HABER MERKEZİ- Amerika’da başlayan ve şu anda Avrupa’da bir çok üniversiteye yayılan Filistin halkına yönelik katliam saldırılarını protesto eden kitlesel öğrenci eylemleri gündemin merkezine oturdu. Dünya tarihinde öğrenci eylemleri gerçekleştiği dönemlere her zaman damgasını vurmuş ve bir çok devrimsel değişimlere vesile olmuştur. Bu tür eylemler günümüzde de bir çok ülkede tarihten alınan mirasla devam ediyor.
Modern tarih, öğrencilerin başlattığı ve büyük sosyal/siyasal değişimlere neden olan eylemler, protestolarla dolu. Bunlardan10 öğrenci eylemi şu şekilde:
1 – Nazilere karşı Beyaz Gül Derneği
1942’de, Nazi yönetiminin halen çok güçlü olduğu bir dönemde, Münih Üniversitesi öğrencileri Beyaz Gül adında şiddet amacı olmayan bir direniş grubu kurdular. Willi Graf, Christoph Probst, Alex Schmorell, Hans Scholl, Sophie Scholl ve felsefe profesörü Kurt Huber liderliğindeki grup, Almanları Nazi zulmünden haberdar etmek ve onları rejime pasif bir şekilde direnmeye teşvik etmek için Nazi karşıtı bir broşür kampanyası başlattı.
Beyaz Gül, altı broşür yazdı ve elle döndürülen bir kopyalama makinesi kullanarak çoğalttı. Kopyalar diğer öğrencilere ve profesörlere postalandı ve Münih Üniversitesi’nde ve Almanya’daki diğer üniversitelerde gizlice dağıtıldı.
Beyaz Gül, 18 Şubat 1943’te Sophie ve Hans’ın Gestapo tarafından gözaltına alınmasıyla ortaya çıkarıldı. Sonunda, beş Beyaz Gül lideri yargılandı ve idam edildi. Ancak Nazi Rejimine karşı ölümü göze alarak yaptıkları meydan okuma hiçbir zaman unutulmadı.
2 – Greensboro oturma eylemleri
Dört Afro-Amerikalı üniversite öğrencisinin Greensboro’daki Woolworth lokantasına gidip, sadece beyazlara ayrılan yere oturup yemek sipariş etmesi ve gördükleri baskıya rağmen kalkmaması ABD tarihini değiştiren bir hareketi başlattı.
Bu genç adamlar; Ezell Blair Jr. 18; Franklin McCain, 19; Joseph McNeil, 17; ve 18 yaşındaki David Richmond, hepsi Kuzey Carolina Ziraat ve Teknik Eyalet Üniversitesi öğrencisiydi. 1 Şubat 1960’da eyleme başladılar ve üç gün içinde, yaklaşık 300 kişi daha onlara katıldı. Yaz ayları geldiğinde oturma eylemleri 50’den fazla şehre yayılmıştı.
Yayılan ırkçılık karşıtı eylemler kamusal alanlarda ırk ayrımı yasaklayan 1964 Sivil Haklar Yasası’nın hayata geçmesini sağlayan ilk kıvılcımdı.
3 – 68 Baharı…
68 Baharı Fransa’da başlayıp bütün dünyaya yayılan bir üniversite isyan dalgasıdır. Kısa sürmüş, belirgin siyasi bir başarı elde edememiş ama kültürel ve sosyal büyük değişimlere yol açmıştır. 68 Baharı küresel bir dalgadır, ama esas olarak Fransa’da iktidarı talep edecek kadar etkili olmuştur.
Nasıl başladı?
Paris’in Nanterre Üniversitesi’nde öğrenciler ve yönetim arasında süregelen anlaşmazlıklar sonucunda, Üniversite’nin Dekanı Pierre Grappin 2 Mayıs 1968 günü Üniversite’nin kapatılmasına karar verdi. Bunun üzerine, 3 Mayıs günü, yaklaşık 400 öğrenci, Nanterre Üniversitesi’nin kapatılmasını protesto etmek için Paris Sorbonne Üniversitesi’nde toplandı. Göstericiler, herhangi bir uyarı yapılmadan polis tarafından dağıtıldı ve emniyet güçleri üniversiteye yerleşti.
6 Mayıs günü, Fransa Öğrencileri Ulusal Birliği’nin (UNEF-Union Nationale des Étudiants de France) çağrısı üzerine, 20.000 kadar öğrenci, üniversite hocası ve diğer destekçileri, Sorbonne’a doğru yürüyüşe geçti. Cop ve göz yaşartıcı gaz kullanan polis ile barikatlar kuran ve kaldırım taşı fırlatan göstericiler arasında çatışmalar yaşandı ve yüzlerce kişi tutuklandı. Ertesi gün, Zafer Takı’nda toplanan öğrenciler üç temel istekte bulundular: tutuklanan öğrencilere karşı suçlamaların geri alınması, polislerin üniversiteden ayrılması, Nanterre ve Sorbonne Üniversiteleri’nin yeniden açılması.
10 Mayıs günü, Üniversitelerin bulunduğu şehrin Sol Yakası’nda toplanan göstericilerin Sağ Yaka’ya geçişi Çevik Kuvvet (CRS-Compagnies Républicaines de Sécurité) tarafından engellendi. Polisin, gece saat 2.15’te göstericilere saldırmasıyla başlayan çatışmalar sabaha kadar sürdü.
Polisin aşırı güç kullanımı karşısında, şarkıcılar, şairler destek vermeye başladı. Başta Genel Emek Konfederasyonu (CGT-Confédération Générale du Travail) ve İşçi Kuvveti (CGT-FO-Force Ouvrière) olmak üzere sol sendikalar, 13 Mayıs günü için genel grev ve gösteri çağrısında bulundular.
13 Mayıs günü Paris’te bir milyonun üzerinde kişi yürüdü. Polis ortalıkta yoktu. Başbakan Georges Pompidou tutukluların salıverileceğini ve Sorbonne’un açılacağını ilan etti. Sorbonne açılınca, öğrenciler onu işgal ederek özerk bir “Halk Üniversitesi” ilan etti. Televizyona çıkan öğrenci önderleri, amaçlarının “tüketim toplumu”nu yok etmek olduğunu ilan etti.
Devam eden günlerde, fabrika işgalleri başladı. 14 Mayıs günü birkaç fabrikada başlayan işgaller, 16 Mayıs’ta 50 fabrikanın işgal edilmesiyle devam etti. 17 Mayıs günü 200.000, 18 Mayıs günü 2 milyon işçi grev yaptı. Bir hafta sonra grev yapan işçi sayısı işgücünün yaklaşık üçte ikisine denk gelen 10 milyona ulaştı. Grev hareketi sendikaların denetiminden çıktı. İşçiler, maaş artışı ile yetinmemekte, Cumhurbaşkanı De Gaulle ve Hükümetin istifa etmesi ve fabrikalarını kendilerine devredilmesini istemekteydi.
Hükûmet, sendikalar ve işverenler arasında yapılan müzakereler sonucunda 27 Mayıs günü mutabakata varılan Grenelle Anlaşmaları ile asgari ücretin %35, ortalama ücretin de %10 artmasını öngörmekteydi. Ancak Anlaşmalar, işçi tabanı tarafından reddedildi.
27 Mayıs günü, UNEF önderliğinde Paris’in Sebastian Charléty stadyumunda 30.000-50.000 kişi toplandı. Söz alanlar hükûmetin istifa etmesini ve seçimlerin yapılmasını talep etti.
De Gaulle’ün kaçışı ve seçimler
29 Mayıs günü, De Gaulle o gün için öngörülen Bakanlar Kurulu’nu erteledi. Damadına, “Onlara Elysée (Cumhurbaşkanlığı) Sarayı’na saldırma fırsatı vermek istemiyorum. Beni savunmak için kan dökülürse üzücü olur. Gitmeye karar verdim: kimse boş bir Saraya saldırmaz” dedi. Helikopterle Paris’ten ayrıldı.
De Gaulle, Almanya’nın Baden-Baden kentindeki Fransız askeri üssünde, General Jacques Massu ile görüştü. Ordunun desteğine sahip olduğunu düşünen De Gaulle, memleketi olan Colombey-les-Deux-Églises’e döndü.
30 Mayıs günü, CGT sendikası önderliğinde 400.000-500.000 arası gösterici Paris’te yürüyerek “Elveda De Gaulle” sloganları attı. Devrim olasılığı had safhadaydı. Bununla birlikte, Komünist Parti sokak temelli devrime destek vermedi, kamu binaları işgal edilmedi ve hazır durumda tutulan ordunun kullanılmasına gerek kalmadı.
30 Mayıs günü, saat 14.30’da Pompidou istifa tehdidiyle De Gaulle’ü Meclisi lağvetmeye ve seçimlerin düzenlenmesine ikna edildi. Saat 16.30’da De Gaulle, görevine devam edeceğini, bununla birlikte seçimlerin 23 Haziran’da düzenleneceğini, işçilerin eylemlerini bırakmaması durumunda olağanüstü hâlin ilan edileceğini ifade etti. Konuşmadan sonra, 800.000 De Gaulle destekçisi, Fransız bayrağını dalgalandırarak Şanzelize Caddesi’nde yürüdü.
Sonrası
Bundan sonra öğrenci ve işçi eylemlerinin hızı azaldı. Polis, 16 Haziran günü Sorbonne’a girdi. De Gaulle’ün korktuğunun aksine, 23 ve 30 Haziran’da düzenlenen seçimlerden partisi galip geldi. Bu çerçevede Cumhuriyeti Savunma Birliği (UDR-Union pour la Défense de la République) 487 sandalyeli Meclis’te 354, Sosyalistler 57, Komünistler 34 sandalye kazandı.
Bununla birlikte, De Gaulle’ün siyasi zaferi kısa süreli oldu. 27 Nisan 1969’da Merkezî otoritenin bölgelere dağılması ve Senato’ya üye olma kriterlerini yeniden düzenlemeye yönelik referandumun arkasına siyasi ağırlığını koydu, ancak “hayır”ın %52,41 ile galip gelmesi sonucu görevinden ayrıldı.
Siyasî sonuçlarının ötesinde, 1968 Mayıs öğrenci hareketlerinin etkisi, kültürel, toplumsal ve ekonomik alanlarda yoğun olarak hissedildi.
4 – Kent Eyalet Üniversitesi Katliamı
1970’e gelindiğinde Amerikalılar, Vietnam Savaşı konusunda derinden bölünmüşlerdi. Savaş karşıtı protestolar yaygındı. 1 Mayıs’ta Ohio’daki Kent Eyalet Üniversitesi’ndeki öğrenciler savaşa karşı bir protesto başlattı. Polislerle öğrenciler arasındaki çatışmalar sertleşince Olağanüstü hal ilan edildi ve Ohio Ulusal Muhafızları üniversiteye gönderildi.
4 Mayıs 1970’de Üniversite meydanında savaş karşıtı bir miting için yaklaşık 3.000 kişi toplandı. Askerler öğrencilere ateş ederek dördünü öldürdü ve dokuz kişiyi daha yaraladı. Kent Eyalet Üniversitesi’nde yaşanan katliam ülke çapında bir eylem dalgasına yol açtı, birçok kişiye göre bu Nixon’un siyasi hayatını bitiren başlangıçtı.
5 – Politeknik direnişi
Yunanistan 1967’deki darbeden beri Albaylar Cuntası tarafından yönetiliyordu. 1973 yılına gelindiğinde ise sol muhalefet her yerden filiz vermeye başlamıştı.
1 Kasım 1973’te Eğitim Bakanlığı, 15 Şubat’ta okul yönetim seçimlerinin yapılacağını duyurdu. Karar, seçimlerin mahkeme görevlilerinin gözetiminde yapılacağı ve divanın ‘en başarılı’ öğrencilerden oluşturulacağı şeklindeydi. Öğrenciler bu kararın, seçimin göstermelik bir seçim olacağına işaret ettiğini belirterek karşı çıkarlar.
14 Kasım sabah saatlerinde Politeknik Üniversitesi bünyesindeki tüm fakültelerde öğrenci genel kurulları gerçekleştirildi, önce boykot sonraki günlerde ise işgal kararı çıktı.
