün boyunca aralıksız süren çatışmalardı yaşadığımız. Günler geceleri, geceler günleri kovalıyordu. Biz de mevzilerde gelecek düşmanı bekliyor ve onu ülkemizden sürüp çıkarmanın bekleyişi içindeydik. Dağlar, vadiler silah sesleriyle yankılanıyordu. Savaş bütün hızıyla sürüyordu.
Piro DILAGER
Devam Edecek…