HABER MERKEZİ
İnsanlık tarihinde bazı anlar vardır ki, tarihi zamanların başlangıcını oluşturur. Bazı kişilikler de vardır ki, bir tarihi kendisinde dile getirir. Genellikle insanlık bu zamanları milad olarak tanımlar. Bu anlar o güne kadar yaşananlara koca bir nokta koyarak yaşama yeni bir akış kazandırır ve yeni-farklı bir sürecin önünü açarlar. İnsanlık nezdinde bu süreçlerin anlamı çok büyüktür.
İnsan insan olurken ve insan olmaya devam ederken büyük bir emek ve anlam katarak yarattığı değerler, yeni anlamlarda derinleşerek öncekinden daha özgür bir yaşam doğururlar. Yeni doğuşlar her zaman büyük heyecanlar, coşkular yaratır, daha derin anlamlara kapı aralar. Doğuşa giden yolda büyük bir emek harcanmış, emeğe sevgi ve acılar katık edilmiş, ortaya ise yaşamı yücelten bir değer çıkmıştır. İnsan kendi zihin ve el gücüne dayanarak yarattığı bu değere her zaman büyük bir saygı duymuş ve onu kutsamıştır. Esas olarak kutsadığı ise kendi emeği olmuştur. Yarattığı şey, yaşamının anlamını büyüttüğü, yaşamına katkı sunduğu onu güzelleştirdiği oranda onun kutsallık derecesi de o oranda artmış, kalıcılaşmıştır.
İnsan ateşi bulmuş, ateş kendisini ısıttığı, birçok ihtiyacını karşıladığı için onu kutsamıştır. Tarımı geliştirmiş, tarım yaşamsal ihtiyacını karşıladığı için ona kutsallık atfetmiştir. Doğanın birçok nimetinden faydalanmayı öğrenmiş, doğa kendisinin ihtiyaçlarını karşıladığı ve kendisine özgür yaşam zemini sunduğu için onu kutsamıştır. Hayvanları evcilleştirmiş, evcileştirdiği hayvanların yaşamına katkısını kutsamıştır.
İnsan, emeğine ve yarattıklarına anlam yükleyip onları kutsadıkça toplumsallaşmıştır. Toplumsallığı ortaya çıkaran gerçeklik, esas olarak insanın emeğine yüklediği anlamdır. Emeğini kutsamasıdır. Anlam, toplumun ahlaki ve politik yapısını oluşturan temel güçtür. Anlam olmadan insanın insan olması mümkün değildir. İnsanı insan yapan insanın toplumsallaşmasıdır. İnsan toplumsallaştıkça insanlaşmıştır. Toplumsallık insanın yarattığı anlam ile gelişirken, insan ise yarattığı anlam oranında insanlaşmıştır. Anlamı ortaya çıkaran ise insanın, iyi, doğru, güzel yaşam arayışı, çabası ve mücadelesidir. Özünde insanın özgürlük arayışıdır.
İlk insanın temel kaygısı, iyi, güzel ve doğru yaşam kaygısıdır. Uygarlığın ürettiği iktidar, mülkiyet, yalan, talan, baskı, şiddet, vb kirliliklerden uzak olan bu insan ve toplumu, doğaya dost, komünal, eşit, özgür yaşamayı, yaşamının temel anlam gücü haline getirmiş ve kendi yarattığı bu toplumsal değerleri kutsamıştır. İnsanın değeri ise toplumuna sunduğu katkı derecesinde ele alınmıştır. Kim daha çok katkı sunar, yaşamı geliştirir- güzelleştirir, korur ve savunuyorsa, O insan, aynı oranda saygı görmüş, değer bulmuş ve kutsanmıştır. Büyük bir yaratım ve emek gücüne sahip olan Ana Tanrıça gerçeği bu toplumsal realitenin bir sonucudur. Toplum düzenlediği ritüellerle yaratıcı ve emekçi insanı kutlayarak onun şahsında kendi toplumsal değerlerini kutsamıştır.
Kürt halkı bu özgür, anlamlı zamanların en eski halklarındandır. Tarım ve köy devriminin yaratıcı unsurudur. Ahlaki ve politik toplumun oluşturucu gücüdür. İnsanlığın temel değerleri olan demokratik, komünal değerleri yaratan, geliştiren, bunlara dayalı ana soylu bir toplumsal sistem kuran, insanlığın üzerinde yükseleceği yaşamın temellerini döşeyen özgür bir halktır. Devlete, iktidara göz dikmeden, her halk ve her halktan insan ile kardeşçe, dostça yaşamayı öngören, özgür, demokratik, komünal yaşamak isteyen, bu değerler elinden alındığı nokta da ise en büyük direnişleri ortaya koyan bir halktır.
