Ülke, halk, insan ve sınırlara dair yerinde gözlem ve tahlillerle bu kitap, varoluş serüvenimize dair çok şey anlatır biz geride kalanlara. Fakirliğimiz, ezilmişliğimiz, horlanmışlığımız, dışlanmışlığımız, korkularımız, baş eğdirilemeyen tarihsel direniş geleneğimiz, inatçı kişiliğimiz, kendi kimliğimizden utanan gerçekliğimiz ve ondan vebadan kaçar gibi kaçışımız, özlemlerimiz, umutlarımız ve başkaldırı geleneğimizin tarihi arka planı vardır bu başucu kitabında.
HABER MERKEZİ – Halklar, tarihleri ve kahramanlıklarıyla vardır. Tarih, onun uğrunda direnen, çarpışan onurlu ve yürekli kimselerin erdemleriyle oluşur. Bu uğurda savaşanlar, kavgaya tutuşanlar ve ezilmişliğe karşı aşılmaz bariyerler örenler, birer nefer olurlar bu yolda. Ve tüm bunlar kişi ve toplumlarda sarsılmaz bir bilinç ve irade yaratır. Halkların tarihi, işte tam da bu bilinçli iradenin ortaya çıkardığı eylemsel duruş ile oluşur, gelişir, büyür.
Özgürlük Hareketi ve onun tüm neferleri daha kuruluş aşamasında tüm kadro, yurtsever ve sempatizanlarına ‘bilinçli iradenin’ açığa çıkaracağı reaksiyonla ancak Kürdün üzerindeki ‘ölü toprağın’ atılabileceğini salık vermiştir. Bu hareketin her neferi buna göre şekillenmiş, form kazanmıştır. Sakine Cansız (Sara) heval ve daha nice öncü kadro, bugüne taşırılan hal ve ülke gerçekliğinde oluşturulan bu bilinçli iradenin ilk yapıcıları, yapıtaşları olmuşlardır. Onlardan sonra gelen her kuşak, gerek çalışmalar içindeki eylemsel atılganlığını, gerek zindanlarda baş eğmeyen onurlu duruşlarını gerekse bitmeyen tükenmeyen mücadele azimlerini bu ilksel oluşumdan almışlardır. Bugün de bu tutum Sara heval ve ardıllarının bıraktığı mirasla devam ettirilmektedir. Bu onurlu mirasın sürdürücüsü olmak her nefer için ödenmesi gereken bir borç, itirazsız bir şekilde yerine getirilmesi gereken bir görev ve verilen emeğe saygının bir ifadesidir. Ancak böyle olduğunda kesintisiz bir mücadele gerçekliği ve tarih denen halksal gerçeklik oluşur.
Bugünlerde elime ulaşan Sakine Cansız (Sara) hevalin Mezopotamya Yayınları’ndan çıkan ‘Hep Kavgaydı Yaşamım’ adlı anı biyografisi tam da bu mücadele gerçekliğinin açığa çıkardığı tarihsel varoluşu açıklar. Oldukça yalın bir dille çok güçlü tarihsel belirlemeler yapar Sara heval. Ülke, halk, insan ve sınırlara dair yerinde gözlem ve tahlillerle bu kitap, varoluş serüvenimize dair çok şey anlatır biz geride kalanlara. Fakirliğimiz, ezilmişliğimiz, horlanmışlığımız, dışlanmışlığımız, korkularımız, baş eğdirilemeyen tarihsel direniş geleneğimiz, inatçı kişiliğimiz, kendi kimliğimizden utanan gerçekliğimiz ve ondan vebadan kaçar gibi kaçışımız, özlemlerimiz, umutlarımız ve başkaldırı geleneğimizin tarihi arka planı vardır bu başucu kitabında. Sara yoldaş tüm bunları hiç abartmadan, süslemeden aktarır. Kalemiyle tıpkı kişiliği gibi okuyucuyu öylesine cezbeder ki, insan bir anı biyografiden ziyade roman okuduğu havasına kapılır ve bu kitabın hiç bitmemesini arzular.
