HABER MERKEZİ
Düşünsel, örgütsel ve eylemsel anlamda çözümlenen, özgürlük eğilimi güçlenen kadın; mücadelenin tüm alanlarında toplumsal bir kimlik kazandıkça, egemenlik ve iktidar sınırlarını zorlamaktadır. Kadın, egemen erkek zihniyetini aşmayı ve özgürleşmeyi kendisi için sorun olarak görmeyen yani kendindeki köleliği çözümlememiş erkekle çatışmaktadır. Bu çatışma, devrimci mücadele ve demokratik toplum sisteminin bütün alanlarında farklı biçim ve boyutlarda yaşanır ve yaşanmaya devam etmektedir. Kadının iradeli, örgütlü, ideolojik ve politik etkinliğinin, duruşunun geliştiği tüm zeminlerde ortak bir yaşam, paylaşım, örgütlenme ve mücadeleyi geliştirme yaşanmaz. Tersine, etkinlik alanının sınırlandığını hissettiren, zayıflıkları açığa çıkarmak isteyen, egemenlikçi, geleneksel tüm yöntem ve dayatmalar kendisini gösterir. Devrimsel gelişmelerin ortak ruh ve duygusunu oluşturma yerine; yalnızlaştıran, etkiyi yetkiyle karıştıran, iktidar alanının daraldığı duygusunu yaşayan bir duruş gelişir. Ortak yönetim gücünü geliştirerek, demokrasi ve toplumsallığa ortak öncülük yapmak yerine; merkeziyetçiliği, tekçiliği dayatan alışılagelen iktidarcılık ve devletçi dayatma öne çıkar. Kadın bilinci, öz- gücü ve örgütlülüğünün gelişimini içselleştirerek, bundan güç alıp zayıf, kendini tanımlayamayan, ifade edemeyen kadından uzak durma yerine; geleneksel kadını arama ve güçlendirme eğilimi hakimdir.
Kadının derin kölelikten kurtulma çözümlemelerini yoğunlaştırarak erkek zemininden kopuş ve kendini tanımlama, anlama, anlatma arayışlarını uzun süre izleyen klasik erkek yaklaşımı, özgürleşmeyi sadece kadının sorunu olarak ele alır. Zayıfın güçlenmesi, kendini aşması ve kendi olmayı başarması olarak görüp bundan güç alma, öğrenme yerine, bu çabalardan ne sonuç çıkacağına bakar. Kadın sorunu olarak tespit edilen sorunun, özünde bir erkek sorunu olduğu gerçeği somutlaşıp tanıma kavuştukça, kendini bundan sorumlu görme ve binlerce yıllık egemenlik alışkanlıklarından vazgeçmede zorlanır. Devletli sistemin kadını köleleştirirken esas komployu erkeğe kurduğunu görmez. Bir egemenlik yanılsaması içinde, evde, sokakta, okulda, askerde, devlet memurluğunda derinleşen köleliğinin ve sistem bekçiliğinin yol açtığı sonuçları ele almayı ertelemeye devam eder. Kadın örgütünü ve sistemini, gizli saklı bir zemin olarak gördüğünden bir korku nedeni sayar, yalnızlaştırma veya uzak durma bir refleks olarak kendini gösterir. Dolayısıyla çözümlemelerden yararlanmak ve ortak çözümleme geliştirerek kölelik ve ege- menlik zeminlerini birlikte kurutmak çabasına girmez.
Kadının örgütlülük düzeyi, toplumsal inşaya öncülük rolü, erkeğin de özgürleşme zeminidir. Kadın şahsında çözümlenen gerilik, geleneksellik, kölelik düzeyi; erkeğin durumunu da açığa çıkaran bir role sahiptir. Esas korku nedeni budur. Bu nedenle ortak mücadele zeminlerini iktidar paylaşım alanı olarak ele alma, çeşitli yıldırma yöntemlerine kafa yorma, dönem dönem devrimciliğin, yoldaşlığın yerini alabilmiş- tir. Mücadele, sistem, yaşam ve zihniyet sorunlarında yaşanan tekrar, tıkanıklık noktaları, dogmatizmin derinleşmesi, toplumsallaşamama ve özgürlük sorunlarının derinliği bu gerçeğe işaret etmektedir.
Hüsna Emek