Devletçi uygarlığın ortaya çıkışıyla birlikte Kürt halkının tarihi çok büyük saldırılara ve direnişlere tanıklık etmiştir. Halkının değerlerine ters düşerek uygarlığın sahte şaşaasına koşan düşkün ihanetçileri olsa da direniş, her zaman Kürt halkının temel bir özelliği olmuştur. Hurrilerin ve kolları Gutilerin, Hititlerin, Mitanilerin, Nairilerin, Sümer- Akad- Asur- Babil sömürgeciliğine karşı verdiği mücadele, geliştirdiği direniş, ardılları Med’ler ile sürmüş, Demirci Kawa şahsında somutlaşan direniş bir gelenek yaratmıştır. Kürtler tarihte büyük baskılar ve katliamlar yaşasalar da direnişçi özelliklerinden kaynaklı, parçalı ve zayıf da olsa günümüze kadar kendisini taşırmayı başarmışlardır.
Dediğimiz gibi Kürtler uygarlık tarihi boyunca büyük işgaller ile karşı karşıya kalmış, baskı, savaş, şiddet görmüş, derin acılar yaşamıştır. Ancak belki de Kürtler hiçbir dönem Türk devletinin hâkim olduğu süreç kadar acılı bir yaşama mahkûm olmamışlardır. Tarihin hiçbir dönemi bu dönem kadar Kürt halkının öz değerlerine, diline, kültürüne, kimliğine, onuruna bu kadar ahlaksızca saldırmamış, onu inkâr etmemiş ve imha üzerine imha planı yapmamıştır. Hiçbir dönem Kürt halkı, bu dönem kadar kanlı bir katliam sürecinden geçmemiştir. Sistematik bir biçimde kızıl ve beyaz katliam altında tutularak adeta kör, sağır, dilsiz ve belleksiz bir hale getirilmemiştir. En soylu değerlerin sahibi olan ve tüm insanlığa yetecek kadar değer yaratan bir halk, hiçbir dönem bu kadar her türlü hak ve hukuktan mahrum bırakılarak adeta kör bir kuyuya kapatılıp üzeri betonlanmamıştır.
Önder Apo’nun 4 Nisan doğuşu bu betonu çatlatarak gün yüzüne çıkma doğuşudur. Düşünün; üzeri betonlu, kör bir kuyuda ölüme terk edilen bir halkın içinden bir insan betonu çatlatarak yeryüzüne doğuyor ve kendisi ile birlikte bir halkı da gün yüzüne çıkarıyor. 4 Nisan’ın Kürt halkı açısından Milad değerinde anlam bulması bundandır. Bu an, ilk insanın ilk anlam damlalarıyla toplumu yarattığı an kadar değerlidir. 4 Nisan Kürt halkı açısından kendini tanıma, tanımlama, kendisini küllerinden yeniden yaratarak varlaşma günüdür. Hakikatin gün yüzüne çıktığı, kendini inkâr eden uygarlık ile kıyasıya bir kavgaya girdiği zamanların başlangıç günüdür. Kürt halkının 4 Nisan’ı kendi doğuş günü olarak kutlamasının anlamı burada gizlidir.