Kitaba ismini veren cümle gibidir Sara hevalin yaşamı. Soluksuz bir mücadele ve bu mücadelede anneyle, abiyle, akrabayla, eşle, dostla, hevallerle, sosyal şoveniyle, düşmanıyla, işbirlikçisiyle, düşürülen ve özünden kaçanların gerçekliğiyle süregiden kesintisiz bir kavgadır bu, tarihsel labrentte açığa çıkan. Fakat bu kavgada hep bir arayış ve bunun biçimlendirdiği hedeflere bir an önce ulaşma çabası, arzusu vardur. Bunu, kitabın özellikle şu satırlarında okumak mümkündür: “Yaşam o güne kadar kavgalı tartışmalı geçmişti. Aile bağları sürüyordu. Ama esas kavga, esas çatışma yeni başlayacaktı. Her gün izinle, yalvarmayla ya da dayakla devrimcilik yürütülemezdi. Evden izin al, okulda okul kurallarını hesaba kat, çevrenin geleneklerini, değer yargılarını göz önünde bulundur. Yani hangi yana baksan seni bağlıyor, seni sınırlıyor, seni engelliyor. Devrimcilik, yaşamın tümünü adamaktı. Öğrendiğimiz en yalın gerçeklik buydu: Canını ortaya koyma, gücünü, yeteneğini harekete geçirme ve hizmete sokma!” Bugün de hepimizi sınırlayan, bağlayan ve kısıtlayan engeller var. Bu engellerden ancak, Sara hevalin işaret ettiği gibi, “yaşamın tümünü adamakla” kurtulabiliriz. Diğer türlüsü sınırlı, kör-topal bir devrimcilik olur ki, bu da varolan, özlenen ve tasavvur edilen amaca hizmet etmez.
Sara hevalin kitabı canlı bir tarih gibidir. Uzun soluklu mücadelemizin her safhasını bizzat yaşayarak, her kritik dönemeci çarpıcı örneklerle paylaşır. Rêber Apo ile ilk karşılaşmasında yaşadığı heyecandan Kemal Pir hevalin kendisinde yarattığı öz güvene; Abbas hevalin ilk eğitim devresinde oluşturduğu sorgulayıcı bakıştan, Fuat hevalin kendisinde yarattığı manevi-ruhsal dinginliğe; Mazlum hevalin ilkeler ve dava uğruna tavizsiz kavgasının oluşturduğu intibadan, Cuma hevalin örgütsel doğrultuda yarattığı bilince; Karasungur hocanın otoriter varlığı ile Hayri hevalin herkesçe kabul gören saygınlığını; Haki yoldaşın emekle yoğrulmuş kişilik özellikleriyle onların takipçisi olan tüm neferlerinin aşkla süregelen destansı mücadelesini bir heval, bir militan, bir öncü, bir kadın olarak paylaşır hepimizle.
Pek tabii olumsuzluklar, kaçışlar, ihanetler, çözülüşler de paylaşılır. Bu tutumlar dönem dönem büyük tahribatlar yaratsa da, bu uzun yürüyüşte üstün gelen hep Apocu mücadele azmi kararlılığı olmuştur. Kitapta, en çok bu duygular öne çıkar.
Yoldaşlık ilişkileri ve bunun mücadeledeki yeri, bu kitapta somut örneklerle bezenerek ‘nasıl bir yol arkadaşlığı’ sorusuna tarihsel tanıklıkla yanıt verilir. Birlikte yol yürünecekse eğer, Haki, Hayri, Kemal, Mazlumların yoldaşlık duygusu ve sevgisiyle mi yürünmeli; yoksa her şeyleriyle bu hareketin ölçülerinin dışında hareket eden Şahin Dönmezler, Davutlar, Selimler, Semirler gibi mi? Buna Sara hevalin kendi kaleminde yanıt olalım: “Kuruluş Kongresi’nin ilerleyen saatlerinde Başkan’ın gözleri aniden oturduğu yerde uyuklayan hatta horlayan Resul Altınok’a takıldı. Şimşek gibi bir bakış fırlatmıştı Başkan. Bir anda hepimizin bakışları o tarafa kaymıştı. Rahatsızlık yaratan, öfke uyandıran bir durumdu. Başkan konuşmasını kesip, bakışlarını birkaç sözle dillendirdi: “Böyle önemli bir platformda bu kadar gayri ciddilik olmaz. Bu kadar önemli şeyler tartışılırken serseri gibi uyumak kabul edilemez! Kendine gel ve ciddi ol!” dedi. (…) Mazlum arkadaş söz istedi. Herkes şaşkın ve merakla bakıyordu. Mazlum; “Toplantıya sorumlulukla, ciddiyetle katılmak tabii ki çok önemli, hepimizin buna çok dikkat etmesi gerekir. Bu anlamda uyarı yerindedir. Yalnız Abdullah arkadaşı da üslubuna ilişkin eleştiriyorum. O bazı sözcükleri kullanmasaydı iyi olurdu” dedi. (….) Başkan, dikkatle, olgunlukla dinlemişti Mazlum’u. Sonra da mütevazice; “Tamam, uyarı yerindedir, dikkat edilir” dedi ve esas konuya geçildi. İşte böylesi tarihsel örneklerle Özgürlük Hareketi yoldaşlığının ne olduğunu, ne olması gerektiğini ya da ne olmaması ve nasıl olmaması gerektiğini, salt tanıklığıyla ilk ağızdan paylaşır Sara heval.
