HABER MERKEZİ
“Bextê Romê nîne.” Bu sözü Kürtler Türk egemenleri için kullanır. Kürt halkının Türk egemenleri ile yüzlerce yıllık ilişkisini belirten tarihi tecrübeden üretilmiştir. Roma imparatorluğu uzun bir dönem Kürtlerin batısındaki coğrafyalarda hüküm sürmüştü. Bu uzun süren hakimiyetin özellikle Sasani dönemine denk gelen çağlarda yaşanmış yıkıcı ve yok edici savaşlardan Kürtler en çok etkilenen etnisite olmuştur. Bu dönemlerdeki büyük tahribatlar Kürt halkının hafızasına kazınmıştır. Bunun için Kürtler batısına yerleşmiş ve Roma’yı çağrıştıran uygulamalarda bulunan her egemen için Roma demiştir. Türk egemenlere de bu nedenle Roma reş (siyah) demiştir.
“Bextê Romê nîne” sözü, komplocu, hilebaz, hain, katil ve namert kişileri ve politikalarını anlatır. Türk egemenleri Kürtlere defalarca hainlik, namertlik yapmıştır. Bunun son büyük örneği kurtuluş savaşı denilen 1919-1924 tarihleri arasındaki dönemde Kemalistlerin yaptığı hainlik ve kalleşlik olmuştur. Kürtler ve Türkler o dönemin işgal güçlerine karşı birlikte mücadele etmiş, fakat sonuçta Türk egemenleri Kürt kimliği ve varlığını inkar edip imha sürecine almıştır. Türk egemenleri Kürtler, hak talep etmeye başladığında da bölücü ve teröristlikle yaftalamıştır. Bu nedenle Türk egemenlerin Kürt halkına yaklaşımlarını çok genel olarak alçaklık, hainlik, namertlik, kalleşlik, yalancılık ve sömürgecilik olarak özetlemek mümkündür. Bu alçaklığın kişi olarak son örneği de Erdoğan’dır.
21.yy’a Türk egemenlerin uluslararası güçlerin desteğinde yeni bir soykırım saldırısı ile girdik. Başta kuzey doğu Suriye işgal ve soykırım saldırısı olmak üzere, Ortadoğu’da Türklerin yaptığı şey çok tehlikeli bir sürecin özellikle de Kürtler ve Araplar üzerinden sürdürülmek istendiğini göstermektedir. Kürt ve Arap halklarının ve aydın entelektüellerinin yurtseverlerinin devreye konulmuş Türk komplosu karşısında çok uyanık olması gerektiği açıktır. Aslında Türklerin Ortadoğu topraklarını kana bulamaya başladığı son üç yüz yıldan bu yana olup bitenlerin daha derin bir analizle gözler önüne serilmesine ihtiyaç vardır. Fakat bu yazımızın ilk cümlesi olarak yazdığımız ve Kürtler içinde Türk egemenlerini anlatmak için en sık kullanılan ‘Bexte Romê Nine’ sözü birçok şeyi anlatmaya yeterlidir. Birçok halkta da benzer veciz sözlerle Türkleri anlatan deyimler olduğunu biliyoruz. Türk iktidarları gerçekten de en alçak ve kan dökücü katil iktidarlar olduğu için halklar bu sözleri kullanmıştır. Mesela balkan ve Avrupa halklarından birçoğu çocukları ağladığında korkutmak için ‘seni Türklere veririm’ demektedir.
Bu katiller sürüsünün günümüzde ne yapmak istediği ya da bu iktidar üzerinden emperyalist güçlerin ne yapmak istediğinin anlaşılması çok daha önemlidir. Özellikle de Kürt ve Arapların bunu daha derin anlama ve kavrama ihtiyacı vardır. IŞİD liderinin İdlib’te öldürülmesi basına yansıyınca Türk komplosunun ne kadar tehlikeli bir oyun kurduğunu bir kez daha görmüş olduk.
Bağdadi’nin Öldürülmesi İle Erdoğan Türkiye’si Neyi Kazanmayı Hesaplıyor?
