HABER MERKEZİ
İdlib üzerinde tarihin en kirli pazarlıklarından biri yapılırken, Demokratik Suriye Güçleri-QSD denetimi altındaki bölgelerde bulunan kanton meclislerinin temsilcileri bir araya gelerek 6 Eylül günü Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetiminin kurulduğunu kamuoyuna ilan etmiş bulunuyor. Söz konusu demokratik özerk yönetim içerisinde şimdiye kadar kurulmuş ve geçen yıl seçim yapmış olan bütün kanton yönetimleri yer alıyor. Fırat havzasında ve Fırat-Dicle arasında yaşayan Kürtlerin, Arapların, Asuri-Süryanilerin, Türkmenlerin ve diğer halkların örgütledikleri demokratik özerk yönetimler böylece genel bir koordinasyon yönetiminde birleşmiş oluyor. 6 Eylül günü atılan bu adımın tarihi olacağına ve Ortadoğu halkları açısından önemli sonuçlar vereceğine inanıyor, bu temelde atılan tarihi demokratik adımı kutluyoruz.
Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimini oluşturan güçler temel amaçlarını iki noktada somutlaştırdıklarını ifade ediyorlar. Birincisi, şimdiye kadar kantonlar düzeyinde örgütlendirilmiş bulunan demokratik özerk yönetimleri ortak bir koordinasyona kavuşturarak Kuzey-Doğu Suriye’de demokratik birliği güçlendirmektir. Şimdiye kadar kantonlar düzeyinde örgütlenmiş olan ve ayrı ayrı duran demokratik kanton yönetimleri atılan bu adımla birliğe kavuşmuş olmaktadır. Böylece hem genel Kuzey-Doğu Suriye’de demokrasi güçlenecek, hem de kantonlar ve kentler düzeyinde demokratik özerk yönetimler daha çok güç kazanacaktır. Bu da Kuzey-Doğu Suriye’de yaşayan halkların hem ekonomik, sosyal ve kültürel yaşamlarını geliştirecek, hem de olası saldırılar karşısında öz savunmalarını güçlendirecektir. Bu anlamda seçimle oluşmuş kanton meclislerinin söz konusu ortak iradeleri tüm halkların özgür ve demokratik yaşamlarının gelişmesine hizmet edecektir.
6 Eylül günü kuruluşunu ilan eden Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi, ikinci temel amaç olarak bütün Suriye’nin demokratikleşmesini ve demokratik Suriye birliğinin gerçekleşmesini kolaylaştırmak ve bu doğrultuda güçlü bir adım atmak olarak açıklamıştır. Dıştan küresel ve bölgesel devletlerin saldırıları, içte ise Esad Yönetiminin aşırı merkezi ve baskıcı ulus-devlet karakteri sonucunda Suriye’nin son yedi yılda ağır bir iç savaşa sürüklenmiş olduğu bilinmektedir. Özellikle faşist DAİŞ ve El-Kaide uzantısı çetelerin dış destekli saldırıları ülke ve toplum açısından ağır tahribatlara yol açmıştır. Bilindiği gibi, söz konusu faşist saldırılar en çok Rojava Kürdistan’ı hedeflemiş ve özellikle de AKP-MHP faşist yönetiminden her türlü desteği görmüştür. İşte bu azgın faşist saldırıya karşı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik özerklik çizgisinde kendini eğitip örgütleyen ve öz savunma güçlerini oluşturan Rojava Kürtleri, iç içe yaşadıkları diğer halklarla da kardeşlik temelinde demokratik birlik oluşturarak Kobanê’den başlamak üzere kahramanca bir direniş içerisinde olmuştur. Binlerce şehit ve on binlerce yaralı verme pahasına yürütülen bu tarihi direniş Kuzey-Doğu Suriye’nin faşist çetelerden kurtarılmasını ve özgür yaşam alanları haline getirmesini sağlamıştır. İşte ilanı yapılan Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi söz konusu direniş ortaya çıkardığı kazanımları kalıcı kılmayı ve Suriye’nin kuzey ve doğusunda demokratik özerk bir yönetim kurmayı hedeflemektedir. Tüm çıkar çevrelerinin ve şer odaklarının İdlib üzerinde her türlü kirli hesap içinde ve saldırı hazırlığında bulunduğu bir ortamda, Suriye’nin kuzey ve doğusunda böyle bir demokratik yönetimin kurulmuş olması elbette Suriye’nin demokratikleşmesine ve birliğine en büyük hizmeti yapacaktır.