Salt bunlar mı? Elbette değil! Sara heval daha birçok konuyu Özgürlük Hareketi’nin ahlakı ve ölçüleriyle harmanlayarak çok özenli, incelikli ve duyarlı bir dille paylaşır. Daha ilk grup aşamasından partileşmeye, orada darbe koşullarına kadar gelinen süreç ile bugüne uzanan tarihsel hafızada hareketin temel ölçülerini, değerlerini bu kitabın her sayfasında büyük bir özgüvenle hepimizle ortaklaştırır. Devrimcilik nedir? Özgürlük Hareketinin devrimciliğinin özgünlüğü nedir? Kadının bu mücadele içindeki yeri nedir? Temel bir bileşen mi, diğer devrim hareketleri örneğinde görüldüğü üzere devrime katkısı sıradan ve sınırlı olan ‘ana-bacı’ rolü mü? Emek hareketi olma ve emekçi olma nasıl olmalıdır? Bu hareket neden kendi adını bile bu kavramla tanımlar? Eğtim bu hareketin niçin temel dayanağıdır ve neden bu hareketin tüm mensupları hangi şartlar ve koşullarda bulunurlarsa bulunsunlar kendilerini ve yoldaşlarını eğitmekle görevlidirler? Tüm bu soruları Sara hevalin yüreğinden yanıt olalım:
“Devrimcilik; özgürlüktü, kendi iradesini özgürce kullanabilmekti, paylaşmaktı, ortak emek birlikteliğiydi. Her şeyiyle çok güzeldi ve beni çekiyordu. Devrimciliğin kuralları vardı belki ama, onlara gönüllü, severek, isteyerek bağlanmak zor gelmiyordu. O kuralların içine farkında olmadan girmiştik. Bir yaşamdı. Bütün özellikleri güzeldi, zorluğu bile çok güzeldi. O toprak evlerdeki zorluklar, imkansızlıklar müthiş bir sevgi, bağlılık geliştirmişti devrimciliğe karşı.” Bu sözler hepimizin devrime geliş serüvenini, katılış hikayesini anlatmaktadır. Bir çoğumuz, Sara hevalin anlattığı gibi farkında olmadan girdik bu kurallar bütünlüğü denen devrim yoluna. Fakat Sara hevalin de belirttiği üzere, zorluğu bile çok güzel ve özel oldu. Gönüllü, severek, isteyerek bağlanmak zor olmadı hiçbirimiz için.
Emekçi olma hali, bu hareketin her neferinin temel özelliğidir. Bu hareketi bugüne taşıyan ana dayanak; emek ile yoğrulmuş bireyin toplumsal düzlemde varlık bulmasıdır. Emek ile yaratma, emek ile kendini var etme, karşılama temel ilkedir. Bu ilkeyi bu hareketin ilk biçimlenişinde Sara hevalin mütevazı yaklaşımıyla buluruz: “Herhalde daha çok da para sorunu vardı. Çoğu zaman arkadaşların sabah erkenden bulgurdan yaptıkları ve birkaç dal maydanozla süsledikleri ekmek içi köfteleri sattıklarını görüyorduk. Bu bir yönüyle emekçiliği-proleterliği ifade ediyordu ve saygınlık uyandırıyordu.” Bu saygınlık hareketinin öncü kadrolarınca oluşturuldu, bugüne kadar hiçbir sapma eğilimi yaşamadan taşırıldı. İşte bunu taşıranlardan biri de Sara yoldaşın kendisidir.