Bağdadi’nin öldürülmesi olayını biraz daha yakından incelemek önemlidir. Bu öldürme olayından sonra bilinçli ya da bilinçsiz dile gelen bir yanlışı düzelterek başlamak gerekir. Bağdadi Suriye’de Türkiye sınırına beş kilometre yakın bir köyde değil, Türkiye’de öldürüldü. Çünkü İdlib toprakları sadece kağıt üzerinde Suriye toprakları olarak kalmıştır. Türk basının her gün vererek üzerinden propaganda ettiği haritalarda da gördüğümüz gibi Türk devleti ondan fazla askeri gözlem noktası adı altında İdlib’i çepeçevre kuşatmış, orayı Türk kızılayı gibi örgütleri ile örgütlemekte, okul, hastane yaparak, yerel yöneticiler görevlendirerek Türkleştirmektedir. Türkiye bir süre önce İdlib’e dönük Suriye devletinin başlattığı askeri operasyondan ne kadar rahatsız olduğunu defalarca dile getirecek kadar İdlib’i kendine ait bir yer haline getirmiştir. Yine defalarca basına yansıdığı gibi İdlib vilayet sınırlarında Türkiye ile Suriye arasında resmi sınır yoktur. Gümrük kapıları da Türklerin elindedir. Yani Türklerin Hatay’daki etkisi, yetkisi, hakimiyeti neyse İdlib’te de odur . Bunun için Kürt basını ve Arap basının bu gerçeği çok iyi anlatması gerekmektedir. Hiç kimse mevcut durumu Astana-Soçi görüşmeleri, anlaşmaları adı altında izaha kalkmamalıdır. Çünkü aynı günlerde IŞİD’in sözcüsü de Cerablus’ta öldürüldü. Demek ki sadece İdlib değil Cerablus‘ta da IŞİDliler koruma altındadır. Ve burası İdlib’ten çok daha fazla Türk hakimiyetindedir. Yani Cerablus’taki durum Bağdadi’nin Erdoğan Türkiyesinin bilgisi ve desteği ile İdlib’te kaldığını ispatlamaktadır.
Peki Bağdadi’nin öldürülmesinde Erdoğan Türkiyesinin rolü halk tabiri ile parmağı var mıdır? Kürtlerin ‘“Bextê Romê nîne” sözü ile anlattığı Türk gerçekliğine Bağdadi de mi maruz kaldı. Yani Erdoğan Türkiyesi Bağdadi’yi sattı mı? Yoksa Erdoğan Türkiyesine rağmen mi öldürüldü? Her iki sonuç da Erdoğan Türkiyesi için suçüstü olma durumu söz konusudur. Bu sonuçlar en başta Erdoğan Türkiyesinin IŞİD halifeliğinin resmi, müttefiki ve ortağı olduğunu göstermektedir. Yukarıdaki sorulara verilecek cevap IŞİD gerçeğini önemli oranda netleştirecektir.
IŞİD Erdoğan Türkiye’si, İttifakı ve Amaçları
Tam bu süreçte IŞİD yöneticilerinden Abdurrahman Abdullah adlı biri, “Şam’a saldırmaya hazırlanıyorduk. Bağdadi Kobanê’ye saldırmamızı istedi. İtiraz ettik. Kabul etmedi. Sonra anladık ki Kobanê’ye saldırmamızı Erdoğan ısrar etmiş” dedi. Rusya’nın belge ve görüntülerle gösterdiği IŞİD petrollerinin Erdoğan Türkiye’sine taşınması, Musul Türk konsolosluğu görevlileri meselesi, IŞİD’lilerin Suriye’ye Türkiye üzerinden elini kolunu sallayarak geçmesi, yaralılarının tedavi edilmesi, bazılarının cenaze törenlerinin kitlesel yapılması, IŞİD’in Türkiye’de Erdoğan-Bahçeli iktidarına muhalif olan Kürt ve Türkiyeli demokrat ve yurtseverlerine saldırması, Erdoğan Türkiye’sinin IŞİD Girê Spi’deyken sesiz kalması, buranın QSD tarafından kurtarılmasından sonra ‘sınırlarımın güvenliği’ adı altında Kuzey ve Doğu Suriye halklarını tehdit edip saldırması, meşru Suriye devletini ve hükümetini tanımaması… Bu liste uzayıp gitmektedir. Olup bitenler Erdoğan Türkiye’si ile IŞİD arasında ittifak olduğunu şüpheye yer bırakmayacak kadar açık göstermektedir. Peki o zaman Türkiye topraklarındaki herhangi bir şehir ya da kasaba gibi Erdoğan-Bahçeli devletince yönetilen İdlib’te Bağdadi ve Cerablusta IŞİD sözcüsü nasıl öldürüldü? Bunda Erdoğan ve MİT’inin ve TSK’sinin rolü ne olmuş olabilir? Bu sorulara cevap arayarak Kürt ve Arap halkına karşı süren Türk komplosunu ve bu komplonun arkasındaki emperyal güçlerin ne yapmak istediğini daha iyi anlamaya çalışalım.