Hiçbir zaman halklar ve toplumlar kendiliğinden bireyleri yüceltip kutsamazlar. Ortada bir şey yokken ona büyük meziyetler yükleyerek büyütmezler. Halkın ve toplumun yüreğinde büyük yer açtığı her insanın, mutlaka o halk ve toplum için yarattığı çok büyük değerler, yaptığı çok büyük hizmetler vardır. Şüphesiz her insan yarattıkları kadardır. Bir insanın toplum için yarattıkları ne ise toplum için O insanın değeri de ancak o kadardır. Toplumların direniş tarihine şöyle bir göz atacak olursak şunu çok net göreceğiz; Eyüp, toplum karşısında yüreği taşlaşan, insanları canlı, acı duyacak varlıklar olarak dahi düşünmeyen zalim tanrı-krallara; insanların acı çektiğini göstermek için çürüyen bedenine aldırmadan direnmeseydi, Eyüp olamazdı. Toplumun belleğine bir direniş ve sabır abidesi olarak yerleşemezdi. İbrahim, -efsanevi deyimle-yakılmayı göze alarak kralların halk üzerindeki zulmüne isyan etmeseydi İbrahim olamazdı. Acı çeken toplumun özgürlük umudu olarak somutlaşamazdı. Zerdüşt, topluma kan kusturan zalim tanrı-kralların karşısına çıkarak; ‘’Söyle sen kimsin’’ diye haykırmasaydı Zerdüşt olamazdı. O, insana bilinç verip irade kazandırmasaydı, toplumun eşitlik, özgürlük, ekolojik değerlerini en mükemmel bir biçimde kurgulayıp bir inanç sistemine dönüştürmeseydi, aydınlık ve güneş ile özdeş kılınamazdı. Musa, kırk yıllık çileyi göze alarak kavmini kölelikten kurtarmasaydı Musa olamazdı. İsa, çarmıha gerilmeyi göze alıp Roma’ya baş kaldırmasaydı İsa olamazdı. Muhammed Bizans, Sasani zulmüne ve tüm Arap gericiliğine karşı savaşmayı göze almasaydı Muhammed olamazdı. Ortadoğu karanlığına bir ışık gibi doğan Mani, gerici Kartir rahipleri tarafından öldürülmeyi göze almasaydı Mani olamazdı. Bu ve buna benzer çok sayıda örnek sıralayabiliriz. Bu örneklerde de çok net görüyoruz ki, halklar ve toplumlar, kendileri için büyük kavgalara girmiş, büyük acılar çekmiş, büyük bedeller vermiş her insana çok büyük değer vererek onu yüceltmiş ve kutsamıştır.
İnsanlık tarihinde Peyganber olarak özel bir yer almış bu insanlar, dinlerin söylediği tarzda ilahi bir güce sahip değillerdi. Her insanda olmayıp da onlar da olan tek şey, özgürlüğe tutkulu olmaları, toplumun acılarını derinden hissetmeleri ve toplumun özgürlüğüne dair duydukları yüksek sorumluluk bilinciydi. Ezene duydukları nefret, köleliğe duydukları öfkeydi. Yüce olan bu duygularını çağın bilgi sınırlarına ulaşarak bilinçleriyle yoğurup toplumsal hakikate ulaştılar ve güçlü direnişlerin, mücadelelerin öncü kişilikleri haline geldiler. Toplumsal bilinçleri ve duyarlılıkları gelişkin bu seçkin kişilikler, uygarlığın anti-insan, anti-toplum ideolojisine karşı, insanı-toplumu merkez alan özgürlük ideolojileri geliştirerek, toplumun demokratik, komünal, ahlaki, politik değerlerini savunarak, toplumun sözcülüğünü yaparak, toplum nezdinde kurtarıcı görüldüler ve hak ettikleri değeri de buldular.
Demek ki toplum, kendisinin ahlaki, politik, demokratik, komünal, özgürlük değerlerini savunan, onları yaşatmak ve geliştirmek için her türlü bedeli göze alan, tüm yaşamını toplumun özgürlüğüne adayan her bir kişiliği yüceltmiştir. Bir nevi Onun şahsında kendi değerlerini yüceltmiştir. Ona verdiği değer özünde kendisine verdiği değer olmuştur.
Yaşadığımız tarih açısından bu gerçekliğe en iyi örnek Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dır. Önder Apo, tarihte ortaya çıkan bütün insanlık mirasına sahip çıkarak, toplumun ideolojik kültür değerlerini savunarak, doğru savunmanın yeni ideolojik argümanlarını ve mücadele araçlarını geliştirerek muhalif değil, alternatif bir çizgi ortaya koymuştur. Önder Apo, toplumların üzeri kapatılan ve gizlenen direniş tarihini açığa çıkarmış, özgürlük sosyolojisine göre yorumlamış ve kirli-komplocu uygarlığın maskelerini bir bir düşürmüştür. Sistem karşıtı olarak ortaya çıkan peygamberler geleneğinin, etnisite direnişlerinin, reel sosyalizm, feminizm, anarşizm, ekolojik, kültürel, çok sayıda mezhep, tarikatlar gerçeğinin mücadele zihniyetini, anlayışını, tarzını ve yöntemini derinliğine analiz ederek devlet ve iktidar dışı bir paradigma ile ‘’Hakikat Aşktır, Aşk Özgür Yaşamdır’’ gerçeğine ulaşmıştır. Ulaştığı bu sonuçları halkının özgürlük mücadelesinde temel bir yaşam ve mücadele ilkesi haline getirmiştir. Her nefes alış -verişini de tümden bu çizginin başarıya ulaşması için kullanmıştır.
