HABER MERKEZİ
15 ekim 2019 günü Süleymaniye’nin sırtını dayadığı, birçok şiir ve strana konu olan Ezmer dağında iki Kürt devrimci, soykırımcı Türk devletinin alçakça saldırısı sonucunda şehit düştü. Bu saldırının birçok açıdan ele alınması gerekiyor. En az üç Kürt kadın devrimcinin Paris’te uğradığı saldırı kadar ciddi bir meseledir bu saldırı. Ve hızla aydınlatılması gerekmektedir.
Süleymaniye kurulduğu günden itibaren, Kürt halkının siyasi ve kültürel yaşamında her zaman ağırlığını hissettirmiş bir kenttir. Kuruluşu ile Kürtlerin damgasını taşıyan başlıca kentlerimizden biridir. 19.yy.’ın sonunda 20.yy.’ın başında Osmanlı ve Kemalistlerin baskı, zulüm ve Kürt inkarına karşı Kürt aydınlanmasının ve siyasetinin adeta başkenti olmuş dolayısıyla 20.yy Kürt aydınlanmasının şehri olmuş dersek yeridir. Süleymaniye, Kürt düşmanı faşist Baas rejiminin de her zaman en çok korktuğu direniş merkezi de oldu.
Daha da belirtebileceğimiz tarihi, toplumsal, siyasal, kültürel özelliklerinden ötürü Süleymaniye’de iki Kürt siyasetçinin Kürt kanıyla beslenen ırkçı ve katil Türk rejimince katledilmesi çok ağır olmuştur. Süleymaniye bu gün Demhat ve Cemil yoldaşların Ezmer’de katledilmesi ile yaralıdır. Rojava’ya dönük 9 ekim günü başlatılan Türk soykırım ve işgal saldırısına karşı dört parça Kürdistan şehirleri içinde en kitlesel, en geniş desteği vererek Türk sömürgeciliğine karşı öfkesini ortaya koyan Süleymaniye kentinde yaşanan bu saldırı hepimizin çok ağırına gitmiş, öfkemizi artırmıştır. En başta YNK ve KDP için olmak üzere tüm Başur Kürt siyasi hareketleri için bu saldırıyı en basitinden utanılması gereken bir olay olarak değerlendiriyorum. Yıllardır Kürtlerin yönetiminde olan bir kente ‘güney Afrika’da bile kurulsa Kürtlere ait bir çadıra bile karşıyız’ diyecek kadar Kürt inkarcısı, her fırsata ‘Kerkük bir Türk şehridir’ diyecek kadar Kürdistan düşmanı TC tarafından iki Kürt siyasetçinin şehit ettirilmesi YNK başta olmak üzere Başur hükümetinin siyasi otoritesini ve Başur Kürdistandaki hakimiyet ve iradesini tartışmaya açmıştır. Bana göre Kürt halkı başta YNK olmak üzere Başur hükümetinin Kürt halkı ile arasındaki siyasi bağı tartışmalıdır. Halkımızın YNK’ye ve Başur hükümetine ‘bu saldırının nasıl olduğunu ve Kürt oldukları halde kimlerin Kürt düşmanı TC devletiyle çalıştığını açıkla, açıklamazsan sizde ortaksınız’ deme hakkı vardır.
Bu saldırı Saddam rejiminin ajanı olup halkımıza ihanet eden ve sonuçta onlarca Kürt devrimcisinin katledilmesine ortak olan hainlerin yaptıkları ile aynıdır. Bunun için bugünün YNK yönetimi, ağırlıkta YNK’li devrimci ve Kürt yurtseverin şehit edilmesine yol açan geçmişteki hainlere karşı öfkesi ve tutumu nasıl olmuşsa Demhat ve Cemil yoldaşların katledilmesine katılan hainlere karşı da öyle olmalıdır. Böyle bir tutum alır ve gereklerini yerine getirirse ancak sorumluluğunu yerine getirmiş olur.