Erdoğan-Bahçeli Türkiye’si Tam Olarak Ne Yapmak İstiyor, Trump ABD’si Bunlarla Neyi Amaçlıyor?
Önce Bağdadi’nin İdlib’e bilinçli çekildiğini, kendisine burada güvence verildiğini ve zamanı geldiği düşünülerek Erdoğan Türkiye’sinin bilgisi ve desteğinde öldürüldüğü üzerinden görüşlerimizi belirtelim. Bu görüşün derin anlamı, perde arkasındaki amacı Erdoğan Trump anlaşmasında gizli olmalıdır. Böylece ABD’nin Ortadoğu’da demokratik sistem yerine, Erdoğan Türkiye’si üzerinden kendisine bağlı, ihvancı, faşist işbirlikçi suni bir Arap devletini Kuzey-Doğu Suriye topraklarında kurup çıkarlarını güvenceye almak istiyor demektir. Böyle bir devlet İsrail güvenliğine de hizmet edebilir. Böyle bir devletçik Körfez Arap ülkeleri başta olmak üzere İran’a karşı da çok rahatlıkla kullanabilir. Trump ABD’si İran’ı demokrasi ile değil Ortadoğu’da Türklerle birlikte bu devletçikle dengeleyip geriletmeyi hedefliyor demektir. Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’ye işgal ve soykırım saldırısını Trump ABD’sinin desteklemesini, Arap devletlerinin ve İran’ın ise karşı çıkmasını buna yorumlamak doğru olacaktır. Bu anlamda Bağdadi’nin öldürülmesi Kuzey-Doğu Suriye işgal ve soykırım saldırısının ikinci ayağı olmuş oluyor. Demek ki Erdoğan Türkiye’sine ‘IŞİD ile değil ihvancılarla birlikte yürü’ denilmiştir. Erdoğan Trump anlaşması ‘cihadist selefilerden vazgeç, ihvancılarla birlikte çalışalım’ anlaşması olmuş oluyor. Bu görüşümüzü destekleyen en önemli verilerden biri de Erdoğan Türkiye’sinin Suriyeli mülteciler politikasıdır. Erdoğan BM genel kurulunda ‘Kürt ve Arapların yoğunlukta yaşadığı kuzey doğu Suriye topraklarını işgal edip, buradaki halkları soykırıma tabi tutup mültecileri yerleştirmek istiyorum. Bana destek verin’ dedi. Şayet Trump ABD’si bu planın içinde olmamış olsaydı Erdoğan bu soykırım planını dünyanın gözleri önünde çok rahat dilendiremezdi. Bu plana karşı başta Avrupa olmak üzere ABD’de de önemli bir kesimin karşı çıkması iktidar İslam zihniyetini bilmelerinden kaynaklanmaktadır. İktidar İslam’ının varacağı yerin IŞİD vari bir sistem olduğunu biliyorlar. Başka bir kodu ve yasası olmayan İslam’a beslenen her iktidarının varacağı yer herkesçe bilinen kafa kesen şeriat devletidir. Türkiye gibi bir ülke de bile Erdoğan-AKP iktidarının 17 yılık iktidarı döneminde hukukun ve modernliğin ne hale sokulduğu ortadayken iktidar İslamından başka bir sonuç beklemek kendini aldatmak olacağını fark etmiş görünüyorlar. Dolayısıyla Trump yönetiminin temsil ettiği çizgi kapitalist sistem kaosunu daha faşist, daha dinci diktatörlüklerle aşmak isteyen bir çizgi olmaktadır. Halklar ve bunu tehlikeli gören kimi iktidar güçleri buna karşı çıkmaktadır. Bu karşı çıkış ABD’de de vardır. Trump’ın böyle bir çizgide olduğunu gösteren temel veri ise Kuzey doğu Suriye özerk yönetimiyle arasına mesafe koyması, ajitatif sözlerle Kürtleri aldatmak istemesidir. Trump yönetiminin QSD ile değil de Erdoğan Türkiyesi ve çeteleri ile çalışmaya başlamasının da anlamı budur. Dolayısıyla ne QSD komutanları ne de özerk yönetim kendini aldatmamalıdır. QSD ve özerk yönetimin halklar nazarında kazandığı itibar ve meşruiyet çok büyüktür. Bunun için Trump ABD’si bir çırpıda ilişkileri bitirdiğini ve Erdoğan Türkiye’si ile birlikte QSD karşı cephe aldığını söylemeyecektir. Bunun için taktikler yapıp zamanı uzatmak ve gerekçeler yaratmak istemektedir. QSD komutanının ve özerk yönetiminden temsilcilerin ABD’ye çağrılmaları, konuşturulmalarındaki komplo görülmek durumundadır. Siyasi zeminde resmi herhangi bir tanınma olmadıkça, Suriye anayasasına özerk yönetim dahil edilmedikçe, ABD’nin QSD ve özerk yönetime komplo içinde olduğu bir an bile olsa unutulmamalıdır.