Tüm yaşamını halkının ve insanlığın özgürlüğüne adayan bir Önder, elbette ki halkının gönlünde ve gözünde yüceltilecek ve kutsanacaktır. Yok oluşla yüz yüze bırakılan bir halkı tekrardan tarihle, yaşamla, kimlikle, özgürlükle buluşturmak O halkı hakikatle tanıştırmak ve kendini halkının değerleri içinde eritmek o halkın değerleri ile özdeş hale gelmektir. Kürt halkı; ‘‘Önder Apo’nun doğuşu, doğuşumuzdur. Sağlığı, Sağlığımızdır. Yaşamı, Yaşamımızdır. Özgürlüğü, Özgürlüğümüzdür. O, Ölüm Çukurundaysa Biz de Ölüm Çukurundayız ’’ derken bu hakikati haykırmaktadır. Kürt halkının özgürlük ve demokratik değerlerini korumak ve savunmak için dünyayı karşısına alan, bedelini İmralı’da ölüm çukurunda direnerek ödeyen bir insan, elbette halkının sağlığı, yaşamı ve özgürlüğü ile özdeş hale gelecektir. Ve halkın tüm toplumsal değerleri o kişilikte en güzel ifadesine kavuşacaktır. Bundan daha doğal bir şey olabilir mi?
Kürt halkı 2000 yılından bu yana kitlesel bir biçimde Önder Apo’nun 4 Nisan doğum gününü kendi doğum günü olarak kutluyor. Her 4 Nisan’da büyük bir insan seli Amara’ya akıyor. Polisle çatışıyor, direniyor, özgürlüğü haykırıyor. Onu Amara’ya yakınlaştıran her adımda biraz daha Önder Apo’ya yakınlaştığı hissine kapılıyor. Amara ile buluşmayı Önder Apo ile buluşmak olarak algılıyor. Amara’nın toprağına adım basmayı, havasını solumayı, özgürlük mekanına adım atmak, özgürlüğü solumak olarak duyumsuyor. Önder Apo’nun doğduğu yere ayak basmayı, kendisinin özgür olarak doğduğu, özgür yaşamı yarattığı Verimli Hilal’e ayak basmak gibi anlamlandırıyor. Bu yüzdendir ki bu uğurda Mahsumlarını, Mustafalarını şehit vermekten çekinmiyor. Özgürlük yolunda döktüğü kan, özgürlük direnişine yeni bir aşı olup özgürlük sesini yükseltiyor, özgürlük yürüyüşünü büyütüyor.
Önder Apo’nun doğuşu Kürt halkı açısından nasıl bir anlam ifade ediyorsa kadın açısından da daha fazla bir anlamı ifade ediyor. 4 Nisan’ı kadın da kendi özgürlük doğuşu olarak kutluyor. Önder Apo’nun kadın özgürlüğü için erkeğin yarattığı kadın düşmanı kirli uygarlığa karşı verdiği mücadele, kadın özgürlüğü için harcadığı emek, yarattığı değerler sözle ifade edilemez düzeydedir. Geliştirdiği kadın ordulaşması, partileşmesi, Kadın Kurtuluş İdeolojisi erkek egemen uygarlık karşısında en güçlü özgürlük eğilimi olma özelliği taşımaktadır. Önder Apo, erkek egemen zihniyetin parçalanmasında, toplumsal cinsiyetçiliğin aşılmasında özgür, eşit, demokratik bir yaşamın inşa edilmesinde kadın özgürlüğünü eksen alan bir mücadelenin sahibi olmuş, kadın ile en güzel arkadaşlığı ve dostluğu geliştirmiştir. Kadın; ‘‘Önder Apo’nun Özgürlüğü Özgürlüğümüzdür’’derken bu gerçeği dile getirmekte ve özgürlüğe olan tutkusunu haykırmaktadır.
Kısacası 4 Nisan sadece Kürt halkı ve kadın açısından değil, tüm Ortadoğu halkları ve insanlık açısından da yeni bir doğuştur. Bir özgürlük doğuşudur. Önder Apo’nun geliştirdiği demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigma, insanlığın özgür yaşam paradigmasıdır. Önder Apo, insanlığa düşman bir sistemin zulmü altında insanlık değerlerini korumanın direnişini geliştirirken, ben insanım diyen herkese düşen görev ise, bu direnişe katılmak, kendi hakikatine sahip çıkmaktır.
Bese ŞİMAL