HABER MERKEZİ – Son bir haftada Türkiye’nin kaderini yakından ilgilendiren art arda iki önemli gelişme yaşandı. Her iki gelişmede mevcut AKP-MHP iktidarının kaderini belirleyecek nitelikte. AKP-MHP ortaklığı bu her iki sorunu çözmeden iktidarda kalma şansını yitireceklerini farkında. O nedenle art arda iki önemli adımı atmaktan çekinilmedi. Aksi taktirde bölünme ve damla damla erime.
Nedir bu iki gelişme?
Birincisi, Kürt halkının Önderi Abdullah Öcalan’a uyguladıkları tecride karşı Türkiye ve dünyada hızla büyüyen tepki ve baskıları dindirmek ve önümüzdeki seçimlerde Kürtlere olumlu mesaj vermek için İmralı kapısının aralanması. İkincisiyse, bütün AKP’yi moralmen çökerten İstanbul belediye seçimlerinin YSK marifetiyle tekrar geri alınması için İstanbul belediye seçimlerinin iptal edilmesi.
Bu iki olayın AKP-MHP ortaklığına etkisi?
Birincisi bir milletvekili olan Leyla Güven’in 183 gündür sürdürdüğü eylem, birçok kentten, Avrupa ülkelerine, içerdeki 7 bin tutsağa ve en nihayetinde zindandaki 15 tutuklu ve hükümlünün Ölüm Orucuna çevirmesine uzadı. Özellikle Barış annelerinin başlattığı Tülbent hareketi sadece Kürtleri değil, herkesin yüzünü haksız ve hukuksuz bir biçimde uygulanan Tecride, Ölüm Oruçlarına çevirmesini beraberinde getirdi.
Gelinen aşamada kimsenin kaçamayacağı bir eylem haline geldi. Anaların çağrıları her yerde yankı bulmaya başladı. Herkesi içine çeken geniş bir kitleselleşme hareketine dönüşmeye yüz tuttu. Bu da AKP-MHP’yi içeride ve dışarıda adım atamaz hale getirdi. Hal böyle olunca eylemin heyecanını aşağıya çekme, tepkileri dindirme, farklı beklentiler oluşturmak için İmralı kapısı aralandı ve iptalini devletin derin güçleriyle müzakere ettiği İstanbul seçimlerinin iptal kararı devreye konuldu.
AKP-MHP’den İmralı ve İstanbul hamlesi
23 Haziran’da yeniden gerçekleşecek İstanbul seçimiyle Kürtlere “İmralı kapısını aralayabilirim” beklentisini yaratacak hamle harekete geçirildi. Bunun için 2 Mayıs’ta apar topar Öcalan’ın iki avukatı İmralı’ya götürüldü. 6 Mayıs’ta avukatların İmralı’ya götürüldüklerine dair Öcalan’ın mesajını kamuoyuyla paylaştıkları saatlerde, İstanbul seçiminin iptali YSK’dan önce yandaş medya tarafından çoktan servis ediliyordu.
AKP-MHP hamlesine karşı KCK hamlesi
AKP-MHP hükümetinin oyununu en iyi çözen KCK yetkilileri kısa sürede İmralı kapısının aralanmasının nedenlerini, Abdullah Öcalan’ın mesajlarının nasıl bir anlam taşıdığını ve nasıl bir tutum takınmaları gerektiğini bütün kamuoyuyla paylaştılar. Türk hükümeti ise avukatların Öcalan ile ikinci görüşme yapma başvurusunu kabul etmeyerek KCK’nin yaptığı açıklamanın ne kadar doğru ve yerinde olduğunu istemeyerek de olsa adeta teyit ederek kendi oyunlarını boşa çıkarmak zorunda kaldılar. Zaten aynı gecelerde Kandil gibi PKK’nin askeri alanları AKP-MHP hükümeti tarafından bombardımana tabi tutulmuştu.
AKP-MHP için İstanbul neden önemli?