14 Kasım 1973 günü Politeknik öğrencileri kendi radyo istasyonlarından Atina’ya şu çağrıyı yaptılar:
“Politeknik burada! Yunanistan Halkı, Politeknik, diktatörlüğe karşı ve demokrasi için ortak mücadelenin, bizim ve sizin mücadelenizin bayrak taşıyıcısıdır!”
Bu çağrı Atina’da karşılığını buldu ve protestolar bütün Atina’ya yayıldı. Atina’nın merkez meydanlarında, Vatis Meydanı’nda, Patission, Aleksandras, Triti, Semptemvriu, Kaniggos caddelerinde kitleler toplandı ve direnişe destek verdi. “Faşizme ölüm, halka hürriyet” sloganları sokaklarda çınlamaktaydı.
17 Kasım sabaha karşı 03:00’da cunta üniversiteye tankları gönderdi ve askeri işgal başladı. Direniş vahşice bastırıldı.
Cunta’nın düşmesinden sonra başlatılan resmi soruşturmada, olay sırasında Atina Politeknik’ten hiçbir öğrencinin öldürülmediği açıklanmıştır. Kaydedilen toplam ölüm, Atina Politeknik kampüsü dışında öldürülen 24 sivildir. Fakat bu sayının doğru olmadığını, ölümlerin gizlendiğini söyleyen araştırmacılar da vardır.
Politeknik ayaklanması bastırılmasına rağmen ülkede 1974 yılında serbest seçimlere gidilmesini sağlayan siyasi değişimi tetiklemiştir. Bugün Yunanistan’da 17 Kasım resmi tatil günüdür ve bu günde tüm üniversiteler kapalı olmasına rağmen öğrenciler tarafından anmalar gerçekleştirilir.
6 – Irk ayrımcılığına karşı liseliler ayaklanıyor
16 Haziran 1976’da Güney Afrika’nın Soweto kentindeki binlerce lise öğrencisi, siyah öğrenciler için eğitim fırsatlarını ciddi şekilde kısıtlayan ve eğitim kalitesini düşüren Bantu Eğitim Yasası’nı barışçıl bir şekilde protesto etti.
Öğrenciler bir futbol stadyumuna doğru yol alırken, polis onları göz yaşartıcı bomba ve plastik mermilerle dağıtmaya çalıştı. Bu işe yaramayınca da ateş açtılar; iki öğrenci öldü ve yüzlerce kişi yaralandı.
Ölümler Soweto’da büyük bir ayaklanmayı tetikledi. Güvenlik güçleri, kanun ve düzeni sağlamak için panzerler getirdi. İsyan Güney Afrika’ya yayılırken, Güney Afrika rejiminin vahşiliğini de dünyaya gösterdi ve Apartheid karşıtı hareketi cesaretlendirdi. Soweto öğrencilerinin eylemleri küresel bir Güney Afrika rejimi karşıtı dalganın ortaya çıkmasına da neden oldu.
7 – ODTÜ, Hasan Tan’ın Rektör atanmasına karşı direniş
1970’li yıllarda ODTÜ, özel bir yasaya bağlı olarak Bakanlar Kurulu tarafından seçilen bir Mütevelli Heyeti tarafından yönetiliyordu. 1970’lerin sonlarında iktidarda bulunan Milliyetçi Cephe hükümeti de ODTÜ’ye kendisine paralel bir mütevelli heyeti atadı. Öğretim üyeleri ve öğrenciler tarafından tepkiyle karşılanan bu kararı, yeni atanan mütevelli heyetinin Rektör Ilgaz Alyanak’ı görevden alması izledi. Aynı mütevelli heyeti, Aydınlar Ocağı yönetim kurulu üyesi olan ve MHP’ye yakınlığıyla tanınan Hasan Tan’ı 13 Şubat 1977’de ODTÜ Rektörlüğü görevine getirdi. Hasan Tan göreve geldiğinde, ODTÜ’de profesörlüğü sadece Türkiye’de geçerli olan tek profesördü ve İstanbul’da gerçekleşen bir psikiyatri kongresinde “psikolojinin işkence aracı olarak kullanılmaması gerektiği” kararına imza atmayan üç kişiden biri olmasıyla tanınıyordu.
