HABER MERKEZİ
İtiraf etmeliyim ki, ne bir el ve ne de bir kalem, sizleri anlatabilir. Ancak nesiller, nesillerden nesile, sizleri anlatabilir.
Birisi Amanos yöresinde doğmuştu, birisi de Amanoslar’daydı. Yani birisi Amanos’luydu, diğeri de Amanos’taydı. Acaba tesadüfen miydi, rastlantı mıydı? Her ikisinin ismi Şiyar, bu ne tesadüf. Sanki sizler, bütün çalışmanızı, bu isme layık olmak için geliştirdiniz.
Şiyar, biliyorsunuz Kürtçe anlamı duyarlı, hisleri güçlü olan, kabiliyeti, anlama düzeyi yüksek olan ve refleksleri güçlü olan insana denilir.
Onlar ve her ikisi, Özel Kuvvetler’in iki temel taşlarındandı. Onlar, APOCU devrimci adanmışlığın gerçek temsilcileriydi. Yani Şiyarlar yaşarken de, fedaiydiler. Yaşam duruşları, tarihin derinliklerine iniyorlardı. Onlar gerçek dostluğa, insanlığa, yoldaşlığa duyarlıydılar. Onlar, insan bilimine, felsefesine, onun sosyalizmine (H.Şiyar’diler) duyarlıydılar.
Evet yoldaşlarım sizleri hangi güzellikle yazayım? Çünkü tarih sizleri altın harflerle yazacaktır. Nice nesiller, sizleri yüce birer gerçek halk devrimcisi olarak anlatacaklar. Bilmem ki, nasıl yazayım sizleri? Dördüncü dinin her iki havarisinin yol aldığı Toros-Amanoslar silsilesi ovalarında olan Altın Hilal’e yol aldığı gibi. Bir geleneği sürdürdüler. Geçmişte gelenek ne ise, bugün de onu zenginleştirerek sürdürdüler. Hem de ona daha da bir şeyler katarak, daha da zenginleştirerek sürdürdüler. Onun için aşk düzeyinde silahınıza sarıldınız. Belki geleneği, her koşul altında yürüttünüz. Ardılı gelenler de sizlerden güç, enerji alarak yürümeye devam ederler. Çünkü gelenek büyüktür, hümanistçedir, enternasyonalistçedir ve de evrenseldir.
Eh tarih, yazılmayan kahramanları tanıştıracağız sana. Evet büyük tarihçi filozof buyurdu şöyle: Şimdiye kadar yazılan tarihin tarihini yazmak şarttır. Çünkü bu tarih, gerçek, berrak, halk kahramanlarının tarihini parçalayarak veya ters yüz ederek anlaşılmaz hale getirilmiştir. Onun için yeni yazılacak tarih, önce yazılan tarihi eleştirerek, yargılayarak başlayacaktır. Böylece gerçek halk kahramanlarının tarihi ortaya serilir ve anlaşılır kılınacaktır.”
Evet gerçekliğe nöbet tutanlar, gerçek aşk sevgisinin peşinde koşanlar, kan emici vampirlere karşı Hallac-ı Mansur’un enel hak, insan özünün peşinde koşanlar, Pir Sultanların hakikatçılığını, gerçek dostluğu yükselterek sürdürenler. Sokrates’in ‘Kendini Bil’ erdemliliğini en büyük erdem olarak gördüler. Bruno’yum, Galile’yim, Nesimi’yim diyerek ardıllarında yürüyenler. Haykırarak onlar ölmemiştir ve bizler var oldukça, onlar yaşayacaktır. Çünkü hiçbir zaman arkamız boş kalmaz, kesilmeyecektir. Çünkü, kan emici vampirler, aynı ardı arkası kesilmeyen 16. yy’da derileri yüzülerek, bugünkü çağdaş vampirler, çağdaş Nesimilerin kafasını keserek, aynı kan emici vahşi barbar tarih geleneğini sürdürmektedir. Zerdeşt’i, “tanrıyı sorgularım. Gerçek olan insan, iradesi özgür olandır” dediği anda, Ehrimanlar şunu derler, “O şeytandır, ona lanet yağdırın”
Güneşin ışınlarıyla yıldızlar misali parlar. İnsanlık için ve onun davası için, Hz. Eyüb’ün sabrını yaşamlarıyla yaşamlaştıranlar, yüce erdemler uğruna Hz. Ali’nin kılıcı gibi keskin bakışlı olanlar. Farkındayım, Sizleri anlatmak, sizleri teorikleştirmek, pratikleştirmek, uygulamak, yaşatmak, yaşamsallaştırmak, boynumuzun ilk borcu, sizin talebeleriniz olmamız itibariyle birincil görevimizdir. Sizler var oldukça, biz varız, bizler var oldukça, siz var olup, yaşayacaksınız. Bu aynı zamanda insanlık onurumuz, namusumuz ve en büyük erdemimiz sayılır, olacaktır.