Demhat ve Cemil arkadaşların Süleymaniye’de katledilmesi Türk MİT’inin Başur’da halkımıza karşı sürdürdüğü saldırılarının vardığı boyutu bir kez daha göstermiş oldu. Bu katliam YNK ve Başur hükümetinin Başur’da daha ulusal ve yurtsever bir çizgi temelinde kendi hakimiyet ve otoritesini daha demokratik temelde tesis etmesine de vesile edilebilinmelidir. Bu katliam YNK ve KDP başta olmak üzere Başur’daki tüm siyasi yapıların Başur’daki Türk sömürgeciliğinin etkilerini, sızmalarını silip atmasına gerekçe edilirse yurtseverliğin gerekleri yerine getirilmiş olacağından TC’nin Başur’daki kurum ve kuruluşlarına, kişi ve örgütlerine karşı adeta savaş açar gibi karşı mücadele edilmesine de vesile edilebilinmelidir. Kürt yurtseverliği bunu gerektirir.
Türk sömürgeciliğinin Erdoğan adlı faşistle birlikte Kürt birliğinin kurulmasını engelleme, Kürtleri birbiriyle çatıştırma politikasının çok daha derin ve stratejik devreye konulduğunu hepimiz biliyoruz. TC’nin Süleymaniye’de iki Kürt devrimciyi katlederken aynı zamanda Kürt partileri ve siyasi güçleri arasında güven ve dayanışmayı yok etmek istediğini de amaçladığını biliyoruz. O zaman TC’nin bu amacına hizmet eden Başur’daki hainleri, ajanları bir bir açığa çıkararak halkımızın yeminli düşmanı TC’nin heveslerini kursağında bırakıp onu boğmak gibi bir görev en başta YNK’nin omuzlarındadır. Özelde YNK genelde Başur hükümeti büyük bir sorumluluk altındadır. PKK’nin de bu mücadele de gerekli desteği ve kolaylığı sağlama görevini yerine getirmesi gerekmektedir.
Bu katliama verilecek en anlamlı cevap, Kürdistan ulusal birlik kongresini toplamaktır. Bu kongrede tüm Kürt partilerinin Türk sömürgeciliğini halkımızın birinci düşmanı ilan ederek ortak mücadele etme kararı vermesi olacaktır. Böylece Osmanlı’dan bu yana Kürtleri katleden Türk egemenlerinden nihai intikam alınmış olacaktır. Kürtlerin birlik içinde olması, tüm güçlerin doğrudan katılmasa bile TC’ye karşı savaşan PKK’ye maddi ve manevi destek sunması Kürt halkını Türk belasından ilelebet kurtuluşunu daha da yakınlaştıracaktır. Böyle bir yaklaşım içinde olmak hem tüm şehitlerimizin intikamını almamıza, hem de bölgemizde Türk tehditti altında olan halkları ve inanç guruplarının kurtuluşuna yol açacaktır.
Türk devleti Asur imparatorluğu rolüne bürünmüştür. Madem TC günümüzün Asur’udur o zaman biz Kürtlerin de yeniden Med’li olmamız gerekmektedir. Nasıl ki Medler Ekbatan’da 12 aşiretin direniş ve savaş yemini edip başladıkları mücadele sonucunda Newroz zaferini elde edip tarihin en büyük devletlerinden birini kurduysa, bugün de ‘ 12 Kürt partisi’ yan yana gelerek ‘ortak savuma, ortak diplomasi’ için yemin edip güçlerini birleştirebilir. Bu yolla Kürtlerin yeni bir Med hareketi olacakları kesindir. Zaten Daiş’e karşı Başur peşmerge güçleri, PKK gerillaları ve Rojava’da da şervanların yaptığı kısmen bir çağdaş Med hareketi oldu. Şimdi bunu daha da ilerletmek ve Türk saldırganlığını ve soykırımcılığını tarihin çöp sepetine atarak taçlandırma zamanıdır. Bu işin de en başta YNK, KDP ve PKK’ye düştüğünü tüm Kürtler bilmektedir.
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi