HABER MERKEZİ – Taliban, 15 Ağustos’ta Kabil’deki Başkanlık Sarayı’nı da ele geçirdikten sonra, Afganistan’ı ele geçirdiğini ilan etti. Evet ele geçirdi diyoruz, çünkü Taliban ülkenin öz dinamiklerine dayalı oluşan bir örgütlenme olmadığı gibi, bir özel savaş örgütü, bir çete olarak başta Pakistan, Türkiye istihbaratları olmak üzere, MOSSAD, CİA, MI6 gibi hegemonik güçlerin fideliğinde yetiştirilmiştir.
ABD, 2001 yılında New York’ta Dünya Ticaret Merkezi İkiz Kuleler’in El-Kaide tarafından uçakla vurulmasının ardından “terörizme karşı savaş” ilan etmişti. Aynı yıl, El Kaide lideri Usame Bin Ladin ve arkadaşlarının Afganistan’a sığındığı gerekçesiyle işgal harekatını başlatmış ve Taliban’ın beş yıllık iktidarına son vererek, yönetime el koymuştu. 20 yıl sonra, 4 Temmuz’da -ABD’nin bağımsızlık günü- bir işgal gücü olarak, başka işgalcilere Afganistan’ı sunarken, terörizme karşı hangi başarılara imza atmıştı? İddia ettiği demokrasi, özgürlük adımlarının hangisini güvenceye almıştı ki, çok ilkesiz bir uzlaşma ile ülkeyi halklar, inançlar ve kadınlara zindana çeviren Taliban çeteciliğine teslim etmişti? Bu uzlaşmanın tarihsel, güncel anlamı ve karşılığı ne idi ki, 11 Eylül’ün 20. yıldönümünde tamamlanacağı planlanan çekilme hızla gerçekleştirilerek, 15 Ağustos’ta Taliban’a bir “armağan” sunulmuştu? Cumhurbaşkanı sözde kan dökülmesin diye, sessiz sedasız ülkesini terk etmişti. Halkların, inançların ve kadınların özgürlük arayışından, direnişinden duyulan korku neydi ki, halklar, inançlar, kadın düşmanı çeteciliğe uluslararası onay verilerek, kansız, çatışmasız, sessiz sedasız bir el değiştirme yaşanmıştı? Bu teslimiyeti halklar, kadınlar kolay kabul edecekler miydi? İşgalciliğin ve izdüşümü çeteciliğin halklar ve kadınlara düşmanlığı ne tür sonuçlar ortaya çıkarmıştı ki, Joe Biden’ın açıklamasının hemen ardından Afganlı kadınlar Taliban’a karşı savaşacaklarını açıklamışlardı?
Allah-İslam adına ölüm-katliam çizgisi
Bütün bu sorular hem yakın hem uzak tarihi bilmeyi, tarihi tekerrüre boğmak isteyen kadın, halklar düşmanlığını, devletli uygarlık sistemi ve siyasetini bilmeyi gerektirir. Bu düşman zihniyete karşı; öz kimliği, kültürü, inancı ve iradesini korumanın yol ve yöntemlerinde ısrarcı olmayı, direnişi bir yaşam biçimine dönüştürerek, varlığı ve özgürlüğünü anlamlandırmayı gerektirir. Hegemonik güçlerin en kirli işlerini yürüttüğü Katar’da yapılan görüşmeler ve uzlaşmada ABD, Çin, Rusya, Pakistan yer alır. Pakistan demek, Türkiye; Türkiye demek, İsrail ve İngiltere istihbaratı ve işbirliği demek… Anlaşıldığı üzere hem yerel hem küresel kirli bir ittifak, halklar, inançlar ve kadınlara karşı düşmanlıkta uzlaşmış bulunmaktalar. Taliban, savaşın bittiğini, “azınlıklara ve kadınlara” şeriat hukuku çerçevesinde “saygı gösterecekleri”ni açıklarken, Al Jazeera TV’ye konuşan Taliban temsilcisi, “20 yıllık emek ve fedakarlık”la bu sonuca ulaştıklarını vurgular. Emek ve fedakarlık tanımına gölge düşürmek isteyen düşman geleneğin izini sürer. İngiltere Savunma Bakanı Taliban’ı tanıma mesajı verirken, Genelkurmay Başkanı Sir Nick Carter, bu tanımayı Taliban’ın 2001’e oranla bugün “daha açık fikirli olduğu”na dayandırır. Tayyip Erdoğan da Türkiye’nin Taliban’ın inancıyla ters bir yanı olmadığını belirterek; “daha iyi anlaşabileceğimize ihtimal veriyorum” demiştir. Taliban da “Türkiye bizim kardeşimizdir” demektedir. Talebeler anlamına gelen Taliban, Sovyet işgaline karşı Pakistan’da bölgesel ve küresel istihbarat güçlerinin fideliğinde yetiştirilir. Sovyet işgali, ardından Amerikan işgaline dönüşür. Afganistan İslam Emirliği’ni kurmak isteyen Taliban’la El Kaide’nin “kardeşliği” kurucu liderleri tarafından dile getirilmiş ve aşikardır. Yine Irak Şam İslam Devleti kurmak isteyen DAIŞ’ın de aynı kaynaktan beslendiği ve bağlantıları tarihi ve güncel analizlerle sabittir. Taliban’ın beyaz bayrak üzerine kara yazı ile DAIŞ’ın kara bayrak üzerine beyaz yazı ile Allah ve İslam adına dayattıkları ölüm-katliam çizgisi, direnen toplum, inanç, kültürel değerleri teslim almaya dönüktür. Aynı kaynaktan beslenerek, kadının ve halkların adının geçmediği, köleliğin hüküm sürdüğü aynı karanlık tarihi sürdürme amacı taşır. Taliban, 1996-2001 yılları arası iktidarı sürecinde, kadınların çalışmasını engellemiş, sesleri ve gülüşlerini tahrik gerekçesiyle yasaklamış, taşlama, kırbaçlama, asarak cezalandırmayı, kadın cinayetlerini günlük sokak uygulamalarına dönüştürerek, herkese ibret olmasını amaçlamıştır. Televizyon izlemenin, müzik dinlemenin, fotoğraf çekmenin yasaklandığı ülke, herkesin gözü önünde kırbaçlanan, dövülen, sövülen, taşlanan kadın kırımına şahit olmuştur. Kız çocuklarının okula gitmesini engelleyerek, küçük yaşta evliliklerin oranını yüzde 70-80’lere çıkaran bir yaşam ve irade, kadın ve toplum kırımı yaşatılmıştır. Aynı zihniyet 20 yılda herhangi bir değişime uğramamış, derinleşmiş ve DAIŞ, Boko Haram gibi çete örgütlenmeleri ile Ortadoğu ve Afrika, tüm dünya halkları ve kadınları üzerine sürülmüştür.
RAWA’nın mücadelesi
Taliban zihniyetinin taciz, tecavüz, şiddet, diri diri yakma, bedenin organlarını kesme, asit atma uygulamalarını meşrulaştıran yasa ve yasaklarına karşı, kadınların başvuracağı hukuki hiçbir dayanakları yoktur. Yanında erkek olmadan evden çıkamayan, erkek doktora gidemeyen, dünyaya burka giymeden bakamayan, dışarıya çıkamayan kadın, camların siyaha boyandığı veya karartıldığı evlerde, karanlık bir kuyuya mahkum edilmiştir. Kadınların çocuk yapma makinesine dönüştürüldüğü; çocuk doğurma oranının dünya ortalamasının iki buçuk katından fazla olduğunu gösteren istatistiklerde ispatlıdır. Okula gitmeme oranının bazı bölgelerde yüzde 90’lara varması, kadına uygulanan şiddet, eve kapatma, aşağılama bir yandan intiharları çoğaltırken, diğer yandan direniş mevzilerini genişletme gerekçesi olur. 1977 yılında kurulan ve halen mücadeleye devam eden Afgan Devrimci Kadınlar Birliği (RAWA) hem DAIŞ ve Taliban’a hem ABD sömürgeciliğine karşı çok yönlü bir mücadele verdi. Köktendinciliğe, aşiretçiliğe ve küresel sömürgeciliğe karşı geliştirdiği direnişle, Taliban’ın kadına dayattığı cinsiyetçi politika ve şiddet ile ABD sömürgeciliğinin askeri şiddeti, işgali, ekonomik sömürü, kültürel asimilasyon politikası arasındaki bağı deşifre etti. Erken yaşta evliliği engellemek için; ekonomik destek veya sığınma mekanları, uygulanan şiddet politikalarına karşı kamuoyu oluşturma çalışmaları yürüttü. 1979-89 yılları arasında halkı ve kadınları bilinçlendirme çalışmaları yürüten RAWA’lı kadınlar, mücadele koşullarının zorlaşması ile 1980’li yılların başında Pakistan’a geçerek, 20 yıl boyunca çalışmalarını buradan sürdürür. Afganistan’da illegal okullar, okuma-yazma kursları açarlar. Bir röportajda güvenlik nedeniyle ismini vermeden konuşan bir RAWA üyesi, sağlık hizmeti ve hastaneler olmadığı için, doğum sırasında anne ölümlerinin çok olduğunu, kız çocuklarının çalışması yasak olduğu için, ailelerin kızları erkek çocuk gibi yetiştirip çalıştırdıklarını dile getirir. Osama filmi, bu kıyıcı zihniyeti anlatır ve izleyen herkesin hafızasında yer edinmiştir.
Mücadeleye devam
Son yıllarda kadın haklarını savunan kadın gazetecilerin, kadın sağlık çalışanlarının katledilmesi, şeriat hukuku dışına çıkmanın veya çıkmaya teşvik etmenin nasıl bir cezaya çarptırılacağı mesajını vermektedir. RAWA’yı kuran Meena Keshwar Kamal da devlet tarafından suikastle katledilmişti. Kurduğu okullarda bilinçlendirme çalışmaları yürütmesi, halka yardım etmesi, kadınları örgütlemesi, halk ve kadınların sevgisini kazanması, katledilme gerekçesidir. 2001’den sonra gelişen ABD işgali ve kukla yönetimlerin oluşturulması ile kadına okuma, çalışma, kamusal alanda yer alma gibi kimi haklar tanınsa da göstermelik olduğu, sonuçları ile ortaya çıkar. Erkek egemen zihniyetin dincilik ve küresel kapitalist sömürü adına geliştirilen politikaları derin bir uzlaşma içindedir. Parlamentonun dörtte birini kadınlar oluştursa da kadınlara dayatılan kölelik, şiddet düzeyi ve biçimini ortadan kaldırmaya ne güçleri yeter ne de böyle bir politik bakış açısına sahiptirler. Meclisteki kadın vekil sayısının fazla olmasının, dışa dönük bir vitrin politikası olduğunu ve kadın düşmanı politikalara onay verdiklerini belirten RAWA üyesi Heela Faryal; “yabancı askeri güçlerin, orduların çekilmesi, siyasi ve ekonomik yaptırımların sona ermesi, Taliban ve DAIŞ gibi grupların çekilmesi ile demokratik adımlar atılabilir ve kadın hakları kazanılabilir” demektedir. Bu güç dengelerinin ancak devrimci bir mücadele ile bozulabileceğini ve değişimin gerçekleşeceğini savunur. Savaş suçu işleyenlerin uluslararası mahkemelerde yargılanmasını ister. Bu talepler geçerliliğini korumaktadır. ABD işgali, BM’nin desteklediği sivil toplum örgütlenmeleri ve sunduğu projelerle savaşta yoksullaştırılan halkı ve kadınları kendine bağlama politikalarının farkına varan bir kadın bilinci ve direnişinin olması önemlidir. Bu yüzden ülkenin Taliban’a teslim edildiği bilincine sahip kadınlar ayaklanmış ve köleliğe, cinsiyetçiliğe, dinciliğe karşı mücadeleye devam edeceklerini ilan etmişlerdir. Kadınları, halkları kırımdan geçirmekte, toplumsal ve kültürel değerleri ortadan kaldırmakta ısrarlı devletli sistem politikalarını boşa çıkarmanın; kadın özgürlüğü, örgütlülüğü ve mücadelesinden geçtiğini ortaya koymuşlardır.
DAIŞ’ın yenilgisi Taliban’ın başarısına dönüştürülmek istenmekte
DAIŞ’ın Kürdistan özgürlük mücadelesi ve kadın devrimi karşısındaki yenilgisinin, Afganistan’da 15 Ağustos’ta Taliban’ın başarısına dönüştürülmek istenmesinin anlamı ve amacı açıktır. 15 Ağustos 1984’de atılan ilk kurşunla Kürdistan’da gelişen gerilla, kadın ve halk ordulaşması, başta Kürdistan olmak üzere, Ortadoğu halkları ve kadınlarının kaderini değiştirmiştir. Beyinleri ve yürekleri özgürlük ruhu, inancı ve zihniyetiyle aydınlatmaya devam etmektedir. 15 Ağustos 2016’da Minbic’ın DAIŞ zulmünden özgürleştirilmesi; yakılan kara çarşaflar ve atılan özgürlük sloganları; sahte, iktidar-çete-devlet İslamcılığına, devletin kökü dinciliğe ve milliyetçiliğe büyük darbe vurmuştur. Kadın özgürlüğü, halkların ve inançların kardeşliği ve demokratik ulusun Ortadoğu devriminin karakteri olduğunu ispatlamıştır. Bu yüzden 15 Ağustos’un halklara, inançlara, kadınlara kazandırdığı özgürlük ruhu, inancı ve iddiası ne kara çarşaf ne de burka geçirilerek engellenebilir. 15 Ağustos, özgürlük sloganlarının, kadın devrimine inanç ve iddianın yükseltildiği gün olmaya devam edecektir. DAIŞ-Taliban-El Kaide-Boko Haram gölgesinin kadın yüzyılı ve kadın devrimi üzerinden kaldırılması, özgür olma ve özgür kalma; bütün halkların ve kadınların iddiası, iradesi, örgütlülüğü ve ortak mücadelesi ile mümkündür.
Zerya Gül
Kaynak: Newaya Jin