İkinci Olasılık
Şimdi de Bağdadi’nin Erdoğan Türkiyesine rağmen İdlib’e geçtiğini ve bilgisi olmadan öldürüldüğü üzerine düşünelim. Bu durum kendi içinde birden çok derin ve gizli anlam barındırmaktadır; Birincisi malum örgütler üzerinden Türkiye’ye tuzak kurulmuş ve bir oyun oynanmaktadır. İkicisi Türkiye kullanılarak selefi Cihadist örgütler tasfiye edilmektedir. Bunların yerine daha ılımlı denilen ihvancılar ikame edilmek istenmektedir. Üçüncüsü, Türkiye değil Suriyeli ihvancılar Türkiyeyi kullanmaktadır. Dördüncüsü, Türkiye Suriye’de içerde ne olduğunu tam bilmediği bir hapishaneye gardiyan edilmeye mahkum edilmiştir. Beşincisi Suriye’deki savaşın tüm faturasını Türkiye’ye çıkarma süreci hızlanmıştır. Altıncısı bu duruma sokulmuş Türkiye kendini kullandırtarak karşılığında Kürt soykırımını yapma izni almıştır.
İhtimaller çoktur. Ancak güncelde yaşanan gelişmeler Türkiye’nin kendini temize çıkarmak için IŞİD’in önde gelen liderlerini tasfiye etmeye en azından sessiz kaldığıdır. Türkiye bu öldürmelerin taşeronu olabilir. Direkt IŞİD’e karşı savaşmamaktadır. Öldürülmeleri için zemin hazırlamaktadır. IŞİD projesiyle bir şey elde edemeyeceğini anladığı için emperyal amaçlarını ihvancılarla götürmek istemekte siyasi ve askeri olarak bu gurupları desteklemektedir.
Tüm bu plan, oyun ve komplolara karşı yapılacak en doğru şey Suriye’nin demokratik bir sistemi adım adım geliştirmesidir. Suriye devlet yöneticilerindeki mevcut kafa bu çıkışı zorlayan temel sorundur. Mevcut iktidar Kürtleri, kuzey doğu Suriye’deki Arapları ve diğer halkları ortak ve ittifak gücü görmez, birlikte demokratik bir kuruluşu gerçekleştirmezse Suriye Türkiye eliyle paramparça edilecektir. Çünkü Türk komplosunun arkasında Trump’ın ABD’si vardır. QSD ve özerk yönetim Trump ABD’sinin her dediğini yapmış olsaydı Trump Erdoğan ile anlaşmazdı. Mevcut Suriye yönetimi milliyetçiliğinden ötürü bunu görememektedir. Suriye rejiminin demokratik adımları AB desteğinde atması, buna dönük bir siyaset ve diplomasi yaparak çalışması kendisine nefes aldırabilir. Suriye’nin hızla başta Fransa olmak üzere AB ülkeleri ile Rus etkisini dengelemesine ihtiyacı vardır. QSD’nin Türk saldırganlığına karşı direnişinin derinleşerek sürmesi, Suriye devletinin kendi halklarına QSD ve özerk yönetim öncülüğünde demokratik ilişkiler kurup bunu yasallaştırması, Arap devletleri ve AB ile ilişkilerini yeniden kurması çok önemli gelişmelere yola açacak, yıllardır süren Suriye savaşını kazanını yapacaktır. Ve en kısa zaman içinde Beşar Esat Suriye devlet başkanı olarak Ankara’ya giderken Erdoğan ya hapiste ya da mezarda olacaktır.
Mehmet GÖREN
Kürdistan Stratejik Araştırmalar Merkezi