Suriye’ye müdahalede bulunan güçler arasında özellikle AKP-MHP faşist yönetiminin amaçları Kürt ve halklar düşmanı bir karaktere sahiptir. Suriye’nin bugünkü duruma gelişinde en başta ve herkesten çok Tayyip Erdoğan Yönetimi sorumludur. Uzun süre DAİŞ ve El-Nusra çetelerini destekleyerek Rojava özgürlük devrimini boğmayı hedefleyen bu yönetim, saldırttığı çeteler başarılı olamayınca sonunda Efrîn’i işgal edecek ve tüm Rojava’ya karşı tehditte bulunacak bir saldırganlık düzeyine gelmiştir. Bugün de bir yandan ABD ve Avrupa ile, diğer yandansa Rusya ve İran ile pazarlıklar yaparak İdlib’de toplanmış ve sıkıştırılmış bulunan faşist çetelerini kurtarmaya çalışmaktadır. Özellikle Avrupa ve ABD’yi, faşist çete saldırılarını tüm dünyaya yayma ve milyonlarca yeni mülteci gönderme ile tehdit ederek kendini kurtarmak ve Efrîn-Cerablus hattındaki işgalini korumak istemektedir. Basit çıkarlardan uzak durarak, herkesin AKP-MHP faşizminin bu işgalci ve soykırımcı emellerine karşı uyanık olması ve karşı durması gerekir.
Kuşkusuz bu çağrımız kendi çıkarları için her türlü saldırıda bulunan kapitalist modernite güçlerine yönelik değil, tersine özgürlük ve demokrasi içerisinde tüm halkların kardeşçe yaşamasını öngören ve bunun için mücadele eden devrimci ve demokratik güçleredir. Zira TC’nin Efrîn’i işgal saldırısında nasıl kirli çıkar hesapları içinde olduysa, bugün de Rusya İdlib’e yönelik benzer çıkar hesaplarını en gözü kara bir biçimde yapmaktan geri durmamaktadır. Mevcut İran Yönetiminin de TC’nin Efrîn’i işgal saldırıları sırasında takındığı tutuma benzer bir yaklaşım içinde olduğu gözükmektedir. Suriye’de kalabilmek ve belli bir etkinlik sürdürebilmek için Rusya ve Türkiye’yle her türlü pazarlık içerisine girebilmektedir. İdlib’de nelerin olacağını ve Suriye’de önümüzdeki günler içinde neler yaşanacağını, bu satırların yazıldığı sırada Rusya, Türkiye ve İran yönetimleri arasında Tahran’da yürütülen pazarlıkların sonucu gösterecektir.
AKP-MHP faşist yönetimi bir yandan Rusya ve İran ile böylesi bir kirli pazarlık içinde olurken, diğer yandan çeşitli tehdit ve tahlillerle Avrupa ve ABD’nin de desteğini almaya çalışmaktadır. Başta Almanya olmak üzere Avrupa Birliği devletlerinin, AKP-MHP yönetiminin yaşadığı kriz ve çıkmazdan yararlanarak yeni ekonomik kazançlar sağlamak üzere birçok kirli anlaşma yaptıkları gözükmektedir. Öyle ki bu konuda kendi hukukunu bile bir yana itebilecek kadar çıkarcı ve sömürücü davranabilmektedirler. Örneğin mevcut Almanya yönetimi Türkiye üzerinde daha çok ekonomik sömürü yapabilmek amacıyla Kürt gençlerinin yürüyüşünü ve 26 kez yapılmış olan Kürt Kültür Festivalini yasaklayacak, faşist diktatör Tayyip Erdoğan’ı Almanya’ya davet edecek kadar ileri gidebilmiştir. Türk uçakları yirmi dört saat Efrîn halkını bombalarken ‘Ben Fırat’ın batısına karışmıyorum’ diyen mevcut ABD yönetimi, Rusya, İran ve Esad Yönetiminin İdlib’deki faşist çetelere saldırması durumunda ‘ABD’nin buna çok kızacağını’ açıklayabilmiştir. Fırat’ın batısında DAİŞ’e karşı savaşan Efrîn’in Kürtleri vurulurken bir şey yapamayacağını söyleyen ABD, İdlib’de faşist çetelerin vurulması durumunda çok şey yapacağı tehdidinde bulunabilmektedir.
İşte günümüz dünyasının ve Suriye üzerine yürütülen çıkar mücadelesinin durumu böyledir. Söz konusu çıkar, çelişki ve çatışmaları nedeniyle yedi yıldır Suriye söz konusu savaşı yaşamış ve Suriye halkları ağır bedeller ödemiştir. Bugün İdlib üzerinde yürütülen çekişme ve çatışmanın da bunun bir devamı ve son halkası olduğu açıktır. Söz konusu çıkar, çelişki ve çatışmalarını Suriye’yi nereye götüreceği ve Suriye halklarına daha neler yaşatacağı önümüzdeki süreçte görülecektir. Ancak Suriye’de yaşanan bu dünya gerçeğine karşı Fırat havzasında ve Fırat’ın doğusunda ilan edilen demokratik özerk yönetimle ikinci bir Suriye ve dünya gerçeğinin var olduğu da açıktır. Kürtlerin, başta Araplar olmak üzere diğer halklarla geliştirdiği demokratik birlik nasıl ki DAİŞ faşizmini ve ondan beslenen siyasi çevreleri başarısız kılmışsa, şimdi de ilan edilen Kuzey-Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimin devletler arasında yaşanan söz konusu çıkar, hesap ve çatışmalarını başarısız kılarak demokratik özerklik temelinde Suriye’nin demokratik birliğini sağlayacaktır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika/Selahattin Erdem