Tarihsel bellek yaratma, dünü öğrenme, bugünü yaşanılır kılma, geleceğe daha umutla bakma ancak kendisini, yoldaşını ve halkını doğru temelde eğitmekle mümkündür. Bunu en doğru kavrayan ve hiçbir kaygıya kapılmadan pratiğe geçiren harekettir Özgürlük Hareketi ve onun kadroları. Eğitim için koşulların olumsuzluğunu, materyal eksikliğini, eğitmen yokluğunu hiçbir zaman gerekçe yapmazlar. Çünkü bu hareketin harcında daha en başından itibaren eğitim vardır ve eğitim, bu harekette herkes içindir. Doğru bir kişilik, ideolojik bir kadrosal duruş, halk ve ülke gerçekliğini bilince çıkarma, tarihsel bellek oluşturma ancak eğitimle gerçekleşebilir. Kadrolar, yurtseverler, sempatizanlar, halk ayrıştırılmaz, sınıflandırılmaz bu hareketin eğitim çalışmalarında. Eğitim, herkese eşit ve fedakarca verilir, taşırılır. Bulduğu her yeri ve ortamı eğitim sahasına dönüştürme bu hareketin temel refleksidir. Sara heval kitabında bu refleksi şu sözleriyle paylaşır: “Artık eğitim çalışması bizim için en kutsal çalışmaydı, en anlamlı birliktelikti. Verilen gün ve saatte mutlaka kararlaştırılan yerde olmak gerekiyordu. Bu bir görevdi. Kaldı ki, kolay olmuyordu. Çaba, fedakarlık, dikkat, sorumluluk istiyordu. (…) Eğitim çalışması temel görevdi, ona gidişi hiç kimse engelleyemezdi.”
Sınıfsal dinamizm ve onun üzerinde şekillenen halk gerçekliği, bu toplumun diğer tüm kesimleri -kadınlar başta olmak üzere gençlik, köylü, dini cemaat mensupları- gibi daha birçok farklı kesimler, bu hareketin temel bileşeni oldular. Tüm bu örgütlü gruplar içinde en fazla sömürülen ve yok sayılan kadın, daha en baştan, hareketin temel bileşeni ve sürdürücüsü olmuştur. Bugün de bu toplumsal dinamik, kadının rengi ve emeğiyle birlikte varolma ve varetme mücadelesini Özgürük Hareketi saflarında kesintisiz bir biçimde devam ettirmektedir. Sakine Cansız (Sara) heval ve daha onun gibi onbinlerce kahraman kadın yoldaş, bunun en bilinen örnekleridir. Sara heval “Hep Kavgaydı Yaşamım’ adlı anı-biyografisinde kadın bilincinin uyanışı ve onun cins kimliğiyle bu hareketteki yerine ilişkin şu belirlemeyi yapar: “Kadınlar ve genç kızlar genelde bu sürece yoğun katılıyorlardı. (….) Kadın katılımı baştan beri olduğu için hiç yadırganmıyordu.” Zaman zaman yanlış yaklaşım ve anlayış sahipleri bu gerçekliği tersyüz etmeye çalışmışlarsa da baskın gelen hep “özgür eş yaşam” diyalektiğinin temsilini bulduğu Apocu yaşam tarzı olmuştur. Daha partileşme aşamasında Önderliğin kadın biçtiği misyonu, Sara heval kendi tanıklığı ile şu şekilde paylaşır: “Başkan’ın baştan beri kadına yaklaşımı, güveni daha çok güç veriyordu bize. Onun, “Kürt kadınına güveniyorum. Bu kadar derin ezilmişliği tersine çevirip devrimcileşirse, müthiş olur” değerlendirmesi insanda öz gücü, öz güveni, mücadele etme isteğini geliştiriyordu.” Bu sözler hepimize bugün ulaştığımız kadın bilincinin köklerinin nerede aranması gerektiğine işaret eder.
Sara hevalin “Hep Kavgaydı Yaşamım” adlı anı-biyografisi herkesçe okunmalıdır. Ama en çok da onunla yoldaş olanlar tarafından okunmalı, kavranmalıdır. Ancak böyle olduğunda Sara hevalin düşleri, özlemleri, aşkları, bağlılıkları bilince çıkarılabilecek, hayat bulabilecektir.
Bu kitap herkesi anlatır; bu sebeple herkes okumalıdır.
Kavgada yer alanlar ve hayatı bir şekilde kavgalı geçenler (aile, okul, bürokrasi, iktidar, yerleşik normlar vb nedenlerle) ve pek tabii ki dili, onuru, halkı, yaşamı ve geleceği için çarpışanlar mutlaka okumalıdır.
Sara’nın düşlerini, özlemlerini, yoldaşlık ölçülerini, cins bilincini, inatçı kişiliğini, ser verip sır vermeyen duruşunu öğrenmek isteyenler de okumalıdır.
Halkın yaralı halini, kendisinden ve kimliğinde kaçan, uzaklaşan kişiliğini, sürgün ve göç hikayelerini, yoksulluğun, ezilmişliğin, tükenmişliğin bilincine vamak isteyenler de okumalıdır.
Ama en çok da Sara’nın yoldaşı olanlar ve onunla omuz omuza mücadele edenler okumalılar ki, yokluktan varlığa dönüşün hangi koşullarda gerçekleştiği, hangi badirelerin atlatıldığı ve hangi tarihsel labirentlerde geçilerek bugüne gelindiğini öğrenmeliler. Bunu öğrenmeli ve bilince çıkarmalılar ki, geleceği daha iyi, daha doğru ve daha adil inşa edebilsinler.
Bu kitapta hepimizin hayat hikayesi saklıdır. Hepimiz bir yerinde yaşadıklarımızı bulur, Sara yoldaşın kavgalı yaşamında birlikte yol alırız. Bu yüzden kitabın sayfaları hiç bitmesin istiyor insan. Fakat bir solukta da bitiveriyor.
Bu kitabın hazırlanışı ve bizlere ulaştırılmasında emeği geçen tüm yoldaşlara ve Mezopotamya Yayınları’na teşekkür ediyorum. Ama en çok da o değerli anılarıyla hepimize Özgürlük Hareketi’nin ahlaki ve insani değerlerinin ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini bir kez daha hatırlatan ve kaygısızca paylaşan Sara yoldaş ve onun şahsında yıldızlaşan onbinlerce yoldaşa yürekten teşekkür ediyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum.
Eline, yüreğine sağlık Sara yoldaş; ayrılırken bir kez daha hepimizi özümüzle buluşturduğun için…
Erasmus, “İnsan bir yolculuk yaparsa anlatacak bir şeyleri olur” der. Sara heval bir yolculuk değil, onbinlerce yolculuk yaptı ve binlerce anlatılacak, paylaşacak hikaye biriktirdi. “Hep Kavgaydı Yaşamım” adlı anı-biyografisiyle bu yolculuğun bir bölümünü paylaştı. Şimdi diğer yolculuk gözlemlerini bekliyoruz. Hem de dört gözle!
Özgürlük Hareketi’nin gerçekliğini, bu harekete daha adını ilk attığı anda tanımlayan Sara yoldaşın sözüyle-kelamıyla yazımızı tamamlayalım: “Gerçekten de ilahi bir güç gibiydi. Bu grubun en sıradan taraftarı, sempatizanı korkusuzca ve büyük bir aşkla her ortama girebiliyor, her düzeydeki insanla tartışabiliyordu. Herkesi şaşırtan da buydu. Ne adı var, ne gazetesi veya dergisi var, ne de derneği vardı! Ama hepsinin refleksleri, hepsinin davranış bütünlüğü aynıydı. Nerede haksızlık varsa, nerede kavga gerekiyorsa, nerede sahiplenmek, korumak gerekiyorsa orada kendisini ortaya koymak bambaşka bir ruh haliydi. Başta “üç-beş Kürtçü” diyorlardı alay etmek için. Sonra “Kürdistan Devrimcileri”, en son “Apocular” denmeye başlandı bu davranış bütünlüğü olan insanlar topluluğuna.