Gelelim İstanbul seçimlerine. Bilindiği gibi AKP İstanbul belediyesini alarak iktidara yürümüştü. Dolayısıyla İstanbul’u alan tüm Türkiye’yi alır, İstanbul’u alamayan tüm Türkiye’yi kaybeder formülasyonunu en iyi bilip tecrübe edenlerdi. Bu değerli tecrübenin yanında bir de İstanbul getirdiyse İstanbul götürür korkusu gibi önemli bir bakiye olarak geriye bırakılmıştı. İşte AKP içinde büyüyerek kopuşa ve erimeye neden olan bu korku, şimdilerde temel bir mite dönüştü.
Bu AKP-MHP açısından öyle bir korkuydu ki, bir günde bütün varlığını kaybetme korkusu gibiydi. Çünkü İstanbul’u yönetmek Türkiye’yi yönetmekti. Onlarca ülkenin bütçesini aşan dev bir ekonomiyi yönetmek anlamına geliyordu İstanbul’u yönetmek. Bir ayağıyla Türkiye’yi, diğer ayağıyla uluslararası ekonomik, siyasal ve kültürel lobi ve organizasyonların merkezi ağına hakim olmak demekti. Vakıflar, holdingler, şirketler ve günlük gidip-geleniyle 20 milyona yakın insanı yönetmek, yönlendirmek. Saymakla bitmeyen İstanbul’u kaybetmek AKP-MHP açısından iktidarını kaybetmek, dev bir rantı kaybetmek anlamına geliyordu.
İstanbul’u kazanmak Kürtleri kazanmaktan geçer
Kürtleri kazanmadan İstanbul’u kazanmanın hayli zor olduğu tüm iktidarların önemli tecrübesi gibiydi. Bu Selçukludan günümüze böyle olmuştu. Nihayetinde 15 milyonu aşan İstanbul nüfusunda önemli bir yer tutan Kürtleri hesaba katmadan İstanbul’u kazanmak neredeyse imkansız gibiydi. 31 Mart’ta yapılan seçimlerde bu hakikat çok daha fazla açığa çıkmıştı. İşte İmralı kapısının aralanıp, Kürtlere yoklama çekilmesinin nedeni de buydu. Ama Kürtler tavrını net ortaya koyup “İmralı’daki tecrit kırılmadan açlık grevleri ve Ölüm Orucu eylemlerine son vermeyeceğiz” diye açıklama yapınca AKP-MHP hükümeti de yeni planlarını devreye koydular. Dolayısıyla gizlemeye çalıştıkları kendi varlığını Kürtlerin yokluğu üzerine koyma stratejisi yine devreye konuldu.
Kürtleri kazanamayan AKP-MHP ne yapacak
İmralı’daki kapı aralaması Kürtler kandırma açısından sonuç vermeyince, AKP-MHP geçmiş seçimlerde vahşi bir biçimde uyguladıkları o korkunç stratejiye tekrardan dönüş yaptılar. Onlara göre bu seçimde seçmenlerde savaş korkusu yaratılmayınca istedikleri oyu alamamıştılar. Çünkü gerginlik ve krizden beslenen AKP-MHP bu stratejiyi tekrardan devreye koyarak cenazeler üzerinden rant devşirmeye karar verdi. Bunun için de Kürtler ve Rumlar hedefe koyarak tetikler çekilmeye başlandı.
Şimdiden hazırlıkları tamamlanan Tel Rıfat’ta her an çatışmalar eli kulağında beklemekte. Yine Kuzey Kıbrıs kıyılarında sondaj çalışmalarının başlatılması, Doğu Akdeniz’de petrol-gaz arama faaliyetleri fiili bir çatışmaya dönüşmese de, ciddi bir gerginlik olarak gündemde yerini korumakta.
Sonuç olarak; Türkiye’de iktidarı olmada Kürtler halen stratejik rol oynamadığını kimse iddia edemez. Bu durum bugün çok daha fazla geçerli. Dolayısıyla AKP-MHP hükümetinin İmralı kapısını aralama girişimi de, İstanbul seçimlerini iptal kararı da, aslında Kürtlerin stratejik rolüne yönelik bir hamle. O nedenle 31 Mart belediye seçimleri döneminde çok tartışılan Stratejik oyun anlamını bugün çok daha değerli kılıyor.
Ahmed Muhammed