Öğrenciler Hasan Tan yönetimine karşı boykota başladı. Sözcülüğünü Cahit Arf’ın yaptığı ODTÜ Akademik Konsey Üyeleri ise bir basın toplantısı düzenleyerek Hasan Tan ile iş birliği yapmayacaklarını bildirdiler. Bunların üzerine 23 Şubat günü Hasan Tan üniversiteyi 15 gün kapattığını açıkladı, kapatma kararının ardından da 2500 jandarma üniversiteyi işgal ederek öğrencileri yurt ve kampüsü boşaltmaya zorladı.
24 Şubat 1977 tarihinde ODTÜ’lü 636 öğretim üyesi Hasan Tan’ın rektörlüğüne karşı olduklarını ilan ettiler, okuldaki tüm dekan ve bölüm başkanları istifa etti.
ODTÜ’de eğitim aksarken Hasan Tan, MHP yandaşı faşist militanları işçi statüsünde üniversiteye konuşlandırdı. Hasan Tan’ın ODTÜ’ye aldığı bu ülkücü militanlar aylar boyunca üniversite mensuplarına karşı taşlı, sopalı, silahlı ve bombalı saldırılar düzenleyeceklerdi. Bu saldırılar sırasında birçok öğretim üyesi, öğrenci ve işçi yaralandı; kafeterya işçisi Feramuz Demir kampüste uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. 8 Haziran 1977 tarihinde ise ODTÜ bir başka haberle sarsıldı. ODTÜ Öğrenci Temsilcisi ve ÖTK sözcüsü Ertuğrul Karakaya kampüs girişinde üstünü aramak isteyen jandarmadan kaçmaya başlayınca, jandarma Karakaya’ya ihtarsız olarak ateş açtı. Yaralanıp yere yığılan Karakaya, daha sonra yine jandarma tarafından yerde süngülenerek katledildi. Karakaya’nın ölümünün ardından, 22 Haziran 1977’de Hasan Tan rektörlük görevinden istifa ettiğini açıkladı.
Tan gidince, 7 Kasım günü düzenlenen açılış töreninin ardından derslerin başlamasıyla 9 Aylık Boykot süreci sona ermiş oldu.
Ama ODTÜ’yü faşist işgale karşı direnişinin son sahnesi bu olmadı. 2 Aralık 1977 tarihinde, işçi kılığındaki faşist militanlar tarafından ODTÜ’de düzenlenen en büyük saldırı gerçekleşti. Söz konusu işçileri protesto etmek amacıyla rektörlük binası önünde toplanan öğrenci kitlesine, rektörlük binasının beşinci katında bulunan militanlar tarafından patlayıcı madde atıldı. Hemen ardından militanlar, patlama sonucu yere yatan öğrencilere kurşun yağdırmaya başladılar. Saldırı sırasında 52 öğrenci yaralandı, yaralılardan İbrahim Baloğlu 11 Aralık günü hayatını kaybetti. Bu saldırıdan sonra faşist militanlar üniversiteyi terk etti.
8 – Tiananmen Meydanı
8 Nisan 1989’da komünist lider Hu Yaobang’ın cenazesinden sonra, binlerce öğrenci, baskıcı komünist hükümeti protesto etmek için Pekin, Çin’deki Tiananmen Meydanı’nda yürüdü. Protestolar, öğrencilerin grev ve sınıf boykotu çağrısı ile devam etti.
Birkaç hafta sonra, 13 Mayıs’ta öğrenciler, hükümetin onlarla diyaloga başlaması konusunda ısrar ederek Tiananmen Meydanı’nda açlık grevine başladı. Birkaç gün içinde grevci sayısı binin üzerine çıktı. 19 Mayıs’ta, siyasi ve ekonomik değişim için düzenlenen mitinge, çoğu üniversite öğrencisi olan 1,2 milyondan fazla insan katıldı. Çin hükümeti 20 Mayıs’ta sıkıyönetim uyguladı, ancak işe yaramadı.
4 Haziran 1989’da, Pekin’de birkaç hafta süren, öğrencilerin liderliğindeki demokrasi yanlısı gösteriler, binlerce Çinli askerin Tiananmen Meydanı’ndaki protestocu kalabalığına ateş etmesiyle katliamla sonuçlandı. Yüzlerce, muhtemelen binlerce insan öldürüldü; gerçek rakam asla açıklanmadı.