Evet, tarihin şafak türküsünü, en özgür yüksek sesle, özgürce, özgücüyle haykıranlar,
İnsanlığın her zor dönemeçlerinde insanlığı yaşatmak için yaşamlarıyla kendilerini adayanlar,
Bir an olsun tarih onları adeta müjdeleyerek, onları bekler ve çıkarlar. Tarihin derinliklerinden ve kuytularından günümüze kadar her an, her zaman yaşatılması gereken bu kutsal gelenek sürüp gelmektedir. Sizler, sizlerin kutsal yaşam felsefesi olmadan, bizlerin yaşamı haram olur. Çünkü insanlık tarihinde bir halkın yaşamını yaratan kahramanlar, öncü militan kutsal olur ve bunlar bir gelenek yaratırlar. Bu yaratan gelenek o toplumda genleşir devam eder. Yaşamı, yaşam yapan kutsallaştıran bu gelenekler olur.
Altın Hilal’in altın çocukları. Ekilen tohumunuz, kutsal tohumlardır. Mezopotamya’nın doğası gibi, sade, usul usul duranlar. Kanatlı sözlerle anlatırlar sizleri. Sizleri yaşamak, tarihi yaşamaktır. Çünkü Altın, o bin yıl da geçse aynıdır, özünü yitirmez, onun için altının altın çocukları, aynen altın gibi hep parlar, etrafa ışın dağıtır. Bir gün gelir, bütün altınlarımız üzerine dökülen kirli tozu atar, ışınları bütün Ortadoğu nesillerine serpilir. Böylece onlar da fark ederler ki, altın topraklarda yaşıyorlar ve böylelikle ona layık ne ise yaşamaya çalışırlar.
Evet değerli Şiyarlar, değerli komutanlarımız, değerli yoldaşlar, öyle ki sizleri birbirinden ayırmak çok güç, ne kadar da birbirinize benziyorsunuz. Ondandır bir Şiyar’dan bahsetmek, bir bakıyorsun diğer Şiyar’ı anlatmış oluyorsun. Onun için diyorum, tarihi gelenekten bahsedecek olursak, en ilkeli geleneği, en fazla sizde görebiliriz. Her ikiniz Amanoslar’daki Kemal, Hayri’ydiniz. Siz nasıl da bildiniz, onlar yüksek dağlarda bağımsız ve özgür insanın yüce bayrağını dalgalandıracaktı ve bütün Anadolu ve Mezopotamya halklarına duyuracaktı. Sizler nasıl bildiniz, Dörtler, Demokratik Sosyalizm’in bayrağının dünyada dalgalanması için bedenlerini ateşten yıkadılar. Ne güzel gülmedir, bu ne ağlama, bu ne ağıttır, bu ne özgürce yaşamdır… Ben namusum, şerefim ve devrimci onurum üzerinde, sizlerin huzurunuzda söz veriyorum ki, sizin bana yol açtığınız yolda yürümek, onun gereklerini yerine getirmek ve de bu yolda yılmadan, usanmadan, başı dik bir neferiniz olacağım. O zaman kendime derim, kölelikten büyük kutsal özgürlük yolunda şaşmadan yürüyen bir neferiniz oluyorum. Çünkü yoldaşlar öğretir insana, onlar yaşam, insanlığın özgürlük ustalarıdır. Onlar, geleceğin yaratıcılarıdır. Onlar, karanlığı ve lanetliliğe düşmandırlar. Maneviyata, eşitliğe, yiğitliğe ve mütevaziliğe dostturlar. Çünkü onlar ilk yaratanın arayıcıları, ardıllarıdır. Yoldaşlar, bizi bizden daha fazla sevmeyi bilenlerdir. Onlara karşı dürüstlük, mütevazilik, alçak gönüllülük de bizlerden. Böylelikle ilk yaratanın yolunda, ilkeli yürümek de bizlere düşüyor.
Dedik ya Şiyarlar yaşarken de, özgürce fedaiydiler. Her ikisi de en zor şartlarda kendilerine nasıl hakim olacaklarını çok iyi bilenlerdi. Onlar en zor durumlarda zavallılığı değil, yiğitliği ve güler yüzlülüğü aydınlatırlardı. Onlar, en yorgunluk durumlarında, işleri en kolaylıkla rahat sakinliğe çevirebiliyorlardı. En zorlu çalışmaları işin zevkiyle sürdürürlerdi. Tam da burada insanın aklına şu gelmekte, büyük yaşam ustasının yaşam felsefesinin bir büyük yaşam kuralını kendilerinde ilk başta uygularlardı. Manevi dünyaya karşı birer Zerdüşt’tüler, zorluğa karşı birer Korgagin’diler. İlkesizliğe karşı bitmez tükenmez birer kızıl yıldız, Ali Çiçek’tiler. Aydınlığın, karanlığa karşı savaşımının birer ışık bahçesi oldular. Denizlerin kenarında olan vahşi kan emici vampir emperyalistlere karşı birer Zapata, Bolivar ve Dr. Ernesto olup yürüdüler. Tarihte yaşamak, tarihi yaşamak ve onun kahramanı olmak adeta sizde sentezlenmişti. Siz duruşunuza yakışır yaşadınız, yaşattınız, yaşatmaya da devam edersiniz ki giderken mirasınızı, güçlü bir inanç gücüyle bıraktınız. Onun için bıraktığınız binlerin mirasını omuzlayacağız.