Protestolar daha fazla siyasi özgürlük getirmediği gibi, sivil gösterilerin vahşice bastırılması sonraki nesillerde sokağa çıkıp, demokrasi talep etmek konusunda ciddi bir korkuya neden oldu. Ancak, tanklardan oluşan bir konvoyun önünde duran yalnız ve kimliği belirsiz o adamın 5 Haziran’da çekilen ikonik görüntüsü, ezici zorluklar karşısında meydan okumaya cüret sembolü olarak varlığını hala sürdürüyor.
9 – 1999 İran Protestoları
İran, 1999 Temmuz’da üniversite öğrencileri ile polis arasında yaşanan bir dizi çekişmeden sonra, polisler Tahran Üniversitesi’ndeki bir yatakhaneye baskın düzenledi, en az 20 kişiyi yaraladı ve 125 kişiyi hapse attı. Bu saldırıyı protesto karşılık, 10.000’den fazla İranlı öğrenci sokaklara döküldü.
Kısa vadede protestolar, aralarında Cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi ve Ayetullah Ali Hamaney’in de bulunduğu yetkilileri polis baskınını kınamaya zorladı. Ayetullah, öğrenciler “resmimi ateşe verse veya yırtsa” bile, siyasi muhalefete normalde hoşgörülü olmayan bir hükümetin dikkat çekici bir yönergesi olan, tedbiri teşvik etti. Ama belki de daha önemlisi uzun vadeli sonuçlardı. İran’ın 1979 devriminden bu yana, öğrenci aktivistler genellikle siyasi partilere bağlıydı. 1999 protestolarından sonra durum böyle olmaktan çıktı. Ve İran’ın toplumu ve siyaseti sıkı bir şekilde düzenlenirken, öğrenci aktivizmi geleneği, benzer siyasi sistemlere sahip birçok ülkeden daha fazla orada devam etti.
10 – Polis Üniversitelerden Dışarı kampanyası
12 Eylül askeri darbesi sonrasında adeta kışlaya çevrilen üniversitelerde, “anarşi ve terörü” engelleme gerekçesi ile yoğun bir baskı sürüyordu. Üniversitelere konuşlanan sivil ve resmi polisler, demokratik hak ve özgürlüklerini kullanmak isteyen öğrencileri sindirmek için büyük çaba harcıyordu. Öğrenci muhalefetini durdurmak için üniversitelerdeki polis baskısı her geçen gün artıyordu. Öğrenci muhalefetinin eylem biçimleri ise, geniş öğrenci kesimleri ile bağ kurmaktan bir hayli uzaktı. Büyük öğrenci kitleleri daha çok 12 Eylül öncesi dönemin eylem biçimlerinin tekrarından ibaret olan eylemlere mesafeli duruyorlardı.
1989’un Kasım ayında ise İstanbul Üniversitesi’nde alışıldık eylem biçimleri dışında yeni bir eylem başladı. Öğrenciler televizyonda yayınlanmakta olan Visitors (Ziyaretçiler) adlı diziden hareketle polisin üniversitelerden çekilmesine yönelik “şenlikli” bir kampanya başlattı. Öğrenciler, dönemin mizah dergi kahramanlarının, televizyon dizisi karakterlerinin ağzından üniversitelerde polisin olmaması gerektiğini afişlerle, dövizlerle anlatmaya başladı. Polisler için ağaçlara asılmış kemiklerle, yeşile boyanmış polise ayrılmış pisuarlarla, yeşil kertenkele maketiyle dönemin en etkili öğrenci muhalefetini geliştirler. Daha önce sayıları 100-200’leri geçmeyen polisin üniversiteden çekilmesini talep eden imza kampanyası 3000’leri geçti. Günlerce polisin üniversitelerdeki varlığına yönelik olarak gerçekleştirilen eylemlerden sonra, iktidar polisin üniversitelerden çekilmesine karar verdi. Öğrenci muhalefetinin sonrasında benzer bir örneğine Gezi direnişi sırasında tanık olunacak yaratıcı eylem biçimlerini kullanarak taleplerini elde etmiş olması, 12 Eylül sonrası öğrenci muhalefeti açısından önemli bir kazanım olarak tarihteki yerini aldı.
Derleyen: Gökhan Kaya